Makaleler

Şeyh Galip’in Hayatı ve Edebi Kişiliği

Yazar: Diba Bahadıroğlu
Şeyh Galip’in Hayatı ve Edebi Kişiliği

18.yy Osmanlı sahasında eser vermiş şairimizdir. Bu yüzyılda divan edebiyatının iki büyük şairinden söz edilir; bunlardan birisi “Nedimane” şiir tarzının yaratıcısı olan Nedim diğeri de Sebk-i Hindi akımının en başarılı örneklerini sergileyen Şeyh Galip’tir. Bu bakımdan Osmanlı edebiyatında bu yüzyılda çok önemli bir gelişme olmamakla birlikte bu yüzyıla özgü özellikler de göze çarpmaktadır. Bu bakımdan önce 18.yy Osmanlı sahasının edebiyat anlayışına değinip daha sonra Şeyh Galip ve takip ettiği Sebk-i Hindi akımının özelliklerine değineceğiz.

18. Yüzyılda  Osmanlı Devleti

1699 Karlofça Anlaşması ile  Osmanlı  devleti parçalanma ve çökme dönemine girmiştir.  Sadece dışarıda değil içeride de siyasi karışıklıklar, iç isyanlar vardır. Bu bakımdan toprak kayıpları yaşanmış Osmanlı hastalanmaya başlamış ve beklendiği gibi Batı’nın etkisi de artmaya başlamıştır.  Bu kadar karmaşa ve fırtınadan  sonra Osmanlı devleti bir dinlenme dönemine girmiştir ki bu döneme “Lale devri” denmektedir.

Pasarofça Anlaşması’ndan sonra girilen “Lale Devri” Osmanlı için özellikle saray çevresinde zevk, eğlence ve sükut dönemidir. Aslında bir nevi uyuşma dönemidir çünkü  devlet toparlanmak yerine harcamaları ve eğlenceyi arttırarak sonunu daha da yaklaştırmıştır. Buna rağmen bir kültürel gelişmenin olduğunu da reddetmemek gerek.  Bu dönemin mimarı III.Ahmed ve Sadrazam İbrahim Paşa’dır. Tam 13 yıl sonra Patrona Halil İsyanı ile bu dönem 1730 yılında sonra ermiştir. Daha sonra yeniden siyasi karmaşalar, Batı baskısı tüm bunların üzerine Doğu topraklarında da sorunlar çıkmaya başlamıştır.

18.yy Osmanlı’nın felaketinin yaklaştığı dönemdir. Bu yüzden de bazı tedbirler alınmıştır. Koca Ragıb Paşa’nın iyi yönetimi ile devlet biraz toparlansa da yine de yaklaşan felaketi önlemeye yetmemiştir. Bu dönemde Yeniçeri ocağının kaldırıp Batı tarzında bir ordu kurulması (Nizam-ı Cedid), Avrupa ile iyi ilişkiler kurmak üzere sürekli elçi gönderilmesi, kapatılan basımevlerinin açılması devletin kendini toparlama sürecinde yaptığı yeniliklerden bazılarıdır.

18. Yüzyılda  Osmanlı Edebiyatı

Osmanlı Devleti’nin düştüğü durum ya da Batı ile olan yakınlaşma Divan edebiyatının durumunu pek etkilemedi. Şairler, yine ustaların yolundan giderek eser vermeye devam ettiler. Batı edebiyatını örnek almadılar ya  da ona yontulmadılar. 

18.yy Osmanlı edebiyatının en önemli özelliği yerli ve günlük hayata daha çok yönelmeleridir. Edebiyat halk zevkine yaklaşmıştır, hayalden sıyrılıp gerçeğe yaklaşmıştır. Şarkı nazım şeklinin rağbet görmesi,  bir mutasavvıf olan Şeyh Galib’in divanında bile  şarkı nazım şeklinde eserler olması, ayrıca Nedim’in de Şeyh Galib’in de hece ölçüsü ile türkü yazmaları buna en iyi örnektir. Ayrıca başta Nedim olmak üzere Şeyh Galib’in de içinde olduğu sanatçı topluluğu, halkın kullandığı deyimlere, atasözlerine şiirlerinde yer vermiş, saf bir konuşma dili olmasa da ona yakın bir dil sadeleşmesi görülmüş eserlerinde. Hatta Arapça ve Farsça kelimelerin sözlükten bakılıp yazıldığı dönemde bu şairler galat dediğimiz kelimeleri yani Arapça ve Farsça sözcüklerin bozulmuş hallerini şiirlerinde kullanmaktaydı. Bu durum 16. – 17.yy’da ayıp sayılmakta ve bunu yapan şair cahillikle itham edilmekteydi.

Bu dönemde Şeyh Galib de “Türk-i Basti” akımına kapılarak bir gazel yazmış, ayrıca Nabi’nin dilini de ağır olması bakımından eleştirmiştir.

18.yy Türk şairleri, artık İranlı şairleri ve İran mitolojisini örnek almak yerine Türk edebiyatındaki büyük şairleri örnek almaya başlamışlardır. Yalnızca Şeyh Galip, kendi özel beğenisi ile “Sebk-i Hindi” akımını tercih etmiş, İranlı Şevk-i Buhari’yi beğenerek kendisini Anadolu’nun Şevket’i ilan ederek kendisine “Şevket-i Rum” demiştir.

Şeyh Galip’in Hayatı

Asıl adı Mehmet Esad Gaib’tir. 1757 yılında İstanbul’da doğan Şeyh Galib’in babası bir Mevlevi olan Mustafa Reşid Paşa’dır. Ayrıca babası dönemindeki bazı vezirlerin katipliğini yapan, saray ile arası iyi olan bir memurdur.

Galip, ilk öğrenimini babasından almıştır.  Düzenli olmasa da birçok hocadan Arapça ve Farsça dersleri almış ama aslında kendi kendisini geliştirmiştir.  Özellikle Fars edebiyatına çok merak duymuş bu yüzden Farsçasını ilerletmiştir. Bu çabasını gören Hoca Neşet, ona Fars edebiyatını öğrenmesinde  yardım etmiştir. Galip küçük yaşından itibaren şiir söylemeye başlamış, Galip’e bu bakımdan ilk mahlasname Neşet tarafından verilmiştir. Bu mahlas “daha mutlu, daha bahtiyar” anlamına gelen “Esad” mahlasıdır. Şeyh Galip bu mahlası uzun süre kullanmıştır.

Galip 1780 yılında Divan katibi olarak devlet kapısına girse de bu görevde çok kalamamıştır. Mevlevihanelere gitmeye başlamış ve devrin önemli şairlerine nazireler yazmıştır. Mevlevihane sohbetlerine katılmış, şiirler yazmıştır. İlk zamanlar edebiyat çevresinde yeni giren her şair gibi Nedim’in, Fuzuli’nin, Hayali Bey’in yolundan gitmişse de daha sonra Hoca Neşet tarafından Fars edebiyatına yönlendirilmiştir. , İranlı Şevk-i Buhari’yi de Hoca Neşet ona göstermiştir. Şevket’in etkisinde çok fazla kalan Şeyh Galip eski şiirlerini unutturmak için “Esad Galip” mahlasını  bırakarak  1787 yılından itibaren sadece “Galip” mahlasını kullanmıştır.

Ailesinin bir Mevlevi olmasının da etkisi ile Mevlevilik yolunda girmiştir. Mevlevi dervişi olan Şeyh Galip çilesini çekmek üzeren ailesinden izin almadan 1784 yılında Konya’daki Mevlevihane’ye gitmişse de oğlunun hasretine dayanamayan baba, oğlunun ardından Konya’ya gitmiş ve  Konya şeyhinden izin alarak oğlunun  çilesinin İstanbul Yenikapı Mevlevihanesi’nde çekmesini sağlamıştır.

1790 yılında çilesini tamamlayan Şeyh Galip, Mevlevihane’den ayrılmıştır.  1791 yılına kadar kendi özel çalışmalarını yapmış hatta bu dönemde Yusuf Sineçak’ın Cezire-i Mesnevi ve Kösec Ahmet Dede’nin Es-sohbetü’s- Safiyye adlı eserlerine şerh yazmıştır.

1791 yılında Galata Mevlevihanesi’ne şeyh olarak atanmıştır. Galip Dede, sanat ve tarikat hayatının en parlak dönemini burada yaşamıştır. Dönemin padişahı III. Selim’in dikkatini çeken Şeyh Galip, ayrıca onun yakınları tarafından da beğenilmiş ve el üstünde tutulmuştur. Saray kaynakları III. Selim’in Galip Dede’yi “Pamuk Şeyhim” diye çağırdığını kaydetmekte ve hatta III. Selim’in onun şiirlerini dinleyerek kendisini ödüllendirdiğini bildirmektedir. Ayrıca padişahın annesi, kız kardeşleri Hatice ve Beyh de onun büyük hayranıdır.  Yalnız bazı kaynaklarda, Şeyh Galip’in bu ilgiden şımardığı ve Mevlevilerin en çok değer verdiği şeyi yani tevazuyu kaybettiği için Mevlevi çevresinden uzaklaştığı yazmaktadır.

1799 yılında İstanbul’da ölen Şeyh Galip’in mezarı şuan müze olan Galata Mevlevihanesi avlusundadır.

Şeyh Galip’in Edebi Kişiliği

Şeyh Galip, divan edebiyatının  son büyük şairidir.  Galip’in hem tarikat çevresinde hem de şiirde en büyük yol gösterici Mevlana olmuştur. Mesnevi’yi tam 11 kez okuduğunu ve müridlerine bu eseri anlattığı bilinmektedir.  Şeyh Galip, şairliğinden önce mutasavvıftır.

Fuzulî’den de etkilenmiştir. İkisinin ortak yanı aşkı şiirlerinin merkezi haline getirmeleri farkları ise Şeyh Galip’in ilahi aşkı, Fuzuli’nin beşeri aşkı şiir merkezi haline getirmesidir. Ancak ikisi de coşkulu şiirler yazmışlardır. Duygu yoğunluğu ikisinde de oldukça fazladır. En çok da hüzün rastlanır.

Şeyh Galip Nedim gibi neşeli de olabilmektedir bazen şiirlerinde. Ayrıca Nabi kadar düşünceleri ve Naili gibi de ince bir zekası vardır.

Galip tüm bu şairlerden etkilenerek şairlik çizgisine ulaşsa da onun asıl zirvesi Şevket’i okumaya başlaması ile oluşmuştur.  Daha sonra Hint üslubunu sindirmiştir  ve bugün bahsettiğimiz Şeyh Galip olmuştur.

Galip Mevlevi anlayışı ile Mevlevi tarikatında yetişmiştir. Bu bakımdan tasavvuf düşüncesi ile yoğrulmuştur. Onun divanındaki tüm şiirlerinde güçlü bir tasavvuf geleneği kendisini hissettirir. Bu bakımdan bazı tasavvuf terimlerini bilmeden onun şiirlerini anlamak neredeyse imkansızdır.  Aslında bir yandan Sebk-i Hindi akımına gönül vermesi bir yandan da tasavvuf anlayışını bu kadar sindirmesi onun şiirlerini katmanlı hale getirmiş ve anlaşılmasını zorlaştırmıştır. Söyleyeceklerini direk söylemek yerine sembollerden yararlanması, somut kavramlara hayaller yüklemesi onun şiirlerini anlamak için belli bir kültür birikimini zorunlu kılmıştır. Şairin anlattıklarını anlamak, somut bir varlığın onun zihninde  nasıl şekillenip soyut bir hal aldığını anlamak  hiç de kolay olmamaktadır.

Sebk-i Hindi akımında görülen ıstırap onun şiirlerinde de vardır ama bunun  yanında yaşama sevinci de göze çarpar. Bu bakımdan Fuzuli ya da Naili gibi yalnızca kederin ve acının şairi değildir. Belki bu aşamaya gelmesinde Baki ve Nedim’in hayat görüşünü alması etkili olmuştur.

Galip’in dili Hint tarzının özelliklerini taşır. Yabancı kelimeler, uzun tamlamalar çok kullanılmıştır ama bunun yanında dili nazik ve zariftir. Dilinde genelde somut ve soyut kavramlar birleşmiştir. Bunun yanı sıra bazı gazellerinde oldukça basit ve sade bir dile sahip olduğu da görülür. Ayrıca akıcı bir Türkçe ile şiir yazması da onun Türkçeye taraftar olduğunu göstermektedir.

Galip, kendisine gelinceye kadar tüm mazmunları bilen bir okuyucuya seslenir. Bu bakımdan da eserlerinde yeni mazmunlar dener ama bu yeni mazmunları anlayacak kişi zaten eski mazmunları tam olarak bilmelidir. Diğer türlü onun şiirleri anlamsız gelecektir.

Şeyh Galip, ikisi manzum olmak üzerek dört eseri vardır. Bu eserlere yakından bakalım:

Divân: Şeyh Galip şairlik yeteneğinin kanıtı olan eseri Divan’ı 24 yaşındayken yazmıştır.. 1781 yılında biten Divan’a bazı eklemeler yapılarak Divan zenginleştirilmiştir.  Galip Divanı Mısır’da basılmıştır ve eserin 20 dolaylarında yazma nüshası vardır.  Divan adlı eserin içeriği şu şekildedir:

  • Hüsn ü Aşk mesnevisi
  • 26 kaside
  • 331 Türkçe gazel
  • 36 Farsça  gazel
  • 2 müstezad
  • 4 terkib-i bend
  • Esrar Dede mersiyesi
  • 9 terci-i bend
  • 7 müseddes
  • 4 muhammes
  • 17 tahmis
  • 68 tarih
  • 11 şarkı - kıta – rubai – mesnevi

Hüsn ü Aşk: Şeyh Galip’i ünlü yapan en önemli eserdir. 2001 beyitten oluşur. Şeyh Gali 26 yaşındayken 1783 yılında yazılıp tamamlanmıştır.  Hüsn ü aşk, tasavvuf edebiyatının en önde gelen mesnevileri arasında yer alır. 

Şairin bu eseri yazma nedeni ise şudur : Bir mecliste Nabi’nin Hayrabad adlı eserinin üstüne başka bir mesnevi yazılamayacağı, bu mesnevinin son büyük mesnevi olduğu söylenmiş bunun üzerine Galip bu eseri yazmıştır. Bunu da eserinin “sebeb-i telif” kısmında söyler.

Hüsn ü aşk adlı mesnevinin konusu tasavvuf yolundaki salikin, fenafillah aşamasına gelene kadar çekeceği sıkıntılar ve salikin bu yolda yürüyebilmesi için yapması gerekenlerdir. 

Hüsn ü aşk, Feriddun Atar’ın  Mantıku’t – Tayr’ından, İbn-i Sina’nın Risaletü’l Tayr’ndan etkilenmiş ayrıca duygusal açıdan Fuzuli’nin Leyla ü Mecnun mesnevisinin tesirine girmiştir. Ayrıca 11 kez okuduğu Mevlana’nın Mesnevi adlı eserinin de etkisi vardır. Bu bakımdan eserinde masal motfilerine rastlanır.

Eserin yirmi civarında el yazması vardır ki bunlardan birisi de Şeyh Galip’in kendi el yazısıdır. Bu yazmalar Mısır ve İstanbul’da bulunmuştur.

Şerh-i Cezire-i Mesnevi:  Yusuf Sineçak’ın Cezire-i Mesnevi adlı eserinin mensur şerhidir. Şeyh Galip 1 yıldır müstakil halde çalışırken yapmıştır.

Er- Risâletü’l – Behiyye fi Tarîkati’l Mevlevviye: Şeyh Galip’in bir yıllık müstakil çalışma döneminde yazdığı bir şerhdir. Şerhin aslı Kösec Ahmet Dede’nin Es-sohbetü’s- Safiyye adlı eseridir.

Esrar Dede – Tezkire-i Şu’ara: Tezkire-i Şu’ara adlı eser Esrar Dede’ye aittir ama Şeyh Galip’in isteği üzerine yapılmıştır. Şeyh Galip, Mevlevi dervişlerinin şiirlerinin bir eserde olmasını istemiş, bunu Esrar Dede’ye söylemiştir. Esrar Dede bu eseri meydana getirmiştir ama tüm şiir seçimleri Şeyh Galip’e aittir.

Kaynaklar

İslam Ansiklopedisi, Şeyh Galip mad., Abdülbaki Gölpınarlı, cilt: 11, yıl: 2010
Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yay. , 16.baskı.

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın