Makaleler

Mirastan Feragat

Yazar: Alperen Zeyli

Bu yazımızda saklı paylı mirasçının karşılık alarak veya almayarak kendi isteğiyle kendi payından vazgeçmesinden, feragat etmesinden bahsedeceğiz.

Mirastan Feragat

Bizim yasamızda saklı pay denilen bir müessese vardır. Kanunumuz üç farklı saklı paylı mirasçıdan söz etmiştir, bunlar; alt soy, eş, anne ve babadır. Miras bırakanın saklı paylı olmayan mirasçılara mirastan pay verme zorunluluğu yoktur. Örnek olarak bir miras bırakanın yasal mirasçıları sadece kardeşleri ise bu kişileri hiçbir sebep olmadan mirastan uzaklaştırabilir ama miras bırakanın saklı paylı mirasçıları mirastan uzaklaştırabilmesi için bazı gerekçelerin olması gerekir. Bu kişileri mirastan uzaklaştırmak için ya Türk Medeni Kanunu madde 510’da öngörülen mirastan çıkarma sebepleri olması gerekir ya da mirastan yoksunluk sebeplerinin mevcut olması gerekir. Eğer mevcutta bu seçenekler yoksa o zaman saklı paylı mirasçının mirastan pay almaması veya saklı payını ihlal edecek bir kısmını almaması için yapılması gereken işlem saklı paylı mirasçı ile anlaşmaktır, yani onu vazgeçirmektir. Bu feragat ivazlı veya ivazsız bir şekilde yapılabilir. Saklı paylı mirasçı ivazlı olarak feragat ettirilirse bu işlem karşılığında saklı paylı mirasçının mal varlığının aktifinde artış gösterecek bir değer verilir ve saklı paylı mirasçı, saklı payından bu şekilde feragat eder. Buna karşılık saklı paylı mirasçı ivazsız olarak tamamen merhamet duyguları ile kimin lehine feragat edecekse o kişi için feragat edebilir.

Miras bırakan, bir mirasçı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir. Bu sözleşme bir olumsuz miras sözleşmesidir. Dolayısıyla feragat için yapılacak sözleşme miras sözleşmelerinin şekil şartlarına tabidir, yani resmi vasiyetname şeklinde, noterde düzenleme biçiminde yapılması gerekir. Feragat eden kişi tam feragatte bulunmuşsa o zaman o mirasçı mirasçılık sıfatını da kaybedecektir ama kısmi feragat etmişse şüphesiz ki kalan kısım için mirasçılık sıfatı devam edecektir.

Feragat sözleşmesinin düzenleme şeklinde noterde yapılması gerektiğinden bahsetmiştik. Bu anlamda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da vurgulandığı gibi taraflar haricen anlaşarak düzenledikleri bir sözleşmeyi noterde onaylatmak suretiyle feragat sözleşmesi yapamazlar. Bu durum şekle aykırılık teşkil eder. Bu anlamda bakıldığında miras bırakan mirasçı ile feragat sözleşmesi yaptığında, saklı paylı mirasçı mirastan feragat etmekle aslında kendisi için bir ölüme bağlı tasarruf yapmamaktadır. Saklı paylı mirasçı sadece beklenen bir haktan vazgeçmektedir. Dolayısıyla onun ehliyeti veya onun işlem yapabilmesi genel kurallara tabi olur. Saklı paylı mirasçının yaptığı işlem ölüme bağlı tasarruf olarak nitelendirilmediği için onun yaptığı eylem temsilci vasıtasıyla da yapılabilir. Tabi ki bu işlemi yapabilmesi için tam ehliyetli olması zorunludur. Eğer tam ehliyet sahibi değilse şüphesiz ki bu işlemi onun adına yasal temsilcisi yerine getirebilecektir.

Mirastan feragat sözleşmesinin bir ivaz mukabilinde veya karşılıksız yapılabileceğinden bahsetmiştik. Eğer saklı paylı mirasçı herhangi bir ivaz olmadan feragatte bulunmuş ise bu durum onun alt soyunu etkilemeyecektir. Yani ivazsız feragat edenin alt soyu sanki feragat eden kendisinden önce ölmüş gibi halefiyet ilkesi yoluyla o mirastan payını isteyebilir ama feragat eden bir ivaz mukabilinde feragat işlemini gerçekleştirmişse o zaman alt soyunun mirasçılığı artık söz konusu olmayacaktır. Kanun koyucu burada çifte zenginleşmeyi engellemek için böyle bir hüküm koymuştur ama şüphesiz ki olağan hayat her zaman bu koşulları sunmaz. Bir durum üzerinden basitçe değerlendirilirse, feragat eden mirasçı aldığı ivazı lüzumsuzca harcayıp tüketmiş olabilir. Dolayısıyla bu şekilde kendi alt soyuna bir üst nesilden intikal edecek olan paylara engel olmuş olur hem de alt soyu için kendisi hiçbir şey bırakmamış olur. Fakat kanunun bu hususta herhangi bir çözümü yoktur.

Mirastan feragat eden kişi kimin lehine feragat ettiğini belirleyebilir. Örnek olarak bir babanın üç çocuğundan biri engelliyse diğer kardeşlerden birinin o engelli kardeş lehine mirastan feragat etmesi muhtemeldir. Eğer feragat bir kişi belirtilip lehine feragat edilmişse ve lehine feragat edilen ölüm, ret, yoksunluk vs. gibi sebeplerle mirasçılık statüsünü kaybetmişse feragat hükümden düşer. Ancak feragat eden kimin lehine feragat ettiğini belirtmemişse en yakın ortak kökün alt soyu lehine feragat etmiş sayılır.


Tablodan yola çıkılacak olursa; A, B lehine feragat edebilir veya kişi belirtmeden de feragat edebilir. A’nın en yakın ortak kökü M’dir ve onun alt soyu da B ve C’dir. Hatta B ölmüşse A, D ve X lehine de feragat etmiş sayılır. Bu hususta en yakın ortak kök kavramı vardır ama bunu demek değil de zümre başı demek daha doğru olurdu. Feragatin hükümden düşebilmesi için o zümre başından aşağı gidenlerin (yani M’nin altındakilerin hepsinin) mirasçı olamaması gerekir. Tabloya göre değerlendirilirse, A’nın feragatinin düşebilmesi için B, C, D, X kişilerinin hepsinin birden mirasçı olamaması gerekir. Bu durum uygulamada eski zamanlarda ve günümüzde zümre başı olarak yapılıyor. Yani kanundaki ifadenin bir çeviri hatası olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Kanun feragat edenin mirasçılık sıfatını kaybettiğinden bahseder. Fakat bu ifadeyi sadece bu şekilde bırakmak beraberinde bazı uyuşmazlıkları da getirebilir. Örnek olarak, mirasçı miras bırakanı sağlığındayken belirli bir miktar bedel karşılığında ivazlı feragat yapıp mirasçılık sıfatını kaybederse ve miras bırakan öldükten sonra terekedeki değer, borçları karşılamaya yetmemesi durumunda problemler baş göstermiş olacaktır. Bu durum için kanundaki 530. madde düzenlenmiştir.

Türk Medeni Kanunu madde 530 – Mirasın açılması anında tereke, borçları karşılamıyorsa ve borçlar mirasçılar tarafından da ödenmiyorsa, feragat eden mirasçıları, alacaklılara karşı feragat için ölümden önceki beş yıl içinde miras bırakandan almış oldukları karşılıktan, mirasın açılması anındaki zenginleşmeleri tutarında sorumludurlar.

O takdirde miras bırakanın alacaklıları, alacaklarını terekeden ve mirası kabul etmiş diğer mirasçılardan alamadıkları takdirde geriye dönük 5 yıl içerindeki ivaz mukabilinde yapılmış feragat edenlerden zenginleşmeleri oranında isteyebilirler. Bu kişiler ödemekten kaçınırlarsa tereke alacaklıları icra takibini bu kişilere karşı sorumlulukları oranında yapabilirler.

Kaynaklar

Türk Medeni Kanunu
Prof. Dr. Mustafa Dural ve Prof. Dr. Turgut Öz, Türk Özel Hukuku Cilt 4/ Miras Hukuku. İstanbul: Filiz Kitabevi, 2017

Yorumunuzu Paylaşın