Makaleler

Lale Devri’nin Nedenleri ve Sonuçları

Yazar: Uğur Eskier

Lale Devri, Osmanlı’nın Batı’ya açılmaya başladığı dönemdir. Birçok reformun yapıldığı; ancak devlet ricalinin zevk ve sefa içinde yaşadığı bir devirdir.

Lale Devri’nin Nedenleri ve Sonuçları

Lale Devri, Osmanlı’da 18. yüzyıl ıslahat hareketlerinin başlangıcıdır. Osmanlı’da ilk ıslahat (yenileşme, düzeltme) hareketlerinin başladığı dönem olarak görülür. Aynı zamanda “Batılılaşmanın da başlangıcı” olarak kabul edilir. Devlet adamlarının zevk ve sefa içinde yaşaması, reformlara gölge düşürmüştür.

Lale Devri Nedir, Nedenleri Nelerdir?


Lale Devri, Osmanlı’da 1718-1730 yılları arasında yaşanan 12 yıllık kısa bir dönemdir. III. Ahmet’in saltanat sürdüğü, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın sadareti (sadrazamlığı) zamanında geçen bu dönem, 600 yıllık imparatorluğun “en çok tartışılan ve saptırılan dönemi” olarak dikkat çeker.

Bu devir, 1711 Prut Zaferi ve 1718’deki Pasarofça Antlaşması’nın sonucudur. Bu süreçlerin ardından başlayan sulh (barış) ve ıslahat (yenilik) döneminin bir eseridir. Osmanlı’nın “çağdaşlaşma asrı” olarak anılır. 1718 yılında Avusturya ve müttefiki Venedik’le imzalanan Pasarofça Antlaşması’nın ardından başlayan uzun bir barış döneminde Osmanlı’da yaygınlaşan reform süreci, genel olarak “Lale Devri” olarak tanımlanmıştır.

Lale Devri, barış ve yenilenme ihtiyacı duyan Osmanlı’nın reform talebi nedeniyle doğmuştur. Bu dönem, Osmanlı’nın “Batı’yı referans almaya başladığı”; Batı taklitçiliğinin, zevk ve sefanın yoğun olarak yaşandığı bir devir olarak görülür. Kurumsal ıslahatların tatbik edilmeye başlandığı dönemdir. Bu çalışmalar, padişah ve damadı Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın inisiyatifi ile yürütülür. Bu çalışmalarda düzeni bozulmuş ve dönemin şartlarının gerisinde kalmış idari, ekonomik ve askeri sistemin düzeltilmesi ve yenilenmesi amaçlanmıştır.

Lale Devri hakkındaki bazı kaynaklarda bu dönem, “Türk Rönesanssı” ve “uyanış” olarak tarif edilmiştir. Ancak birçok kaynak da bu dönemin “uyanış” olarak görülemeyeceğini belirtir. Bunun sebebi olarak da, “uyanış” teriminin geniş kitleleri kapsaması gerektiği; ancak Lale Devri’ndeki “uyanışın” genellikle devlet ricali ve çevresi ile sınırlı kaldığı gösterilir.

Lale ve Lale Devri

Lale Devri adını, günümüzde İstanbul’la özdeşleşen “lale” çiçeğinden alır. Bunun çok makul sebepleri vardır. Bu dönemde lale, adeta prestij ve tutku sembolü haline gelmiştir. Sadrazam Damad İbrahim Paşa, Padişah III. Ahmed’e her zaman neşeli ve sükûnetli bir ortam hazırlamaya gayret göstermiştir. Bu doğrultuda eğlence ve şenliklerin sembolü de lale olmuştur. Bu dönemde lale başta olmak üzere saray, köşk ve bahçeler birçok çiçekle süslenmiştir. Lale bahçelerinde yaz aylarında eğlenceler düzenlenmiş; kış aylarında ise helva sohbetleri yapılmıştır.

Bu dönemde bir rivayete göre 239, bir rivayete göre de 839 çeşit lale yetiştirilmiş; her bir lale türüne farklı isimler verilmiştir. Lale soğanlarının fiyatları da çok pahalıdır. Lale soğanları yüzlerce altın etmektedir. Hatta lale soğanlarının fiyatı çok artınca hükümet bir ferman çıkararak, lale fiyatlarına narh koymuştur.

Bu dönemde Osmanlı devlet ricalı, lale bahçelerinde zevk ve sefaya dalmıştır. Devlet sorunları lale bahçelerinde tartışılır olmuştur. Tütün ve kahve serbest bırakılmış; halk da yöneticileri gibi kahvehanelerde ve meyhanelerde eğlenceye yönelmiştir.

Bu dönemde lale yetiştirmek, halkın her tabakasına yayılmış; Türklerin ortak uğraşısı haline gelmiş ve İstanbul bahçe kültürüne girmiştir. Bahçeler dışında pencerelerdeki saksıların da en gözde çiçeği lale olmuştur. Yeni lale türlerinin üretimi için yarışmalar düzenlenmiştir.

Özellikle yaz gecelerinin eğlencelerinde lale en önemli figür olmuştur. Sarayların bahçelerinde lalelerin altında kandiller ve yürüyen kaplumbağaların üzerinde mumlar yakılarak Çırağan şenlikleri yapılmıştır. Lale mevsimi sona erince kış aylarında Sultan Ahmed ile veziri her tarafı kapalı mekanları ısıtarak lale ve karanfil yetiştirmeye çalışmıştır.

Lale Devri ve Sefahat


Lale Devri’nin en belirgin özelliği, devlet ricalinin ve çevresindekilerin sefahat içinde yaşamasıdır. Özellikle Kağıthane’de inşa edilen Sadabad Sarayı, yeni bir eğlence tarzının sergilendiği merkez haline gelmiştir. Yaz aylarında Çırağan sefaları, kış aylarında helvalı sohbetler ve umarsız eğlence sarfiyatı dikkat çekmiştir.

Avrupa kültürünü referans alan ıslahatlar ve devletin üst kademelerinin ve yakınlarının içinde bulunduğu sefahat, halkı doğrudan kapsamıyordu. Devlet ricalinin sefahat içindeki durumu, ıslahat hareketlerine de gölge düşürdü ve yenileşme hareketi “Batı’yı taklit” olarak görülmeye başlandı.

18. yüzyıldan itibaren Lale Devri’ndeki bu süreç Batı’nın model alınmasıyla ilerliyordu. Askeri alan başta olmak üzere yaşam tarzı da değişmeye başladı. Yeni saraylar inşa edildi, Batı tarzı mobilyalar ve ev dekorasyonu ürünleri getirildi ve kültürel gelişmeler yaşandı. Tabi tüm bunlar elit kesimle sınırlı kaldı.

Lale Devri Sadrazamı Damat İbrahim Paşa

Lâle Devri’nin mimarı, reformist Nevşehirli Damad İbrahim Paşa, “Babıâli diktatörü” olarak da bilinir. Lale Devri’nin sadrazamı olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Avrupa’yı tanımanın önemini ilk kez vurgulayan padişahtır. Bunun, Osmanlı dış politikası için çok önemli olduğuna inanmıştır.

Savaştan hoşlanmayan İbrahim Paşa, barış yanlısı bir sadrazam olarak görülüyor. İyi bir eğitim aldığı bilinen Damat İbrahim Paşa, edebiyata, bilimsel tartışmalara ve tarihi konulara ilgisi ile tanınır. Bazı tarih kitaplarının ve Ariston’un bazı eserlerinin Osmanlıcaya çevirisini yaptırmıştır.

1719 yılında Viyana’ya bir elçilik heyeti gönderen Damat İbrahim Paşa, 1720 yılında ise, ittifak için Yirmisekiz Mehmet Çelebi’yi Paris’e göndermiştir. Paşa, Çelebi’den Fransa’nın kültürel ve imar yapılarını inceleyerek, bilgi toplamasını istemiştir. Mehmet Çelebi, Paris’ten dönünce “Sefaretname” adlı bir kitap yazmıştır.

Kitapta Paris’te gördüklerini “yeni bir dünya keşfetmiş gibi” hayranlıkla anlatan Mehmet Çelebi, gördüğü yeni teknikler, bilim kurumları, rasathane, hastaneler, limanlar, askeri okullar, hayvanat bahçeleri, tiyatro ve operalar, parklar ve eğlence yerlerinden bahsetmiştir. Gerçekten de bu dönemde, Mehmet Çelebi’nin dönerken getirdiği planlara göre İstanbul yeniden imar edilmiştir.

Mehmet Çelebi’nin yanında götürdüğü oğlu Sait Mehmet Efendi de, İbrahim Müteferrika ile birlikte İstanbul’da matbaa açılmasını sağlamıştır. Osmanlı’nın ilk matbaası olma özelliği taşıyan bu matbaa, 1727 yılında Sultan Selim semtindeki Müteferrika’nın evinde kurulmuştur. Bu matbaanın açılması, “Lale Devri’nin en büyük kazanımı” olarak görülür.

İbrahim Paşa, ilim ve sanat adamlarını desteklemiş; alanında uzman alimlerle dersler düzenlemiş; ziyafetlerde Şeyhülislâm gibi dini önderleri hazır bulundurmuştur. Ancak Sadrazam Damat İbrahim Paşa ve çevresi, lale bahçelerinde daldıkları zevk ve sefanın cazibesinden yaklaşık 8 ay ayaklanma hazırlığı içinde olan Patrona Halil ve adamlarını fark edememiştir!

Lale Devri’ni İsyana Dönüştüren Süreç

Lale Devri, Osmanlı Devleti hakkında en çok “saptırılmış” dönem olarak kabul edilir. 12 yıllık bu kısa dönem ve bu dönemi sonlandıran Patrona Halil İsyanı, ideolojik olarak ele alınmış, adeta tarihsel gerekçelerinden ve sürecinden koparılmıştır. İsyan, aslında ideolojik temelden çok, Lale Devri’nin sonlarındaki çekişmeli iktidar mücadelesini gözler önüne sermiştir. 

1730 İsyanı ve isyanı önceleyen Osmanlı tarihinin 12 yıllık “kısa” dönemi, Osmanlı tarihçiliğinin en fazla saptırılmış ve popülerleştirilmiş dönemidir. İsyanın elebaşı Şaki Patrona Halil de bu saptırmada önemli bir aktör olarak kullanılmıştır.

Bu devri sona erdiren isyan, iktidar mücadelesinin sonucu olarak görülür. Osmanlı devlet yapısındaki bozulma da, isyanın sebepleri arasında gösterilmektedir. Her ne kadar Lale Devri’ndeki ıslahat çalışmaları devletin durumunu ve toplumun yaşam şartlarını iyileştirme amacı ile yapılsa da, bu yönde halkı da kapsayan önemli bir gelişme görülmemiştir. Bilakis, ülkenin kötü ekonomisi karşısında ciddi oranda israf yapılmıştır. Ayrıca, İran ile yapılan savaşta da kötü bir duruma düşülmüştür.

Tüm bu sebepler bir araya geldiğinde yeniçeri kitlelerini harekete geçirmek zor olmamıştır. Bazı çıkar kesimleri ve mevcut iktidarın dışına itilmiş ileri gelen aktörler, yeniçeri kitlelerini harekete geçirerek, Lale Devri’ni sona erdiren isyanı başlatmıştır.

Yakın dönem tarih kitapları Patrona Halil İsyanı’nı tarihsel bağlamından uzak olarak ele almıştır. Patrona Halil “kahraman” veya “serseri” olarak görülmüş ve ideolojik bir malzeme haline getirilmiştir. Bu yaklaşım, 1730 İsyanı’nı tarihsel kontekstinden kopararak, popülist siyasi tartışmaların odağına oturtmuştur.

Lale Devri’ni sona erdiren bu önemli olay, Osmanlı’da şahit olunan önceki ve sonraki isyanlar gibi ele alınmamıştır. Bu sebeple Lale Devri ve 1730 İsyanı’nın siyasi, ekonomik ve sosyal tabanlı gerekçelerinin ortaya konulması için yeterli çaba gösterilemediği algısı hâkim olmuştur.

İsyanı meşru göstermek için “ahlaki bozukluklar” gerekçe olarak gösterilmiştir. Ancak bu iddia, isyanın nedenlerini karşılamak için yetersiz görülmektedir. Bazı kaynaklarda isyanın sebebi olarak -padişah ve çevresinin yaşadığı sefadan çok- “açılan çok sayıda medresede yetişen bazı kişilerin halk arasında devlet otoritesine karşı kışkırtıcı teşviklerde bulunması” gösterilir. Yani isyanın, doğrudan menfaat ve çıkarlar sebebiyle çıkarıldığı belirtilmektedir.

Bu dönemde Sadrazam Damat İbrahim Paşa, yönetimden bazı önemli isimleri tasfiye etmiştir. Örneğin; Ali Ağa, 1726 yılında Damad İbrahim Paşa’nın sadrazam olduğu dönemde görevinden azledilerek Girit’e sürgüne gönderilmiştir. Patrona Halil İsyanı sonrası “vezir kethüdalığı” görevi ile taltif edilen Ali Ağa’daki intikam hırsı da, 1730 İsyanı’nı hazırlayan faktörler arasında sayılmaktadır. Bu önemli kişilerin menfaatlerinin sarsılması ve otoritelerini kaybetmeleri sonucu yönetime duydukları öfkenin sonucu olarak böyle bir hareket örgütlemeye başlamışlardır.

Halk kitlelerini harekete geçirmek uygun şartlar ve meşruiyet gerekliydi. Bu dönemde; Anadolu ve Rumeli’de eşkıyalığın tekrar başlaması, asayişsizliğin artması, kıtlık ve salgın hastalıklarının baş göstermesi, yönetimin ve sadrazamın bunları önlemek için başarısız olması veya yeterli girişimde bulunmaması da isyana yol açan önemli sebepler arasında sayılıyor.

Bu arada, Osmanlı’daki ıslahat hareketleri sadece devlet ricali ve elit kesimle sınırlı kaldı. Yeni bir yaşam tarzı benimseyen elitler ve devlet otoritesi, bu “nimetleri” kaybetmekle karşı karşıya kaldı. Otoriteye yakın olanlar dışında eski otorite ve mevki sahipleri de tekrar bu “ayrıcalıklı yaşama” sahip olma çabası içine girdiler. Bu çabalar, muhalif söylemleri artırdı ve kitle hareketi olarak vücut buldu.

Ekonomik bunalım başta yeniçeriler olmak üzere toprak sahiplerini de sarsmaya başladı ve bu durum, kitlelerde agresif tepkilere yol açtı. Aniden parlayan isyan, hedeflenen mevki sahibi kişiler üzerine odaklandı. Ayrıca İbrahim Paşa’nın önemli makamlara kendi akrabalarını ve yandaşlarını getirmesi de isyana yıl açan sürecin bir basamağı olarak görülmektedir.

Patrona Halil İsyanı

Patrona Halil, 17. Ağa Bölüğü'ne mensup bir yeniçeridir. Diğer birçok yeniçeri gibi ikinci iş olarak Bayezid Camii Hamamı'nda tellâklık da yapmıştır. Kaptan-ı Derya’nın yardımcılarından olan Patrona'nın gemisinde levend olarak görev yaptığı için “Patrona” lâkabı aldığı iddia edilir.

Patrona Halil İsyanı, 28 Eylül 1730 tarihinde Yeniçeri ocağına kayıtlı 17 kişi tarafından başlatıldı. Bu kişiler, Sultan Bayezid Camii’nin Kaşıkçılar kapısından kılıçlarla bayrak açarak harekete geçti. At Meydanı’nda toplanan isyancıların sayısı az olsa da devlet kurumlarındaki liyakatsiz kişilerin ihmalleri sebebiyle isyan bastırılamadı. İsyancılara istekleri soruldu, 4 kişinin iki saat içinde teslim edilmesi istendi. Daha sonra da saraydan 37 kişinin uzaklaştırılmasını istediler.

Dört kişilik listede Sadrazam İbrahim Paşa ile birlikte Şeyhülislam Abdullah Efendi ve sadrazamın damatları Mehmet Paşa ile Mustafa Paşa vardı. Padişah III. Ahmet, isyancıların isteğini yerine getirerek, bu 4 ismi boğdurdu ve cesetlerini At Meydanı’na gönderdi. İsyancılar buna rağmen dağılmadı. Bunun üzerinde Sultan III. Ahmet tahttan çekildi. Yerini yeğeni I. Mahmut’a bıraktı.

İsyanın ardından elebaşı Patrona Halil, Divan-ı Hümayun toplantılarına zorla katılarak o güne kadar görülmemiş serkeşlikler sergiler. Yeni padişah onları kılıçtan geçirinceye kadar 46 gün boyunca devlet çarkını istedikleri gibi döndürdüler.

Lale Devri’nin Sonuçları

Tarih kitaplarında 1730 yılı, Osmanlı’da “Lale Devri’nin sona erdiği tarih” olarak kaydedilmiştir. Lale Devri’nin sonucunda reform talepleri tam olarak uygulamaya konulamamıştır.

Lale Devri’nde ıslahat hareketlerinin çoğu askeri alanda yapılmıştır. Askeri alan dışında yapılan ıslahat hareketleri, halktan kabul görmemiş ve genellikle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Osmanlı matbaa ile Lale Devri’nde tanışmıştır. Ancak okuma-yazma sorunlar ve basım maliyetinin yüksek olması sebebiyle matbaanın etkili bir fonksiyonu olmamıştır.

Dönemin sadrazamı Damat İbrahim Paşa ve çevresindekilerin servetlerindeki muazzam artış ile İstanbul dışındaki yaşam standartlarının düşüklüğü arasındaki uçurum, halkta “reform” algısını geliştirememiştir. Ayrıca, ekonomik bunalımdaki halkın devlet ricalindeki “tasarrufsuz harcamaları” karşısında ıslahatları benimsemesi pek mümkün olmamıştır.

1730 İsyanı’nın ardından ayaklanmanın elebaşları önemli görevlere getirilmiştir. Bu dönemde inşa edilen saray, köşkler ve konaklar yıkılmış; devlet ricalinin ikametgâhları yağmalanmıştır.

Lale Devri’nin sonucu olan Patrona Halil İsyanı, ideolojik bir ayaklanma değildir. Yani dini hassasiyetlerle ortaya çıkmamıştır. Sadrazam İbrahim Paşa, ekonomik sorunlara rağmen seçkin bir tabakanın zevk ve sefası için çok sayıda saray yaptırmıştır. İsyanda bu eserlerin tamamı yıkılmıştır..

Lale Devri’nin en önemli yeniliği olan matbaa, hattatları da işsiz bırakmıştır. İstanbul’da sayıları 90 bini bulan hattatların bazıları da isyana taraftar olmuştur. İsyanda; matbaalara, tulumbacılık örgütüne, çini atölyelerine ve kâğıt ve kumaş fabrikalarına dokunulmamıştır. Yani isyanın temelinde Batı taklitçiliği, devlet ricalinin zevk ve sefaya dalması ve eğlencenin yayılması yatmaktadır.

Bu dönemin zevk ve eğlenceye bakan yönü isyanla sona erdiyse de Batı’ya açılım ve yenileşme süreci devam etmiştir.

Lale Devri’nde Neler Oldu?


Türk modernleşme tarihinin başlangıcı” olarak kabul edilen bu dönemin en önemli özelliği, ekonomik, sosyal ve bilimsel alanda ileri düzeydeki ülkelerden yararlanılmaya başlanılmasıdır.

Ayrıca, Lale Devri, imparatorluğun zenginliklerinden pay almak isteyen iç güçlerin mücadelesine sahne olmuştur. Padişah, sadrazamlar, vezirler, harem ağaları, saray kadınlar, şeyhülislamlar, yeniçeriler, esnaf, halk ve saraya yerleşmiş olan büyük aileler sürekli bir mücadele içinde yer almıştır. Bu mücadele düşmanlıkla değil, rekabet sınırları içinde yürütülmüştür.

Bu süreçte Osmanlı’da aşağıdaki gelişmeler yaşanmıştır; 

  • Osmanlı Devleti, Avrupa’ya karşı saldırgan tavrından vazgeçerek, savunma mekanizmasını geliştirmiştir. 
  • Bu dönemde Osmanlı, Avrupa ile barış şartlarını korunmak istemiştir. 
  • Avrupa ülkelerine elçiler gönderilerek, Batı kültürü takibe alınmış ve bilgi toplanmıştır. 
  • Avrupa ile münasebetlerin geliştirilmesi için diplomatik temsilcilerle düzenli görüşmeler yapılmıştır. 
  • Bu dönemde, -Avrupa’dan yaklaşık 200 yıl sonra- İstanbul’a matbaa getirilmiştir. 
  • Kitap basımında ilerleme kaydedilmiş, dini kitapların dışında farklı konularda kitaplar veya kaynaklar da basılmıştır. 
  • Tıp alanında gelişmeler yaşanmış; bu alanda birçok eser kaleme alınmıştır. 
  • Yeni bir ordu kurulması için Rochefort liderliğinde İstanbul’a Huguenotlar gelmiş; askeri ıslahatları teşvik edici raporlar hazırlamışlardır. 
  • Rochefort, ayrıca devletteki mali sorunların çözümüyle ilgili de çeşitli raporlar sunmuştur. 
  • Fransa’dan getirilen saray ve bahçe planlarına göre imar faaliyetlerine girişilmiştir. Bu çerçevede İstanbul’daki bazı padişah kasır, konak, medrese ve çeşmeleri Fransa’dan getirilen planlara göre imar edilmiştir. 
  • Yeni yapılardaki işlemelerde abartılı bir şekilde “lale” motifleri kullanılmıştır. Bu motifler, devletin önde gelenlerinin yaşam tarzını gözler önüne seren simge haline gelmiştir. 
  • Sadrazam Damat İbrahim Paşa, Kağıthane’de padişah için Sadabad Sarayı’nı inşa ettirdi. 
  • Fransız mimari planlarına göre; Üsküdar’daki Şerefabat, Beylerbeyi’ndeki Bağ-ı Ferah, Fındıklı’daki Emnabad ve Alibeyköy’deki Hüsrevabad sarayları inşa edilmiştir. 
  • Edebiyat ve sanat alanlarında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Nedim gibi ünlü şairler, yazarlar ve sanatçılar, devlet tarafından desteklenmiştir. 
  • Şair Nedim, Lale Devri’yle özdeşleşen müstesna bir şairdir. Lale Devri’nde yaşananlar eserlerine yansıtan nadir şairlerden biridir. 
  • Osmanlı kültür ve sanat hayatında gelişmelerle bağlantılı olarak şair Nedim şiirleriyle, bestekâr Itrî ve nakkaş Levnî gibi önemli isimler, günümüze kadar ulaşan eserler ortaya çıkarmışlardır. 
  • Denizcilik ve gemicilik alanında da bazı yenilikler yapılmıştır. Osmanlı tarihinde ilk kez 1682 yılında inşa edilen üç ambarlı gemiler tekrar geliştirilmiştir. 
  • İstanbul’da ilk kez bir Fransız tarafından itfaiye (tulumbacı) takımı kurulmuştur. 
  • İstanbul’da mimari başta olmak üzere her alanda Fransız tesiri görülmüştür. Süslemelerde Fransız barok ve rokoko tarzları uygulanmaya başlamıştır. 
  • Belgrad Ormanları’ndaki tatlı suların kente taşınması için için bentler ve çeşmeler yaptırılmıştır.

Lale Devri’ne Dair Anekdotlar

  • 18. yüzyıl Osmanlı tarihi literatüründe “Lale Devri” adı altında bir dönem tanımlaması yoktur. 
  • Lalenin sembol olduğu bu devir, özellikle Haliç ve Boğaziçi bölgelerinde aşırı derecede yaygın olarak lale yetiştirildiği için ilk defa Yahya Kemal Beyatlı “Lale Devri” olarak tanımlanmıştır. 
  • Tarihçi Ahmed Refik Altınay tarafından 1913 yılında “İkdam” gazetesinde yayımlanan makalenin ve iki yıl sonra basılan kitabın başlığında “Lale Devri” adı kullanılmış ve bu ad Osmanlı tarihi literatürüne girmiştir. 
  • Şair Nedim, isyan sırasında damlardan kaçarken düşerek ölmüştür. 
  • Gençler arasında afyon ve esrar kullanımı artınca Şeyhülislâm, “bunları kullanmanın haram olduğuna dair” fetva vermek zorunda kalmıştır.

Kaynaklar

https://islamansiklopedisi.org.tr/lale-devri
http://www.johschool.com/Makaleler/1682896372_11%20-%20Eravc%C4%B1.pdf
https://www.trakya.edu.tr/news/osmanli-da-lale-devri

Yorumlar
Berat Can 2019-01-30 12:53:16

yani Tanzimatın 1. döneminde batılılaşma anlamında ıslahatlar başlamıştır, lale devrinde daha çok sanatsal anlamda. Tanzimattaysa edebiyat ve dil bence, bir kez daha bakın

Yorumunuzu Paylaşın