Makaleler

Ölüme Bağlı Tasarrufların Yorumu

Yazar: Alperen Zeyli

Bu yazımızda yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarda miras bırakanın iradesi anlaşılmadığında ne gibi yollar izlenmesi gerektiği hususundan bahsedeceğiz.

Ölüme Bağlı Tasarrufların Yorumu

Ölüme bağlı tasarrufların yorumu meselesinde vasiyetnamelerin yorumu için farklı, miras sözleşmelerinin yorumu için farklı bir tutum izlemek gerekir. Çünkü vasiyetnameler tek taraflı irade beyanlarından oluşur. Dolayısıyla burada asıl olan miras bırakanın iradesini doğru bir biçimde tespit etmektir. Oysa miras sözleşmelerinde iki taraf vardır. Borçlar hukukundan yola çıkılmak üzere, yorum konusunda üç ana teori vardır; irade prensibi, beyan prensibi, güven prensibi. İrade prensibi, tarafların iradesinden yola çıkar, onların gerçek ve hakiki niyetlerini araştırır. Türk Borçlar Kanunu’nda bazı hallerde buna işaret eder. Örnek olarak, 19. madde ‘Tarafların kullandıkları sözlere, yazılara bakılmaz, onların gerçek iradeleri esas alınır.’ demektedir. Fakat bazen sözleşmenin diğer tarafını koruyabilmek için sadece beyana üstünlük tanınması gereken haller de söz konusu olabilmektedir. Bazı maddelerin anlamında, tarafın gerçek iradesini değil, onun dış aleme yansıyan beyanlarının ele alınması gerektiği anlaşılır. Tabi ki bu beyanlar esas alınmalı, ancak, bu beyanda bulunanlar da insan olduğuna göre hata yapma ihtimali her zaman vardır. Sadece beyan esas alınacak olursa, irade sakatlığı hallerinin, yani beyanda bulunulana karşı yanılma, korkutma, aldatma vs. hallerinin göz ardı edilmesi söz konusu olur. Bunun için borçlar hukukunda esas olan güven prensibidir. O tarafların yapmış oldukları sözleşmeye objektif olarak iyi niyetli üçüncü kişilerin yüklediği anlam ne ise o esas alınır. Bu esas, yani güven prensibi Türk-İsviçre hukukunda geçerli yorum prensibidir.

Vasiyetnameler için irade prensibi esas alınabilir. Çünkü amaç, vasiyetnamede bulunan kişinin son arzularını hayata geçirmektir. Fakat miras sözleşmesinde irade prensibinden yola çıkılırsa sözleşmenin diğer tarafına haksızlık edilmiş olur. Bu yüzden miras sözleşmelerinde irade prensibi değil, güven prensibi esas alınmaktadır. Her şeyden önce yorumdan bahsedilebilmesi için ortada yoruma elverişli bir metin olması gerekir. Yorumlamaya elverişli bir metin olmadıktan sonra irade, beyan ya da güven prensibi kullanılarak bir yorum yapılması mümkün olmayacaktır. Ancak beyan edilmiş bir metin içerisinden yorum geliştirilebilir. Bu anlamda Türk hukukuna bakıldığı zaman, hukukumuzda yorum türleri içerisinde açıklayıcı yorum ve tamamlayıcı yorum yer almaktadır.

Açıklayıcı yorum, miras bırakanın son arzularının ne olduğunu anlamaya yönelik bir faaliyettir. ‘Miras bırakan bu anlatımla acaba ne demek istedi?’ veya ‘Bu açıklamasıyla ne yapmak istedi?’ şeklindeki sorulara cevap veren yorumlar açıklayıcı yorum olarak gösterilebilir.

Tamamlayıcı yorum ise farazi iradeleri esas alır. Yani burada miras bırakanın varsayımsal iradesinden bahsedilir. Varsayımsal iradeye Türk Borçlar Kanunu madde 27/2’de rastlanır.

Türk Borçlar Kanunu madde 27/2- sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.

Örnek verilirse, sekiz maddelik bir sözleşmenin bir maddesi ahlaka aykırı ise bu durum karşısında ilerlenebilecek iki yol vardır. Birinci yol bütün sözleşmenin geçersiz sayılması ki bu yola o ahlaka aykırı olan madde olmadan sözleşmenin kurulmasının anlamı yoksa başvurulur. İkinci yol ise, sadece ahlaka aykırı olan maddenin geçersiz sayılmasıdır. İşte bu duruma karar verilebilmesi için iradenin yorumlanması gerekir. Yani hakim kendini sözleşmeyi yapanın yerine koyacak ve o madde olmasa bile yine bu sözleşme yapılır mıydı yoksa yapılmaz mıydı şeklinde düşünecek. Çıkan sonuca göre ya sözleşme tümden geçersiz olacak ya da sadece ahlaka aykırı madde geçersiz sayılacaktır.

Türk-İsviçre hukuku bağlamında miras hukuku açısından açıklayıcı yorum prensibi benimsenmiştir. Tamamlayıcı yorum prensibi, yani farazi yorum prensibi kabul edilmemiştir. Alman hukukunda ise durum tam tersidir ve farazi yorum prensibine başvururlar. Hakim, kendisini ölüme bağlı tasarruf yapanın yerine koyarak onun varsayımsal iradesini araştırır. Oysa, bizim hukukumuzda hakim, kendini ölüme bağlı tasarruf yapanın yerine koyarsa, miras bırakanın hiç arzu etmediği bir noktaya ulaşılabilir şeklinde düşünülmektedir. Bu yüzden Türk-İsviçre hukukunda hakimin en fazla yapabileceği açıklayıcı yorum yapmaktır.

Vasiyetnamelerin Yorumu

İlk olarak, yorumdan bahsedilebilmesi için ortada yoruma elverişli bir metin olmalıdır, hiç bahsedilmemiş bir durumla alakalı yorum yapılamaz veya yorum yoluyla bir husus metne dahil edilemez. İkinci olarak, yorumun hedefi, belirsiz, muğlak veya birden fazla anlama gelecek hususlarla alakalıdır. Çok açık ve net olarak yazılmış, sadece tek bir anlam canlandıran metnin yorumlanması gereksiz olur.

Yorumda mevzu edilmiş hususlara bakılır ama bu mevzusu edilmiş hususların yorumlanabilmesi için sadece metne bağlılık esas değildir. Metin dışı olgulardan yola çıkmak suretiyle de bazı yorumlar yapılabilmektedir. Basit bir örnek vermek gerekirse, miras bırakan vasiyetnamesinde arabasını yeğeni Ahmet’e bıraktığından bahsetmiştir ve vasiyetname okunduktan sonra miras bırakanın Ahmet isimli iki tane yeğeni olduğu ortaya çıktığında, arabayı hangi yeğeni olan Ahmet’e bıraktığı hususunda bir belirsizlik ortaya çıkar. Burada miras bırakanın iradesini yorumlayabilmek için sadece metne bağlı kalmak yetersiz olabilir. Bu durumun yorumlanmasında tanık beyanları ve geçmişte yeğenleri ile olan ilişkileri araştırılır. Sonuç itibari ile hangi yeğeni ile sosyal açıdan daha yakın ise bahsettiği kişi o olarak yorumlanır. Fakat örnek olayda diğer yeğenin ismi Ahmet değil de Cengiz olsaydı, bu durumda yorum yoluna başvurmanın bir anlamı olmayacaktı. Çünkü miras bırakanın kimi kastettiği ve ne yapmayı amaçladığı metinde açık bir şekilde belirtilmiş olacaktı. Yani metinde yeğeni Ahmet’e bıraktığını belirtmiş ama sosyal hayatlarında Cengiz ile daha yakındı, Cengiz ona çok fazla iyilik yapmıştı, bu yüzden arabayı bırakma iradesi aslında Cengiz’e yöneliktir şeklinde bir yorum yapılamaz.

Genel yorum prensiplerinin burada da uygulanmasında herhangi bir engel yoktur, yani evleviyet prensibi (bir bütün için geçerli olan kuralların onu oluşturan bütün parçaları için de geçerli olacağı kuralı) gibi ilkeler burada da geçerlidir. Fakat miras hukukunda kendine özgü bazı ilkeler vardır ki bunların başında favor testamenti (vasiyetname lehine yorum) prensibi gelir. Bunu temellendirmek gerekirse, bir vasiyetnameyi hem geçerli hem de geçersiz kılabilecek sebepler var ise tercihin onu geçerli kılacak şekilde kullanılması, vasiyetin ayakta tutulması olur. Alman Medeni Hukuku favor testamenti prensibini tüm ölüme bağlı tasarruflarda kullanılabilecek genel bir prensip olarak kabul etmiştir. Ancak, bizim hukukumuzda favor testamenti prensibinin tüm ölüme bağlı tasarruflarda kullanılacağı gibi genel bir kural yoktur. Ancak, kanunlarımızda buna işaret eden düzenlemeler vardır.

Türk Medeni Kanunu madde 504/2- Ölüme bağlı tasarrufta kişinin veya şeyin belirtilmesinde açık yanılma halinde miras bırakanın gerçek arzusu tespit edilebilirse, tasarruf bu arzuya göre düzeltilir. Örnek olarak, miras bırakan 640 sayılı parseldeki taşınmazını yeğeni Mustafa’ya bıraktığını belirmiş ama miras bırakanın 640 sayılı parselde taşınmazı yoksa ve tek taşınmazı 840 sayılı parseldeyse bu durum karşısında madde 504/2’ye istinaden favor testamenti ilkesi işletilip 840 sayılı parseldeki taşınmazını yeğeni Mustafa’ya bıraktığı yorumlanabilir. Ancak, miras bırakanın birden fazla taşınmazı varsa hangisini bıraktığı kesin olarak anlaşılamayacağı için bu durum karşısında maddeye başvurulamaz. Başkaca bir örnek olarak, miras bırakan tek taşınmazı olan 840 sayılı parseldeki taşınmazını yeğeni Ömer’e bıraktığını belirtmiş ancak miras bırakanın tek bir yeğeni vardır onun adı da Mustafa’dır. Bu durum karşısında yine madde 504/2’ye istinaden favor testamenti ilkesi işletilip bu taşınmazını yeğeni Mustafa’ya bıraktığı yorumlanabilir ama yine belirtmek gerekir ki, miras bırakanın birden fazla yeğeni varsa ve yeğenim Ömer’e bırakıyorum şeklinde ifadesi metin içerisinde geçiyorsa, miras bırakanın Ömer adlı yeğeni olmaması halinde bu maddeye istinaden favor testamenti ilkesi işletilemez. Çünkü taşınmazını hangi yeğenine bıraktığı kesin olarak belirlenemez. Bu tarz durum karşısında favor testamenti ilkesini işletmek miras bırakanın iradesinin dışında bir işlem yapılmasına yol açabilir. Vasiyetlerin de asıl amacının miras bırakanın son arzularını onun iradesi doğrultusunda gerçekleştirmek olduğu düşünülürse, bu yola başvurulmaması yerinde olacaktır.

Mirasa ehil olabilmek için miras açıldığı anda (miras bırakanın ölüm anı) sağ olmak şarttır. Bu durum karşısında gerçek kişilerde sağ olma şartı aranır. Tüzel kişiler bakımında ise ancak, yasanın belirlediği koşullar içerisinde varlıklarını sürdürüyorlarsa mirasa ehil olabilirler. Eğer miras bırakan tüzel kişiliği olmayan bir topluluğa miras bırakmışsa ne olacağı sorunu ortaya çıkar.

Türk Medeni Kanunu madde 577/2- Tüzel kişiliği bulunmayan belli bir topluluğa belli bir amaç için yapılan kazandırmaları, o topluluk içindeki kişiler, miras bırakan tarafından belirlenen bu amacı gerçekleştirme kaydıyla birlikte edinmiş olurlar; amacın bu yolla gerçekleştirilmesine olanak yoksa, yapılan kazandırma vakıf kurma sayılır.

Örnek bir olay olarak, miras bırakan, Çağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2010 mezunlarına belli bir tereke malını işitme engelli çocukların gelişimi için bırakmıştır. Çağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2010 mezunlarının tüzel kişiliği yoktur ve miras bırakan burada spesifik bir isim belirmediği için de gerçek kişilerden de bahsedemeyiz. Kanunun belirlemesine göre bu tarz bir durum ortaya çıktığında bu ölüme bağlı tasarruf geçersizdir denilmemelidir, mirası o topluluktaki kişilere bu amacı gerçekleştirmek için bıraktığı kabul edilir. Eğer buna da imkan yok ise, yani amacın gerçekleştirilmesi imkan dahilinde değil ise o takdirde bu irade beyanının vasiyetname yoluyla vakıf kurmak şeklinde olduğu yorumlanır. Başka bir örnek olarak, miras bırakan, Galatasaray’ın UEFA kupasını kazandığı tarihte takımda yer alan futbolcular ve teknik heyete, Galatasaray futbolunu daha iyiye taşıyabilmesi için günümüz tabiriyle 10 milyon TL bırakmıştır. Galatasaray Futbol Kulübü’nün tüzel kişiliği vardır ama takımda oynayan futbolcular ve teknik heyet denildiği zaman tüzel kişiliği olmayan bir topluluktan bahsedilmektedir. Galatasaray Futbol Kulübü’nü daha iyiye taşımak denildiğinde olanak varsa miras bırakanın bıraktığı 10 milyon TL’nin o tarihte takımdaki futbolcu ve teknik heyete tahsis edilmesi gerekir. Fakat bakıldığında o dönemde takımda Emre Belözoğlu da yer almaktadır. Günümüzde Emre Belözoğlu’nun Galatasaray futbolunu daha iyiye taşıma gibi bir ihtimali yoktur. O halde bu amacı gerçekleştirme şartı sağlanamayacağından bu vasiyeti vakıf kurma şeklinde saymak gerekmektedir. Bu durumda asliye hukuk mahkemesine başvurulur ve Galatasaray Kulübünü Güçlendirme Vakfı gibi bir vakfın tescili istenir ve o bırakılan 10 milyon TL o vakfa özgülenir.

Türk Medeni Kanunu madde 515/3- Anlamsız veya yalnız başkalarını rahatsız edici nitelikte olan koşullar ve yüklemeler yok sayılır.

Kanunumuz bu maddede de favor testamenti ilkesini uygulamaktadır. Maddede anlatılmak istenen miras bırakan ölüme bağlı tasarruf yaparken şarta bağlı veya yüklemeye bağlı ölüme bağlı tasarruf yapabilir. Örnek olarak, miras bırakan, hukuk fakültesini ilk üçte bitirmesi şartı ile yeğeni Halil’e son model lüks bir araba vereceğini vasiyet etmiş olabilir. Bu durum bir şarttır. Halil’in ilk üçe girip giremeyeceği şüpheli bir durumdur. Miras bırakan, Halil hukuk fakültesini ilk üçte bitirirse ona son model lüks bir araba vasiyet edeceğini belirtse ve fakülteyi bitirdikten sonra onun da bir hukuk fakültesi öğrencisine maddi yardım yapması gerektiği kaydını vasiyetine koyarsa, bu durumda hukuk fakültesinin ilk üçte bitirilmiş olması bir şart, başka bir hukuk fakültesi öğrencisine maddi destekte bulunması kaydı ise yükleme konumunda olacaktır. Kanuna göre, yapılan koşul ve yükleme hukuka ve ahlaka aykırı ise ölüme bağlı tasarruf geçersiz olur. Fakat, koşul veya yükleme anlamasız veya rahatsız edici nitelikteyse sadece o koşul ve yükleme geçersiz sayılır ve vasiyet geçerliliğini korumaya devam eder. Miras bırakan, Halil’e son model lüks bir araba vereceğini vasiyet ettikten sonra yükleme olarak Halil’in ömrü boyunca saçlarını kazıtma şartını koyması anlamsız ve rahatsız edici niteliktedir. Bu durumda yükleme geçersiz sayılacak ve vasiyet edilen husus geçerliliğini koruyacaktır.

Hukuka ve ahlaka aykırı ise                         --> ilişkin kısım tümden geçersiz

Anlamsız ve rahatsız edici nitelikte ise       --> koşul ve yükleme geçersiz

‘A kişisine arabamı vasiyet ediyorum ama o da B kişisi ile metres hayatı yaşasın.’ şeklinde bir yükleme ahlaka aykırı bir yüklemeye örnek gösterilebilir.

Netice olarak kanunumuzda favor testamenti ilkesinin uygulama alanı bulacağı kısımlar bunlardır. Fakat favor tesatmenti ilkesinin uygulanacağını işaret eden genel bir hüküm yoktur.

Favor tesatmenti dışında ikinci bir kural, miras bırakan ölüme bağlı bir tasarruf mu yapmış yoksa mirasçılar arasında bir paylaştırma mı yapmış hususudur. Bu durum karşısında kanunumuz yine yorum yapmaktadır.

Türk Medeni Kanunu madde 560/2- Yasal mirasçıların paylarına ilişkin tasarrufta yer alan kurallar, miras bırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, sadece paylaştırma kuralları sayılır.

Örneğin, miras bırakan, bir yerdeki bahçesini A’ya, arabasını B’ye ve tarlasını C’ye bırakmıştır. Bu durumda acaba önce miras bölüştürülüp bunlar yasal mirasçılara ilaveten mi verilecektir, yoksa miras bırakan bunları o mirasçıların miras payına mahsuben mi vermiş, yani paylaştırma amacı mı gütmüştür belirsizliği ortaya çıkacaktır. Normalde miras bırakanın paylaştırma yapma mecburiyeti yoktur, paylaştırma yapmasa bile mirasçılar kendi aralarında paylaştırma yapabileceklerdir, yapamasalar bile mahkemede taksim davası açılarak terekedeki mallar paylaştırılabilecektir. Bu durum karşısında kanunun belirlemesine göre, eğer miras bırakan yasal mirasçılara yönelik olarak bir şeyler bırakmışsa, bunun net bir şekilde ilave mal vasiyeti olduğu anlaşılamıyorsa, miras bırakanın paylaştırma kuralı koyduğu kabul edilir. Bu da bir yorum prensibidir.

Miras bırakan, tüm mal varlığını paylaştırmış ise bu durumun zaten açık ve net bir şekilde paylaştırma olduğu ortadadır. Ancak, örnek olarak evini eşine bırakmışsa ihtimaller dahilinde inceleyelim;

1. Eşe ¼ hissesi ve evi bırakmış,

2. Evi eşe verirken ¼ hissesinden mahsup etmiş olabilir.

Miras bırakanın amacının ne olduğu net olarak ortaya koyulabiliyorsa, ev eşinin payına ekstradan olarak verilir. Ancak, miras bırakanın iradesi tam anlamıyla ortaya konulamamaktaysa o evin eşin ¼’lük hissesine mahsuben verildiği kabul edilir. Çünkü miras bırakanın yasal mirasçılarına adaletsiz davranmayacağı karine olarak kabul edilir. Bu sebeple tasarruf net olarak ortaya konulamıyorsa paylaştırma kuralı sayılır. Aynı esas başka bir maddede yine ortaya çıkmaktadır.

Türk Medeni Kanunu madde 647/3- Aksini arzu ettiği tasarruftan anlaşılmadıkça, miras bırakanın tereke malını bir mirasçıya özgülemesi, vasiyet olmayıp sadece paylaştırma kuralı sayılır.

Maddeden bahisle, miras bırakan, terekede yer alan bir malı bir mirasçıya özgülemişse, tasarruftan yine aksi net olarak anlaşılmıyorsa, bunun da bir paylaştırma kuralı olduğu öngörülmüştür. Önemli olan noktası, miras bırakanın yasal mirasçıları arasında adaletsizlik yapmayacağı karinesidir. Dolayısıyla yorumun bu karineden yola çıkılarak yapılması yerinde olacaktır. Unutmamak gerekir ki miras bırakan, mirasçıları arasında birilerine yasal payından daha çok tereke malı vasiyet edebilir ama prensip miras bırakanın adaletsizlik yapmayacağıdır.

Bir diğer husus ise yapılan ölüme bağlı tasarrufun belirli mal bırakma vasiyeti mi, yoksa mirasçı atama mı olduğu noktasındadır. Bu konuda da bir belirsizlik olursa yine yorum yöntemine başvurulmalıdır. Çünkü ikisinin neticeleri birbirinden farklıdır. Atanmış mirasçı, yasal mirasçı gibidir, terekenin haklarından sorumlu olduğu gibi borçlarından da sorumludur. Fakat vasiyet alacaklısının böyle bir yükümlülüğü yoktur, onun hakkı sadece yasal ve atanmış mirasçılara müracaat edebileceği bir talep hakkından ibarettir. İşte böyle bir tereddüt söz konusu olursa;

Bu tereddütten önce, mirasçı atama genellikle terekenin belli bir kesri için veya tamamı olur. Ancak, Yargıtay kararlarıyla da isabetli olarak, miras bırakanın tek mal varlığı evi ise onu da bir kişiye vasiyet ediyorsa, bu durum belirli mal bırakma vasiyeti olarak da adlandırılsa bu bir mirasçı atamadır. Çünkü miras bırakan adeta bütün mal varlığını tek bir kişiye özgülemiştir. Evinin değeri 270 bin TL ise geriye de 30 bin TL değerinde eşyalar kalmışsa, mal varlığının %90’ını tek bir kişiye özgülemiş olur. Bu durumda açıkça mirasçı atama olduğunun göstergesidir. Ölüme bağlı tasarrufun belirli mal bırakma mı, mirasçı atama mı olduğu konusuna geri dönersek, bu durum biraz usul hukuku ile alakalıdır. Mirasçı atama mı, belirli mal bırakma mı olduğu hususunda zorlanılıyorsa yorum davası açılabilir. Yorum davası niteliği itibari ile bir tespit davasıdır. Tespit davasının görülebilme şartının hukuki yarar olduğunu bilmekte fayda vardır. Buradaki hukuki yarar ise kişinin statüsü değiştiği zaman uygulanacak hükmün de değişecek olmasıdır. Fakat eda davası açarak sorunun çözülme imkanı varsa, başlı başına bir yorum davası açılmaz. Yargıtay’ın da belirtmesiyle, ölüme bağlı tasarrufun iptali davası açılarak zaten onun içinde yorum meselesi çözülebiliyorsa, ölüme bağlı tasarrufun iptali davası açılması gerekir. Başka bir deyişle, bir eda davası açıp sorunu çözme imkanı varsa, ölüme bağlı tasarrufu yorumlamak için müstakil bir dava açılamaz. Başkaca olarak, belirli mal bırakmaya ilişkin bir problemle karşılaşıldıysa ve içindeki husus yoruma muhtaçsa, o zaman vasiyetin yerine getirilmesi davası açıldığında hakim zaten o probleme ilişkin yorum yapacaktır. Dolayısıyla burada ekstra bir yorum davası açmanın lüzumu yoktur. Ancak, bir ölüme bağlı tasarrufta atanmış mirasçı mı, vasiyet alacaklısı mı belirsizliği ortadaysa o takdirde yorum davası açılabilecektir. Çünkü vasiyetnamedeki kişi atanmış mirasçı sayılırsa borçlardan sorumlu olacaktır, vasiyet alacaklısı sayılırsa borçlardan sorumlu olmayacaktır. O halde burada müstakil bir yorum davası açılmasında hukuki yarar vardır denilebilir.

Miras Sözleşmesinin Yorumu

Miras sözleşmesinin yorumunda, borçlar hukukunun sözleşme hükümleri esastır. Yargıtay kararlarından yola çıkılacak olursa;

Miras bırakan belirli bir taşınmazını okul yapılması için vasiyet etmiştir. Fakat o civarda başka bir okul olduğu için okul yapılmasına gerek görülmemiştir. Bu sebepten ötürü Milli Eğitim Bakanlığı ile İl Özel İdaresi ikisi de vasiyetin kendisine kalması gerektiği yönünde düşündüklerinden davalı olmuşlardır. Yargıtay’ın en son yorum yaparak verdiği kanaate göre ise miras bırakanın arzusu sadece o il içerisinde okul yapılması ise mal varlığı İl Özel İdaresine, miras bırakanın asıl arzusu herhangi bir yerde sadece okul yapılması ise mal varlığı değerinin Milli Eğitim Bakanlığına kalması yönünde karar ortaya çıkmıştır.

Başka bir durumda, miras bırakan adına kayıtlı taşınmazı bir derneğe vasiyet etmiştir ve kardeşinin o dernekte misafir edilmesi yükümünü yüklemiştir. Bu durumda misafir edilsin kelimesi miras bırakanın iradesini net olarak ortaya koymamıştır. Neticede Yargıtay bunun ölünceye kadar bakma yüklemesi olduğu konusunda kanaat getirmiştir.

Yukarıda belirttiğimiz somut olaylar vasiyetname olabileceği konusunda yanıltıcı olabilirler, ancak, bunlar tek taraflı miras sözleşmesi hükmündedir.

Sonuç olarak yorum yapılırken sadece metne bağlı kalınmaması gerekir. Yargıtay’ın belirlediği kriter çerçevesinde miras bırakanın;

1. Kültür seviyesi,

2. Sosyal ilişkileri,

3. Siyasi görüşleri,

gibi hususlar yorum noktasında dikkate alınması gereken noktalardır.

Kaynaklar

Türk Borçlar Kanunu
Türk Medeni Kanunu
Prof. Dr. Mustafa Dural ve Prof. Dr. Turgut Öz, Türk Özel Hukuku Cilt 4/ Miras Hukuku. İstanbul: Filiz Kitabevi, 2017

Yorumunuzu Paylaşın