Makaleler

Sözlü Anlatım Nedir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

İletişim, sözlü olarak başlayan bir olaydır. Üstelik sadece kişisel değil toplumsal birlik ve bütünlük için de önemlidir. Yalnız buna rağmen çoğumuz gerçekten de iletişim kuramayız çünkü iletişimin temelinde monolog değil diyalog olduğunu unuturuz. Bazen sadece karşımızdaki insana kendimizi dinletmek için iletişim kurarız ama böyle bir durum maalesef ki sadece monolog olmaktan öteye gitmez. İletişimin ilk kuralı karşımızdakini anlamak ve daha sonra onlara fikirlerimizi söylemektir.

Neden iletişim kuramıyoruz?

Konuşma bozuklukları, fiziksel rahatsızlar sebebi ile olabilir. Kekemelik de bu gruba girebilir ve bunlara özel tedavi yöntemleri uygulanır. Ama bunun dışında akıcı konuşabilmek, konuşmaya zarar verecek tiklerden ve de jestlerden kaçınmak, kibirli ve üstten bir tarzda konuşmak, kelime haznesinin yetersizliğinden dolayı sürekli tekrar düşmek gibi sorunlar kişinin kendi bilişsel ve kültürel eksikliğidir. Bu tür eksiklikler yüzünden kişi kendisine olan özgüvenini yitirebilir ve vasat olan konuşma kötü bir duruma gelebilir.  Yalnız şunu da unutmamak gerekir, bir insanın kelime haznesi geniş olabilir, çok şey bilebilir ama bunu aktaramaz. Yine de iletişim kurabilir.

İki insanın iletişim kurması ile bir kişinin topluma hitap etmesi aynı şey değildir. Topluma hitap etme ve toplumu kendi fikirlerine inandırmak her insana özgü bir durum değildir; bu bir yetenektir ya da çalışma ve yeterince istemek ile ilgilidir. Liderlik özelliklerinden birisi de budur zaten.

Sözlü Anlatım Kaça Ayrılır?

Sözlü anlatımlar iki kısımda incelenir:


1. Hazırlıklı Konuşmalar: Nerede, ne zaman ve nasıl yapılacağını önceden planlamadığımız konuşmalardır. Bu konuşmaları günlük hayatımızda yüzlerce kez yaparız. Hazırlıksız konuşmalardaki tavırlar, bizim nasıl bir konuşmacı olduğumuzu tahlil eden konuşmalardır. Hazırlıksız konuşmalar doğaçlama olduğu için başarılı bir konuşma olması soğukkanlılığa, kelime haznesine, tavra, edaya bağlıdır.

2. Hazırlıksız Konuşmalar: Hazırlıksız konuşmalardan farkı olarak konuşmanın nerede, ne zaman yapılacağı, konuşmada hangi konuların işleneceği, nasıl bir kitleye ya da kime konuşulacağı belirli bir zamanda planlanmıştır. Bu tür konuşmalar kendi içinde bizim pek de yabancı olmadığımız kısımlara ayrılır.

Hazırlıksız Konuşmalar Kaça Ayrılır ve Bu Türlerin Özellikleri Nelerdir?

Hazırlıksız konuşmalar 13 başlık altında toplanabilir:

  • Hitabet


  • Sohbet


  • Münazara


  • Nutuk


  • Panel


  • Sunum


  • Tartışma


  • Sempozyum


  • Konferans


  • Açık Oturum


  • Röportaj


  • Mülakat


  • Seminer


Şimdi bu hazırlıklı konuşma türlerini tanıtıp özelliklerini maddeler halinde yazalım:

A. HİTABET

Hitabet, bir topluluğu etkilemek üzere bir düşünceyi, bir fikri o topluma aktarma anıdır. Toplumu bir fikre bir kişinin adapte etmesi zordur; bu bakımdan hitabet işini yapan hatip, hitap etme yeteneğine sahip olan kişidir. Hitap eden kişinin kıvrak bir zekaya, iyi bir genel kültüre, sağlam bir bilgi birikimine ihtiyacı vardır. Tüm bu özellikler, onun iyi bir konuşma yapmasını büyük oranda etkilemektedir.

İyi bir hatibin ve hitabetin özellikleri şunlardır:

  • Hatip anlattığı şeye önce kendisi inanmalı

  • Ses tonuna, vurgu ve tonlamalara dikkat etmeli. 

  • Seyircinin reaksiyonlarını dikkate almalı.

  • Toplum psikolojisini yönlendirmeli, topluma hitap ederken onlara kendilerini değerli ve kıymetli hissettirmelidir.

  • Atasözleri ve deyimler değerlidir ve konuşmada mutlaka yer verilmelidir. Gerekirse alanında uzman kişilerin sözleri ve eserleri alıntılanabilir.

  • Hatip topluma tamamen hakim olmalı. 

Hitabet türleri kendi içinde beş kısma ayrılır:

a) Akademik hitabet: Bilim insanlarının yaptıkları hitabet türüdür.

b) Askerî hitabet:  Askere, komutanı tarafından yapılan, askere moral ve motivasyon verecek olan hitabettir.

c) Hukukî hitabet: Avukatların mahkemelerde, hakime karşı yaptıkları hitabettir. İkna etmeye yöneliktir.

d) Dinî hitabet: Din adamların cemaatlerine yaptıkları hitabelerdir.

e) Siyasî hitabet: Politikacıların halka yaptıkları hitabetlerdir.

Dünyadaki iyi hatipler aynı zamanda dünyada iz bırakan kişiledir: Hz. Muhammed, Hz. İsa, Mustafa Kemal Atatürk, Sokrat, Demosten, Napolyon, Hitler, Mussolini, Roosevelt, Martin Luther King, Abraham Lincon, Bilge Kağan, Kültigin, Alparslan, Mehmet Akif Ersoy gibi…

B. SOHBET ya da SÖYLEŞİ

Sohbet türü yazılı olduğu gibi sözlü de olabilir. Mantık aynıdır, değişmez: Kendi alanında uzman olan birisi ile kendi alanı ya da belirgin bir konu hakkında fikir araştırması yapan birisi ile samimi bir konuşma gerçekleştirir. Bu konuşma bazen yazıya dökülür bazen de sözlü olarak kalır.

Sohbet türü aslen konuşma havasında ve olabildiğince alçak gönüllü bir şekilde sürdürülür. Sohbete katılan kişilerden de nutuk atmaları değil bu şekilde samimi ve karşılıklı konuşma şeklinde fikir alışverişi yapmaları beklenir.

Sohbet türü gazetelerde de yerini alır. Şimdiki dilde röportaj dediğimiz bu gazete yazılarında gazeteci muhatabına öncede hazırladığı sorular sorar; bazen de sohbet doğaçlama bir şekilde devam eder.

Sohbet türünde aydının alçak gönüllü ve samimi olması beklenir. Bir makale gibi olmasından ziyade gerçekten de iki dostun ya da arkadaşın konuşması gibi olmalıdır. Elbette ki bahsi geçen durumda laubali olmaya da yer yoktur.

Sohbet ya da söyleşi türü, yazıya geçirilirken akıcı bir tarz kullanılmalı. Okuyucuyu sıkmayacağı gibi onu çok da ciddiyetsiz bir havaya sokmamalı. Tam da bu nedenle sohbet türü yazıya aktarılırken devrik cümleler çoğunlukta olabilir.

Türk edebiyatında sohbet türü Nurullah Ataç, Falih Rıfkı Atay, Şevket Rado, Suut Kemal Yetkin isimleri ile ilerleme göstermiştir.

C. MÜNAZARA

Münazara, bir konunun değişik yönleri ile bir jüri ya da dinleyiciler karşısında savunma biçimidir. Münazarada ele alınan konu olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile alınır ve esas olan kişinin fikrinin orijinalliği değil kişinin fikri nasıl savunduğudur.

Münazarada bir jüri ya da dinleyici grubu tezi çürütmek için soru sorabilir ya da iki ayrı görüş jüri ya da seyirciler önünde tartışabilir. İki taraf, kendi fikirlerini savunup bir yanda da karşı tarafın fikirlerini çürütmek isteyecekleri için her iki konu da mecburen tüm yönleri ile ele alınacaktır.

Münazarada amaç doğruyu bulmak değildir; amaç kişilerin muhakeme ve sunuş yeteneklerini görmektir.

Münazara genelde iki grup arasında olur. Bu grupların üçer ya da dörder şeklinde gruplar olması tercih edilir;  fazlası ya da eksiği grup performansını etkileyebilir. Daha sonra gruplara bir konunun artı ve eksi yönleri verilir. Jüri, grupların ne kadar konuşacağına, hangi grubun başlayıp hangi grubun bitireceğine karar verir. Konuşmalar jüri tarafından 5 ile 7 dakika arasında sınırlanır. Bu bakımdan da konuşmacıların etkileyici bir ton kullanmaları, jest ve mimikleri ile düşüncelerini desteklemesi çok önemlidir. Grupların fikir ve savunmaları bittiğinde jüri ya da seyirci oy birliği ile hangi grubun münazarayı kazandığını ilan eder.

Münazara okullarda öğrencilere hitabeti, fikirlerini savunmayı ama en önemlisi bir fikri nasıl etkili bir şekilde sunacaklarının dersini verir. Bu bakımdan da ilkokul seviyesinden başlayarak münazara bir etkinlik olarak okullarda yapılır.

D. NUTUK

Bir topluluğa heyecan vermek ya da o topluma bir fikir aşılama amaçlı yapılan etkili konuşmalardır. Bu konuşmalar siyasi ya da dinî nedenle yapıldığı gibi eğitim, askerlik gibi başka konularda da yapılır. Bu konuşmalar hangi alanda yapıldıklarına göre ayrılsalar da nutuğun amacı değişmez.

Her nutuğun aktarılmak istenen bir mesajı vardır. Bu mesajın nasıl ve ne zaman olduğu kitlenin duygu durumuna ya da kitlenin sosyo ekonomik seviyesine göre konuşmacı tarafından belirlenir.

Nutukta sadece konunun iyi olması ya da konuşma planının iyi olması yetmez. Nutuk türünde konuşmacı da en az konuşma kadar etkileyici olmak zorundadır. Hitabet türünde bir performans sergilemeli, vurgu ve tonlamalara dikkat etmelidir.

Nutuk türünde konu hayati derecede önemlidir. Empoze edilecek fikir ya da işlenen konu ayrıntıları ile ele alınmalıdır. 

E. PANEL

Bir konunun, farklı bakış açıları ile, genelde farklı meslek grubundan tartışmacı ile, sohbet havasında işlenmesidir. Tartışılan konu, sonunda noktalanmaz, konu karara bağlanmaz.

Panelde en az 3 kişinin bulunması esastır. Bunlarla birlikte oturumuna bir de başkan gereklidir. Başkan ve üyeler, panel başlamadan önce birlikte oturup kuralları belirler. Bu kurallar, panelin kurallarıdır ve başkanın kurala uymayanları salondan atma hakkı vardır.

Panel, büyük çaplı bir organizasyon değildir. Genelde küçük gruplara, mikrofon kullanmadan samimi bir havada gerçekleştirilir.

Bu sözlü anlatı türüne yuvarlak masa konferansı da denir. Bugün televizyonlarda çıkan tartışma programları panel türündedir.

Panel sonunda dinleyiciler konu ile alakalı olmak üzere sorularını üyelere ya da başkana iletebilir. Başkan, panel sırasında üyelerin konuşma zamanlarını belirlediği gibi dinleyicilerin sorularını sormalarını da yönetir.

F. SUNUM

Sunum konusu, makaleler.com adresinde “SUNUMUN ÖZELLİKLERİ NELERDİR” adlı makalede anlatıldığı için burada ayrıca değinilmeyecektir.

G. TARTIŞMA

Tartışma, bir kitlenin düşüncelerini değiştirmek, yenilemek ya da geliştirmek için iki ayrı düşünce grubunun kendi fikirlerini yukarıdaki amaçlar doğrultusunda savunma işidir. Bu bakımdan tartışma sözlü anlatı türünün ilk ve en önemli özelliği bu anlatılarda bir düşünce ve bir de o düşüncenin karşıtı olmak üzere iki ayrı görüş vardır. Modern zamanlarda bu durum tez – antitez olarak da bilinir.

Tartışmalarda konu önceden belirlenir, tartışmacılar önceden tartışma konusuna hazırlanır. Yalnız bu hazırlıklar, kesinlikle bilimsel ve ikna edici bir şekilde hazırlanmalıdır. Aksi taktirde yani yalan beyanda tartışmanın anlam ve önemi yitirilecektir.

Tartışmalarda bir başkan mutlaka bulunur. Başkan tartışmacılara eşit süre verilmesi, tartışmacıların sözlerinin başkaları tarafında kesilmeden kendilerini net bir şekilde ifade edebilmesi için vardır. Başkanın amacı, tartışma ortamının sağlıklı olması ve sağlıklı kalmasını sağlamaktır.

Tartışma, aslen doğru yapılırsa bir fikri daha geniş açılardan ele almamızı, kendimizi geliştirmemizi sağlar ama tartışma,  kavga ile karışık giderse o tartışma sadece bir gürültüden ibaret olur. Bu bakımdan tartışmacılar, neyi anlattıklarından ziyade nasıl anlattıklarına dikkat etmeliler.

Tartışmacıların fikre ve fikir sahibine ön yargılı olmaması, tartışmayı güzel ve işe yarar kılan bir durumdur. Bu bakımdan ön yargı, tartışma ortamından her zaman uzak olmalıdır.

Tartışmacılar mutlaka tutarlı olmalı ve asla konu dışına çıkmamalıdır.

Tartışmada, tartışmacıların ses tonu iyi ayarlanmalıdır. Gerekirse tartışmacı uyarılmalıdır. Eğer tartışmacıların ses tonları yükselirse bu hem dinleyici için hoş bir durum değildir hem de kişilerin birbirlerine verdikleri saygıdan ödün vermeleri demektir. Bu bakımdan tartışma, kavga ya da polemiğe dönüşmeden yapılmalıdır. Aksi taktirde hiçbir faydası olmaz.

H. SEMPOZYUM

Bilgi Şöleni tabiri ile de anılan bu sözlü anlatı türünde sunucu da dinleyici de aynı kişilerdir. Yani dinleyiciler aynı zamanda sunum yapanlardır. Bu bakımdan da sempozyumdaki herkes, var olan konuda az veya çok bilgi sahibidirler. Dolayısıyla sempozyum sosyal bilimler ya da doğa bilimleri üzerine yapılır ve katılanlar ya bu konuda araştırma yapmış insanlar ya o bölümde okuyan üniversite öğrencileri ya da o dalda çalışan öğretim üyeleri veya öğretim görevlileridir.

Sempozyumda, konuşmacı, on dakikayı geçmeyen sunumlar yapar. Buna bildirim denir. Bildirimler, en fazla dört sayfa yani en fazla 1500 kelime olmalıdır. Bildiri, sempozyumda ya yeni bir fikir sunmalı ya sunulmuş bir fikre yeni bir yaklaşım getirmelidir. Bu bakımdan sempozyumlarda aslında bilimsel ilerlemeler büyük bir pencereden görülür.

Sempozyum, dinleyicilerin sunucuya soru sorduğu alanlardır. Bu bakımdan forum sözlü anlatı türünü andırır. Yeri geldikçe bildirimlere itiraz gelebilir, bu şekilde de az da olsa tartışma sözlü anlatı türüne benzer.

Sempozyum, amaç olarak dinleyicileri bir şeye inandırmaktan ziyade bir sorunu çözmeye yöneliktir.

İ. KONFERANS

Alanında uzman olan kişilerin dinleyicileri bilgilendirdiği, hazırlıklı konuşma grubuna giren sözlü anlatı türleridir. Bu anlatı türünde esas olan öğretici yandır. Konferans, tek bir kişinin konuşması ile başlar ve konuşmacı sonunda isterse dinleyicilerden soru alır. 

Konferans her konuda yapılır ama iyi bir konferans dikkat çekici bir konuda yapılmalıdır. Ayrıca konunun güncel olması ve dinleyicilerin bu konferans sonucunda yararlı bilgiler edinmiş olmaları iyi bir konferansın olmazsa olmazıdır.

İyi bir konferansta konu bir sınırda tutulur. Anlatıcı, konusunu herkesin anlayabileceği bir dilde, en az miktarda terim kullanarak basitçe anlatmalıdır.

Konuşmacının anlattıklarını sınıflandırması hem onun için hem de dinleyici için önemlidir. Zaten Bilginin daha düzgün ve net aktarımı için maddeli anlatımlar sadece konferanslarda değil sunumlarda da tercih edilmelidir. Ek olarak bilgilerin belirli bir yöntem ve planla verilmesi hem dinleyicileri sıkmaz hem de konuşmacı için konuşmanın akışının kontrol edilmesini sağlar.

Konferansta en önemli şey zamandır. Konuşmacı dinleyiciler önüne çıkmanın verdiği heyecanla zamanın nasıl geçtiğini anlamaz ama dinleyicilerde böyle bir adrenalin yoktur. Bu bakımdan konuşmacı konuşma süresini kendisine göre değil dinleyicilere göre ayarlamalıdır.

J. AÇIK OTURUM

Sonunda bir forum bulunan sözlü anlatı türündedir. Açık oturumda toplumun bir kısmını ya da toplumun her kesimini ilgilendiren sorunlar alanında uzman kişilerce tartışılır ve bu tartışmaya daha sonra dinleyiciler de katılır.

Açık oturum, bir salonda dinleyicilerle birebir olabileceği gibi radyo ya da televizyon gibi yayın organlarında da gerçekleşebilir.

Açık oturum genelde toplumun ilgisini çeken gündemde olan sorunlardan seçilir. Konuşmacıların bu seçilen konuda  daha önce bir çalışma yapmış olması açık oturumun kalitesini arttırır.

Açık oturumda konuşmalar sırasıyla ve eşit miktarda söz hakkı ile yapılır. Gerekirse süre tutulur. Bu tür işlemler de birçok sözlü anlatım türünde olduğu gibi bir başkan ya da sunucu tarafından ayarlanır.

Açık oturum, kaliteli ve amacına uygun olarak yapılırsa oldukça yararlıdır. Öncelikle konusunda uzman olan kişilerin halkla bilgilerini ücretsiz bir şekilde paylaşmasını bilgi kalkınmasını sağlar. Mesele, uzman kişilerin de yardımıyla daha çabuk çözülür. Mesele, birden çok ilim ve bilim erbabı tarafından tartışıldığı için konuya yeni bir bakış açısının getirilmesi işten bile değildir.

K. RÖPORTAJ

Röportaj, bir yeri, kişiyi, ülkeyi yakından tanıtan gazete ve dergi yazılardır. Röportaj, bu konuda uzman olan kişiler yani gazeteciler tarafından yapılır. Röportajı yapan kişi, röportaj konusunda kendi fikir ve görüşlerini de verebilir.

Röportaj yazılı ya da sözlü olarak gazete, dergi, kitap ya da televizyonlarda görülebilir. Röportaj yapılacak kişinin tanınmış bir kişi olması röportajı daha da dikkat çekici bir hale getirir. 

Röportaj yapan kişi, soracağı soruları doğru seçmelidir; özellikle bir tanıtım röportajı ise, okuyucuya en geniş bilgiyi vermek için konuyu geniş almasında fayda vardır.

Röportaj yazıları ya da anlatılarında giriş önemlidir. Okuyucu ya da dinleyici, kaliteli ve dikkat çekici bir giriş yazısı ile röportaj okumaya teşvik edilebilir. Gelişme bölümünde konunun ayrıntılarına girilmeli, konu detaylandırılmalı ve sonuç bölümünde tüm bu anlatılanları toparlamak yerine okuyucu ya da dinleyici ana fikre çekilmelidir.

Röportaja, şiir alıntıları, roman alıntıları yapılarak röportaj daha da zengin hale getirilebilir. Röportaj yapan kişi, kendi görüşlerinin yanında konu ile ilgili ilimsel ya da bilimsel bulguları öne çıkarırsa kaliteli ve dikkat çekici bir röportaj meydana çıkar.

Röportaj, edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Özellikle eski zamanlarda kitle iletişim araçları bu kadar yaygın değilken edebiyatımızda iz bırakan şair ve yazarlar röportajlar sayesinde yakından tanınmıştır. Bunu bize sağlayan ise, Ruşen Eşref Ünaydın, Feridun Es, Tahir Kutsi Makal’dır.

L. MÜLAKAT

Mülakat, edebiyat alanında iş görüşmesi anlamına gelmez. Mülakat, ünlü kişilerin, konusunda uzman kişilerle yaptıkları konuşmaları yazıya aktarma işidir. Böylelikle bilim ve ilim adamların düşünceleri yazıya aktarılıp kalıcı olması sağlanır. Bugün mülakat, iş görüşmelerinde kişilerin yeteneklerini sözlü olarak seçici kurula sunması ve iş için uygun olduğunu bu şekilde beyan etme işi olarak da kullanılıyor.

Mülakat ve röportaj birbirine benziyor gibi görünse de ikisinin ayrı noktaları vardır. Mülakatta, mülakat yapan kişi kendi duygu ve düşüncelerini yazmaz ama röportajda kişi kendi duygu ve düşüncelerini belirtme konusunda serbesttir.  Röportaj yazarı konu ile birden çok kişi ile görüşebilir ya da o hiç kimse ile görüşmeden kendi görüşlerini süslü ve edebî bir üslupla yansıtabilir ama mülakatta kısa yollu, açık bir anlatım vardır ve mülakat yazarı, konuşulanları aynen aktarmakla hükümlüdür.

Mülakatta,okuyucunun herhangi bir açıklama olmadan anlamadığı bir konu, durum ya da terim varsa bu, mülakat yazarı tarafından aydınlatılmalıdır. Ama yine de mülakat yazarından kendi duygu  ve düşünceleri yazması beklenmez, aksine aynı bilimsel havada konunun açıklanması beklenir.

Mülakat yazılarında öncelikle konunun ne olduğu, sorular yalın ve kısa bir şekilde verilir. Düşünceler mümkün mertebe terimsiz ve sade bir dille yazılır. Okuyucunun kafasında herhangi bir soru işareti kalmadan mülakat yazısı bitirilir.

Edebiyatımızın önemli mülakat yazarları şunlardır: Hikmet Feridun Es, Ruşen Eşref Ünaydın, Sermet Sami Uysal.

M. SEMİNER

Günümüzde bilimsel konuların konuşulmasın için en uygun yöntem olarak görülen seminerde, konusunda uzman olan gruplar karşılıklı bilgi alışverişinde bulunur. Konu hem olumlu hem de olumsuz haliyle tüm yönleriyle ele alınmak zorundadır. Bir diğer adı da tartışmadır.

Seminer anlatı türü, bazen bir grubu yetiştirmek amacıyla da yapılır. Grupların kısa sürede ve daha açık fikirli bir şekilde eğitilmesinin yolu olarak görülür.

Seminerde konu seçimi önemlidir. Konunun daha önce tartışılmayan ya da az tartışılan bir konu olması semineri daha değerli kılar. Seminerde seçilen konu, genel bir tarama ve yine o konu için özel bir taramaya muhtaçtır. Bu tarama, bilimsel bir tarama olmalıdır. Gerektiği zaman kaynak gösterilmelidir.

Seminerde dinleyici azdır ama bu dinleyiciler de zaten konuda uzman olan kişilerdir. Seminerde hem sunucular hem de dinleyiciler için öğreticilik ön plandadır. Bugün, neredeyse tüm yüksek lisans öğrencileri öğretim hayatları boyunca en az bir kere seminer hazırlayıp öğretim üye ve görevlilerine sunmuşlardır. 

Kaynaklar

YAMAN, Ertuğrul, Türk Dili ve Edebiyatı / Türk Dili, Akçağ Yay., Ankara, 2015

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın