Makaleler

Ziya Paşa'nın Hayatı ve Edebi Kişiliği

Yazar: Diba Bahadıroğlu
Ziya Paşa'nın Hayatı ve Edebi Kişiliği

Genel hatları ile Ziya Paşa ya da tam adıyla Abdülhamid Ziya Paşa, 1860 yılından sonra eserlerinden çok düşünceleri ile edebiyatımızın çağdaşlaşmasını sağlamıştır. Bu bakımdan hayatı en az edebi kişiliği kadar önemlidir. Bu yazımızda Ziya Paşa’nın önce hayatına  sonra edebi  kişiliğine bakıp düşüncelerinin edebiyatımızı nasıl şekillendirdiğine değineceğiz. En sonunda eserlerini ve bazı eserlerinin içeriğini vererek yazımızı sonlandıracağız.

Ziya Paşa’nın Hayatı

Kimi kaynaklarda 1829 ( Kenan Akyüz ) kimi kaynaklarda 185 ( Atilla Özkırımlı ) olarak gösterilir doğum tarihi. İstanbul’da dünyaya geldiği kesindir. 

Gümrük katibi Erzurumlu Feridüddin Efendi’nin oğluldur. İlk öğrenimini İstanbul’da Beyazıd Rüştiyesinde başlamış ve daha sonra okul bittikten sonra yüksek okul okumayarak direk Saadet kalemi olarak işe başlamıştır. Mustafa Reşit Paşa’nın dikkatini çekmiş, Mustafa Reşit Paşa onu katip olarak saraya girdirmiştir.  Saraya katip olarak giren Ziya Paşa, sarayda Fransızca öğrenmiştir. Fransızca öğrenmesi ile Fransız edebiyatına olan ilgisi de artmış yavaş yavaş Fransız edebiyatını okumaya anlamaya çalışmıştır.

Ziya Paşa, Fransızca öğrenmesi bir yana, bir  de şiirle uğraşarak hamili Mustafa Reşit Paşa’ya kasideler yazıyordu. 

1859 yılında yani hala sarayda görev yaparken yazdığı Terci-i Bend ile ilk ününü yakaladı.

Zamanla sarayda olmanın verdiği ruh hali nedeni ile sarayın politikalarını eleştirmeye başlayan Ziya Paşa, özellikle Abdülaziz’e tesir eden Ali ve Fuad Paşa’dan haz etmediğini dile getirdi.  Ali Paşa sadrazam olunca Ziya Paşa saraydan uzaklaştırıldı. 

1861 yılında Kıbrıs’a Zaptiye Nezareti müsteşarı olarak

1863 yılında Amasya mutasarrıfı olarak gönderildi.

Bu sıralarda meşruti yönetimi isteyen gizli bir cemiyete üye oldu. 1867 yıllarında yeniden Kıbrıs’a atanınca bu  sürgün hayatından bıktı ve Mısırlı prens Fazıl Paşa’nın davetine uyarak Paris’e kaçtı. 

Fransa’da bulunduğu zamanlarda çeviriler yaptı. Viardot’dan Endülüs Tarihini 1863 yılında çevirirken yurda döndüktan sonra da bu işe devam ederek Cheruel ve Lavalle’den Enginizasyon tarihini 1882 yılında, Moliere’den Tarttufe ( Riyanın Encamı adıyla hece veznine uydurarak çevirdi ) 1881 yılında çevirdi.

Yurt dışında olduğu zaman 1868 yılında Londra’da Namık Kemal ile birlikte Hürriyet gazetesini çıkarmaya başladı.

Takvimler 1870 yılını gösterdiğinde sürgünde olan Namık Kemal’in yerine Hürriyet gazetesini tek başın çıkarmaya başladı. Aynı yıl ona ikinci ününü getirecek Terkib-i Bend adlı eserini yayınlayarak aynı zamanda Jean – Jacques Rousseau’dan Emil adlı eseri çevirdi.

Zafername adlı eserini de İstanbul’a dönmeden önce yazdı. Zafer-nane, hiciv türüne giren bir eserdir. 1866 yılından bu yana Girit isyanı devam etmektedir ve bu isyanın hala bastıramamasından hareketle Ali Paşa mizah yoluyla hicvedilir Ziya Paşa tarafından. Zafer – name, nazım – nesir karışıktır ve kaside, şerh ve tahmis olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Zafer- name ile aynı zamanlarda Abdülaziz’in veraset sistemini değiştirmek için çaba gösterdiğine dair dedikoduların çıkması üzerine bu söylentilerin yalan olduğuna dair iki mektuptan oluşan Veraset-i Saltanat-ı Seniyye adlı eserini yazdı. 1871 yılında Ali Paşa ölünce yeniden saraya kabul edildi, Abdülaziz tahtan ininceye kadar sarayda kaldı.  Sarayda kaldığı zamanlar sırayla  Şura-yı devlet üyeliği (1876) , Maarif müsteşarlığı, V. Murad Mabeyn Başkatipliği.

Sarayda bulunduğu sırada Kanun-i Esasi’yi hazırlayan kurumda görev aldı.  Tüm bunların yanında klasik şiirin izlerini taşıyan ve Arap – Fars edebiyatına daha yakında olan Harabat adlı eserini 1874 yılında kaleme aldı.  Bu “Harabat” adlı eserinin ön sözünde eski edebiyatı övdüğü için eski dostlu Namık Kemal tarafından ağır suçlamalara uğradı ve Namık Kemal bu eserin karşılığı olarak “Tahrib-i Harabat” ve “Takip” adlı eserini yazdı. 

Ziya Paşa II. Abdülhamit tahta çıktıktan sonra vezirlik göreviyle Suriye’ye gönderildi. Bunun amacı saraydan uzaklaştırmaktı. Daha sonra saraya hiç dönemedi ve  önce Konya daha sonra da Adana valisi oldu. Adana valisiyken 1880 yılında hayata gözlerini yumdu. 

Ziya Paşa’nın Edebî Yaşamı

Ziya Paşa’nın şiirlerinin birkaçı hece ölçüsü  ile yazılmıştır. Bu azınlıkta olanlar dışındaki tüm şiirlerinde eski edebiyat havası ve doğal olarak aruz ölçüsü vardır. Şiirleri, sağlığında değil ölümünden sonra 1881 yılında Eşar-ı Ziya adıyla basılmıştır. Şiirlerinin en eskisinin tarihi 1851’dir. 

Düşleri, şiiri yazış tarzı ile eskiden ayrılmış sayılmaz. Onun şiirlerinde Divan şiirlerinin hayal unsurlarına rastlanır. Ayrıca mazmunları da oldukça fazla kullanmıştır. 

Kullandığı temalar arasında aşk temi de var. Bu aşk anlayışı maalesef Divan edebiyatındaki sevgili anlayışını aşamamıştır. Manzumelerinde eski edebiyatın tüm estetik anlayışlarını taşır. 

Tüm bu şiir anlayışından sonra Ziya Paşa’yı çağdaş şiirin  bir öncüsü sayamayız. Yani batılı Türk şiirinin temsilcisi olarak en azından şiir bazında, Ziya Paşa değildir maalesef.

Ziya Paşa’nın çağdaş ya da batılı edebiyat anlayışı fikirlerindedir, bu fikirlerini şiirlerine yansıtamamış olsa da düşüncelerini kaleme aldığı makalelerde batılı edebiyatın tüm özelliklerini ele alır.

Türk edebiyatının batılı edebiyata benzemesini isteyen Ziya Paşa, 1868 yılında Hürriyet gazetesinde çıkan Şiir ve İnşa adlı makalesinde bunu dile getirmiştir. Tam bir devrimci kafa ile yazar makalesinde. Makalesinde ele aldığı düşünceye göre divan edebiyatı milli edebiyat değildir, asıl milli edebiyat halk edebiyatıdır ve bizim batılı edebiyatımız da halk edebiyatını örnek almalıdır.  Hece ölçüsünün asıl ölçümüz olduğunu aruz vezninin doğuluların vezni olduğunu dile getirir. Nitekim sert ve kesin ifadelerle süslediği bu devrimci makalesini 6 yıl sonra Harabat adlı eseri ile kendisi çürütecektir. Harabat adlı eserinde de Şiir ve İnşa makalesinin aksini savunarak divan edebiyatının estetik olduğunu, aruz ölçüsünün kullanılmasın gerektiğini savunur. Bununla da kalmaz halk edebiyatını küçümser. Harabat aslında bir antolojidir, onun ön sözünde divan şiirini över ki Harabat da zaten divan şiiri antalojisidir. Bu ikilik yakın dostu Namık Kemal tarafından ağır bir şekilde eleştirilmiştir ki kendisi de batılı edebiyatın öncüsü sayılan Namık Kemal Ziya Paşa’ya”Tahrib-i Harabat” ile cevap vermiş onun hemen ardından “Takip” adlı eserini  yayımlamıştır. 

Kenan Akyüz, Ziya Paşa’nın bu ikiliğini duygu ve alışkanlıklarına bağlar. Kenan Akyüz’e göre düşünceleri ile devrimci olan Ziya Paşa, duyguları ile  alışkanlıklarına bağlı bir eski kafalıdır. 

Peki Ziya Paşa hiç mi batılı düşünce tarzını benimsememiş veya yansıtmıştır? Yansıtır ama bunu şekilde değil konuda yapar. Bu bakımdan Ziya Paşa’nın şiirlerinde işlediği konuları iki başlık altında toplayabiliriz:

A. Sosyal Konular: Bu sosyal konular Tanzimat’ın edebiyatımıza getirdiği ve Şinasi ile başlayan konulardır. Divan şiirinin insandan ve toplumdan uzak  konularının aksine bu dönemde hürriyet, adalet, kanun, eşitlik konuları şiirimize girer. Ziya Paşa da bu konuları işlemekten çekinmez.  Ziya Paşa Tanzimat konularından başka kendisine has bir konu daha işler : Bireysel Ahlak. Ziya Paşa, toplumdaki aksaklığın nedeni olarak gördüğü bireysel ahlak konusunu şiirlerinde sık sık dile getirir.  Aslında Tanzimat yazarlarının amacı yeni bir toplum düzeni yaratmaktır. Bu düzen için de yeni bir insan tipi gerekir. Ziya Paşa da Tanzimat sanatçıları gibi bu yeni insan tipinin yüzünün Batı’ya dönük olmasından yanadır ama ona göre Anadolu insanı alışkanlıklarından daha doğrusu Anadolu ahlakından vazgeçmeden yönelmelidir Batı’ya. Ziya Paşa, Türk insanın Batı medeniyetlerine çırılçıplak teslim olmasına razı değildir. Bu yüzden de şiirlerinde bireysel ahlakı da konu edinir.

B. Felsefî Konular: Felsefî konularının temelinde sosyal bozulmalar yatar zaten. Ziya Paşa o devirde, sosyal bozukluk varsa bu durumu felsefi bir konu olarak ele alır. Kendi özel yaşamı  ile de yakından ilgilidir bu konular. Ziya Paşa, felsefi konulu şiirlerinde insandan, yaşamdan ve  hatta bütün dünyanın yükünden duyulan acı ve şaşkınlığı işler. Tüm dünyanın yükü karşısında ezilen bireyin duyduğu şaşkınlık ve huzurluk felsefi konulu şiirlerinin en önemli temasıdır. Bu dünya düzeni insanda bir huzursuzluk yarattığı gibi insanın bu devasa düzeni anlayamaması da onu ayrı bir karanlık dünyaya gark eder. Etrafımızı çevreleyen bu karanlıkta bize ışık olan tek şey akıl ama o da dünyanın işleyişini anlamada yetersizdir. Akıl bu dünyaya anlamada yetersizdir ama akıldan başka da çözüm yolu yoktur. Hal böyle olunca okuyucunun aklına Batı edebiyatında sık yapılan “serbest düşünme” tekniği gelir. Ne yazık ki Ziya Paşa tam bir serbest düşünce perdesi açamaz çünkü o bu anlaşılmaz durumu açıklamak için din sınırını aşmayı göze alamaz. Dünyanın kuruluşunda aklın yetersizliğini kabul eder ama dinin de kisvesinden çıkamaz. Bazı doğaüstü olayları ya da dünyanın düzeni dine bağlı bir akıl çerçevesinde anlamlandırmaya çalışır. Evet bazı şiirlerinin bazı beyitlerinde serbest düşünüş tam anlamıyla var gibi görünse de şiirin sonu yine dine gider. Bu bakımdan Ziya Paşa’da “serbest  düşünüş” değil “serbest düşünüşe doğru giden bir yol vardır. ( Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri ile, s. 46 )

Ziya Paşa, divan edebiyatı çevresine yetişmiş bir şairdir. Onu yetiştirenler, güçlü bir divan şiiri kültürüne sahiptir. Bu bakımdan onun da şiirlerinde 18.asır divan şiiri özellikleri görülür. Divan edebiyatçısı gözüyle bakılırsa aslında dilinde ve düşünce tarzında rindane bir incelik vardır. Rindane bir tarzla yazdığı şiirlerine karşılık hakimane bir dille yazdığı şiirleri de vardır ki asıl ününü de o şiirlere borçludur. İnsanı sarsmadan, onlara bir şeyleri fark ettirmeyi amaçlayan bu hakimane şiirlerin konusu genelde yukarıda işlediğimiz sosyal konulardır.  Ününü borçlu olduğu bir diğer divan şiiri türü ise hicivleridir. Hicivlerinde keskin bir zekanın kokusunu alırız ve sözleri de yenilir yutulur cinsten değildir; ama Nefi gibi bunu küfür ile yapmaz. Ziya Paşa’nın hicivlerinde kullandığı silah mizahtır. Güldürünün gücünü sonuna kadar devam ettirir.  Zafername bunun en güzel örneğidir. Hicivleri de sosyal konudaki şiirlerindendir.

Şiir ve İnşa makalesinde özellikle durmak gerekir. İçeriğinin ne olduğunu ve bunun bir makale olduğunu yukarıda dile getirmiştik. Eksik olan bilgi şudur ki Ziya Paşa her ne kadar Şiir ve İnşa adlı makalesinde  göklere çıkardığı halk edebiyatını 6 yıl sonra yazdığı Harabat adlı eserinde eşek anırmasına benzetse de Şiir ve İnşa makalesindeki görüşleri Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminde kaynak olarak kullanılmıştır. Hatta o kadar ki bir süre sonra bu düşünceler tartışılmadan, su götürmez bir gerçek haline getirilip kurallaştırılmıştır. Şiir ve İnşa makalesinde sadece edebiyat değil dil hakkında görüşler vardır. Şiir ve İnşa adlı makale, okunulduğunda görülecektir ki şiiri orada dil orada tarif eder ama nesir dili için “ve bizim tabii nesrimiz, Kaamus müterciminin ( Mütercim Asım Efendi) ve sonradan Muhbir gazetesinin kullandığı yazı şivesidir” ibaresiyle başka bir kaynağı atfeder. Makaleyi daha iyi anlamak amacıyla bu Şiir ve İnşa makalesini okuyanların daha sonra Muhbir gazetesini ve Mütercim Asım Efendi’yi araştırmaları tavsiye edilir.

Ziya Paşa, yetiştirilme tarzı, eğitimi ve hem saray terbiyesi alması da hem de Avrupa’da yaşaması bakımından tam bir aydındır. Fikirlerinin her ne kadar ikircilikli olduğu göz önünde bulundurulsa da değerli olduğu görülmektedir. Sanat gücü olarak üstün bir şairdir bu bakımdan vasat bir şairliği olan Şinasi ile aralarında ciddi farklar vardır. Onun sorunu, zihinde ve fikirde devrim yapması ama bunu uygulamaya dökememesidir. Eğer uygulamaya da dökebilseydi Şinasi’den daha iyi bir etki bırakabilirdi edebiyatımız ve için. Ayrıca edebiyatın çağdaşlaşmasında da kesinlikle öncü olurdu. Bazı araştırmacılara göre uygulamadaki bu sıkıntının nedeni Ziya Paşa’nın alışkanlığı bazılarına göre ise saray ile ilgilidir. Bu durum tartışmaya açıktır ama şunu belirtmek gerekir ki edebiyatımızda hem Ziya Paşa’nın görüşüne sahip hem de bu görüşleri yayacak esarete sahip bir kişi vardır o da Namık Kemal’dir. Namık Kemal’in de sonunun Magosa adasında yıllarını sürgünde geçirmek olarak düşünüldüğünde Ziya Paşa’nın durumuna hak vermemek elde değidir.

Edebî Tenkit

Hayatı boyunca en azından edebiyat için ikili bir ruh durumunda idi. Şiirleri ve şiirlerinde kullandığı tarz tamamen Divan edebiyatı kokarken Şiir ve İnşa adlı eserinde yenileşmeyi savundu. Sadece Şiir ve İnşa makalesini ele alırsak düşünceleri tamamen batılı tarzdadır ama kendi yazdığı şiirleri örnek alındığında Muallim Naci çizgisindedir. Bu ikiciliği yüzünden yakın dostu Namık Kemal tarafından çokça eleştirildi. Bu eleştiriler haklı eleştirilerdi.

Ziya Paşa gerek lirizm gerek fikir gerekse sanat gücü bakımdan Şinasi’de üstün olsa da Türk edebiyatının çağdaşlaşmasında Şinasi’den daha az  katkısı olmuştur. ( Kenan Akyüz )

Şiir ve İnşa eserinde – ki “inşa” düz yazı anlamına gelir – şiir ile düz yazı arasındaki farka değinerek nasıl yazılamaları gerektiği üstünde durdu.  Bu yazım gereklikleri de aruz vezni karşıtı Fransız edebiyatı örnek alınmış gerekliliklerdi. Nitekim zaten kendisi de bu kaidelere hiç uymadı. 

Terkib-i Bend ve Terci-i Bend adlı iki eserinde de toplumsal düzeni tüm çıplaklığı ile ortaya koydu. Hala bazı beyitleri halk arasında atasözü gibi kullanılagelir : “Zerdüz paran ursan eşek yine eşektir”, “ Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”, “Pek rengine aldanma felek eski felektir” gibi..

Ziya Paşa hakkında bir zamanlar dinsiz olduğu hakkında söylentiler çıktıysa da bunun bir aslı yoktur. Eğer dinsel düşünceden çıkabilseydi edebiyatımızda dinsel düşüncenin hakim olmadığı serbest düşünüşün ilk örneğini verebilirdi ama maalesef bu mertebeye ulaşamadı. 

Her halükarda Tanzimat döneminin yenilikçiklerinden sayıldı. Özellikle Şiir ve İnşa adlı eserinde gençlere örnek oldu. Avrupa’da bulunduğu sırada Voltiere’den, Montesquie’den ve Rousseau’dan yaptığı çevireler çok değerlidir.

ESERLERİ

  • Zafername (1869, düzyazı şiir)
  • Rüya (ölümünden sonra, 1910)
  • Veraset Mektupları (ölümünden sonra 1910)
  • Eş'ar-ı Ziyâ (ölümünden sonra şiir, 1880)
  • Şiir ve İnşa Makalesi
  • Defteri Amal (anı niteliğinde)
  • Terkîb-i bend (Ziya Paşa)
  • Harâbât

Tercümeleri

  • Viardot’tan, Endülüs Târihi'ni,
  • Cheruel ile Lavallee’den, Engizisyon Târihi'ni,
  • J. J. Rousseau’dan "Émile ou de l’éducation" adlı eserini,
  • Moliere’den Tartuffe’ü tercüme etmiştir.

Kaynaklar

Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860 – 1923 , İnkılap Kitabevi
Bayram, Yavuz, Eski Türk Edebiyatına Giriş; Eski Türk Edebiyatında Anlam Figürleri ve Edebi Sanatlar, Akçağ, 6.baskı
Dilçin, Cem, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, TDK, 9.Baskı, Ankara
Moran,Berna, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, 2012
Moran,Berna, Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yayınları, 2012
Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, c.4, madde 1 : Ziya Paşa, madde 2 : Şiir ve İnşa
Tüzer, İbrahim, Türk Dili ve Edebiyatı / Yeni Edebiyat, Akçağ Yay., Ankara, 2015

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın