Makaleler

Gemi Sicilleri

Yazar: Alperen Zeyli

Bu yazımızda gemilerin tescil edildiği siciller ve bu konudaki tartışmaları inceleyeceğiz.

Gemi Sicilleri

Dört farklı gemi sicili vardır. Bunlar;

  • Milli (Türk) gemi sicili
  • Yapı sicili
  • Türk uluslararası gemi sicili
  • Bağlama kütüğü

Şeklinde adlandırılırlar. Milli gemi sicili ve yapı sicili Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. Türk uluslararası gemi sicilinin kendi kanunu ve bağlama kütüğünün de ayrı bir mevzuatı vardır.

Türk Ticaret Kanunu madde 954- Türk gemileri için, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının uygun göreceği yerlerde gemi sicili tutulur.

Gemi sicilleri, liman başkanlığı nezdinde çalışan sicil müdürlükleri tarafından, o yerde deniz ticareti işlerine bakmakla görevli asliye ticaret mahkemesinin, bulunmadığı takdirde asliye ticaret mahkemesinin, o da yoksa ticaret davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesinin gözetimi altında tutulur. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok mahkeme varsa, gemi sicilinin tutulmasını gözetecek mahkemeyi Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirler.

Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi gemi sicilleri hakkında da geçerlidir.

Türk Medeni Kanunu madde 1007/1- Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.

Tescil, tadil, terkin gibi sicil işlemlerinin hepsi burada da geçerlidir.

Türk Gemi Siciline Tescil İçin Ön Şartlar

Temel iki şart vardır. Bunlardan birisi geminin Türk bayrağı çekme hakkına sahip olmasıdır, diğeri de geminin yabancı bir ülkenin siciline tescil edilmemiş olmasıdır.

Hangi gemiler milli gemi siciline tescil edilebilir?

Bu anlamda tescili caiz olan ve tescili caiz olmayan gemiler şeklinde ikili bir ayrım yapılır. Tescili caiz olan gemilerde kendi içinde tescili zorunlu ve tescili ihtiyari olmak üzere ikiye ayrılırlar. 18 gros tonilato ve üzerinde ticaret gemileri tescili zorunlu gemilerdir. 18 gros tonilatonun altındaki ticaret gemileri ve diğer amaçlarla kullanılan (spor, eğlence vs.) gemilerin sicile tescili ihtiyaridir. Tescili ihtiyari olan gemiler için de bağlama kütüğü denilen bir düzen getirilmiştir. Tescil ile bu gemilerden harç alınır ve durum böyle olunca tescili ihtiyari olan gemiler harç ödememek için tescil ettirilmiyordu. Bağlama kütüğünün gizli amacı bu harç bedellerinin tescili ihtiyari olan gemilerden de alınmak istenmesidir. Buradan çıkarılacak sonuç ise milli gemi siciline tescil yaptırılmayan gemiler için bağlama kütüğü zorunlu bir unsur olmuştur.

Tescili caiz olmayan gemiler ise donanmaya ait gemiler ve devlete ait olup da tamamen kamu hizmetine adanmış olan gemilerin gemi siciline tescil edilmeleri söz konusu değildir.

Terkin meselesinde ise tescili mecburi olanlar ve tescili ihtiyari olanlar ayrımı vardır.

Türk Ticaret Kanunu madde 965- Gemi, kurtarılamayacak şekilde batar veya tamir kabul etmez hale gelir yahut her ne suretle olursa olsun Türk Bayrağını çekme hakkını kaybederse, istem üzerine sicilden kaydı silinir. Tescili isteğe bağlı olan gemilerin kaydı malik veya maliklerinin istemi üzerine sicilden silinir.

Geminin tamir kabul etmez hale gelmesi sebebiyle kaydının silinmesi istendiğinde, sicil memuru, tescil edilmiş gemi ipoteği alacaklılarını gerektiğinde 966. maddede yazılı usule göre yapılacak ilan ile durumdan haberdar ederek belirleyeceği uygun bir süre içinde itirazlarını bildirmeye çağırır. Süresi içinde bildirilen itirazların yerinde görülmediğine dair mahkemece verilen kararın kesinleşmesi üzerine geminin kaydı silinir.

Gemi, Türk Bayrağını çekme hakkını kaybederse, kaydı, ancak ipotek alacaklılarının ve gemi sicilindeki kayıt ve belgelere göre ipotek üzerinde hak sahibi olan üçüncü kişilerin onayı ile sicilden silinebilir. Kaydın silinmesi istemi ile birlikte onay belgelenmemişse, geminin Türk Bayrağını çekme hakkını kaybettiği gecikmeksizin gemi siciline kaydolunur. Bu kayıt, gemi üzerinde tescil edilmiş gemi ipotekleri bulunmadıkça, geminin kaydının silinmesi hükmündedir. Şu kadar ki, geminin cebri icra yoluyla 940. maddede yazılı niteliklere sahip olmayan bir kişiye satılması halinde 1388 inci maddenin ikinci fıkrası, cebri icra yurt dışında vuku bulmuş ise 1350. maddenin birinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri hükümleri saklıdır.

Tescili isteğe bağlı olan gemilere ait kayıtların sadece maliklerinin istemleri üzerine silinebilmesi için ipotekli alacaklıların ve gemi sicilinin içeriğine göre ipotek üzerinde hak sahibi olan üçüncü kişilerin buna onay vermeleri şarttır.

Gemi kurtarılamayacak bir şekilde batmış, tamir kabul etmez hale gelmiş veya Türk bayrağını çekme hakkını kaybetmişse sadece beyanda bulunmakla terkin işlemi yapılmaz. Öncelikle durumu ispatlayan belgelerin sunulması gerekir. Özellikle geminin üzerinde ipotek kurulmuşsa ipotekli alacaklılara bu konuda bildirim yapılır ve ipotekli alacaklıların izinleri istenir. Onlar da karşılık olarak rızanın olup olmadığına dair beyanda bulunurlar. Genellikle ipotek hakkı devam eden ipotekli alacaklılar bu rızayı göstermezler. İpotekli alacaklılar onay verirlerse bir problem olmadan gemi sicilden terkin edilir. Fakat ipotekli alacaklılar onay vermezlerse o taktirde sicil müdürlüğü değerlendirme yapar ve bu değerlendirme sonucunda ipotekli alacaklıları haklı görürse terkini yapmaz, haksız görürse terkin işlemini yapar. Her iki durumda da aleyhine karar verilmiş olan taraf mahkemeye başvurabilir.

Madde 965’te her durum düzenleniyor olmakla birlikte, örneğin gemi kurtarılamayacak şekilde batmasına ilişkin ipotekli alacaklılara haber verilmesiyle ilgili herhangi bir prosedürden bahsetmez ama yine aynı maddede düzenlenen geminin tamir kabul etmez hale gelmesi ve geminin düzenli olarak Türk bayrağı çekme hakkını kaybetmesi halinde ipotekli alacaklılara haber verilmesine ilişkin hatta ipotek üzerindeki hak sahiplerine de haber verilmesine ilişkin sanki farklı prosedürler varmış gibi görünür ama bunlara takılmayıp hepsine aynı prosedür uygulanır. Yani özellikle kanun belirtmemiş değil, geminin kurtarılamayacak şekilde batması üzerine terkin talebinde bulunan malik bakımından derhal geminin terkin edileceği söylenmemiştir, yine aynı şekilde ipotekli alacaklılar varsa ona da bildirimde bulunulması, diğer fıkralardaki prosedürün aynı şekilde uygulanması gerekir.

Geminin Türk bayrağını çekme hakkını kaybedeceği haller

Bu durumun en basit şekli geminin Türk vatandaşı olmayan birine satılmasıdır ama şirketler, tüzel kişiler bakımından durum farklılık gösterebilir. Şirketlerde ya da dernek ve vakıflarda yönetim kurulunun çoğunluğunun yabancı olması şeklinde değişimlerde bu tüzel kişilerin sahip olduğu gemilerin Türk bayrağı çekme hakkını kaybettiğini gösterir. Farklı bir durum olarak geminin yabancıların miras kalması ya da cebri icra yoluyla yabancı diyebileceğimiz, Türk bayrağı çekme hakkı olmayan birilerine satılması söz konusu olabilir. Bütün bu hallerde, geminin Türk bayrağı çekme hakkını kaybettiği söylenebilir.

Tescili zorunlu olan gemilerde talep üzerine terkinde 3 şart vardır. Bu üç şarttan herhangi birisi gerçekleşmediği sürece geminin maliki terkin talebinde bulunamaz. Fakat tescili ihtiyari olan gemilerde durum böyle değildir. Bu gemilerde mali her zaman terkin talebinde bulunabilir. Hatta terkin için tamamen keyfi bir sebep bile olabilir fakat benzer bir prosedürün bu gemiler bakımından da uygulanması gerekir. Eğer bu gemilerin üzerinde ipotek varsa, ipotekli alacakların muvafakatinin alınması gerekir, aksi halde itirazların bildirilmesi gerekir ve son kararı mahkemenin vermesi gerekir. Kanun birde 966 ve 967. maddelerde resen terkini düzenlemiştir.

Türk Ticaret Kanunu madde 966- Esaslı şartlarından birinin var olmaması sebebiyle tescili caiz olmayan bir gemi tescil edilmiş olur veya 964. maddenin üçüncü fıkrasında yazılı hallerden birinin ortaya çıktığı sicil müdürlüğüne bildirilmezse, 33. madde hükmü uygulanır. Şu kadar ki, durumun sicile kayıtlı diğer hak sahiplerine de bildirilmesi gereklidir. Malik ve diğer hak sahiplerinin kimler olduğu veya yerleşim yerleri belli değilse, silinmeye çağrı ve belirlenen süre, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile uygun görülen diğer bir gazetede ve varsa şirketin internet sitesinde ilan edilir ve ilan belgesi sicil müdürlüğü ve mahkeme divanhanesine asılır.

Geminin kaydı ancak kaçınma ve itiraz sebeplerinin süresi içinde bildirilmemesi veya bunların mahkemece yerinde görülmediğine dair verilen kararın kesinleşmesi halinde sicilden silinebilir. Bir ipotekli alacaklı, gemi ipoteğinin hala var olduğunu ileri sürerek Türk Bayrağını çekme hakkını kaybetmiş olan bir geminin sicilden silinmesine itiraz ederse, kayıt silinmeyip sadece geminin Türk Bayrağını çekme hakkını kaybettiği tescil olunur.

Türk Ticaret Kanunu madde 967- Tescil edilmiş bir gemi hakkında yirmi yıldan beri hiçbir kayıt işlemi yapılmamış ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığından alınan bilgiye göre de geminin artık var olmadığına veya denizcilikte kullanılamayacak hale geldiğine kanaat getirilmiş olursa, gemi üzerinde ipotek veya intifa hakkı tescil edilmiş bulunmadığı takdirde, sicil memurunun önerisi üzerine mahkeme, 966. maddede yazılı usule gerek kalmaksızın, gemi kaydının silinmesine karar verir.

Resen terkin, herhangi bir talep olmaksızın sicil müdürlüğünün sicildeki kaydı kendiliğinden sileceği anlamına gelir. Kanun esaslı şartların mevcut olmamasına rağmen tescili caiz olmayan bir geminin tescil edildiği tespit edilirse şeklinde bahsetmiştir. Esaslı şartlar; gemilik vasfını kaybetmiş bir gemi, Türk bayrağı çekme hakkını kaybetmiş veya hiç kazanamamış bir gemi veya münhasıran kamu hizmetine tahsis edilmiş bir gemi veya yabancı bir ülkenin siciline tescil edilmiş bir gemidir. Bu tarife uyan bir geminin varlığının tespiti halinde sicili müdürlüğü kendiliğinden bu sicildeki kaydı terkin edecektir. Fakat terkin işlemini yapmadan önce ticari işletmelerde de olan bir prosedürü burada da uygulayacaktır. Bu prosedürden 33. maddede bahsedilmiştir.

Türk Ticaret Kanunu madde 33- Tescili zorunlu olup da kanuni şekilde ve süresi içinde tescili istenmemiş olan veya 32. maddenin üçüncü fıkrasındaki şartlara uymayan bir hususu haber alan sicil müdürü, ilgilileri, belirleyeceği uygun bir süre içinde kanuni zorunluluklarını yerine getirmeye veya o hususun tescilini gerektiren sebeplerin bulunmadığını ispat etmeye çağırır.

Sicil müdürünce verilen süre içinde tescil isteminde bulunmayan ve kaçınma sebeplerini de bildirmeyen kişi, sicil müdürünün teklifi üzerine mahallin en büyük mülki amiri tarafından bin Türk Lirası idari para cezasıyla cezalandırılır.

Süresi içinde kaçınma sebepleri bildirildiği takdirde, sicilin bulunduğu yerde ticari davalara bakmakla görevli asliye ticaret mahkemesi, dosya üzerinde inceleme yaparak tescili gerekli olan bir hususun bulunduğu sonucuna varırsa, bunun tescilini sicil müdürüne emreder, aksi takdirde tescil istemini reddeder. Süresi içinde tescil isteminde bulunmayan veya kaçınma sebeplerini bildirmeyen kişinin ikinci fıkradaki cezayla cezalandırılması bu fıkra hükmünün uygulanmasına engel oluşturmaz.

Bu maddede bahsedilen prosedürün aynısını gemi sicil müdürlüğünün de uygulaması gerekir. İpotekli alacaklılar üzerinde ipotek tesis edilmişse, bunlara gerekli bildirimlerin yapılması ve ondan sonra terkin işleminin uygulanması gerekir.

Madde 967’de ise özel bir resen terkin halinden bahsedilmiştir. Kaydında 20 yıl boyunca hiçbir işlem yapılmamış bir gemiden bahseder. Bu durumda da resen terkin söz konusudur ama öncesinde gemiyle ilgili bilgi almak için bakanlığa sormalıdır ve oradan gelecek cevap neticesinde de geminin terkin edilip edilmeyeceğine müdürlük karar verecektir. Bakanlıktan geminin hiç mevcut olmadığı yönünde, denizcilikte kullanılamayacak halde olduğuna dair ve üzerinde ipotek veya intifa hakkı olmadığına dair cevap gelebilir. Bu durumlar söz konusu olursa sicil müdürlüğü resen terkin işlemini başlatacaktır.

Sicillerin Etkileri

Sicillerin 5 çeşit etkisi mevcuttur. Bunlar; olumlu etki, olumsuz etki, açıklayıcı etki, bildirici etki ve kurucu etkidir. Bildirici/kurucu etki denildiği zaman tapu sicili, ticaret sicili ve milli gemi sicili açısından geçerlidir. Bu durum ışığında kurucu etki tescili ile hakkın kazanılması, bildirici etki ise hakkın üçüncü kişilere karşı durumunun gösterilmesi anlamını taşıyacaktır. Olumlu ve olumsuz etkiden bahis ise sicile tescilli olan bazı hususları üçüncü kişilerin bilmediklerini iddia edememeleridir; bu durum üçüncü kişiler açısından olumsuz, gemi malikleri açısından olumlu etkidir.

Sicile Güven İlkesi

Bu ilkeden kasıt ise bizi Medeni Kanun’un 3. maddesine götürür.

Medeni Kanun madde 3- Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır.

Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz.

Sicildeki kayıtlara güvenerek hak iktisap eden kişilerin hakları korunur. Yani sicildeki kayıt herhangi bir gerekçeyle yanlış ya da eksik olursa, iyi niyetli üçüncü kişiler bu durumu bilmiyor ve bilecek durumda da değillerse hakları korunur. Tapu sicili için bu tartışmasız olarak söylenen bir durumdur. Ticaret sicili için ise bahsedilemez. Gemi sicili için ise belirli haklar bakımından söz konusudur. Mülkiyet hakkı bakımından söz konusuydu ki bu şu an çok tartışmalı bir durumdur. Fakat ipotek bakımından çok net olarak geçerlidir. İpotekli alacaklılar ve intifa hakkı sahipleri tarafından sicile güven ilkesi geçerlidir. Sicile güven ilkesi hukuki işlemler bakımından, özellikle tasarruf işlemleri için söz konusu olur. Belirtmek gerekir ki miras ve cebri icra ile yapılacak bir kazanım sicile güven ilkesinin koruması kapsamında değildir.

Mülkiyet konusundaki tartışma

Mülkiyet meselesi, değişkenlik gösterdi. Çünkü mülkiyet, daha önce gemi siciline bağlı olarak ortaya çıkıyordu ancak artık zilyetliğe bağlı olarak ortaya çıkıyor. Gayrimenkullerde mülkiyetin nakli için yapılacak tasarruf işlemin sicile tescilidir. Eskiden bu gemilerin mülkiyetinin devri için de sicile tescilden bahsediliyordu. Artık bu durum gemiler için bahsedilemez. Klasik taşınırların mülkiyetinin nakli için ne gerekiyorsa, gemiler için de benzer kural getirilmiştir. Bu durum zilyetliğin nakline işaret eder. Artık gemilerin mülkiyetinin devri için zilyetliğin naklinden bahsedilmesi gerekir. A kişisi sicilde geminin maliki gibi görünüyor olmasına rağmen geminin zilyetliği B kişisine devredilmişse sicildeki kayıt doğru olmayacaktır. Çünkü mülkiyet hakkının göstergesi artık zilyetliktir. O yüzden gemi sicilinde malik gözüken kişi, o geminin asıl malikidir teorisi çürümüş durumdadır. Karine olarak gemi üzerinde kim zilyet ise malik odur. Mülkiyet konusundaki asıl tartışma sebebi de sonradan gelen bu değişikliktir.

Tadil (sicilde düzeltme)

Sicilin düzeltilmesi aşamasında gerçek hak sahibi olarak görünen kişinin itirazı veya şerh kaydının düşülmesinden bahsedecek olursak karşımıza ilk olarak ne zaman düzeltim ihtiyacı çıkacağı meselesi gelir. Örnek üzerinden gidecek olursak A kişisi malik olduğu gemisini B kişisine zilyetliğin devri ile devretmiş olsa ki bu yukarıda da açıkladığımız gibi geçerli olacaktır ama halihazırda A gemi sicilinde malik olarak gözükür. A bunun değiştirilmesi için hiçbir harekette bulunmaz ise B öncelikle sicilin düzeltimi davası açmalıdır. Bu süreçte sicilde henüz tadil işlemi yapılmadan A maliki olarak göründüğü gemiyi bir başkasına satıp gemi sicilinde tescili üçüncü kişi adına yaparsa kanuna göre iyi niyetli üçüncü kişinin iktisabı korunacaktır. Bu durum karşısında B üçüncü kişinin iyi niyetini ortadan kaldırmak için ihtiyati tedbir kararı alması gerekir. İhtiyati tedbir de karşımıza itiraz olarak çıkar. Bu ayni haklar bakımından söylenebilir. Böyle bir ihtiyati tedbir kararı alındıktan sonra iki hafta içerisinde asıl davanın açılması gerekir. İtiraz ayni haklar bakımından söz konusudur, aynı şeklide nispi haklar bakımından da benzer bir korumaya ihtiyaç duyulur. 977. maddede şerh kurumu getirilmiştir ve onlar içinde ihtiyaç duyulur.

Türk Ticaret Kanunu madde 977- Bir gemi veya gemi ipoteği üzerinde bir hakkın kurulmasını veya kaldırılmasını yahut böyle bir hakkın içeriği veya derecesinin değiştirilmesini isteyebilmek hakkını teminat altına almak için gemi siciline şerh verilebilir. Gelecekte doğacak veya şarta bağlı bir istem hakkının teminat altına alınması amacıyla gemi siciline şerh verilmesi mümkündür.

Şerhten sonra gemi veya ipotek üzerinde yapılacak tasarruflar, şerh ile teminat altına alınan hakkı ihlal ettiği ölçüde geçerli değildir. Tasarrufun cebri icra veya ihtiyati haciz yoluyla yahut iflas idaresi tarafından yapılması hallerinde de hüküm böyledir.

Şerh ile teminat altına alınan hakkın derecesini belirlemede şerh tarihi esas tutulur.

Hak, şerh verilmek suretiyle teminat altına alındığı ölçüde yükümlünün mirasçısı, sorumluluğunun sınırlı olduğunu ileri süremez.

Yapı Sicili

İnşa halindeki gemileri yapı siciline tescil edilir. Fakat milli gemi siciline tescili mümkün olan gemileri sadece yapı siciline tescil edilebilir. Bu anlamda ön şart milli gemi siciline de tescil edilebilecek gemilerin sadece yapı siciline tescil hakları vardır. Tescili zorunlu ve ihtiyari olan her iki grup gemiler açısından yapı siciline tescil söz konusu olabilir. Yapı sicili de resmi bir sicildir. Bu anlamda alenidir de. Ancak ilk olarak anlaşılan anlamda aleniyet değildir. Yani giden herkesin yapı sicilini inceleme hakkına sahip olma durumu söz konusu değildir. Kanunun belirlemesine göre ilgisinin ispat edilmesi gerekir. Bu ilgiyi açıklayan belgelerle inceleme yapılabilmesi mümkündür. Yapı siciline tescil aslında ihtiyaridir. Gemi siciline tescili zorunlu ve ihtiyari ayrımı yapılır ama yapı sicilinde kural olarak geminin maliki sadece isterse gemisini yapı siciline tescil ettirebilir. Sadece bir halde zorunluluktan bahsedilir; gemi üzerinde ipotek tesis edilecekse böyle bir zorunluluğun varlığından söz edilebilir. Bu sicilin tutulmasında da diğer bütün sicillerde olduğu gibi devlete sorumluluk vardır. Yapı sicili sadece ipotek bakımından tescile güven prensibine sahiptir. Çünkü ipotek hakkı için sicile tescili kurucu unsurdur. Yani yapı halindeki bir gemi üzerine ipotek tesisi ettirilecekse bu gemi istensin veya istenmesin yapı siciline tescil ettirilmek zorundadır. Aksi halde ipotek tesis edilmesi mümkün olmayacaktır. Sadece bir tek konu ile ilgili karine teşkil edecektir, o da ipotek hakkıyla ilgili karine teşkil etmesi söz konusudur.

Tescil şartlarına gelirsek, ön şart milli gemi siciline tescil edilebilecek olan gemiler yapı siciline tescil edilecektir. Bu yapı siciline tescil için daha gemi inşasına başlar başlamaz değil, en azından geminin omurgasının ortaya çıkmasının beklenmesi tescil edebilmesi açısından gereklidir. Yani tescil ettirebilmek için yapının belli bir olgunluğa ulaşması gerekir.

Tescil usulünden bahsedecek olursak, sadece belirli gemilerin milli gemi siciline tescil edilebileceğinden bahsederken tescili mümkün olmayan iki tip gemiden yukarıda bahsini geçirmiştik. Bunlar donanmaya ait gemiler ve münhasıran kamu hizmetine tahsis edilmiş devlete ait olan gemilerdi. Bu gemilerin inşa halindeyken yapı siciline tescil edilip edilemeyeceği tartışma konusudur. Normal şartlarda donanmaya ait bir gemi savaş gemisi olacağından bahisle onun milli gemi siciline tescil edilmeyecek gemilerden birisi olduğu sonucu son derece nettir. Bunlar inşa halindeyken yapı siciline de tescil olunamayacağı açıktır. Kamu hizmetine tesis edilecek gemilerin de yapı halindeki durumu için aynı durum geçerlidir. Çünkü bu geminin tahsis edileceği amaç ve malikinin devlet olabileceği de belirlenebileceğine göre milli gemi siciline tescili mümkün olmayacağından onun da yapı siciline tescili mümkün değildir.

Başka kimler geminin yapı siciline tescilini isteyebileceklerdir?

Bunu tersane sahibi de isteyebilir. Tersaneci ipoteğinin tesis edilmesini istiyorsa bunu isteyebilir. Tersanecinin o yapı üzerindeki alacağını garanti altına almak için kanun ona bir ipotek tesis hakkı veriyor. Kanun bakımından böyle bir hak kendiliğinden doğmayacaktır, eğer tersaneci böyle bir hak istiyorsa bunu talep etmelidir.

Terkin bakımından da 992. madde üç halden bahseder.

Öncelikle şunu söyleyelim; haciz kararı için de, haczi talep eden kişinin icra müdürünün kararı ile birlikte sicile başvurması gerekir. Ancak o şekilde haciz kararlarının sicile işletilebilmesi mümkün olur.

Türk Ticaret Kanunu madde 992- Yapının sicildeki kaydı;

a) Geminin tersane sahibi tarafından, yabancı ülkeye teslim edildiğinin bildirilmesi,

b) Yapının maliki ile geminin yapıldığı tersane sahibinin, kaydın sicilden silinmesini istemeleri,

c) Yapının harap olması, hallerinde silinir.

Yapı üzerinde bir ipotek bulunduğu takdirde, birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı hallerde, ipotekli alacaklının ve sicile kayıtlı bulunan diğer hak sahiplerinin kaydın sicilden silinmesine onayları da gereklidir.

Yapının tamamlanarak geminin yabancı ülkeye teslim edildiğinin veya harap olduğunun süresi içinde bildirilmemesi halinde 966. maddedeki usul uyarınca yapının kaydı resen sicilden silinir.

Madde geminin tersane sahibi tarafından, yabancı ülkeye teslim edildiğinin bildirilmesi şeklinde bahseder. Burada kastedilen geminin inşası Türkiye’de yapılıyor olabilir ama kendisine Türk bayrağı çekmeyecek olan kişilere satılacak veya satılmış gemi ise talebi kimin yapması gerektiği meselesidir. Örnek verilecek olursa İspanya’da bir şirket Türkiye’deki bir yere gemi siparişi verdiyse o zaman talebi yapan kişinin yapması gerekir. İkinci ihtimal yapının maliki ile geminin yapıldığı tersane sahibinin, kaydın sicilden silinmesini istemeleri durumudur ve üçüncü ihtimal ise yapının harap olması meselesidir. Yapının her nasılsa tamir kabul etmez gelmesinden bahsedilir. Mesela tersanede yangın çıkacak olursa ve yapı artık tamir kabul etmez hale gelmiş olacak ki böyle bir durumda da talebin söz konusu olduğundan bahsedilir. Bu durumda neticede gemi harap durumda olur ve buna karşılık iki ayrık görüş vardır. Bir görüş bu durumda sicilden terkin prosedürünün uygulanmasına gerek yoktur şeklinde bahseder, diğer bir görüş ise gemi sicilinden terkin prosedürünü burada da uygulaması yönündedir. Çünkü harap olmuş bir gemiyi aslında tamir kabul etmez gemiyle aynı sınıfa koyacak olursak, o zaman milli gemi sicilindeki geminin terkinine ilişkin prosedür buraya da uygulanabilir. O prosedürü hatırlatmak gerekirse; ipotekli alacaklılara haber verilir ve onların onayıyla geminin yapı sicilinden terkin edilmesi mümkün olmalıdır. Diğer görüşün herhangi bir gerekçesi yoktur.

Uluslararası Gemi Sicili

Bayrak devleti denilen bir kavramın ortaya çıkması sonucunda uluslararası gemi siciline ihtiyaç duyulmuştur. Bu bayrak devleti denilen devletler küçük ada devletleridir ve ne kadar çok gemiyi kendi siciline tescil ettirebilirse bu bayrak devletlerine o kadar çok maddi kazanç sağlama durumu vardır. Bu durumun olması için bayrak devletleri de kendi sicillerine tescil ettiren gemi maliklerine ayrıcalıklar sunmaktadır. Örnek olarak vergi açısından ayrıcalık sunmaktadır. Ayrıca çalıştırdıkları eleman bakımından farklar vardır. Çünkü bizim devletimiz gibi devletler mürettebat için sıkı şartlar öngörmüştür. Fakat bu bayrak ülkelerinde ağır şartlarda da personel çalıştırsalar onlara tanınan ayrıcalık çerçevesinde yasal engellere bu konuda takılmazlar. Gemi adamlarıyla ilgili bir sürü yönetmelik ve bir sürü maddemiz vardır. Türkiye’de sadece o maddelere uygun kişiler ve o prosedürlere uygun şekillerde çalıştırılabilirler. Ancak bu tarz devletler bakımından bu koşulları aramıyor, örnek olarak o devletlerde çalışanların sigortalı olması şart değil şeklinde gemi maliklerini ekonomik açıdan rahatlatacak ayrıcalıkları vardır. Başka bir durum olarak bizim ülkemizde gemide 1. kaptan olabilmek için belirli sınavların geçilmesi ve belirli koşulların sağlanması gerekmektedir ama bayrak devletleri bu konuda da gemi maliklerine çok büyük kolaylıklar sağlıyorlar ya da başka bir durum olarak Türkiye’nin uluslararası imzalamış olduğunuz bir takım anlaşmalar vardır. Bu anlaşmalar geminin sefere elverişliliğiyle ilgili, geminin teknik donanımıyla ilgili imzalanmış olan anlaşmalardır. Bu anlaşmalar çerçevesinde gemide bulunması mecburi tutulmuş şeyler vardır. Fakat ada devletleri gemi maliklerinin bunları temin etmemiş olmasına bile göz yummaktadır. Gemi sahipleri de örneklerini belirttiğimiz sebeplerden ötürü gemilerini bu devletlerin gemi sicillerine tescil ettirmeyi tercih ediyorlar. Bu sadece Türkiye'nin değil bütün kendini bilen devletlerin problemi haline gelmiştir ve hepsi aslında kendilerinin olması gereken kendi bayraklarını çekmesi gereken gemileri ada devletlerine kaptırmış durumdadırlar. Bu ada devletleri diye belirttiğimiz devletler yüzünden bizim gibi devletlerin hepsi bu durumun önüne geçebilmek için uluslararası gemi sicilleri oluşturmaya başlamışlardır. Bunun üzerine 1999 yılında Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu çıkarılmıştır, ona uygun olarak yönetmeliği de çıkarılmıştır ve buna uygun bir sicil oluşturulmuştur. Bu sicilin merkezi İstanbul olarak belirlenmiştir. Türk uluslararası gemi sicili de resmi bir sicildir, alenidir, devletin sorumluluğu burası için de geçerlidir ve bu sicile kayıtlı olan gemiler de Türk bayrağı çekebilirler. Türk uluslararası gemi siciline kayıtlı olup da Türk bayrağı çekme hakkına sahip olan gemiler 940. Maddede olan özellikleri göstermeyebilirler.

Türk uluslararası gemi siciline kimler gemilerini tescil edebilir?

Türk uluslararası gemi siciline Türkiye’de mukim (ikametgahı Türkiye’de olan), Türk uyruklu gerçek kişiler (T.C. vatandaşı), ikametgahı Türkiye’de bulunan yabancı uyruklu gerçek kişilerin ve bir de Türkiye’de Türk mevzuatına göre kurulmuş olan ticaret şirketleri (dernekleri, vakıfları, kurum ve kuruluşlar buraya dahil değildir) malik oldukları gemiler ve yatlar Türk uluslararası gemi siciline tescil edilebilmektedir. Kısacası 18 gros tonilato ve üzerinde olan bir gemi Türk bayrağı çekme hakkına sahip ise kanunun belirlemesine göre milli gemi sicili veya Türk uluslararası gemi siciline tescil ettirme hususunda seçimlik hak tanımıştır.

Türk Ticaret Kanunu madde 940’a göre gemisine Türk bayrağı çekme hakkına sahip olmayan kimseler de artık gemilerini Türk uluslararası gemi siciline tescil ettirmek suretiyle Türk bayrağı çekebilirler. Yani tüzel kişiler için ortakları çoğunluğunun Türk vatandaşı olup olmamasıyla da ilgilenilmiyor. Türk milli siciline tescil edebilecek olanlar bile Türk uluslararası gemi sicilini tercih ediyorlar, çünkü bu sicille birlikte daha az vergi ödüyorlar.

Bağlama Kütüğü

Öncelikle bağlama kütüğünün bir sicil olmadığını belirtmek gerekir. Gemi sicilleri denildiğinde üç sicilden bahsedilir. Bunlardan ilki milli gemi sicili, diğeri yapı sicili (madde 986’dan itibaren düzenlenmiştir), sonuncusu da Türk uluslararası gemi sicilidir. Bağlama kütüğü bu sistem içerisinde yer almaz.

Gemi sicil sistemi içerisinde bağlama kütüğüne yer yoktur. Bağlama kütüğü resmi sicil olarak kabul edilmez. Bağlama kütüğü Türk Ticaret Kanunu ile değil 2009 yılında çıkarılan Bağlama Kütüğü Kanunu ile düzlenmiştir ve belediyeler tarafından tutulur. Buna ihtiyaç duyulmasının sebebi ise Türk uluslararası gemi siciline de tescil edilemeyen, milli gemi siciline de tescil edilemeyen gemilerin (burada bahsedilen sadece madde 931 kapsamındaki gemiler değil), her türlü su aracının kayıt altına alınabilmesi açısından oluşturulmuş bir sistemdir. Tek amaç bunların hepsini kayıt altına almaktır. Amaç bu olmakla birlikte sonuç farklı olmuştur. Bağlama kütüğüne kayıtlı olan her türlü deniz aracı ve gemi sahibi kim olursa olsun Türk bayrağı çekme hakkına da sahip olur. Bu çok eleştirilen bir durumdur. Bu hususu hukuk uzmanları milli gemi sicili ile ilk başta çok fazla şart aranıp sonradan Türk bayrağı çekmek için bu şartların hepsinin yok sayılması hususunda eleştirmektedir. Bağlama kütüğüne kayıt edilebilecek gemiler için de Türk Ticaret Kanunu madde 931’deki şartlar aranmıştır, buna ek olarak sadece geminin kendi kendine gidebilmesi de istenmiştir. Diğer bir ifadeyle bağlama kütüğü yönetmeliğinde aracın kendine ait hareket ettirici güç kaynağına sahip olmasını arar. Türk Ticaret Kanunu madde 931 bu şartı aramıyordu. Deniz aracının ilk anlaşılan anlamda gemi olması gerekmez. Her türlü araç ve yapı bağlama kütüğüne kayıt edilebilir ki bu durumda Deniz Ticareti Hukuku Nedir? başlıklı yazımızda da belirttiğimiz tartışma konusu olan yüzer havuz, şamandıra, duba gibi gemi sayılması hususunda tartışmalar olan bütün araçlar bağlama kütüğüne kaydedilecektir. Araç ve yapı şeklinde bahsedildiği için tek bir standart vardır. Sadece milli gemi siciline tescili zorunlu gemiler ile Türk uluslararası gemi siciline tescil edilmiş olan gemilerin dışındaki her türlü gemi, deniz aracı ve yapısı bağlama kütüğüne kayıt edilmek zorundadır. Bağlama kütüğüne kayıt yapıldığı anda da deniz aracı kime ait olduğuna bakılmaksızın Türk bayrağı çekme hakkına da sahip olur. Bağlama kütüğü resmi bir sicil değildir. Dolayısıyla herhangi bir duruma da karine oluşturmaz. Yönetmelikle düzenlenmiştir ve yönetmeliğe göre bunların üzerinde menkul rehini kurulabilir. Fakat bağlama kütüğü resmi bir sicil olmadığı için bu rehin kaydını açıklayıcı kayıt olarak kabul etmek gerekir. Bir de haciz meselesi vardır. İhtiyati veya kesin haczin de bağlama kütüğüne kaydedilmesi mümkündür. Bunun da düzenlemesini yönetmelikle yapılır ve normalde bu düzenlemenin kanunla yapılması gerekir, haliyle bu durum eleştiri konusudur. Herhangi bir kayıt bulunamayan gemi ve deniz aracı için bakılacak son yer bağlama kütüğüdür.

Kaynaklar

Türk Ticaret Kanunu
Türk Medeni Kanunu
Dr. Jur. Bülent Sözer, Deniz Ticareti Hukuku-1(İstanbul:Vedat Kitapçılık,2017)

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın