Makaleler

Lugaz Nedir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Arap edebiyatında ortaya çıkmıştır; Türk edebiyatında da ilgi göre lugaz, muammanın ondan daha çok tercih edilmesiyle ikinci planda kalmıştır Türk edebiyatında. Aslen lugazın muammadan daha az tercih edilmesinin nedeni olarak muammanın bir aşık kültürü oluşumunda etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi ( TDK,2009) adlı kitabında “Muamma ve Lugaz” başlığını Sözle İlgili Sanatlar başlığında ele almıştır. Yrd. Doç. Dr Yavuz Bayram ise Eski Türk Edebiyatına Giriş ( Akçağ,2010)  adlı ortak kitapta kendisine verilen Edebi Sanatlar kısmında ve muammayı ne de lugazı dahil etmiştir. Arapça ve İslami edebiyat konusunda uzmanlaşan Prof. Dr. Mustafa Uzun ise lugazı  “Klasik İslâm belâgatında ilm-i beyâna dahil hünerler arasında” göstermiştir. 

Peki nedir lugaz, muamma ile neden karıştırılmıştır, lugaz ile muamma arasındaki fark nedir ? İşte bu yazıda tüm bu soruları cevaplamaya çalışacağız.

Lugazın Sözlük Anlamı Nedir?

Lugaz sözcüğü Arapçadır. Arapça lağz kökünden türer ve sözlükte, “çöl faresinin, saklandığı yerin bulunmaması için yuvasını labirent gibi eğri büğrü kazması; saptırmak, sözün maksadını gizlemek, şaşırtmalı söz söylemek”  ve “ sürçme, kayma” ( Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Sözlük, Aydın Kitabevi,2010, s. 621) olarak geçer. Aynı kaynakta yani Devellioğlu’nda, lûgaz tanımı şu şekildedir:

Lûgaz: (a.i.c. elgaz) 1. Bilmece, bulmaca; yanıltmaca 2. ed. Manzum bilmece, eski divanların çoğunda bulunan ve halk dilinde hece vezni ile yazılmış bilmece: “Bir küçücük fıçıcık / içi dolu turşucuk , limon”, “ Bir küçücük Arabcık / Başındadır tablacık, çivi”.. gibi. ( Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Sözlük, Aydın Kitabevi,2010, s. 637)

Ferit Devellioğlu’nun verdiği örneklerin bizim işleyeceğimiz lugazlarla çok alakası yok, sanıyoruz ki sayın Devellioğlu bilmecenin nasıl bir şeye benzediğini örneklemiş. Göreceğiz ki neredeyse bir nesne için koca koca şiirler yazılacak. Bu bakımdan lugazı manzum ve edebi sanatlarla donatılmış bir bilmece metni olarak kabul etmeliyiz. Nitekim İslam Ansiklopedisi Lugaz maddesinde lugazların genelde manzum olduğu bilgisi vardır.

Cem Dilçin lugaz için şu tanımı verir:

Lügaz : Herhangi bir nesnenin ya da varlığın özellikleri anlatılarak yazılan bilmecedir. 

Tüm bu tanımları toparlayarak lugaz tanımını yazmaya çalışalım:

Herhangi bir nesneyi ya da cismi sormak amacıyla, özel soru kalıpları kullanılarak yazılan, manzum bir söz sanatıdır.

Lugazların üç önemli özelliği ortaya çıkar burada:

  1. Lugazlar bir cismi, nesneyi ya da varlığı verir. Yani lugazlar, somut şeyleri sorar.
  2. Lugaz manzumdur yani şiir şeklinde yazılır.
  3. Lugaz bir söz sanatıdır, bu bakımdan da divanlarda yer almıştır.

Lugaz ile Muamma Arasındaki Fark Nedir?

Muamma başlıklı yazıya bakıldığında muammanın da şiir şeklinde yazılan, edebi değeri olan bilmeceler olduğu görülecektir. O zaman lugaza neden ihtiyaç duyulmuştur ya da daha net bir soru sorarsak muamma ile lugaz arasındaki fark nedir?

Muamma ile lugaz arasındaki fark, Atilla Özkırımlı’nın Türk Edebiyatı Ansiklopedisi’nde şu şekilde ifade edilmiştir: “Divan şiirinde muamma’nın lugaz’dan  ayrımı insanın adının gizlenmesini amaçlayan bir bilmece oluşudur. Lugaz’da ise her şey bilmece konusu olabilir.”

Bazı internet kaynaklarında muammanın Allah’ın isimlerini verdiği lugazların ise her şeyden bahsettiğini söyler. Bu konu iki bakımdan yanlıştır.

1. Muammalar belki her şiir parçası gibi dini bir metinden çıkmış olabilir, bu konuda yetkin olan Doğu edebiyatı uzmanlarıdır ama Türk edebiyatında muammalar sadece Allah’ın 99 ismini bildirmek için değildi, şair kendi ismini de muamma olarak verebiliyordu. Bu durum divan şiirinde elbette, halk şiirinde muamma zaten bir isim değil direk bir varlık ya da nesne adını sorabiliyordu.

2. Muammalar sadece Allah’ın 99 ismini verir, lugazlar her şeyi sorar gibi bir tanım akla o zaman lugazlar da Allah’ın isimlerini soramaz mı sorusunu getirir haklı olarak. Oysa lugazlar da pek tabii önceleri dinî içerikliydi. Bu durumu aşağıdaki başlıkta daha net açıklayacağız.

Muamma ve lugaz arasındaki fark eğer ki Türk edebiyatında ortaya konulmak isteniyorsa muammanın daha çok isim çıkarma konusunda kullanıldığı ( eski edebiyatta ) lugazın ise bir varlık adını istemekte kullanıldığı söylenebilir. Halk edebiyatında ise zaten muamma daha çok tercih edilmiştir, bu bakımdan kalem şuaraları haricinde lugaz sanatından bahsetmemiz zordur.

Lugaz Nasıl Ortaya Çıkmıştır?

Lugaz ve muamma aslında bizim halk edebiyatındaki bilmecelerden farklı değildir. Halk edebiyatımız, halkın bir hünerinin gelişmesinde rol alan edebi türlere sahne olmuştur, örneğin tekerleme aslında diksiyonu geliştirirken bilmece de bir tür zeka geliştirici olarak görülür. Aynı durum Doğu edebiyatında muamma ve lugaz olarak gelişmiştir. Zaten lugaz ve muammanın zor durumları çözme alışkanlığı kazandırmak ve boş zamanları değerlendirmek için bir feylesof tarafından icat edildiği söylenegelmektedir. Bunun dışında bir de işin dinî boyutu vardır.

Tevrat’ta muamma, lugaz ve remiz ( harflere sayı ve anlamla sembolize etme sanatı, örneğin elif’in insana benzetilmesi gibi ) sanatlarıyla Hz. Süleyman ve onun kıssasındaki kahramanlar tarif edilmiştir. İlgililer Tevrat’ın Sayılar, 12/8; Hâkimler, 14/14; I. Krallar, 10/1; Süleyman’ın Meselleri, 1/6; Hezekiel, 17/2 bölümlerinde bu sanatları bulabilirler. 

Kuran için bu kadar net örnekler veremiyoruz çünkü Kuran’da direk lugaz göremiyoruz. Yalnız yorumlama kısmında tevriye ve kinayenin de içinde bulunduğu lugaz-vari parçalara rastlayabiliyoruz. Kuran-ı Kerim için lugaz diyebileceğimiz şeyler ayrıdır, bazı İslam alimleri Kuran’daki nesnelerle ya da olaylarla ilgili lugaz çalışmaları yapmışlardır.

İslamiyette lugaz örneği olarak gösterilen bir hurma ağacı benzetmesi vardır. Bir hadise göre Hz. Muhammed, çevresindeki sahabelere yapraklarını dökmeyen ve bu yönüyle de Müslüman’a hangi ağacın benzediğini sormuş, cevap alamayınca hurma ağacı cevabını vermiştir. Bunun üzerinde bunu bir gelenek olarak kabul eden İslam ulemaları bu “farkında vardırma” tekniğini derslerinde kullanmaya başlamışlar. Zaten ilk muamma kullanan kişinin de Hz.  Ali olduğu yazar bazı İran kaynaklarında. 

Görüldüğü gibi muamma için de lugaz için de ayrıcı olarak gösterebileceğimiz dinî bir ibare yoktur.  Zaten Doğu edebiyatından gelen hiçbir tür için dinî ibareyi bir ayırım noktası olarak kullanamazsınız çünkü zaten edebiyat din ile gelişir, hele ki Arap ve Fars edebiyatında bu durum direk gözlenir.

Yalnız şunu da bildirmek gerekir ki lugaz yazan muamma yazan divan şairleri, bunları divanda hep sona koydukları için muamma ile lugaz sürekli karıştırılmıştır. Daha sonra da nesne ile özne farkı ortaya atılmıştır, muamma özneyi, lugaz nesneyi sorar  okuyucuya.

Türk Edebiyatında Lugaz

Türk edebiyatında lugaz, muammadan daha az tercih edilmiştir. Orta Asya edebiyatında ise lugazlar yazılmış lugazın Farsça karşılığı olan “çîstân-ı iğne, çîstân-ı ok” gibi başlıklarda yazılmıştır.  Aynen muamma gibi burada da amaç edebiyat yaparak bir şeyler sormaktır, cevap, okuyucunun zekasına ve kültür düzeyine bırakılmıştır.

“Nedir ol, nedir ol kim, ol ne isim, ne acep isim” gibi soru edatları ya da soru cümleleri ile başlar lugazlar. Okuyucu, bilmeceye hazırlanır. Aynı keza “Bunu ârif olan bilir; erbâb-ı kemâl anlar; her ne kim dilerse olur, ona feyiz kapısı açılır; isteyen bunu bulur, endişeden kurtulur; hünerin var ise fende / feth kıl bu lugazım sen de” gibi cevabı bulmaya teşvik edici kalıplarla bitirilir.

Türk edebiyatında ilk bakışta lugaz olduğunu anlamayacağımız kıta, rubai ya da bir / birkaç beyitten oluşan lugazlar da vardır ve buna “lugaz-gûne” denir. Nabi’nin bu tarz yazdığı lugazları vardır.

Türk edebiyatı 15. yüzyılda muamma ve lugaz ile tanıştı ve 18. yüzyılda lugaz ve muamma en verimli dönemlerini yaşadı. Manzum olarak birçok aruz kalıbıyla yazılır lugaz ama en çok tercih edilen aruz kalıbı “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıdır. Ayrıca lugazlar  beyit ya da kıta ile oluşturulabildikleri gibi gazel ve mesnevi nazım şekilleri ile de yazılabilirler. Ahmed Paşa, Nâbî, Nedîm, Şeyh Galib, Lâmiî, Âşık Ömer, Sünbülzâde Vehbî, Rahmî, Ferdî, Sücûdî, Vahyî, Zarîfî, Zamîrî, Fazlî, Saîdî, Râşid, Reşîd, Lebîb, Fennî, Emînî, Sâbit, Zîver, Sâmî, Enderunlu Vâsıf lugaz yazan eski edebiyat şairleridir. Mutasavvıf bir şair olarak Himmetzâde Abdi Efendi ve eseri olan Divan-ı Lugaz’ı meşhurdur, ayrıca Fıtnat Hanım’ın Cemre cevaplı lugazı da çok sevilmiştir.

Kaynaklar

Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, c.3, s. 863
Dilçin, Cem, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, TDK, 9.Baskı, Ankara
Devellioğlu , Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Sözlük, Aydın Kitabevi,2010, s. 621
Durmuş, İsmail, İslam Ansiklopedisi, madde, lugaz cilt: 27; sayfa: 222
Uzun, Mustafa İslam Ansiklopedisi, madde, Türk Edebiyatında Lugaz cilt: 27; sayfa: 222

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın