Makaleler

Şekli Anlamda Ölüme Bağlı Tasarrufların Son Bulması

Yazar: Alperen Zeyli

Bu yazımızda vasiyetnamelerin ve miras sözleşmelerinin kişilerin iradesiyle ve kanun gereği nasıl son bulacağından bahsedeceğiz.

Şekli Anlamda Ölüme Bağlı Tasarrufların Son Bulması

Vasiyetnamelerin Geri Alınması Yok Olması

Vasiyetnameler tek taraflı hukuksal işlemlerdir. Dolayısıyla miras bırakan her zaman bundan dönebilir. Miras bırakan, vasiyetname için kanunda öngörülen şekillerden birine uymak suretiyle yeni bir vasiyetname yaparak önceki vasiyetnameden her zaman dönebilir. Vasiyetnamelerin tamamından dönülebileceği gibi bir kısmından da dönülebilir. Yeni yapılan vasiyetin ne şekilde olduğu önemli değildir, yeter ki kanundaki şekillerden birine uygun olsun. Fakat miras bırakan yaptığı ikinci vasiyetname ile bazen önceki vasiyetinden döndüğünü beyan edebilir. Bazen ise miras bırakanın farklı tarihlerde yaptığı iki vasiyeti ortaya çıkar. Bu öncekinin tamamlayıcısı mı yoksa öncekini tamamen ilga mı (geçersiz) ediyor hususu tereddüte yol açabilir. Bu tarz durumlarda öncelikle içeriği bakılması gerekir. İçeriği bakıldığı zaman, yeni yazılan eskisini hükümsüz kılmıyor, açıkça ona bazı ilaveler yaptığı tereddüte yer bırakmayacak şekilde görülebiliyorsa diğer vasiyetnamenin tamamlayıcısı olduğu şeklinde değerlendirilir. Yargıtay’ın da kararına göre önceki tarihli vasiyetnamenin geri alınması amacıyla yapılan sonraki tarihli vasiyetnamenin istenilen sonuçları doğurabilmesi için kanunda gösterilen şekil şartlarına uygun olması gerekir.

Türk Medeni Kanun madde 544/1- miras bırakan, önceki vasiyetnamesini ortadan kaldırmaksızın yeni bir vasiyetname yaparsa, kuşkuya yer bırakmayacak surette önceki vasiyetnameyi tamamlamadıkça sonraki vasiyetname onun yerini alır.

Kanundan yola çıkarak sonraki vasiyetnamenin ilk vasiyetnameyi ilga ettiği asıl kuraldır. Eğer en küçük kuşkuya bile yer vermiyorsa, ikincinin, birinci vasiyeti tamamladığı sonucuna varılabiliyorsa o zaman iki vasiyetinde hayatta olduğu söylenebilir. Fakat kuşku varsa ikinci vasiyet birinciyi ilga ettiği söylenir.

Yok Etme Suretiyle Vasiyetnamenin Geri Alınması

Miras bırakan yok etme suretiyle de vasiyetnameden dönebilir. Kaza sonucu veya üçüncü kişinin kusuruyla yok olan ve tamamen belirlenmesine olanak bulunmayan vasiyetname hükümsüz kalır. Tazminat isteme hakkı saklıdır. Eğer bir vasiyet yok olmuşsa olay şöyle değerlendirilir: Yırtılan bir vasiyetname halen vasiyetçinin çalışma odasında, onun çöp tenekesinde, onun hakimiyet alanı içerisinde bulunuyorsa, vasiyeti yapan kişinin kendi iradesiyle bu vasiyeti yok ettiği anlaşılır. Çünkü üçüncü kişiler bunu yapacak olsalardı orada izlerini ve delillerini de bırakmazlardı ama bir vasiyetnameye bakıldığı zaman katlandığı yerden yırtılmışsa ve bunun eski tarihli olduğu da anlaşılıyorsa o zaman bu vasiyetnamenin aşınma sebebi ile yırtıldığı anlaşılır ve bu vasiyetnameyi yok etme amacı olmadığı anlaşıldığı için geçerli sayılır ve dikkate alınır. Eğer bir vasiyetnamenin içeriği tam olarak anlaşılamıyorsa hangi sebeple olursa olsun yırtılmış veya deformasyona uğramış olsa bile geçersiz sayılır. Yırtma, karalama gibi eylemlerden dolayı miras bırakanın iradesinin tam olarak tespit edilememesi halinde o vasiyeti ayakta tutmak için yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Ancak kanuna göre böyle bir durumda üçüncü kişilerin kusuru veya kaza sonucu yok olmuşsa içeriğinin aynen ve tamamen belirlenmesine olanak bulunmayan vasiyet hükümsüz olur ve tazminat isteme hakkı saklıdır.

İçeriğin aynen ve tamamen tespit edilememesi durumunda kinden ne istenecektir?

Örnek verilecek olursa, vasiyetin okunan kısmında A kişisine bir tarlanın bir kısmı bırakıldığı vasiyet edilmişse, bu vasiyetin okunan kısımları da hükümsüz olur. Çünkü okuna kısım geçerli sayılsaydı hakkı olan diğer kişilere karşı haksız bir durum ortaya çıkmış olurdu. Bunun için kanun koyucu tamamen kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde vasiyetin tamamı ortaya konulamıyorsa vasiyetname hükümsüz olur şeklinde belirleme yapmıştır. Fakat vasiyeti bu hale getirenlerden tazminat istenebilir. Ancak o kişide haklı olarak o vasiyet ile tazminat isteyenlerin daha zararlı çıkacağını öne sürebilir. El yazılı vasiyetnamelerde bu tarz durumların görülmesi normaldir. El yazılı vasiyetnameler sulh hakimine ya da notere saklama amacıyla tevdi edilmişse onlarda güvencededir.

Türk Medeni Kanunu madde 544/2- Belirli mal bırakma vasiyeti de, vasiyetnamede aksi belirtilmedikçe miras bırakanın sonradan o mal üzerinde bu vasiyetle bağdaşmayan başka bir tasarrufta bulunmasıyla ortadan kalkar.

Maddede bahsedilmek istenen husus, vasiyetname el yazılı veya resmi vasiyetname olabilir. Miras bırakan sağlar arası tasarrufla ölüme bağlı tasarruftan dönebilir ama ölüme bağlı tasarrufta o mal kadar bir şeyin verilmesini arzu ettiği açık bir şekilde anlaşılıyorsa o zaman yasal ve atanmış mirasçılar getirip belirli mal bırakılana o değeri vermeleri gerekir.

İlgili Yargıtay kararından örnekle, Mehmet N. A. 1999 tarihinde vefat etmiştir. 2005 tarihinde vasiyetnamesi okunmuş ve 1962 tarihli el yazılı vasiyetnamesiyle Adana ili Reşatbey mahallesindeki arsası üzerindeki 1/8 hisseyi Adana İmam Hatip Lisesi’nden mezun olup da yüksek lisansa devam edenlere ve 1/8 hisseyi ise Adana’da bir cami inşaatı için vasiyet etmiştir. Ancak daha sonra miras bırakan söz konusu parselleri üzerinde bir yüklenici ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapmış ve kat irtifakı kurmuş ve burada onlarca iş yeri ve bağımsız bölüm oluşmuştur. Mirasçılar ‘ Miras bırakan yaptığı sağlar arası tasarruf ile ölüme bağlı tasarruftan dönmüştür, dolayısıyla artık bizden istenebilecek bir şey yoktur.’ şeklinde etmişlerdir, mahkeme de bu doğrultuda karar vermiştir. Bu karar Yargıtay’da bozulmuştur. O yer arsa olabilir ama miras bırakan arsa olarak vasiyet ediyorum dememiştir, adıma kayıtlı gayrimenkulün 1/8 hissesini vasiyet ediyorum şeklinde vasiyette bulunmuştur. Yani spesifik bir mal bırakma değil, bir oran söz konusudur. O halde halihazırda yapılacak olan kat karşılığı inşaat sözleşmesi sonucu payına düşen kısımda ne varsa 1/8’ini cami inşaatına, 1/8’ini Adana İmam Hatip Lisesi’nden mezun olup da yüksek lisans yapanlara verilmesine karar verilmiştir. Bunun sebebi malın burada spesifik olarak belirtilmemiş olmasıdır. Bu da belirli mal bırakmaya değil mirasçı atamaya işarettir.

Resmi vasiyetname düzenlendiğinde miras bırakanın elindeki nüsha yok olursa bu vasiyetname hala geçerlidir. Çünkü noterin elinde hala bir nüshası mevcuttur.

Somut bir olayda, vasiyetnamenin aslı dosya içinde bulunmamakla birlikte, el yazılı vasiyetnamenin varlığı, muris tarafından el yazısı ile yazıldığı tanık beyanları, Adli Tıp Kurumundan alınan rapor ve diğer delillerden anlaşılmaktadır. Dosya içinde vasiyetnamenin fotokopisi mevcut olup, bunun da miras bırakanın el mahsulü olduğu anlaşılmıştır. Kaybolan vasiyetnamenin dosya içerisindeki fotokopisinin yasal unsurları taşıdığı anlaşılmakla geçerli sayılacağına karar verilmiştir. Vasiyetnamenin aslı yok olmasına rağmen Yargıtay madde 539/2 gereğince içeriğinin aynen ve tamamen tespit edilmesi halinde vasiyeti bu şekilde geçersiz saymayı haklı kılacak hiçbir unsurun mevcut olmadığına kanaat getirip, vasiyetnameyi geçerli saymıştır. Vasiyetnamenin yarısı mevcut olsaydı ya da 3/4’ü mevcut olsaydı, yani okunamayan kısımlar olsaydı vasiyetname tümden geçersiz olacaktı. Örnek olarak, A kişisi B kişisini vasiyeti tam yakarken yakalıyor ve vasiyetnamenin on maddesinden sadece yedi maddesi okunabilecek şekilde kurtarsa bile vasiyet geçersiz olur. A okunan kısımlarda kendine bağ evi bırakıldığını görmüş ve bu vasiyetin geçersiz sayılmasından dolayı B’ye tazminat isteminde bulunabilir. Ancak B’de vasiyet olması durumunda A’nın daha zararlı olabileceğini öne sürebilir. Çünkü devam maddelerinde başka ne gibi yükümlülükler getirildiği bilinemez.

El yazılı vasiyetnamenin sadece fotokopisinin olması durumunda ise tek başına fotokopi geçersizdir. Ancak tanık beyanları ve Adli Tıp Kurumu’nun raporu gibi delillerle vasiyetin geçerli sayılması mümkündür. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da bahsedildiği gibi yazılı delil başlangıcı tanık beyanlarıyla desteklendiğinde senetle ispat kuralının istisnasını oluşturur.

Miras Sözleşmesinin Sona Ermesi

Miras sözleşmeleri iki taraflı bir hukuksal işlem oldukları için kural olarak tek taraflı irade beyanıyla ortadan kaldırılamazlar. Ancak yasada öngörülen özel sebeplerin varlığı halinde böyle bir dönme mümkün olur. Mademki miras sözleşmesi iki taraflı bir sözleşme, o halde taraflar anlaşarak bu sözleşmeyi sonlandırabilirler. Tarafların anlaşarak sözleşmeyi ortadan kaldırmasının borçlar hukukundaki karşılığı ikaledir. Tabi bu ortadan kaldırma sözleşmesi, yani ikale sözleşmesinin taraflar arasında yapılası gerekir. Örnek olarak, üçüncü şahıs yararına bir miras sözleşmesi yapılmışsa, üçüncü şahıs miras sözleşmesinin tarafı değildir. Üçüncü şahısla anlaşılarak miras sözleşmesi ortadan kaldırılamaz. Sözleşmede imzası bulunan kişilerin anlaşması gerekir.

Diğer bir durum ise, miras sözleşmesi yapabilmek için tam ehliyetli olmak gerekir. O halde sonlandırmak için de kural olarak tam ehliyetli olmak gerekir. Fakat taraflardan birinin sonradan ayırt etme gücü olmaz ya da taraf kısıtlanacak olursa (bir mahkeme kararı, hürriyeti bağlayıcı bir sebep gibi) bu durumda yine hak ehliyeti olmadığı halde miras sözleşmesini anlaşarak ortadan kaldırabilirler. Ayırt etme gücünü kaybedebilir, kısıtlanabilir ama ergin olduktan sonra erginliği kaybetmesi mümkün değildir.

Miras sözleşmesinden dönmek için resmi şekil şartı yoktur, adi yazılı şekil yeterlidir. Çünkü resmi şekil, sözleşmeyi yapan tarafın korunması için getirilmiştir. Yani tarafı sorumluluk altına sokan sözleşmeyi yaparken tam ehliyet ve resmi şekil aranır ama sorumluluktan kurtaran sözleşmede adi yazılı şekil aranır ve tam ehliyetli olmak da gerekmez.

Miras sözleşmesini sona erdiren sözleşmeler de kesin hükümsüzlük, yani butlan yaptırımına tabi değildir, iptal edilebilirlik yaptırımına tabidir. Yani miras sözleşmesine son verme anlaşmasını sakat kılan bir sebep olsa bile birileri bunu dava etmediği sürece sözleşme anlamını korur.

Miras sözleşmesini kural olarak tek taraflı sonlandırmak mümkün değil ama bunun da istisnaları vardır.

1- Miras sözleşmesi yapılan kişinin miras bırakan veya yakınlarına karşı ağır bir suç işlenmesi sebebiyle (ceza kanunu anlamında ki ağır suç değildir.),

2- Aile hukukundan doğan yükümlülüklerini (önemli derecede ihlal) yerine getirmemesi sebebiyle,

(İlk iki madde aynı zamanda mirasçılıktan çıkarma sebepleridir.)

Türk Medeni Kanunu madde 546/2- Miras sözleşmesiyle mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişinin, miras bırakana karşı miras sözleşmesinin yapılmasından sonra mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturan davranışta bulunduğu ortaya çıkarsa; miras bırakan, miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırabilir.

Kanun burada mirasçılıktan çıkarmaya atıf yapmıştır. Türk Medeni Kanunu madde 510’da düzenlenmiş iki tane mirasçılıktan çıkarma sebebi vardır. Bunlar;

  • Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
  • Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse bu kişiler mirasçılıktan çıkarılabilirler.

Miras bırakana veya yakınlarına karşı ağır bir suç işlemekten kasıt ceza hukuku anlamındaki ağır suç kavramıyla aynı değildir. Kanun saklı paylı mirasçıları, mirasçılıktan uzaklaştırmaya olanak tanımıştır. Nasıl ki aile ilişkilerinden dolayı bu kişilere saklı pay verilmişse, yine aile bağlarının kopma noktasına gelmesi sebebiyle mirasçılıktan bu kişileri çıkarmaya imkan tanınmıştır. Örnek olarak, babasını toplumun içinde dövmüş, hakaret etmiş bir kişinin artık mirasa layık olduğunu söylemek mümkün değildir. Başka bir durum olaraksa annesini öldürmüş birisine babasından kalan mirası vermek sosyal açıdan doğru olmayacaktır.

Kanun koyucu, miras bırakan yaptığı ölüme bağlı tasarrufla kanunda sayılan bu sebeplerin varlığı halinde o kişiyi mirasçılıktan uzaklaştırabilir şeklinde belirlemiştir. Yani birinci sebep miras bırakana veya yakınlarına karşı ağır bir suç işlemektir. Fakat her somut olay için de ayrı olarak suçun niteliğine, vasıf ve mahiyetine bakılması gerekir. Örneğin, ‘Sen geçen yıl benim oğluma hakaret etmiştin, sözleşmeyi bu yüzden iptal ediyorum.’ şeklinde durumlara da imkan verilmemesi gerekir. Öyleyse burada yasayı lafzıyla değil, ruhuyla yorumlayıp uygulamak gerekir.

Kanundaki ikinci sebep ise aile yükümlülüklerinin önemli derecede ihlal edilmesidir. Bu hükmün uygulanabilmesi için miras sözleşmesi yapılan kişinin aynı zamanda aile üyesi de olması gerekir. Aile yükümlülüklerinin önemli derecede ihlali demek, aile bağlarını koparacak ölçüde, taraflar arasındaki yükümlülüklerin yerine getirilmemesi demektir. Mesela kanundan doğan yükümlülük denildiği zaman; bakım ve gözetim yükümlülüğü, nafaka yükümlülüğü gibi pek çok yükümlülük mevcuttur. Örnek olarak, İsviçre Federal Mahkemesi somut bir olayda, bir babanın kızı, kendi eşini ve çocuklarını terk ederek başka bir adamla farklı bir şehre yerleşmiştir. Baba, damadını ve torunlarını terk ettiği gerekçesiyle, kızının aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli derecede ihlal edip, yerine getirmediğini dile getirerek kızını mirasçılıktan çıkarmıştır. Federal mahkeme bu olayda babayı haklı bulmuştur.

Yargıtay somut bir olayda, kaza geçiren annesini uzunca bir süre yoğun bakımda kalmasına rağmen hiç ziyaret etmeyip durumu hakkında alakadar olmayan evladını mirasçılıktan çıkaran babayı haklı bulmuştur.

Mahkemeler aile hukuku yükümlülüklerinin önemli derecede ihlalini mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak var sayıyorlar ama lüzumsuz alınganlıkları mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak görmemektedirler. Duygusal bir insanın değil de normal şartlar altında hayatın olağan koşullarına aykırı gelen davranışlar sonucu normal bir insanın kabullenemeyeceği derecede kopukluklar olması gerekir.

Yakınlık kavramının muhakkak akraba bağı olarak değerlendirmemesi gerekir. Örnek olarak, A kişisi ile B kişisi samimi arkadaşlar ise bu kişiler de yakınlık kavramı içerisindedirler. A’nın oğlu B’yi bıçaklarsa, bu durumda mirasçılıktan çıkarma sebepleri içerisinde mütalaa edilir.

3- Sözleşmeden dönme yoluyla,

Türk Medeni Kanunu madde 547- Miras sözleşmesi gereğince sağlar arası edimleri isteme hakkı bulunan taraf, bu edimlerin sözleşmeye uygun olarak yerine getirilmemesi veya güvenceye bağlanmaması halinde borçlar hukuku kuralları uyarınca sözleşmeden dönebilir.

Örnek üzerinden açıklamak gerekirse, A ile B arasında bir miras sözleşmesi olduğu varsayımında bulunalım. A, B’yi terekesinin yarısı için mirasçı olarak atıyor ve B’de A’nın piyasaya olan 100.000 Türk Lirası borcunu kapatacağını belirtiyor. Başka bir örnek durum olarak, A evinin B’ye bırakılması şeklinde B’yi mirasçı olarak atıyor ve B’de bunun karşılığında A ölene kadar her ay ona 1000 TL ödeyeceğini belirtiyor. B bu iki durumda da sağlar arası bir borç altına girer, A’da ölüme bağlı bir tasarruf yapmış olur. O halde bu örneklerde olduğu gibi ivazlı bir sözleşmeye Türk Medeni Kanunu madde 547 uygulanabilir. Taraflardan birisi sağlar arası bir borç altına girecek (B), o kişi bunu ifa etmezse, ölüme bağlı tasarrufta bulunan taraf (A) borçlar hukuku kuralları uyarınca sözleşmeden dönebilir. Borçlar hukukuna göre sözleşmeden dönebilmek için önce karşı tarafı temerrüde (vadenin geçme durumu) dürmek gerekir. Temerrüde düşürmek içinde ihtar çekilmesi gerekir ama kanunumuzda ihtar çekilmesine gerek olmayan haller de vardır. Kesin vade gibi kararlaştırılmış bir tarih varsa ihtara da gerek yoktur.

Türk Borçlar Kanunu madde 117- Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.

Borcun ifa edileceği (yerine getirileceği) gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlenmişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyi niyetli olduğu hallerde temerrüt için bildirim şarttır.

O halde ilk olarak borçlunun temerrüde düşürülmesi gerekmektedir, kural olarak ihtarla temerrüde düşer ama Türk Borçlar Kanunu’nun madde 117 fıkra 2’de belirtilen hallerde ihtara gerek olmaksızın da temerrüde düşürmek mümkündür. Pek tabi ki temerrüde düşürmek de yetmez, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, borçlu temerrüde düştükten sonra borcu ifa etmesi için bir süre verilmelidir.

Türk Borçlar Kanunu’nda süre verilmesi gerekmeyen haller de sayılmıştır.

  • Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa,
  • Borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız kalmışsa,
  • Borcun ifasının belirli bir zamanda veya belirli süre içinde gerçekleşmemesi üzere, ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa,

Bu hallerde süre vermeye de gerek yoktur. O halde yukarıda belirttiğimiz örnekten yola çıkarak, sağlar arası borç altına giren B kişisi ya her ay 1000 TL ödeyecekti ya da A’nın 100.000 TL borcunu kapatacaktı. O kişiye bu borç hatırlatılarak ‘şu tarihe kadar yerine getir’ şeklinde ihtar çekilir. Kesin ödeme tarihi belirlenmişse ihtar çekmeye de gerek yoktur. Tarih belirlenmediği varsayılırsa, ihtar çekilir ve borçlu temerrüde düşürülür ama bu da yeterli değildir. Türk Borçlar Kanunu madde 124’te sayılan haller hariç olmak üzere borçlunun borcunu ifa edilebilmesi için ihtarda belirtilmek suretiyle ona süre de verilir. Süre verildiği halde borçlu yine borcunu ifa etmemişse sözleşmeden dönülebilir. Dönme halinde Türk Borçlar Kanunu madde 125’te bahsedilen seçimlik haklardan birisi kullanılabilir. Bunlar;

  • Aynen ifa + gecikme tazminatı
  • Aynen ifa + gecikme tazminatından vazgeçildiği hemen bildirilmek suretiyle müspet zarar
  • Sözleşmeden dönerek menfi zarar şeklinde istenebilir.

O halde sağlar arası edim borcunu yerine getirmeyen tarafa karşı Türk Borçlar Kanunu prosedürü işletilebilir.

4- Miras sözleşmesiyle bağdaşmayan sonraki tasarruflar sebebiyle,

1, 2, 3, 4 numaralı başlıklarda yazan sebeplerden dolayı miras sözleşmesinden tek taraflı dönülebilir.

Türk Medeni Kanunu madde 527/2- miras bırakan mal varlığında eskisi gibi serbestçe tasarruf edebilir; ancak, miras sözleşmesindeki yükümlülüğü ile bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruflarına veya bağışlamalarına itiraz edilebilir.

Burada ortaya çıkan iki tane mevzu vardır.

  • Miras bırakanın, miras sözleşmesinden sonra yaptığı ölüme bağlı tasarruflar.
  • Miras bırakanın, miras sözleşmesinden sonra yaptığı sağlar arası tasarruflar.

Birinci mevzu olarak, vasiyetnamelerden de bilindiği gibi Türk Medeni Kanunu madde 544/2’de bahsedilen, eğer miras bırakan bir malı vasiyet ettikten sonra o mal üzerinde sağlar arası bir tasarruf yapmışsa, o vasiyetten döndüğü sonucu çıkar. Miras sözleşmelerinde ise miras sözleşmesi konusu hakkında miras sözleşmesine aykırı bir ölüme bağlı tasarruf yapıldığında karşı taraf çelişen hükümlerin düşürülmesi için dava açabilir. Kendi miras sözleşmesinin öncelikli olduğunu, sonradan yapılan vasiyetnamenin bununla çelişen hükümler içerdiğini, dolayısıyla o vasiyetnamenin çelişen kısmının geçersizliğini ileri sürebilir.

İkinci mevzu olarak kanun bağışlamalardan bahsetmiştir. Bağışlamadan kasıt ise birebir bağışlama sözleşmesi olması değildir. İvazsız bir kazandırma yapılmışsa, kanunun belirlemesine göre her kime ivazsız kazandırma yapılmışsa ona dava açılabilir, itiraz edilebilir, malın geri verilmesi istenebilir. Dava açıp malı ivazsız kazanandan miras sözleşmesinin diğer tarafı malı geri alabilir. İvazsız kazananın burada gidebileceği bir yol yoktur. Çünkü ortada zaten bir hak kaybı yoktur. Miras bırakan miras sözleşmesi konu malı bir ivaz karşılığı verdiyse ve malı alan kötü niyetliyse, miras sözleşmesinin diğer tarafı kötü niyeti ispat edip malı geri alabilir. Ancak kötü niyet yoksa miras bırakan hayattaysa ona karşı, ölmüşse mirasçılarına karşı sebepsiz zenginleşmeye dayanan iade davası açabilir.

Miras sözleşmesi yapılıp da miras bırakan miras sözleşmesinin içini boşaltmak için savurgan bir şekilde harcama yapıyorsa, bu duruma karşı yapılacak tek şey Türk Medeni Kanunu madde 406’ya göre savurganlık ve kötü yönetimden dolayı miras bırakanın kısıtlanması için dava açılabilir.

5- Tasarruf edilebilir kısmın daralması sebebinden dolayı da miras sözleşmesinden dönülme olmaz ama bu sefer de tenkis söz konusu olur.

Buraya kadar bahsettiğimiz durumlar dışında birde Türk Medeni Kanunu madde 549’da bahsedilen tasarruf edilebilir kısmın daralması durumu vardır.

Miras sözleşmesi veya vasiyetnameyle yapılan ölüme bağlı kazandırmalar, miras bırakanın tasarruf edebileceği kısmın sonradan daralması yüzünden hükümsüz olmaz, sadece tenkis edilebilir. Örnek üzerinden gidilirse, hiç evlenmeyeceğini düşünen A kişisi mal varlığının büyük bir kısmını dahil edecek şeklide miras sözleşmesi yapmış olursa ve sonradan evlenip çocuğu olduğunu varsayarsak hem eşinin hem de çocuklarının saklı payı olacaktır. Bu durumdan dolayı da A’nın terekesinde tasarruf edebileceği kısım daralmış olacaktır. Saklı paya hakkı olan mirasçılar, miras sözleşmesi ile kendi saklı paylarının ihlal edildiği kısımlarına karşılık tenkis davası açabilirler.

Ölüme Bağlı Tasarrufların Kanun Gereği Sona Ermesi

1- Ölüm (miras bırakan öldüğünde hayatta olmamak)

Mirasçı olabilme ehliyeti kanunumuzda belirlenmemiştir. Bu durum ister atanmış mirasçı isterse vasiyet alacaklısı olsun fark etmez. Mirasçı olabilmek için miras bırakanın ölümü anında ehil olarak sağ olmak şarttır. Mirasın açıldığı anda sağ olan mirasçı sonradan ölürse onun miras hakkı mirasçılarına kalır. Vasiyet alacaklısı olabilmek için de miras bırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır. Ancak yasal mirasçılıktan bahsedilecek olursa, kanun gereği halefiyet mevcut olduğu için önce ölenin mirasçıları kendi kök başlarını temsil eder. Bu durumun istisnası ceninde vardır. Cenin, hayatta değildir, mirasçı olup olmayacağı şüphelidir. Nitekim Türk Medeni Kanunu madde 582 ‘ Cenin, sağ doğmak koşuluyla mirasçı olur. Ölü doğan çocuk mirasçı olamaz.’ şeklinde belirtmiştir.

2- Boşanma

Türk Medeni Kanunu madde 181- Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler.

3- Evliliği Butlanı

Türk Medeni Kanunu madde 159- Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.

4- Mirastan Yoksunluk Sebepleri

  • Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler,
  • Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak sürekli şekilde ölüme bağlı tasarruf yapamayacak duruma getirenler,
  • Miras bırakanın ölüme bağlı bir tasarruf yapmasını veya böyle bir tasarruftan dönmesini aldatma, zorlama veya korkutma yoluyla sağlayanlar veya engelleyenler.
  • Miras bırakanın artık yeniden yapamayacağı bir durumda ve zamanda ölüme bağlı bir tasarrufu kasten ve hukuka aykırı olarak ortadan kaldıranlar veya bozanlar,

Mirastan yoksun sayılırlar, mirasçı olamayacakları gibi ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemezler. Mirastan yoksunluk, miras bırakanın affıyla ortadan kalkar.

5- Bozucu ve Geciktirici Şart

Miras bırakan ölüme bağlı tasarrufu bozucu bir şarta bağlamışsa şart gerçekleştiğinde ölüme bağlı tasarrufta hükmünü kaybeder. Ancak geciktirici şarta bağlamışsa, o taktirde şart gerçekleşmeden ölüme bağlı tasarruf yürürlüğe girmez.

6- Sözlü Vasiyetnamenin Sona Ermesi

Sözlü vasiyetname, olağanüstü durumun ortadan kalktığı tarihten itibaren 1 ay geçmekle otomatik olarak son bulur.

Ölüme bağlı tasarrufların kanun gereği son bulması noktasında yukarıda da belirttiğimiz gibi altı sebep vardır. Bu durumların gerçekleşmesi halinde ölüme bağlı tasarruf otomatik olarak hükümden düşer.

Kaynaklar

Türk Medeni Kanunu
Türk Borçlar Kanunu
Prof. Dr. Mustafa Dural ve Prof. Dr. Turgut Öz, Türk Özel Hukuku Cilt 4/ Miras Hukuku. İstanbul: Filiz Kitabevi, 2017

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın