Makaleler

Vatandaşlık Hukuku Nedir?

Yazar: Alperen Zeyli

Vatandaşlık hukuku kişilerin vatandaşlıkla ilgili kurallarını düzenleyen hukuk manzumesidir.

Vatandaşlık Hukuku Nedir?

Vatandaşlık hukukunun milletlerarası özel hukuktan ayrı bir alan olmasının nedeni tabii olunan hukuk yönünden ilk başta gelen hukuk milli hukuktur. Milli hukuk denilince akla vatandaşlık hukuku gelir. Dolayısıyla milletlerarası özel hukukun uygulamasında milli hukuk olan vatandaşlık hukuku ön plandadır. Yani Kara Avrupası hukuk siteminde ilk bakılacak vatandaşlık hukukudur. Örnek olarak yabancılık unsuru bulunan bir nişanlanma söz konusu ise nişanlanma nişanlananların milli hukukuna tabidir. Nişanlanma ile alakalı bir ihtilaf olduğu zaman bu kişileri milli hukukun ne olduğunun tespiti için vatandaşlık hukukuna inilecektir. Söz konusu kişi gerçekten o devletin vatandaşı mı değil mi, vatandaşlığı kazanmış mı kazanmamış mı veya vatandaşlığı kaybetmiş mi çıkarılmış mı bunlar incelenecektir. Yani kişinin statüsü ortaya konacaktır. Bu durumlar çözümlendikten sonra milli hukuka tabi olmayan kişiler ise (yabancılar: vatansızlar, mülteciler, başka devlet vatandaşları) onlara da yerleşim yeri hukuku veya ikametgah hukuku uygulanacaktır. Dolayısıyla vatandaş kimdir, yabancı kimdir bu soruların cevaplarının bilinmesi önemlidir. Normal vatandaşlığa bakılacak olursa; vatandaşlık bir kişinin bir devlete olan bağlılığını ifade eden kavramdır. Dünya üzerinde her bir devletin kendine özgü koyduğu kurallara göre vatandaşlık hukuku çerçevesinde tanıdığı vatandaşlarıdır. Dolayısıyla bu vatandaşlık her bireyi hangi topluma dahilse o toplumla hem hukuki hem de siyasi bağını ortaya koyar. Burada esas olan hukuki bağdır. Bu hukuki bağı sağlayan kişi ilgili devletin vatandaşı olur. Devletin vatandaşı olan kişinin vatandaşlıktan kaynaklanan hakları olur. Bu haklara örnek olarak seçme/seçilme hakkı, kamu hizmetine girme gibi hakları örnek gösterebiliriz. Vatandaşlığa giren kişinin hakları yanında devlete karşı bazı yükümlülükleri de olur. Yükümlülüklerden bahsedince vatandaş devlet içerisindeki tüm yasal düzenlemelere uymak zorundadır. Ancak öyle düzenlemeler vardır ki hem hak hem de yükümlülük olarak karşımıza çıkarlar. Örneğin Anayasa’mıza göre her Türk vatandaşı askerlik yapma ödevi ve hakkına sahiptir. Askerlik çağına gelmiş bir kişi belli istisnalar dışında askere gitmek istediğinde devletin o kişiyi askere almama gibi bir durumu olamaz veya devlet kişiyi askere çağırdığında o kişinin askere gitmemesi söz konusu olamaz. Bu durumlara göre vatandaşın kamu hukukundan kaynaklanan hem hakları hem de ödevleri vardır.

Vatandaşlık hukukuyla ilgili kurallar temelde Anayasa’yla ilgilidir.

Anayasa madde 66- Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.

Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür.

Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.

Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz.

Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.

Vatandaşlık hukukunun tabi olduğu hukuk

Vatandaşlık hukuku ve yabancılar hukuku hem uluslararası hukuk hem de milletlerarası özel hukuk içerisinde düşünülür ama genellikle milletler arası özel hukukun içerisinde onun bir alt dalı olarak değerlendirilir. Uluslararası hukuk ile ilgili en önemli ögesi devletin vatandaşları, diplomatik koruma denilen uluslararası platformda koruma yükümlülüğünün olmasıdır. Yani bir devlet vatandaşının haklarının başka bir devlet topraklarındayken ihlal edilmesi durumunda o kişinin bireysel olarak haklarını araması yanında o yabancı ülkedeki kendi devletinin diplomatik temsilcilikleri aracılığıyla devletin vatandaşı koruması durumu da söz konusu olur. Bu duruma 2010 yılında yaşanan Mavi Marmara olayı örnek gösterilebilir.

Vatandaşlık kişilerin değişmez bir özelliği değildir. Herkes doğumuyla beraber o devletin ulusal kanunlarına göre bir vatandaşlık kazanır veya vatansız olur. Ama yine o ülkenin kanununa göre yine belli bir yaşa, belli bir koşula gelindiğinde vatandaşlık terk edilebilir, başka bir vatandaşlığa geçilebilir hatta imkan varsa birden fazla vatandaşlığa sahip olunabilir. Dolayısıyla vatandaşlığın kişiye sıkı sıkıya bağlı, ondan ayrılmaz bir özelliğe sahip olmadığı sonucuna varılabilir. Karıştırmamak gerekir ki vatandaşlık kişiye sıkı sıkıya bağlıdır ancak kişi o statü içerisinde bulunduğu sürece sıkı sıkıya bağlıdır. Yani bir Türk vatandaşı, vatandaşlıktan ayrılana kadar o vatandaşlık sıkı sıkıya bağlıdır, bunu değiştirme iradesi de yine mümkündür.

Vatandaşlık hukuku kapsamı

  • Vatandaşlığın nasıl ve hangi hallerde kazanılacağı. Örneğin doğum yoluyla, evlenme yoluyla, evlat edinme yoluyla, bir başka devletin vatandaşlığına başvurmak suretiyle vatandaşlığın kazanımı.
  • Vatandaşlığın kaybedilmesi durumu. Vatandaşlık kazanıldığı gibi aynı yollarla da kaybedilebilir.
  • Vatandaşlık ihtilafları. Yani bir kişinin vatandaşlık uygulamaları yönünden hangi devletin vatandaşı sayılacağı durumu. Dolayısıyla bu hukuki meselelerin nasıl çözümleneceği yine vatandaşlık hukuku kurallarıyla belirlenir.

Vatandaşlığın tarihi gelişim süreci içerisinde ortaya çıkışı

Yeryüzünde değişik toplumlar ve bu toplumları oluşturan bireyler vardır. Günümüzdeki vatandaşlık hukuku anlamında teknik olarak vatandaşlık olmasa bile geçmiş çağlarda her bireyin bağlı olduğu bir toplumu vardır ve o kişi o topluma aidiyetiyle tanınır. Osmanlı Devleti zamanında vatandaşların bağlılığı otorite olan padişaha karşıydı, modern sistemlerin kurulmasıyla birlikte 19. yüzyıldan itibaren (Avrupa’da) ortaya çıkan vatandaşlıkla ilgili kavramların yavaş yavaş oluşmaya başladığı görülür. Bu gelişmelerle birlikte vatandaşlıkla alakalı birtakım prensipler ortaya çıktı. Bu prensiplerin bir kısmı 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi’ne de yansıdı. Birinci prensip olarak her kişinin vatandaşlığı olacaktır. Bunun temel amacı hiç kimsenin vatansız olmamasıdır. Özellikle hem 1. Dünya Savaşı hem 2. Dünya Savaşı sırasında göçler, vatandaşlıktan çıkarmalar, çok sayıdaki soykırım ve kırımlar nedeniyle kişilerin ülkelerini terk etmeleri sonucu çok büyük vatansızlık halleri ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla bunu önlemek için kurallar getirilmiştir. İşte bu kurallardan birisi herkesin vatandaşlığı olacaktır. Bir kişi bir devletin vatandaşlığını alırsa onun koruması altına girecek, böylelikle hak ve yükümlülüklerden de yararlanabilecektir. Ayrı bir durum ise; herkesin bir vatandaşlığı olacak bahsinde herkesin sadece bir vatandaşlığı olacak anlamındadır. Oysa hukuka ve sosyal duruma bakıldığında bu durum böyle kalmamıştır. Çünkü göçlerle, çalışma hayatıyla, farklı ülkelerin vatandaşlarının birbirleriyle evlenmeleriyle ve onların doğan çocuklarıyla ilgili olarak birden fazla vatandaşlıklar da ortaya çıkıyor. Sürekli bir değişim söz konusudur, bu yüzden de kişiler isterse bir vatandaşlığa isterlerse de birden fazla vatandaşlığa sahip olabilirler.

Bir diğer prensip ise hiç kimsenin keyfi olarak vatandaşlıktan çıkarılamayacağıdır. Bir kişi bir devletin vatandaşı ise devlet kendi egemenlik hakkına dayalı olarak vatandaşlık hukukunu düzenlediği güvencesine dayanarak istediği kişiyi vatandaşlığa alıp istediği kişiyi vatandaşlıktan çıkarma hakkını keyfi olarak kullanamaz. Devlet vatandaşlıktan çıkarma hükümlerinin hepsini düzenler ama bunların hepsini insan haklarına ve milletlerarası vatandaşlık hukuku teamüllerine (gelenek) ve kurallarına uygun olması gerekir. Kişinin iradesi alınmaksızın doğrudan doğruya vatandaşlıktan çıkarılma halleri de vardır, devletler bunları da düzenler. Bu düzenlemenin temeli de devlete sadakat bağı ile bağlanma hükmünün ihlali olarak algılanıyor. Vatandaşlıktan çıkarma için mutlaka sadakat bağına aykırı davranılmış olması gerekir.

Diğer bir husus ise kimsenin zorla vatandaşlığa alınamayacağı mevzusudur. Hiç kimse iradesi dışında istemediği bir devletin vatandaşlığına alınamaz. Örnek olarak, Rus İhtilali zamanında SSCB dünyadaki bütün işçi sınıfı ve bu sınıfa üye olan kişiler SSCB vatandaşıdır şeklinde beyanda bulunmuştur. Bu durumun zaten fiilen uygulanma imkanı yoktur. Bu beyana karşı çoğu devlet tepki göstermiştir. Dolayısıyla bu lafta olan girişimin geçerliliği de yoktur. Buna benzer aynı şekilde Almanya’da Nazi döneminde Alman kökeninden gelenlerin, özellikle Kuzey Avrupa topraklarındaki kişilerin Alman vatandaşı oldukları şeklinde ileri sürülen görüşler devletler tarafından reddediliyor. Bunlar hem kişilerin iradesine hem de devletin devletlerin egemenlik haklarına saldırıdır.

Vatandaşlık hukukuna baktığımızda vatandaşlığın her bir devletin kendine has hukuku olduğu ortaya çıkar, yani münhasır bir yetkiye dayalı olarak vatandaşlık hukuku kabul edilir. Münhasır yetki olması sebebiyle her ne kadar uluslararası hukukun içindeymiş gibi görünse de esasında vatandaşlık hukuku aynı milletlerarası özel hukukta olduğu gibi bir iç hukuk düzenlemesidir. Her devletin kendine özgü vatandaşlık kanunu vardır. Ancak bu kanunlar uluslararası düzenlenen sözleşmelerle, teamül ile sınırlanır ve devletler bunun dışına çıkamazlar.

Vatandaşlığın belirlenmesinde ve kazanılmasındaki olgular

Vatandaşlığın belirlenmesindeki ilk olgu doğumdur. Vatandaşlık temelde asli kazanma yolu olarak bilinen doğum olayına dayanır. Doğum bütün dünyada en kolay tespit edilebilen bir olgudur. Dolayısı ile devletler vatandaşlığın tespitinde doğum olgusunu ilk prensip olarak ele alırlar.

Doğuma dayalı olarak vatandaşlığın belirlenmesi

Kan Esası --> Kişi hangi devletin vatandaşı ise ondan doğan çocuk da otomatik olarak aslen o vatandaşlığı kazanır. Buna kan veya nesil yoluyla kazanma denir.

Toprak Esası --> Bu halde ise kişinin ana babasının hangi devlet vatandaşı olduğuna bakılmaz, esas olan doğum sırasında bulunulan topraktır. Buna örnek olarak ABD’ i gösterebiliriz. ABD’ de doğan kişi otomatik olarak doğduğu yerin vatandaşlığını kazanmış olur.

Türkiye için geçerli olan duruma bakacak olursak Türk ana babadan doğan çocuklar dünyanın neresinde doğarlarsa doğsunlar nesil ve kandan vatandaşlığı kazandığı için Türk vatandaşıdırlar. Bizim kanunlarımızda Osmanlı döneminden beri esas alınan kan ve nesil esasıdır. Fakat vatansızlığın önlenmesi için bazı hallerde ülkemizde doğanlara da vatandaşlık tanınır. Örneğin, sokakta kime ait olduğu bilinmeyen ve Türk ana babadan olmadığı genel hayat koşullarına dayanılarak belirlenmiş bir bebeğe vatansız olmaması için toprak esası göz önünde bulundurularak Türk vatandaşlığı verilebilir. Bu kişi Türk vatandaşlığına alınır. Bu durum sonucunda bizim hukukumuzda kan esasının yanında tamamlayıcı olarak toprak esası da vardır.

Kan ve Toprak Esasının Belirlenmesindeki Etmenler

Kan ve nesil esası genellikle nüfusu yeterli olup farklı ülkeden gelen kişilerin doğumları nedeniyle vatandaşlığın kazanılmasına gerek duyulmaması, diğer taraftan da kendi vatandaşlığını dünyanın her yerinde takip etmek suretiyle o vatandaşlığın yayılması amacı güdülür. Oysa toprak esasını benimseyen devletlerde toprakları çok geniş, nüfusları az ve nüfusa ihtiyacı var olan devletler kendi ülkesinde doğan kişilere vatandaşlık tanır. Bu ülkeler genelde göçü de kabul eden ülkelerdir ve vatandaşlığa alınma imkanları da geniş olan ülkelerdir.

Vatandaşlıkla ilgili diğer bir olgu ise evliliktir. Kimin, nerede, kiminle evlendiği kayıtlarla bellidir. Bu duruma istinaden çok rahat bir şekilde evlenme olgusu ispat edilebilir. Bizim hukukumuzun klasik görüşüne göre kadın evlendiği yabancı erkeğin otomatik olarak vatandaşlığını kazanır. Bu klasik görüşte erkekleri de içerecek şekilde herhangi bir yabancı vatandaşla evlenildiğinde o devletin vatandaşlığı kazanılır. Bu görüşü savunanların dayanakları ise; bir kişi birisi ile evlenmiş ise artık o devletin vatandaşıdır ve doğacak çocuklarda o devletin vatandaşı olurlar. Eğer kadın ayrı erkek ayrı vatandaş olursa doğacak çocuklar hangi vatandaşlığa sahip olacaklar ihtilafı çıkabileceği gibi milletlerarası özel hukuk yönünden de ihtilaf çıktığında gerek edinilmiş mallar gerek evlenme hususu gerekse boşanma konusunda hangi hukukun uygulanacağı çıkmazı oluşur. Oysa milletlerarası özel hukuk uzmanlarına göre böyle bir sorunla karşılaşılmaz. Çünkü milletlerarası özel hukukta kime herhangi uyuşmazlıkla ilgili hangi hukukun uygulanacağı belirtilmiştir. Başka bir durum olarak o devletler arasında savaş çıkarsa bu kişiler hangi devlet korumasına girecek problemi vardır. Bunun güvencesi olarak Birleşmiş Milletler sözleşmesiyle savaş yasaklandığı için herhangi bir endişeye gerek yoktur. Belirttiğimiz eleştirilerden yola çıkılarak vatandaşlık hukukunda yeni birtakım kurallar gelmiştir.

Kadın erkek ayrımı yapılmaksızın kişi evlendiğinde ancak irade beyanıyla o devlet vatandaşlığını kazanabilir. Bu yolla vatandaşlığın kazanımı için bizim hukukumuzda başkaca şartlar da aranır. Eski vatandaşlık kanunu dönemimizde evlilikle vatandaşlığın kazanılması için sadece irade beyanı yeterliydi. Bu durum muvazaalı (hileli) evlilikleri ortaya çıkarmıştır. Yeni kanun döneminde bu durumların önüne geçilebilmesi için evlenme yolu ile vatandaşlığı kazanımında bazı şartlar gelmiştir. Öncelikle evliliğin 3 yıl sürmesi gerekir. Evlilik fiilen birlikte sürdürülmeli ve evlilikle ilgili sadakat bağına uygun hareket edilmelidir. Bu durumların hepsi emniyet müdürlüğü tarafından tespit edilir.

Bahsettiğimiz hususlar dahilinde asli vatandaşlığın kazanılması hariç olmak üzere vatandaşlığın kazanılmasında temel olarak irade vardır.

Kaynaklar

Anayasa
Türk Vatandaşlık Kanunu
Ergin Nomer, Türk Vatandaşlık Hukuku(İstanbul: Filiz Kitabevi,2018)

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın