Makaleler

Ağız, Lehçe, Şive Nedir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Ağız, Lehçe, Şive tanım ve ayrımlarından önce konuşma dili ve yazma dilinin tanımını yapmalı, bir konuşma dilinin nasıl yazma dili olduğunu bilmemiz gerekir. Nitekim Türkçe için ağız – lehçe – şive ayırımında önemli tartışmalar yaşanmıştır. Bu bakımdan da bu tartışmaların mahiyetini anlamak, şimdi yapacağımız tanımları bilmekten geçer.

Konuşma Dili Nedir?

Konuşmak, yazmaktan önce gelir. Bir bebek, önce yazmayı değil konuşmayı öğrenir; bu hem zihinsel gelişim hem de dilsel gelişim için önemli bir aşamadır. Bir bebeğin motor becerileri, zihinsel gelişimleri tamamlandıktan sonra meydana gelir; örneğin bir bebek önce makasın adını bilir, makası tanımlar ve daha sonra makası kullanmayı öğrenir. Dil de insanların doğal gelişiminden daha farklı bir yol izlememiştir. Bu bakımdan önce konuşma sonra yazı gerçekleşmiştir dil sahasında.

İnsan toplulukları kendi aralarında anlaşmak için bir konuşma dili oluştururlar. Bu onların konuşma dilleridir; kendi aralarında iletişimi sağlamak temel amaçtır. Bu bakımdan bir topluluğun iletişim kurmak amacıyla oluşturdukları ses yığınlarına konuşma dili diyebiliriz. Konuşma dili, yazı aşamasına geçmeden kalıcılık sağlayamaz; o dilin konuşurları bir şekilde tükenince o dil de tükenecektir. Buna, Afrika’da, Hindistan’da, Asya’da bulunan kabileler, Kızılderililer örnek gösterilebilir.

Yazı Dili Nedir?

Yazı dili, Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük’ünde şu şekilde tanımlanır :  “ Bir ülkede konuşulan ağızlardan birinin yazılı anlatımlar için kabul edilmiş biçimi, ölçünlü dil, standart dil.”

Yazı dili, bir sistemdir. Konuşmanın  harfe dökülmüş halidir. Buna göre yazı dilinin özelliklerini şu şekilde maddeleştirebiliriz:

  • Bir ülkenin bir yazı dili vardır. Birden çok konuşma dili olsa da resmi olarak yalnızca bir yazı dili olması gerekir.
  • Bir ülkenin resmi dilidir.
  • Ülkenin her yerinde aynı ve standart bir şekilde yazılır.
  • Yazılan sözcük ile telaffuz farklı  olabilir ama yazımda sözcük yazı diline uygun yazılmalıdır.
  • Genelleşen bir ağız olduğu için konuşuru ve yaygınlığı diğer ağızlardan fazladır.
  • Dil bilgisi kuralları vardır.
  • Kendi içinde kalıpları vardır.
  • Zaman zaman yapay ögelere de sahip olabilir. Örneğin İngilizcede bu tür ögeler oldukça fazladır.
  • Anlatımlar biçimsel ve nesneldir. Örneğin “kova” dediğimizde Türkiye’de herkesin aklına ortak imge gelir.
  • Yazı dili bilimsel, kültürel fark etmez her alanda standart bir biçimde kullanır.
  • Terimler içerir ve üretir.
  • Her türlü basım ve yayım yazı dili ile yapılır.
  • Haberleşme yazı dili ile sağlanır.
  • Devlet işleri yazı  dili ile sağlanır.

Ağız Nedir?

Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı Türkçe Sözlük “ağız” tanımını şu şekilde verir: "11. dil bilimi Aynı dil içinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıklar gösterebilen, belli yerleşim bölgelerine veya sınıflara özgü olan konuşma dili."

Muharrem Ergin ise “ağız” tanımını şu şekilde verir: “Bir şive içinde mevcut olan ve söyleyiş farklarına dayanan küçük kollara, bir memleketin çeşitli bölge ve şehirlerinin kelimeleri söyleyişi bakımından birbirinden ayrı olan konuşmalarına verdiğimiz addır.” 

Bu tanımlara göre ağız, her  ülkede  bulunabilen bir durumdur, dilin farklı bölgelerde farklı nedenlerle standart dilden sessel açıdan farklılaşmasına dayanır. Yazı dili ile alakalı değil konuşma dili alakalıdır.

Türkiye Türkçesinde Erzurum, Kars,  Adana, Mersin ağzı gibi çok  farklı ağızlar vardır. Örneğin ölçünlü dilde “kova” Adana ağzında “leğen”, Manisa ağzında “ileğen” şeklinde olabilir.

Ülkedeki bir ağız, ülkenin genel yazı dili olur ki Türkiye’de yazı dilinin dayandığı ağız İstanbul ağzıdır. Ziya Paşa, Namık Kemal’den başlayarak birçok aydın İstanbul ağzı hakkında düşüncelerini kaleme almıştır. Meraklıları için İstanbul ağzının nasıl oluştuğunu Mehmet GÜMÜŞKILIÇ ‘ın 18. Yüzyıl İstanbul Ağzı Hakkında Bazı Gözlemler  adlı makale gayet hoş bir şekilde anlatmıştır.

Türk Dil Kurumu ağızları derleme çalışması yapmış ve bunu bugün “Türkiye Türkçesi Ağızlar Sözlüğü” olarak internet sitesine koymuştur. Meraklısı inceleyebilir.  Bunun dışında üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde Türkiye Türkçesi Ağızları adlı bir ders bulunmaktadır. Bir zamanlar ağız derlemeleri yapılmış ve derlemelerin dayandığı bir “Derleme Sözlüğü” de TDK tarafından çıkarılmıştır. Şuan sitedeki şekil de Derleme Sözlük çalışmasının sanal dünyaya aktarılmasıdır. 

Lehçe Nedir?

Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı Türkçe Sözlük “lehçe” tanımını “Güncel Sözlük” kısmında kabaca şu şekilde verir:

1. dil b. Bir dilin tarihsel, bölgesel, siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt. 2. Konuşma tarzı

Aynı kurum, 1972 Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü adlı eserinde “lehçe” tanımını şu şekilde verir:

lehçe   İng. dialect : Bir anadilin, ses, yapı ve sözdizimi bakımlarından büyük ayrılık gösteren kolu: Anadolu lehçesi, Çuvaş lehçesi, Yakut lehçesi vb.  BSTS / Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü 1972

Yalnız yine TDK; 31 yıl sonra aynı tanımı daha da genişleterek şu 2003’te yenilediği Gramer Terimleri Sözlüğü adlı eserinde şu şekilde  tanımlar:

lehçe   İng. dialect : Bir dilin tarihî, siyasî, sosyal ve kültürel nedenlerle değişik bölgelerde, zamanla ses yapısı, şekil yapısı ve kelime hazinesi bakımından önemli farklarla birbirinden ayrılan kollarından her biri: Türkçenin Anadolu, Azerî, Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen lehçeleri gibi. Lehçeleri, yapıları bakımından birbirine yakın ve uzak lehçeler olarak ayırabildiğimiz gibi, taşıdıkları özelliklerdeki ortaklık bakımından da gruplara ayırabiliriz. Nitekim Yakut ve Çuvaş lehçeleri Türk dilinden çok eskiden ayrılmış kollar olarak Türkiye Türkçesine ve öteki Türk lehçelerine uzak lehçelerdir; ayrılıklar çok derindir. Azerî ve Türkmen lehçeleri ise TT'nin yakın lehçeleridir.Türkçenin Kuzeybatı (Kıpçak), Güneybatı (Oğuz-Türkmen), Güneydoğu ve Kuzeydoğu (Altay bölgesi lehçeleri) olmak üzere dört lehçe grubu vardır.  BSTS / Gramer Terimleri Sözlüğü 2003

Tam olarak bu noktada Türkologlar anlaşmazlık yaşar. Lehçe en genel ve kaba haliyle genel dilin, yazılı eserlerle takip edilemeyen karanlık dönemlerinde birbirlerinden ayrılıp farklılaşması ile oluşan kollarıdır şeklinde tarif edilebilir. O zaman da Türkçe için önemli bir sorun ortaya çıkmaktadır: Bugünkü Özbeklerin, Azerilerin, Tatarların kısaca Asya Türk devletlerinin kullandıkları dil,  bir lehçe mi yoksa ayrı bir dil mi?  Bazı araştırmacılar da lehçe ile şive terimlerini aynı anlam çerçevesinde kullanmaktadırlar. Bu bakımdan önce şive tanımını daha sonra da Türkçe için oluşan bu genel sorunu konuşacağız.

Şive Nedir?

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük’ünde “dil b. Söyleyiş özelliği:  2. Tarz, tavır, üslup. 3. esk. Naz, eda.” olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre aslında şive ve ağız hemen hemen aynı anlamlarda kullanılmıştır. Ahmet Bican Ercilasun da halk arasında şive yerine aksan sözcüğünün tercih edildiğini kaydetmektedir. Bu bakımdan sanıyoruz ki  lehçe ile şive dil sınıflandırması olarak aynı kabul edilmiyor artık. 

Türkçede Lehçe – Dil Tartışması

En genel ifadelerle özet bir biçimde anlatılacak bu konu; daha ayrıntılı açıklama isteyenler ve meraklılar Prof. Dr. Nurettin Demir‘in Türkiye’de Dil-Lehçe-Şive-Ağız Tartışmaları adlı makalesini okuyabilirler.

Türk dillerin ayrışması meselesi, Türk dil tarihi ile yakında ilgilidir. Maalesef  Türkçenin tarihi aşamalarını yazılı eserlerle takip edemediğimiz çok safhası var. Ayrıca oldukça büyük ve güçlü bir dil olduğu da ortada. Bu bakımdan da Türk dillerinin ayrıştırılması ciddi bir mesele.

Bu mesele, Ömer Seyfettin tarafından gündeme getirildiğinde onun ortaya attığı fikir, bugün bile birçok düşüncenin temelini oluşturmuştur. Ömer Seyfettin, Sovyetler’in Türk kültürünü yok etmek için onların dillerine saldırdığını ve Türkçeyi Azerice, Cenupça, Kırımca gibi bölümlere ayırdığını ortaya koyar.  Sovyet Rusların bunları ayrı bir dil sayarak “böl – parçala – yut” tekniğini kullandıklarını ima ederek bunların bir lehçe olduklarını, dil olmadıklarını söyler.

Bu düşünce, bilimsel açıdan da doğrudur. Yanlış aksettirilen nokta, Türkiye Türkologlarının Asya’daki Türk lehçelerini kendi lehçelerinden doğmuş kabul etmeleridir. Bu yanlıştır; nitekim başta Ahmet Bican Ercilasun olmak üzere Türkiye Türkologları Asya’da bulunan Türk devletlerinin konuştukları dilin genel Türkçenin bir kolu olduğunu ileri sürer; yani hem Anadolu da hem Asya’da konuşulan Türkçenin aynı kökten geldiğini birinin diğerinden daha üstün olmadığını açıklar.

Bunun yanında şöyle bir sorun ortaya çıkar: Bir lehçe yazı dili oluşturabilir mi?  Azeri Türkçesinin, Kazakistan Türkçesinin, Kırgız Türkçesinin vs bir yazı dili oluşturduğu, bir edebiyat oluşturdukları ortadadır. İşte bu noktada iki önemli ekol karşımıza çıkar: İstanbul ekolü ve Ankara ekolü. 

İstanbul ekolü, dil şemsiyesi altında lehçe – şive – ağız ayrımı yapar. Bu ekolde temel alınan kişi ise Reşit Rahmeti Arat’tır. O “Türk Şivelerini” sınıflandırmıştır.

Ankara ekolü ise lehçe için Çuvaşça ve Yakutça da dahil olmak üzere tüm kollara lehçe der.

Ahmet Bican Ercilasun bu tartışmalarının merkezindedir ve o Türkçenin bugün 4’ü Batı’da; 152i Kuzey – Doğu’da olmak üzere 19 yazı dili olduğunu savunur. Yakutça ve Çuvaşçayı da bu yazı dillerine ekleyerek Türkçenin toplam yazı dili sayısını 21 yapar. Yalnız şunu da ekler; 20.yy’a kadar iki yazı dili olarak giden Türkçe 21.yy’da bu kadar çok dile ayılmışsa bunda yabancı ve yapay unsurlar da vardır. Ayrıca Ahmet Bican Ercilasun biz ne kadar Türkçe isek onların da o kadar Türkçe olduklarını bu bakımdan bu 21 yazı dilinin de aynı anadan doğma oldukların ve eşit olduklarını dile getirir. 

Rahmetli Talat Tekin de Türkoloji ilminin kurucusu olan W. Radloff’un en önemli eserinde (Opıt slovarya tyurkskiy nareçiy = Versuch eines Wörterbuches der Türk Dialecte) Türk diyalekti ibaresinin kullanılmasının Sovyet Türkologlar tarafından ciddiye alınmasını önermişti. Yalnız kendisi de tek  başına bir ekolü temsil ederek İstanbul ekolünün lehçe dediklerini dil; şive dediklerini de lehçe olarak gösterir. Amerika’ya gittikten sonra da gerçekten de uzun zaman polemiklere neden olarak yeni bir tasnif  yapar. Meraklıları, onun Türk Dil ve Diyalektlerinin Yeni Bir Tasnifi adlı çalışmalarını dikkatlice okuduklarına, İstanbul ekolünden nasıl ayrıldığını göreceklerdir. Ayrıca bu çalışma, kendisinden önce yapılan tüm sınıflandırmalarını da içerdiği için geniş bir kaynak görevini de görür.

Kaynaklar

Nurettin Demir, 2006. “Türkiye’de Dil-Lehçe-Şive-Ağız Tartışmaları”, Türkiye’de Dil Tartışmaları, Derleyenler: Astrid Menz – Christoph Schroeder, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları. 119-146.
Ahmet Bican Ercilasun, Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yayınları
Mehmet Gümüşkılıç, “18. Yüzyıl İstanbul Ağzı Hakkında Bazı Gözlemler”, Turkish Studies, Volume 3/3 Spring 2008, s. 387-401.
Ertuğrul Yaman, Türk Dili ve Edebiyatı / Türk Dili, Akçağ Yay., Ankara, 2015
Muharrem Ergin, Üniversiteler İçin Türk Dili, Bayrak Basım Yayım Tanıtım
Türk Dil Kurumu; Türkçe Sözlük, Gramer Terimleri Sözlüğü, Derleme Sözlüğü

İlgili Makaleler

Yorumlar
Rauf Fikret 2018-04-12 19:08:03

Ömer Seyfettin, 1920 yılının Mart ayında vefat etti. Sovyetler, Azerbaycan'a 1920'in Nisanında, Türkistan'a da 1924 yılında tam hakim oldular. Sovyetler'in Türkçeyi bölme siyaseti ise sadece 1930'larda başlamıştı. Mesela, Azerbaycan'da 1937 yılına kadar resmî dile "Türkçe" denilirdi. 1937'den sonra "Azerbaycan Dili" denilmeye başladı. Onun için de Ömer Seyfettin'in böyle bir şey söylediğini hiç sanmıyorum.

Yorumunuzu Paylaşın