Makaleler

Emperyalizm Nedir?

Yazar: Hakan Kutluay

Emperyalizm kabaca gücü ya da devlet yönetimini sınırların ötesine genişletme siyasetidir. En erken kullanımında emperyalizm genelde milliyetçi ve ırkçı doktrinlerden yola çıkarak askeri yayılmacılığı ve emperyal kazanımları destekleyen bir ideolojiydi. Günümüzde ise terim daha çok siyasi hakimiyet ve ekonomik sömürü için kullanılır olmuştur. 

Emperyalizm, özellikle doğrudan toprakların ele geçirilmesi veya ülke dışındaki topraklar üzerinde siyasi veya ekonomik kontrol sağlanması yoluyla, gücün arttırılmasının ve hâkimiyet alanının büyütülmesinin bir devlet politikası veya uygulaması olması, veya bunu savunan düşünceye verilen isimdir. Askeri de olsa, daha hafifi şekillerde de olsa, her halükarda bir güç kullanımı içerdiğinden, emperyalizm genellikle ahlaki açıdan kınanması gereken bir kavram olarak görülmüştür. Terim uluslararası propagandalarda rakibin dış politikasını kınamak ve saygınlığını azaltmak için sıklıkla kullanılmaktadır.

Antik zamanlarda emperyalizm Çin tarihinde ve Batı Asya ve Akdeniz tarihinde açıkça görülür. Bu bölgelerde imparatorlukların bitmeyen bir mücadelesi vardır. Asurluların zorbalıkla dolu imparatorluğu 6. ve 4. yüzyıllar arasında sürmüş ve sonra yerini Asurluların tersine tebaasına daha fazla özgürlükler tanımış Pers imparatorluğuna bırakmıştır ki bu nedenle Pers İmparatorluğu’nun hakimiyeti görece uzun sürmüştür. Ancak sonuçta yerini Yunan emperyalizmine bırakmıştır. Milattan önce 356 ile 323 arasında Yunan Emperyalizmi doruk noktasına Büyük İskender ile ulaştığında, Batı Asya ile Doğu Akdeniz’in birliği söz konusu olmuştur. Ancak dünyanın bütün vatandaşlarının uyum içinde ve eşit koşullarda Kozmopolis içinde yaşaması İskender’in bir hayali olarak kalmıştır. Romalılar Britanya’dan Mısır’a uzanan bir imparatorluk kurduklarında bu hayal kısmen gerçekleşmiştir.

Roma’nın çöküşünden sonra birleştirici bir güç olarak imparatorluk fikri bir daha asla vücut bulmamıştır. Roma İmparatorluğunun külünden doğan Avrupa imparatorlukları da, Asya’nın İslam medeniyetlerinden doğan imparatorluklar da kendi emperyalist politikalarını uygulamaya çalışmışlardır. Emperyalizm dünyada ayrılık yaratan bir unsur haline gelmiştir.

Modern zamanlarda üç dönem muazzam ve özellikle de koloni kurma amacına sahip imparatorlukların kurulmasına şahit olmuştur. 15. yüzyıldan 18. yüzyılın ortalarına kadar olan dönemde İngiltere, Fransa, Hollanda, Portekiz ve İspanya; Amerika kıtasında ve Güney ve Doğu Asya’da imparatorluklar kurmuşlardır. Sonrasındaki bir yüzyıl boyunca emperyalizme gelen tepkiler nedeniyle imparatorlukların inşası görece zayıflasa da 19. yüzyıl ortalarında ve Birinci Dünya Savaşı ile beraber yoğun emperyalist politikalar tekrar hız kazanmıştır.

Rusya, İtalya, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya eski emperyalist devletlere yeni katılan devletler olmuşlardır. Dolaylı hakimiyet özellikle de finansal kontrol emperyalizmlerde tercih edilen bir metot olmaya başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan on yıl kadar sonra daha iyi bir dünya için büyük beklentilerden ilham alan Milletler Cemiyeti de emperyalizm problemini bir kez daha sürüncemede bırakmıştır. Japonya imparatorluk inşasını 1931 yılında Çin’e saldırarak yenilemiş ve Japonya, Faşist İtalya, Nazi Almanya’sı, Sovyetler Birliği gibi totaliter devletlerin öncülüğünde 1930larda ve 1940larda emperyalizm yeni bir döneme giriş yapmıştır.

Modern formlarıyla, emperyalizmin nedenleri ve emperyalizmin değeri ile ilgili tartışmalar dört ana başlık altında toplanabilir. İlk gurubu ekonomik konular oluşturur ve tartışma genelde emperyalizmin karlı mı yoksa ekonomik olarak zarar veren bir uygulama mı olduğu etrafında döner. Karlı olduğunu düşünenler emperyalizmin insan ve hammadde kaynaklarını, malların satışı için pazarı, yatırım için sermayeyi ve artı değeri beraberinde getirdiğini savunurlar. Emperyalizmin karlı olmadığını düşünen Adam Smith, David Ricardo, J. A. Hobson sıklık emperyalizmin küçük bir gruba faydalarının olabileceğini ancak bir ulusun tamamına kesinlikle kar getirmeyeceğini söylemişlerdir. Marksist teorisyenler emperyalizmi kapitalizmin son basamağı olarak görürler. Kapitalist ekonomiler geliştikçe monopolistik bir hal alırlar. Ürettikleri artı değeri pazarlayacak bir pazar ararlar ve fazladan sermayeyi yatırım yapmak için diğer kapitalist ülkelerle bir yarışa girerler. Bu fikir Vlademir Lenin ve N. I. Bukharin tarafından savunulur ve onlara göre kapitalizm ve emperyalizm aynı şeydir. Bu fikrin zayıf noktası tarihsel kanıtlardan yoksun olmasıdır ve kapitalizm öncesi emperyalizmi veya komünist ülkelerin emperyal uygulamalarını açıklayamamasıdır.

İkinci grup tartışmalar emperyalizmin insanın veya devlet gibi insanların oluşturduğu grupların doğasında var olduğu ile ilgili tartışmalardır. Machiavelli, Sir Francis Bacon, Ludwig Gumplowicz, Adolf Hitler, Benito Musollini gibi farklı kişiliğe sahip karakterler, farklı temellere dayanarak benzer sonuçlara ulaşmışlardır. Emperyalizm hayatta kalma mücadelesinin bir parçasıdır.  Üstün özelliklere sahip olan bazı milletlerin diğerlerini yönetmeleri onların yazgısıdır.

Üçüncü gruptaki tartışmalar strateji ve güvenlik ile ilgilidir. Bu fikrin savunucularına göre uluslar, üstler, stratejik materyaller, tampon devletler, doğal sınırlar ve iletişim ağlarının kontrolü gibi unsurları elde etmek ve kontrol etmek isterler. Bu istekleri güvenlik kaygılarının olmasından ve bu kaynak ve imkanların başka devletlerin eline geçmesini istememelerinden kaynaklanır. Bu fikrin karşısında duranlara göre ise bu amaçlar ile uygulanan emperyalist politikalar güvenlik getirmez. Devlet kontrolünün sınırlarının ötesine genişlemesi ve sınırları ötesindeki insanları kontrol etmeye çalışması muhtemelen sürtüşmelere ve güvensizliklere sebep olacaktır. Zira rekabet halindeki devletlerin kontrol ve etki alanları er ya da geç çakışacaktır. Güvenlik tartışmaları ile ilgili bir başka iddia da ulusların kendi çıkarları için güç ve prestij aramalarından dolayı emperyalist politikalar uygulamalarıdır.

Dördüncü grup tartışmalar ahlaki alanda gerçekleşmektedirler ki bazen bu tartışmalarda güçlü bir misyonerlik iması da yer almaktadır. Emperyalizm halkları zalim iktidarlardan kurtararak onları özgürleştiren veya onlara daha üstün bir hayatı vadeden bir araş olarak gösterilerek meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Emperyalizm farklı derecelerde iktisadi baskılar, insanların saldırganlığı ve aç gözlülüğü, güvenlik arayışı, daha fazla güç ve prestij elde etme isteği, milli duygular, insani müdahaleler ve diğer pek çok etkenin bulunduğu karmaşık nedenlerin bir sonucudur. Bu güdülerin karışımının bir sonucu olan emperyalizmi engellemek güçtür ve devletler için de kendilerini, başka ülkelerin özünde emperyalist olmayan politikalarının sonucunda, emperyalizm kurbanı olarak görmeleri kolaydır. Bazı üçüncü dünya ülkeleri eski kolonileşmiş devletleri ve diğer devletleri yeni kolonileşme ile suçlamaktadırlar. Onların korkuları, ekonomik ve teknik gelişim için kendilerine  yardım sağlayan ve kalifiye personel temin eden bu ülkelerin aslında emperyal çıkarların peşinde koşuyor olabilme ihtimalleridir.

Uluslararası organizasyonlar altında milletlerin meşru isteklerini barışçı yollarla tatmin etme ve meşru olmayan girişimleri engelleme girişimlerinde bulunulmaktadır. Bu amaçla alınan önlemler arasında kolektif güvenlik düzenlemeleri, bağımlı bölgeler için manda ve yedieminlik sistemleri, uluslar arasındaki kültürel ilişkilere teşvik, gelişmekte olan ülkelere yardım, sağlık ve refah alanları dünyanın her yerinde geliştirme gibi uygulamalar bulunmaktadır. 

Kaynak:

Andrew Heywood (Politics) 

Yorumunuzu Paylaşın