Makaleler

Mirasçılıktan Çıkarma

Yazar: Alperen Zeyli

Bu yazımızda saklı paylı mirasçıları mirasçılıktan uzaklaştırmanın yollarından birisi olan mirasçılıktan çıkarma konusuna değineceğiz.

Mirasçılıktan Çıkarma

Miras bırakanın karşısında iki sebep varsa saklı paylı mirasçıyı mirasçılıktan çıkarabilir.

1. Mirasçı, miras bırakana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,

2. Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse,

Birinci husus incelendiğinde öncelikle tarafların tespit edilmesi gerekir. Kanun miras bırakana veya yakınlarına karşı önemli bir suç işlenmişse şeklinde ifade etmektedir. ‘Yakınları’ hususunu gerek doktrin gerekse yargının anlayışı şöyledir: Sadece aile fertleri değil, miras bırakanın aşırı derecede düşkün olduğu, çok sevdiği kişiler de bu kriter içerisindedir. Bizzat aile bağı olması şart değildir.

Saklı paylı mirasçıyı mirastan çıkarmanın birinci sebebinde dikkat edilmesi gereken diğer bir durum ise ‘ağır bir suç’ ifadesidir. Burada kastedilmek istenen ceza hukuku anlamında ağır bir suç değildir, bahsedilmek istenen kasten işlenen suçlardır. Cürüm, yani suç işlemeye yönelik bir niyet olmalıdır. Tedbirsizlik, dikkatsizlik sonucu bu kişilere zarar verilmesi bu kapsamda değerlendirilemez. Bu ağır suç yerine göre ağır bir hakaret veya basit bir tıbbi müdahale ile geçebilecek basit yaralama buradaki ağır suç kapsamı içerisinde mütalaa edilebilecektir.

Yukarıda bahsettiğimiz iki sebep objektif sebeplerdir. Kanunun saklı pay müessesini kabul etmesinin asıl amacı, o kişilerin arasında aile bağı olması ve o aile bağında ötürü o kişilere saklı pay verilmesini öngörmesidir. O yüzden mirasçılıktan çıkarmanın gerçekleşebilmesi için yukarıda belirttiğimiz iki objektif sebebin yanında bir de fiilen aile bağlarının kopmuş olması (sübjektif sebep) gerekir. Bu durumlar sağlandığında artık saklı pay verilmesini gerektirecek bir durum yoktur. Bazı hallerde objektif sebep gerçekleşmiş olmasına rağmen sübjektif sebebin gerçekleşmemiş olduğu görülür. Aslında aile bağlarını koparacak derecede bir fiil sergilenmiştir ama neticede aile bağları kopmamıştır veya bazı durumlarda tam tersi olur aile bağları kopmuştur ama objektif koşullar gerçekleşmemiştir. Bu gibi durumlarda mirasçılıktan çıkarma müessesi devreye giremez. Her iki durumunda, hem sübjektif hem de objektif sebeplerin gerçekleşmiş olması gerekir.

Objektif sebebin değerlendirilmesi aşamasında işlenen suçun kovuşturulmamış olması veya suçun zaman aşımına uğramış olması miras hukuku açkısından önem arz etmez. Geçmişte işlenen bu suç sübjektif koşulu da sağlamışsa çıkarma işlemi yine de etkili olur. Yine suçun affa uğramış olması uğramış olması mirasçılıktan çıkarma kurumunu devreye sokmaya engel değildir. Ayrıca eylemi doğrudan saklı paylı mirasçının da yapmasına gerek yoktur, onun azmettiren konumunda olması bile aynı sonuçtan istifade etmesine sebebiyet verebilecektir. Örnek verilecek olursa, çocuğunun babasını dövmesi mirasçılıktan çıkarma sebepleri içinde sayılabilen bir ağır suçtur. Yalnız çocuk bu suçu işlerken onu azmettiren annesi ise baba her ikisini birden mirasçılıktan çıkarabilir veya isterse sadece anneyi de mirasçılıktan çıkarabilir.

Fiil kasten ve hukuka aykırı olarak işlenmelidir, bununla birlikte ceza hukukundaki suçu engelleyen hallerin olmaması gerekir. Yani bir meşru savunma veya bir hukuka uygunluk sebebi varsa onlar mirasçılıktan çıkarma için bir sebep teşkil etmez. Taksirli suçlarda kasıt söz konusu olmadığı için yine mirasçılıktan çıkarma kapsamında uygulama yeri yoktur. Ortaya çıkabilecek bir diğer ihtimal ise eylemi yapan saklı paylı mirasçının kendisi olmasına karşılık miras bırakanında bu eylemde kusuru olması durumudur. Eğer miras bırakanın da ağır kusuru varsa veya hiç değilse failin kusuruna yakın bir kusuru varsa o takdirde çıkarma işlemini geçersiz saymak gerekecektir.

Objektif sebeplerden ikincisi incelendiğinde (aile hukukundan doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi) öncelikle bu yükümlülüklerin neler olduğunun bilinmesi gerekir. Nafaka yükümlülüğü örnek olarak gösterilebilir, sadece eşler arasında değil velayet altındaki kişilerle arasında veya yardım nafakası diye adlandırılan kardeş, alt-üst soy arasında olan yükümlülükler vardır. Bu yükümlülüklere önemli ölçüde riayet edilmemesi mirasçılıktan çıkarma için birer objektif sebep teşkil eder. Eşler arasında sadakat yükümlülüğü vardır, bu kapsamda sadakat yükümlülüğüne uyulmaması da mirasçılıktan çıkarma için bir objektif sebep olarak gösterilebilir. Yine Türk Medeni Kanunu madde 322’ye göre aile bireyleri birbirlerini koruyup, gözetmek, birbirlerine her türlü yardımı göstermek ve saygı gösterme yükümlülüğü altındadırlar. Sonuç itibariyle aile olmak sadece kan bağı ile birbirlerine bağlı olmak değildir, bütün saydığımız yükümlülükler kanunumuzun getirdiği yükümlülüklerdendir. Bu anlamda bakıldığı zaman özellikle aile yükümlülüklerinin ihlalinde hem objektif hem de sübjektif unsurun bir arada gerçekleşmesi gerekir.

Türk Medeni Kanunu madde 322- Ana, baba ve çocuk, ailenin huzur ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde birbirlerine yardım etmek, saygı ve anlayış göstermek ve aile onurunu gözetmekle yükümlüdürler.

Madde nezdinde değerlendirildiğinde, bir ebeveyn, çocuğuna herhangi bir kişiyle evlenmeyeceksin demesi üzerine çocuğun o belirli kişi ile evlenmesi objektif açıdan aile hukukundan doğan yükümlülüklerin ihlali durumu oluşturduğu söylenemez. Belki birbirlerine küsmüş ve aile ilişkilerini koparmış olabilirler ama objektif sebep oluşmadığı için mirasçılıktan çıkarma müessesi bu durumda işletilemez. Çünkü aile hukuku baz alındığında evladın evleneceği kişi hususunda bir belirleme bir yükümlülük değildir. Ancak evladın evlenmeyi düşündüğü kişi haysiyetsiz hayat süren bir kişi ise ve aile onurunu zedeleyebilecek durumların oluşma ihtimali varsa o takdirde ebeveynlerin haysiyetsiz hayat süren kişi ile evlatlarının evlenmesine itiraz etmesi olağandır ve bu da aile hukuku anlamında bir yükümlülük olarak ortaya çıkabilir ve bu durumda mirasçılıktan çıkarma müessesi işletilebilir. Çünkü artık aile onuru söz konusu olduğu için objektif unsur oluşmuştur şeklinde yorum yapmak yanlış olmaz.

Bir başka husus olarak eşlerin arasındaki sadakat yükümlülüğü mevzusu vardır. Basit bir örnek üzerinden anlatılacak olursa, eşlerden birinin sadakat yükümlülüğüne uymayacak şekilde karşı cins bireylerle münasebetti olmasına rağmen diğer eş bu duruma rıza gösteriyorsa o zaman objektif unsurun oluşmasıyla beraber sübjektif unsurun oluşmaması sebebinden dolayı mirasçılıktan çıkarma kurumuna başvurulamaz. Aslında ortada aile bağlarını koparacak sebep vardır ama mirasçılıktan çıkarma kurumunun asıl amacı olan aile bağlarının kopmuş olma durumu gerçekleşmemiştir. Bu yüzden müessese işletilemez.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, ağır hastalığında anne ve babasına bakmayan, onları gözetmeyen, eğlence hayatına dalan bir kişinin mirasçılıktan çıkarılma işleminin doğru olduğuna hükmetmiştir. Yine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi sadece bayramlarda anne-babasını ziyaret etmediği için mirasçılıktan çıkarılma işlemlerinin hukuka uygun olmadığını objektif unsurun mevcut bulunmadığına işaret etmiştir. Yargıtay, aile onurunu zedeleyen davranışlarda bulunan kimselerin mirasçılıktan çıkarılmasını haklı görmektedir.

Ölüme bağlı tasarruflarda çıkarma işlemi yapıldığı zaman sebebinin de gösterilmesi zorunludur. Eğer sebep gösterilmemiş olursa o tasarruf açısından yasal yollara başvurmak mümkün olacaktır.

Türk Medeni Kanunu madde 512/1- Mirasçılıktan çıkarma, miras bırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.

Madde kısacak bir çıkarma işleminde neden çıkarıldığının belirtilmesi gerektiğinden bahsetmektedir. Bana karşı ağır suç işlendi demek sebep göstermek değildir, somut olaydan net bir şekilde bahsedilmelidir. Anlatılan olayın tarihinin verilmesi, o sırada kimlerin olduğunun belirtilmesi, olayın neden ne şekilde gerçekleştiğinin belirtilmesi, durumla alakalı alınmış olan raporlar vs. bunların hepsi sebebi inandırıcılığını artıran unsurlardır. Bu hususlar önem arz eder. Çünkü mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse belirtilen sebebin varlığını ispat çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına geçer.

Mirasçılıktan Çıkarmanın Hükümleri

Türk Medeni Kanunu madde 511/1- Mirasçılıktan çıkarılan kimse, mirastan pay alamayacağı gibi tenkis davası da açamaz.

Maddeden bahisle, tam ıskat (çıkarma) varsa mirasçılık sıfatı kaybedilir. Dolayısıyla tenkis davası açma hakkı da olmaz. Fakat bu şahsi bir durumdur, dolayısıyla çıkarılan kişinin alt soyuna da sirayet etmez.

Türk Medeni Kanunu madde 511/2- Miras bırakan başka türlü tasarrufta bulunmuş olmadıkça, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi mirasçılıktan çıkarılanın varsa alt soyuna, yoksa miras bırakanın yasal mirasçılarına kalır.


Tabloda M, miras bırakan ve çocukları A, B, ve C’dir. A mirasçılıktan çıkarıldığı zaman alt soyu olup olmadığına bakılır. Söz konusu kişinin alt soyu olmadığı için onun payı miras bırakanın yasal mirasçıları olan B ve C’ye geçecektir. Tabloya göre A mirasçılıktan çıkarıldıktan sonra B ve C’nin payı ½’dir. Dolayısıyla saklı pay oranları da her birinin ¼ olur.


Anne ve baba ile mirasçı olunduğunda eş ½, anne ¼, baba ¼ yasal paylara sahip olurlar. Anne ile babanın saklı payı, yasal paylarının ¼’üne eşittir. Anne veya babadan herhangi biri mirasçılıktan çıkarıldığı zaman onun saklı payı miras bırakandan önce ölmüş gibi değerlendirilerek M’nin kardeşi varsa onlara kalır, yoksa çıkarılmayan ebeveyn üyesine geçer. Fakat şöyle bir durum olur: Anne- babadan birisi mirasçılıktan çıkarıldığı zaman miras bırakandan önce ölmüş gibi pay halefiyet ilkesiyle alt soyuna, yani miras bırakanın kardeşlerine geçer ama kardeşlerin saklı payları yoktur. Kardeşlerin saklı payları 2007 yılında kaldırılmıştır. O takdirde bu 1/16’lık oran miras bırakanın serbestçe tasarruf edebileceği kısma eklenir. Miras bırakan artık bu ekstra gelen payı istediği kişiye verebilir. Burada asıl bilinmesi gereken husus miras bırakanın saklı pay üzerinde tasarruf hakkı doğmasıdır.

Miras bırakan bir mirasçıyı mirasçılıktan çıkardığı zaman eğer zümre değişikliği oluyorsa yeni bir saklı paylı mirasçılık durumu ortaya çıkmaz.


M, A’yı mirasçılıktan çıkardığında, A’yı mirasçılıktan çıkarmakta haklıysa o zaman E (eş) 2. zümreyle, yani anne-baba ile mirasçı olur ama bu 2. zümrede anne-babanın saklı payı yoktur. Aslında normal koşullarda A hiç olmasaydı anne-babanın saklı payı söz konusu olacaktı. Fakat alt soy (A) mirasçılıktan çıkarıldıktan sonra miras bir üst zümreye geçmiş ise, yani çıkarma işlemi sonucu zümre değişikliği olduğu için anne-babanın saklı payı söz konusu olmaz. Çünkü onların bu saklı payı tesadüfidir. Dolayısıyla miras bırakan hiçbir saklı pay verme mecburiyetinde değildir. O halde bu tarz bir durumda bütün değerler onun tasarruf oranına eklenir ve dilediği gibi kullanır. Unutmamak gerekir ki bu durumda bile eşin saklı payını zedeleyecek hamlede bulunamaz.

Mirasçılıktan Çıkarılan Kişinin Dava Hakkı

Mirasçılıktan çıkarma işlemi varsa çıkarılan kişi iki sebebe istinaden dava açabilir.

1. Ölüme Bağlı Tasarrufun Geçersizliği

Yapılmış olan ölüme bağlı tasarruf şekle, kanuna, ahlaka aykırılık veya ehliyetin bulunmaması, yanılma, korkutma, aldatma, zorlama gibi sebeplerden dolayı iptali istenebilir. Eğer bu sebeplerden biri ile yapılmış olan ölüme bağlı tasarrufun iptali istenmiş ise çıkarılan kişi mirasçılığını korur. Çünkü çıkarılmak istenen kişi zaten bu ölüme bağlı tasarruf ile mirasçılıktan çıkarılmak istenmişti ama bu ölüme bağlı tasarrufun iptal edilebilirlik sebebi olmasından ve iptal edilmesinden dolayı bu kişi ve kişiler hala mirasçı olmaya devam ederler. Mirasçılıktan çıkarılmak istenen kişi bu durumda miras bırakanın kendisini mirasçılıktan çıkarmasına değil yaptığı ölüme bağlı tasarrufun geçersizliğine yönelik hareket eder.

Türk Medeni Kanunu madde 557- Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı tasarrufun iptali için dava açılabilir:

1. Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,

2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,

3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka ve ahlaka aykırı ise,

4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa.

O halde maddede sayılan sebeplere istinaden hedef mirasçılıktan çıkarılmak istenen kişi değil, hedef ölüme bağlı tasarrufun kendisidir şeklinde açılan davalarda sayılan hususlardan birinin bulunması neticesinde ölüme bağlı tasarrufun iptali istenmişse ve davacı haklı çıkmışsa o takdirde ölüme bağlı tasarruf tamamen iptal edildiği için haliyle yasal intikal kurallarına geri dönülür.

2. Çıkarma İşleminin Objektif ve Sübjektif Koşulları Taşımaması

Mirasçılıktan çıkarılan kişi çıkarılma sebebi gerçek değil, çıkarma işlemi hukuka aykırı veya gösterilen sebep doğru değildir iddiasında ise o takdirde tenkis davası açmak suretiyle miras bırakanın yaptığı çıkarma işleminin dayanağı olmadığını ispatlayabilir. Fakat bu davada ispat yükü davacıya ait değildir, ispat yükü davalıya aittir. Basitçe söylemek gerekirse, davacı (mirasçılıktan çıkarılan) sadece işlemin hukuka uygun olmadığını iddia edecektir, çıkarmanın halılığını davalılar ispat edeceklerdir. Bu durumda davalı taraf sıfatını taşıyanlar, yasal mirasçılar veya bundan istifade eden kişilerdir. Bu noktada vasiyet alacaklısının da istifade eden kişilerden olabileceğini atlamamak gerekir. Yargıtay’a göre bu tarz açılan davalarda tüm mirasçıların ve bundan kim istifade ediyorsa hepsinin davalı olarak gösterilmesi gerekmektedir.

Bu tenkis davalarının gösterdiği özellik vardır. Bu da tenkis davası açmak ile ölüme bağlı tasarrufun iptalini öne sürmek açısından neticede en büyük farkı yaratan kısımdır. Miras bırakan belli sebeplere istinaden mirasçısını mirasçılıktan çıkarmış olabilir ve mirasçı da bu sebeplerin olmadığına istinaden tenkis davası açmış ise neticede tenkis davasını kazanacaktır. Fakat burada miras bırakanın mirasçısını mirasçılıktan çıkarma isteminde haklı olmamasıyla beraber o mirasçısını mirastan uzaklaştırma isteme açıkça ortadadır. Bu sebebe istinaden en azından mirasçı tenkis davasında haklı bile çıksa sadece saklı pay miktarı kadar mirastan pay alabilir. Bu nokta tenkis davası açmak ile ölüme bağlı tasarrufun iptalini öne sürmek arasında neticede en büyük farkın olduğu kısımdır. Yani mirasçılıktan çıkarılan kişi iptal davası açarsa bütün yasal payını alır ama tenkis davası ile yoluna devam ederse ve haklı çıkarsa sadece saklı payını alabilir.

Türk Medeni Kanunu madde 512/3- Sebebin varlığı ispat edilmemiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, miras bırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur.

Çıkarma Sebebinde Miras Bırakanın Açık Bir Hataya Düşmüş Olması

Yukarıda miras bırakan mirasçısını mirasçılıktan çıkarmış ve bu konuda haksız ise mirasçı yine de sadece saklı payını alacağından bahsetmiştik. Fakat miras bırakan açıkça düştüğü bir hata sonucu mirasçısını mirasçılıktan çıkarmışsa ve bu sonradan ortaya çıkmışsa o mirasçı sadece saklı payını değil bütün yasal payını almaya hak kazanır. basit bir örnek verilecek olursa, miras bırakan A’nın arkadaşı B, A’ya oğlunun kendisinin çok sevdiği arkadaşını bıçakladığını söylüyor. Bunun üzerine miras bırakan A anlık siniri ile vasiyetname yazıyor ve oğlunu mirasçılıktan çıkarıyor ve ardından kalp krizi geçirip vefat ediyor. Olayın aslında böyle bir durum söz konusu değildir. Miras bırakan A bu durumun gerçek olmadığını bilseydi oğlunu mirasçılıktan çıkarma iradesinde olmayacaktı. İşte bu sebebe istinaden mirasçılıktan çıkarılan kişi sadece saklı payını değil tüm yasal payını almaya hak kazanır.

Koruyucu Mirasçılıktan Çıkarma

Miras bırakan bazen mirasını bıraktığı alt soyunun esasen borca batık olduğunu bilir. Örnek verilirse, miras bırakanın A ve B diye iki oğlu vardır ve bunlardan A borca batıktır. Normalde miras A’ya kaldığında terekenin ½’sine alacaklıları el koyacaktır. Böyle bir durumda miras bırakanın göz göre göre kendi malını çocuğunun alacaklılarına teslim etmeyi istememesi makuldür. Öte yandan A’nın çocuklarını, yani kendi torunlarını mağdur etmemek için onlara bir şeyler bırakmak isteyebilir. Fakat kendi çocuğunu pas geçip kendi çocuğunun payının tamamını torunlarına bırakması çok ahlaki bir durum da değildir. En azından alacaklıları zarara uğratma durumu ortadadır. Bir yandan da bütün payının çocuğuna bırakıp hepsinin alacaklılara kalması da çok doğru bir yol olmaz, sonuçta miras bırakanın malının dağıtılması söz konusudur.

Miras bırakan A borca batık olduğu için onu atlayarak onun payını C ve D’ye bırakırsa o zaman X ve Y’nin mağduriyeti söz konusu olacaktır. İşte kanun koyucu bu noktada bir orta nokta bulmak istemiştir.

Türk Medeni Kanunu madde 513- Miras bırakan, hakkında borç ödemekten aciz belgesi bulunan alt soyunu, saklı payının yarısı için mirasçılıktan çıkarabilir. Ancak, bu yarıyı mirasçılıktan çıkarılanın doğmuş ve doğacak çocuklarına özgülemesi şarttır.

Miras açıldığı zaman borç ödemeden aciz belgesinin hükmü kalmamışsa veya belgenin kapsadığı borç tutarı mirasçılıktan çıkarılanın miras payının yarısını aşmıyorsa mirasçılıktan çıkarılanın istemi üzerine çıkarma iptal olur.

A’nın saklı payı terekenin ¼’üne eşittir. Bu durumda M, A’ya ¼’ü, B’ye terekenin ¾’ünü bırakır. Bu ¼’ün yarısını da torunlarına özgüler. Böylece X ve Y terekenin 1/8’ini alabilirler. Bunun yerine A mirastan da feragat edebilir ama bu sefer de alacaklıları zarara uğratma amacı olduğu için alacaklılar bu işlemi iptal ettirebilirler. Aynı zamanda alacaklılar 6 ay içerisinde mirasın reddini dava edebilirler.

Kaynaklar

Türk Medeni Kanunu
Prof. Dr. Mustafa Dural ve Prof. Dr. Turgut Öz, Türk Özel Hukuku Cilt 4/ Miras Hukuku. İstanbul: Filiz Kitabevi, 2017

Yorumunuzu Paylaşın