Makaleler

Sefaretname Nedir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Sefaretname, en genel tanımı ile yabancı ülkelere giden elçilerin tuttukları notlardır. Bu notlar, ilk zamanlarda sadece devlet büyüklerine verilen çetereler olsa da daha sonra edebî değerli olanları da varlık göstermiştir. Şimdi biz bu yazıda, sefaretnamelerin ne zaman  oluştuklarını, Osmanlı döneminde bu defterlerin ne kadar rağbet gördüğünü anlatmaya çalışacağız.

Devletlerin Var Olması ile Ortaya Çıktı

Sefaretname dediğimiz, yabancı devlet ilişkileridir. Bu bakımdan da geniş bir açıdan bakmak lazım sefaretname tarihine. İslam dairesinde sefaretnameler, Hz. Muhammed zamanına kadar uzanır. Hz. Muhammed, gayrimüslim ülkelere elçiler göndererek onlardan İslamiyet’e geçmelerini istemekteydi. Yabancı ülkelere ya da kabilelere  gönderilen elçilerin,  Hz. Muhammed’e ne yaşadıklarını sözlü olarak anlattıkları hadislerde geçmektedir. Bu bakımdan da İslam dairesinde ilk sefaretnameler sözlü olarak veriliyordu. Daha sonra sefaretnamelerin içeriği genişledi. Elçiler, sadece gittikleri ülkelerdeki devlet büyükleriyle olan diyaloglarını anlatmadı; yolda şahit oldukları olayları, kendi kişisel görüşlerini, gittikleri ülkeler ile ilgili olan gözlemlerini de anlatmaya başladılar. Böylelikle aslında resmi bir rapor oluşturdular. İletişimin bu kadar etkin olmadığı dönemler elçilerin bu tecrübeleri diğer elçilere de ışık oldu. Bu yazılar da elçilerin defteri anlamına gelen sefaretname adını alarak bir tür olma yoluna gittiler.

Türk Devletlerinde Elçilik Görevi

Türk devletleri de büyük imparatorluklar kurdukları için elçilere ihtiyaç duymuşlardır. Bu bakımdan Türk devletlerinden Bizans’a, Çin’e ve diğer büyük devletlere giden elçiler bulunmaktaydı. Tarihi açıdan baktığımızda ilk Türk devletlerinde yabancı elçileri kabul eden Kurultay bulunmaktaydı. Ayrıca yeni kurulan devletlere de Türk devletlerinin elçi gönderdikleri bilinmekteydi.  Yalnız sefaretname türü, Osmanlı döneminde çokça önemsenmiş, edebî bir tür olma yoluna gitmişti. Bu bakımdan biz bu yazıda Osmanlı Devleti içerisindeki sefaretname adetini inceleyeceğiz. Yalnız sefaretname anlayışının sadece Osmanlılarda olmadığını, bu anlayışın İslam dairesinde Hz. Muhammed’e kadar gittiğini Türk dairesinde de ilk Türk devletlerine kadar gittiğini bilmemiz de fayda var.

Osmanlı Devleti’nde Sefaretname ve Önemli Sefaretnameler

Osmanlılarda bir terim karışıklığını aydınlatmak lazım önce. Osmanlılar, yabancı ülkelere gönderdikleri devlet görevlilerine şimdi olduğu gibi elçi derlerdi.  Sefir kelimesi elçi teriminden daha yaygın olmamasına rağmen sefaretname, elçilerin tuttukları raporun adı olarak kullanılmaktadır.  Belki bu kullanımda sefaretname geleneğinin Osmanlılardan çıkmamasından, daha önceki dönemlerde kullanılmasının etkisi vardır ama Osmanlıların bu görevlilere öz Türkçe olan elçi terimini Arapça olan sefir terimine tercih ettiklerini bilmekte fayda var.

Osmanlılarda sefaretnamenin  nasıl bir kaynak olduğu tartışma konusudur. Malum, Avrupa’da bulunan elçilik geleneğinde Avrupa elçileri gittikleri ülkede elçilik kuruyorlardı; lakin Osmanlılarda başka ülkelere elçilik kurma  geleneği çok sonra gelişmiştir. 

Osmanlıların ilk elçiliği 1793 yılında Londra’da açıldı ve ilk daimi elçimiz de Yusuf Agah Efendi idi.  Bu zamana kadar Osmanlılarda elçilik geleneği olağanüstü durumlarda yabancı ülkeye elçi gönderilmesi ile oluşturuluyordu. Osmanlı sefaretnameleri de bu bakımdan özeldi çünkü merasim elçilerinin yazdıkları sefaretnamelerin kendilerine has özelikleri vardı. Aslında bu sefaretname, birçok araştırmacı tarafından keşif için giden Venedik elçilerinin görevlerini tamamladıktan sonraki raporlarını senatoya okumasına benzer. Şimdi bu kıyaslamada bazı sorunlar var; en önemlisi ise Venedik elçilerinin elçiliklerinin daimi olması ve siyasi değeri olmasıdır. Osmanlı sefaretnamelerinin siyasi değeri olup olmadığı tartışma konusudur.

Osmanlı sefaretnamelerinin siyasi yönü zayıf edebî yönü fazladır. Ayrıca kimi araştırmacılar sefaretnameleri hatıra  kategorisine kimileri de sefaretnameleri seyahatname kategorisine saklıdır. Aslında sefaretnamelerin içeriklerine bakarsak tüm bu kategorilendirmeler pek de haksızca değildir.

Osmanlı Sefaretnamelerin Özellikleri

Osmanlı dönemindeki sefaretnamelerin diğer sefaretnamelerden farklı olduklarını yukarıda açıkladık, üstelik bu özellikler yüzünden de sefaretnamelerin nasıl değerlendirilmesi gerektiği bir soru işaretidir.

Biz de buna bağlı olarak sefaretnamelerin özelliklerini sıralayarak bu durumu açıklamaya çalışacağız.

Siyasi değerleri düşüktür:

Sefaretnameler, daha doğrusu Osmanlı sefaretnamelerinde gidilen ülkelerdeki devlet adamları ilen yapılan görüşmeler yazılmamıştır. Tahminen bu görüşmeler daha farklı bir şekilde  hükümdara sunuluyordu ama sefaretnamelerde bu diyalogların olmadığı görülmektedir. Aslen  birçok sefaretnamede elçilerin siyasi bir görüşme yapıp yapmadıklarına dair bir bilgi de yoktur. Osmanlıdan giden elçileri genelde padişahın tahta çıkışını bildirme, baş sağlığı ve kutlama gibi şeyler için giderdi ki bu da hem Osmanlı için hem de muhatap olan devlet için ağır bir masraftı. Bir yerden sonra hele ki Osmanlı’nın çöküş döneminden sonra bu detaylar muhatap olan devlete ağır gelmişti bir süre sonra Osmanlı’dan  giden elçi heyetleri gönülsüzce karşılanmaya başlanmıştır.

Siyasi konulara atıf bulunur : Sefaretnameler siyasi konuları, gizli görüşmeleri içermez ama bu sefaretnamelerde bazı atıflar dikkat çekicidir. Bu atıflar, siyasi konuların ve görüşmelerin ayrıca yazıldığına dair bilgi vermektedir. Yani elçiler devlet görüşmeleri için ayrı bir defter kullanmışlardır. Her ne kadar bazı araştırmacılar sefaretnamelerin basım aşamasında sansüre uğradıklarını düşünse de durum yukarıdakinden farksız değildir.

Küçük siyasi krizleri çözmek için gönderilen çavuşlar vardı:

Osmanlı’da muhatap olan devlet ile ilgili siyasi krizler çıktığında hediyesiz ve daha az gösterişli şekilde adına “çavuş” denilen devlet görevlileri giderdi. 

Sefaretnamelerin sayıları azdır:

Devletin kuruluşundan bu yana giden elçilerin sayıları ile sefaretnamelerin sayıları arasında büyük farklar vardır. Bu iki durumu ortaya koymaktadır; ya elçiler gözlemlerini yazılı olarak değil sözlü olarak sundular ya da yazılan sefaretnameler zaman içinde kayboldu. Bu bakımdan klasik anlamda sefaretnameler, bilinen örneklerle sınırlanırsa araştırmalar daha da  kolaylaşacaktır. İki devletin imzaladıkları barış anlaşmalarının değişimleri, devlet adamlarının  doğumu, ölümü ya da cülus törenleri  için elçiler bir hediye yığını ile muhatap devlete gider ve dönüşlerinde sefaretnamelerini takdim ederlerdi. Bu bakımdan da bu işlemlerden sonra elde edilen sefaretnameler, bir edebî eser statüsünde değerlendirilmektedir.

Sefaretname  bir güç göstergesidir:

Klasik anlamda ortaya çıkan bu edebî türlerin neden ortaya çıktığı bilinmemektedir. Yani elçi, yazdığı sefaretnamesinde o ülkeye hangi amaçla gittiği konusunu ihmal ederek genelde yazmaz. Hal böyle olunca yani sadece büyük ziyaretlerin sonunda sefaretname yazılması ve gösterişin anlatılması sefaretnamelerin devletler arası bir güç ve denge siyasetinden ileri geldiğini düşündürmektedir.

Klasik anlamda ilk sefaretname:

Hz. Muhammet’ten bu yana onun geleneğine uygun olarak düzenlenmiş en erken tarihli klasik sefaretname, 1665 yılına aittir. 10 Ağustos 1664 yılında imzalanan Vasvar Anlaşmasının metinlerinin iki devlet arasında değiştirilmesi amacıyla 300 kişilik bir heyet Viyana’ya gönderilmiştir ve bu heyetin başında da Kara Mehmed Paşa bulunmuştur.  Bununla ilgili daha ayrıntılı bilgileri ve diğer mübadele sefaretnamelerini İslam Ansiklopedisi içinde “sefaretname” maddesinde bulabilirsiniz. Burada bu konuyu çok fazla işlemeyeceğiz.

Buraya kadar yani  Osmanlı’nın duraklama devrine kadar meydana getirilen sefaretnamelerde, Osmanlı Devleti’nin gücünü gösterme çabası vardır. Muhatap devletlere gönderilen elçiler, belli ki herhangi bir siyasi amaç gütmeden kendi devletlerinin gücünü göstermeyi amaçlamışlardır. Hal böyle olunca yani siyasi bir meseleyi çözmeye gidilmediği için sefaretnamelerde bir edebî tat söz konusudur.  Yalnız durum 19.yy ikinci yarısından sonra değişmeye başlamıştır.

Karlofça Anlaşmasından Sonra Osmanlı Sefaretnamelerindeki Değişimler…

19.yy’dan önce İstanbul’da bulunan daimi Avrupa elçiliklerine ve elçilerine Osmanlı devlet görevlerince yapılan aşağılama adeti, 19.yy’dan sonra değişmek zorunda kalmıştır. Bunun nedeni Osmanlı Devleti’nin Zitvatorok ve Vasvar Anlaşmasında Avusturya’ya dengelenmesi, Karlofça Anlaşması ile Avrupa devletleriyle eşitlenmesi ve nihayet Karlofça’nın devamında 18.yy’ın sonunda Osmanlı’nın Avrupa devletlerinden daha alt seviyeye düşmesidir. Bu süreç sefaretnamelerden açıkça takip edilmiştir. İşin acıklı tarafı şudur ki Osmanlı devlet görevlileri devlerin zayıflayan gücünü örtmek için şatafata daha da önem vermiş ama işin iç yüzünü bile Avrupa Osmanlı elçilerine sadece gülmüşlerdir. Maalesef ki sefaretnamelerden anladığımız kadarıyla Osmanlı’nın bu kalabalık elçi heyeti adeti Avrupa için bir panayırdan farksız olmuştur.

İlk Daimi Elçimiz Londra’da Kuruldu

Londra’da 1793 yılında ilk sürekli elçiliğimiz açıldı. İlk sürekli elçimiz ise Yusuf  Agah efendi idi. Onun da sır katibi Mahmud Raif Efendi idi. Zaten sefaretnameleri elçiler kaleme almazlardı, onların sır katipleri sefaretnameleri kaleme alırdı. Mahmut Raif Efendi de Fransızca olarak Londra şehrini anlatan ve İngilizleri anlatan bir eser kalem almıştır. Bu eser, İngiltere hakkında ayrıntılı bilgi veren ilk eserimizdir.

Sefaretnameler Neden Yazılmıştır?

Klasik sefaretnamelerin nasıl yazıldıkları tamamen yazara kalan bir durumdur.  Sefaretnamelerin içerisindeki tespitler de tamamen öznel tespitlerdir. Aslında bu sefaretnamelerin devlet görevlerine değil de normal bir okuyucuya yazdıkları düşünülmektedir. Yapılmak istenen şey,  elçinin gittiği yer hakkındaki görüşlerini insanlara aktarmaktır. Üstelik bu  sefaretname, Doğu’yu da Batı’yı da gidilse genelde yazılır. Bu genelde yazarın kendi  ülkesi ile gittiği ülkeyi kıyaslamasından meydana gelen yazılardır.

Yazarın tarzından anlaşıldığına göre sefaretname yazmak zorunlu bir durum değildir. Bu bakımdan da sefaretnameler, sefaretname ya da hatırat şeklinde de değerlendirilir.  Zaten siyasi rapor yani takrir geleneği yukarıda bahsettiğimiz çavuşların elçi olması ile sona ermiştir.

Elçiler, gördükleri yerleri, ziyaret ettikleri yerleri, oradaki insanların giyinişlerini kısaca kendilerinden bir hatıra bırakmak amacıyla gördükleri her şeyi yazma gereği duymuşlardır. Bu durum, eğer devletî bir zorunluluk olsaydı, ibareler daha tutarlı olurdu ama belli ki bu sefaretnameler sadece elçinin tasavvurunda oluşturulmuş edebiyat ürünleridir.

Londra, Paris, Berlin ve Viyana’da  daimi elçilikler açıldığı zaman elçilerin sefaretname yazma alışkanlıkları kısa bir zaman olsa da devam etmiş ama daha sonra bu alışkanlık tamamen bitmiştir. Aslında burada III. Selim’in elçilikleri ihmal etmesi, daha sonra ancak II. Mahmud devrinde bu elçiliklerin önemsenmesi  gibi durumlar da sefaretnamelerin yazılmamasına engeldir.  Zaten 1815 yılında modern elçilik diplomasisi ve iletişim araçlarındaki önemli gelişmeler, sefaretnamelerin önemini hemen hemen tamamen bitirmiştir.

Sefaretnamelerin Tarih ve Edebiyat Açısından Önemi

Sefaretnameler, hakkında yazıldıkları memleketin gözlemlerini içerir.  Üstelik sadece coğrafi özellikler yer almaz ya da sadece devlet dairelerine dair gözlemler yer almaz. Sefaretnamelerde elçinin halka indiği, halkın geleneklerini öğrenmeye çalıştıkları bilinmektedir. Mesela Avrupa devletlerindeki opera geleneği, sefaretnamelerden öğrenilmiştir. Bu bakımdan sefaretnamelerin uzandıkları alanlar sosyal alanlar, tarihi alanlar ve kültürel alanlardır.
En geç sefaretname örneği 1914 yılında yazılan Livadya sefaretnamesidir. En ünlü sefaretname ise Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa Sefaretnamesidir ve tarihi de 1732 – 1733’tür. Diğer ünlü sefaretname ise Ahmet Resmi Efendi tarafından yazılmıştır, Ahmet Resmi Efendi 1763 -  1764 yılları arasında Berlin Sefaretnamesini kaleme almıştır.

Kaynaklar

Bayram, Yavuz, Eski Türk Edebiyatına Giriş; Eski Türk Edebiyatında Anlam Figürleri ve Edebi Sanatlar, Akçağ, 6.baskı
Gökalp, Haluk, “Eski Türk Edebiyatında Nazım Şekilleri” Başlangıçtan Günümüze Türk Edebiyatında Tür ve Şekil, Kriter Yay., İstanbul, 2009.
Gökalp, Haluk, Eski Türk Edebiyatında Manzum Sergüzeşt-nâmeler, Kitabevi Yay., İstanbul, 2009.
İslam Ansiklopedisi, Kemal Beydilli, cilt: 36, sayfa 293 – 296 , yıl: 2010

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın