Makaleler

Şinasi'nin Hayatı ve Edebi Kişiliği

Yazar: Diba Bahadıroğlu
Şinasi'nin Hayatı ve Edebi Kişiliği

Tam adıyla İbrahim Şinasi, Tanzimat dönemi sanatçılarındandır ve Çağdaş Türk edebiyatının kurucusu kabul edilir. Kendisi, “ilklerin sanatçısıdır”. Edebiyatımızdaki hemen hemen tüm ilkler onun eseridir. Yaşamı, edebî kişiliğini doğrudan şekillendirmesi bakımından çok önemlidir. Divan edebiyatı sanatçılarının ya da eski şiirin son neferi kabul edilen Muallim Naci ile hayatı tamamen zıttır. Bu bakımdan sanatçının önce hayat hikayesini sonra da edebî yaşamını vereceğiz.

İbrahim Şinasi Kimdir?

1826 yılında doğduğu söylense de farklı kaynaklarda 1824 – 1827 olarak da verilir. Elimizde bu konu hakkında kesin bilgi olmasa da kendisinin İstanbul Cihangir’de dünyaya geldiğini söyleyebiliriz. Bir asker çocuğu olarak dünyaya gelen Şinasi’nin babası orduda da topçu olarak görev yapan Mehmet Bey annesi ise Emine Hanımdır. 

İbrahim Şinasi yetimdir. Babasını Osmanlı –Rus savaşı esnasında  daha iki yaşındayken kaybetmti. İstanbul’da ilköğrenimini yokluk içinde tamamlayıp Tophane Müşirliği Mektubi Kaleminde işe girdi. Fethi Paşa’nın yardımı ile burada memurken Fransa’ya maliye öğrencisi olarak gönderildi. Fransa’ya gönderilmeden önce Tophane’de görevli bir memur olan Reşat Bey’den Fransızcayı öğrenmiş bulunmaktaydı.  Ayrıca İbrahim Efendi’den de Farsçayı öğrendi. Çalışkan bir memurdu. Yetim olan ve ailesine daha 15 yaşında bakmak zorunda olan Şinasi memur olarak girdiği dairede hulefa derecesine yükseldi. Bu yükselişi ile Mustafa Reşid Paşa tarafından fark edilip eğitim için  devletin masraflarını karşılama şartı ile Paris’e gönderildi.

Şinasi’nin belki de hayatını değiştirecek karardır bu 1849’da alınan çünkü henüz 23 yaşında ( doğumunun 1826 olduğu farz edilerek ) Avrupa’yı görme şansı yakalamıştır. Öyle de olmuştur . Paris’te sadece maliye değil, matematik, sosyal bilimler alanında çalışıp bir Cumhuriyetçi olan Ernest Renan ile tanışma şansı yakalamıştır. Bununla beraber Lamartine’nin toplantılarını izledi, Societe Asiatic topluluğuna katıldı. Oryantalist yani Doğu bilimleri uzmanı De Sacy ailesi ile tanıştı. Bunun yanı sıra dilbilimci Paul Emilie Littre ile tanıştı, onun çalışmalarına yardım etti ve Osmanlı Türkçesinin bir sözlüğü olması fikri sanıyoruz ki o zamanlar oluştu Şinasi’de. Böyle düşünmemizin nedeni Şinasi’nin Osmanlı’nın atasözlerini ve deyimlerini topladığı Durub-ı Emsal-i Osmaniyye ( Osmanlı’nın atasözleri ) adlı eserinin 1863 yılında basılmasına rağmen 1857 öncesinde yani Fransa’da bulunduğu zamanlar hazırlamasıdır. Ayrıca Durub-i Emsal-i Osmaniyye adlı eserde atasözlerinin Arapçaları, Farsçaları kıyaslandı; bununla birlikte eğer varsa bizdeki atasözleri ile Fransız atasözlerinin benzerleri gösterirdi. 1851 yılında Kemal Bey’den sonra Societe Asiatic topluluğuna seçimle üye olan ikinci Türk unvanını yakaladı. 

1854 yılında yurda döndü. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından hep korundu ve yurda döndüğünde ilk görevi Maarif Meclisi üyeliği oldu.  Mustafa Reşit Paşa’nın görevinden alınıp alınmamasına göre o sürekli görev değiştirdi ya da görevinden alındı. Üstelik absürt gerekçelerle uzaklaştırıldı. Örneğin Mustafa Reşit Paşa’nın ilk görevden azledilmesinden sonra Şinasi Maarif üyeliğindeydi ve sakalını kestiği için üyelikten azledildi. 

1860 yılında Agah Efendi ile birlikte Tercüman-ı Ahval-i çıkarmaya başladı. Tercüman-ı Ahval , Türk tarihinin ilk özel ve bağımsız gazetesi olma özelliğine sahiptir. Üstelik yine ilk Osmanlı oyunu olan Şair Evlenmesi de bu gazetede tefrika edilmiştir.

1862 yılında Agah Efendi ile yollarını ayıran Şinasi, tek başına Tasvir-i Efkar gazetesini çıkarmaya başladı. Bu iki konuya, Şinasi’nin gazetecilik hayatı konusunda değineceğimiz için sadece isimleri söylemekle yetiniyoruz.

Bu iki gazeteyi çıkardığı zamanlarda halen Maarif üyeliği görevini yürüten Şinasi, 1863 yılında Genç Osmanlı cemiyetine fikir aşıladığı ve Şehzade Murad ile olan ilişkisi yüzünden Maarif üyeliğinden çıkarılmıştır. 

Bir süre gazetecilikle uğraşmaya devam etti. Bu esnada 1863 yılında dostu dilbilimci Paul Emilie Littre çalışmalarından etkilenerek yazdığı Durub-i Emsal-i Osmaniyye’yi bastırdı. Tarihe Kuleli olayı diye bilinen Sultan Abdülmecid’e karşı yapılan suikastta suçlu bulunmaktan korkup Tasvir-i Efkar gazetesini Namık Kemal’e bırakarak Paris’e kaçtı. Orada sürgün olan Mustafa Fazıl Paşa’nın himayesine girdi. bir süre ondan maddi destek gördü. Bir daha hiç Genç Osmanlılar ile muhatap olmadı, siyasetten tamamen çekildi ve muhtemelen dilbilimci Paul Emilie Littre’nin çalışma ve yöntemlerince büyük bir sözlük hazırlamaya başladı. Ara sıra kısa aralıklarla İstanbul’a gelmesi dışında 5 yıl boyunca Paris’te kalarak yurda kesin olarak 1869 yılında geldi. İstanbul’a geldiğinde küçük bir matbaa açtı kendisine ve kendi eserlerini basmaya başladı. En büyük isteği hazırladığı sözlüğü bitirmekti ama bitiremeden beyin tümörü yüzünden 1871 yılında hayatını kaybetti. Öldüğünde henüz 45 yaşında idi . Önce Ayazpaşa’ya gömüldü ama mezar taşı konulmadı. Bu yüzden mezarı kaybolmuştur.

Şinasi’nin Gazetecilik Macerası ve Kendi Matbaasını Kurması

Türk tarihinin ilk özel ve devletten bağımsız gazetesi Şinasi tarafından çıkarılmıştır. Tercüman-ı Ahval yani halkın tercümanı isimli gazete Agah Efendi – Şinasi ortaklığı ile basın hayatına 1860 yılında merhaba demiştir.

Tercüman-ı ahval ilk olmakla kalmamış, birçok ilke de aracı olmuştur.  Batılı anlamda ilk oyun olan Şair Evlenmesi, Şinasi tarafından yazılıp isimsiz olarak ilk kez Tercüman-ı Ahval’de tefrika edilmiştir. Bunun dışında ilk noktalama işaretleri bu gazetede kullanılmıştır. Bir gazetecilik furyasını başlatmış ve gazeteciliğe ait olan terimler ilk kez bu gazete sayesinde yayın hayatımıza girmiştir. Şimdi kullandığımız tefrika etmek deyimi, abone deyimi de Tercüman-ı Ahval ile terim hayatımıza girmiştir.

Şinasi, ilk gazetesini yani Tercüman-ı Ahval’i Agah Efendi ile birlikte çıkarmıştır ama daha sonra yani bir 6 ay kadar sonra kendi gazetesini kurmak istemiştir. 27 Haziran 1862 yılında Tasvir-i Efkar adıyla ilk gazetesini çıkarmıştır. Fikirlerin şekli, betimlemesi anlamına gelen bu gazeteye daha sonra Namık Kemal de katılmıştır.

Tasvir-i Efkar, o zamanın padişahı Abdülaziz’e de sunulmuş ve gazeteyi beğenen Abdülaziz, Şinasi’ye belli bir miktar ödül göndermiştir.

O zamanlar Şinasi bir dil polemiğinin içinde yer almıştır. Tasvir-i Efkar gazetesinde kendisi, Ruzname-i Ceride-i Havadis adlı başka bir gazetede de isimsiz bir yazıya karşılık bir kalem savaşı başlar. Ruzname’deki yazılan Küçük Sait Paşa’ya ait olduğu bilinir ve onun, Şinasi  ile girdiği polemik uzun bir zaman dilimine yayılmıştır.  Bu polemik tarihe “Mesele-i Mebhusetü Anha” olarak geçer. Şu da bir gerçekte ki “Mesele-i Mebhusetü Anha”, Tasvir-i Efkar gazetesinin tirajlarını birdenbire yükseltmiştir. Lakin Şinasi, siyasal meseleler yüzünden Paris’e kaçınca tartışma aniden son bulmuştur. Şinasi, Paris’e kaçınca gazete de Namık Kemal’in yönetimine verilmiştir.

Şinasi’nin bu işleri öncelikle devlet eliyle ya da yabancı sermaye ile sağlanırdı. Zaten yayım hayatımız da yabancı basın ile – Ceride-i Havadis’in kurucuları arasında Churcill vardır -  başlar. Şinasi’nin önemi bu geleneği bozmuş olmasıdır.  önceleri devlet desteği alsa da daha sonra sadece kendi ekonomik gücü ile kendi matbaasını kurdu ve böylece Türk edebiyatı ve Türk yayımcılık tarihinde kendi ekonomisini oluşturan ilk bağımsız matbaayı kurdu.

Şinasi, zaten iki gazete de dergi hazırlama, yazı işleri, yayıma hazırlık gibi süreçleri fazlasıyla öğrenmişti bu bakımdan da kendi matbaasında yabancılık çekmedi. İlk işi gazetesinde tefrika edilen yazıları bir kitap haline getirmek oldu. Ahmed Vefik Paşa’nın Ebülgazi Bahadır Han’dan tercüme ettiği Uşal Şecere-i Türkî’si ve Hikmet-i Târîh’i, Kâtib Çelebi’nin Düstûrü’l-amel li-ıslâhi’l-halel ve Mîzânü’l-hak fî ihtiyâri’l-ehak adlı kitapları, Behcet Molla’nın Bufon’dan yaptığı Târîh-i Tabîî tercümesi  bugün onun bize kazandırdığı eserlerdir.

Şinasi, kendi şiirlerinden bir seçki ile oluşturduğu Müntahabat-ı Eş'ar adlı eserini kendi matbaasında 1862 yılında kendisi bastı. Bu bakımdan Şinasi, şiirlerine başlık koyan ilk sanatçımız olmuş daha sonra bu başlık geleneği devam etmiştir. Böylece eski gelenekten gelen tüm şiirlerin toplandığı deftere “Divan” olarak tek bir ad verilmesi, daha terimsel konuşursak divan derleme geleneği Şinasi ile birlikte yıkılmıştır.

İbrahim Şinasi’nin Şiir Anlayışı

Şinasi roman ve hikaye türünde eser vermediği için onun edebi hayatını şiir ile sınırlı tutarak açıklayacağız.

Şinasi, 23 yaşında Paris’e giderek orada gerçekten de tarihe damgasını vurmuş kişileri tanımıştır. Kendi kültüründen erken yaşta kopması ve o zamanının bilim  ve kültür merkezi olan Fransa’ya gitmesi edebiyata ve aslında hayata bakışını değiştirmiştir. Bu bakımdan Muallim Naci’nin aksine yurdunu karış karış gezme şansını değil Paris’i karış karış gezme şansını yakalamıştır. Haliyle Şinasi, Batı edebiyatı türünde ilk eser veren aydındır; ayrıca batılı Türk edebiyatının da kurucusu kabul edilir.

Şinasi’nin kendini geliştirme süreci Fransa’ya gitmesi ile başlasa da aslında edebiyatımıza katkılarını Fransa dönüşünde görürüz. Şinasi, Türk edebiyatına Fransız edebiyatını tanıtmak için önce Fransız şairlerin çevirilerini yapmıştır. Fransızcadan manzum olarak yaptığı çevirileri de “Manzume” adıyla bastırmıştır.

Şinasi’nin Fransa’ya gitmeden önce Mustafa Reşit Paşa’ya yazdığı bir kaside vardır; 1849 tarihlidir. Bu kaside döneminin diğer kasideleri gibi Arapça – Farsça tamlamalarla dolu, eski geleneğe tamamen uyan bir kasidedir. Aynı Şinasi’nin Fransa dönüşü yine Mustafa Reşid Paşa için yazdığı 3 üç  kaside daha vardır.  Bu kasidelerin tarihleri de sırasıyla 1856 – 1857- 1858’dir. Fransa dönüşü yazdığı bu kasideler gerek dil kullanımı, gerek kullanılan kelimeler gerek de kasidenin düzenlenişi bakımından 1849’da yazdığı kasideden tamamen ayrılır.  Şinasi, Fransa dönüşü yine kaside yazacak kadar kültürüne hakim ama bir  kasideyi – ki kaside çağdaş edebiyatta hiç sevilmemiştir  -  yeni fikre uyduracak kadar arabulucudur.  Şimdi bu kasideleri kıyaslayarak Şinasi’nin şiir dilinin bir haritasını çıkaralım:

1849 Kasidesi (Paris’e gitmeden önce)

  • Tamamen demesek de kısmen Nefi taklididir bu kasidesinde Şinasi. Özellikle övgüdeki aşırılıkları, kelime seçimleri Nefi’nin övgülerini anımsatır.
  • Eski kasidenin tüm özelliklerini taşır. Kaside bölümleri tastamamdır, zengin uyak kullanılır, uzundur. Dua ile bitirilir, araya gazel parçası sıkıştırılır. Yani eski geleneğin şekil ve uyak özelliklerinin hepsini taşır.
  • Kastedilen yani övülen kişinin gerçek özellikleri söylenmez eski gelenekte ki Şinasi de bunu yapar Reşid Paşa için. Övgülerini abartması da bu yüzdendir çünkü gerçeklik abartılamaz, abartılırsa yalan olur. Eski kasidelerde, şairler, kaside yazdıkları kişileri elbette tanımadıkları için klişe söz kalıpları ile mazmunlarla onları överlerdi. Lakin Şinasi, Reşid Paşa’yı tanımasına rağmen aynı şeyi yapmıştır.

1856 – 57 – 58 Kasideleri (Paris’ten döndükten sonra)

  • Paris dönüşünde artık Acem mazmunları, Arap kalıpları onun sözcük dağarcığından çıkmıştır. Bu yüzden kasidesinde attığı ilk şey, Acem ve Arap söz kalıpları olmuştur.
  • Övdüğü kişinin gerçek özelliklerine yer verir ve bunu yapan ilk kişidir. Eski gelenek anlayışını yerle bir eder.
  • Kaside ilk kez kişiye özel yazılmıştır. Reşid Paşa’yı öven kasidelerdeki sözcükler bir başkası için kullanılamazlar çünkü Reşit Paşa’nın kişilik özelliklerinden bahsedilir.
  • Paris sonrası yazılan kaside de bir özellik vardır ki bu özellik sadece Tanzimat için değil o güne kadar gelen Saray edebiyatının hiçbir dalında görülmemiştir. Şinasi, Reşit Paşa’yı överken sosyal – toplumsal kavramlara ve onların değerlendirilmesine büyük bir yer ayırmıştır.  Kasidelerinde  Tanzimat döneminin sosyal özelikleri de dile getirilmiş ve aslında birçok araştırmacıya göre de Reşit Paşa ve Tanzimat dönemi prensipleri birlikte övülmüştür.
  • Gariptir ki bu kasidelere “hikemi” tarzda yazılmıştır da diyemiyoruz çünkü “harc-ı alem fikir”  ( özgünlüğü olmayan ) unsurlarını barındırır. Zaten eski edebiyata baktığımızda da hikemi tarzın sosyal konuları işlediği görülmemektedir.
  • Kasidelerde hayal unsurları en aza indirgenmiştir. Bu bakımdan açıklanan düşünceler ince, net ve açıktır. Akılcı bir yol işlenmiş ve  deyim yerindeyse kanıtlanamayan herhangi bir fikir ortaya atılmamıştır. Eksi kasidelerdeki gibi övülen kişi insan üstü bir varlık gibi değil, insan gibi değerlendirilmiş ve onun insanî özellikleri övülmüştür.

İbrahim Şinasi’nin Şiir Dilindeki Değişimleri

Edebiyatımızda dönem dönem şiir dilini konuşma diline yaklaştırma çabası olmuştur. Divan edebiyatında bu anlayışa sahip olan ve bunu gerçekleştirmeye çalışan kişi Edirneli Nazmi’dir. Şinasi’nin çabası da biraz ona benzer. Edirneli Nazmi’den yıllar sonra Şinasi, Şinasi’den 40 yıl sonra da Mehmet Emin Yurdakul bunu deneyecektir ama hepsinin de ortak yönü sanat güçlerinin yetersizliğinden ötürü bunu tam olarak başaramamış olmalarıdır.

Şinasi, şiirden Acem hayal unsurlarını atarak yeniliğin öncüsü olsa da orta seviyeli bir şair olması ve sanat gücünün yetersizliği bakımından bunu başaramamıştır. O, sadece fikirde konuşma dilini şiir dili yapmayı amaçlamış, bunun için denemeler yapsa da konuşma dilinin akıcılığını şiire aktaramamıştır. Ayrıca denemeler sürekli olmamıştır. Başarısızlık da belki biraz da bu kesintili denemeler yüzünden olmuştur.

Türk şiirini söz oyunlarından, ağdalı bir dilden kurtarmış ama konuşma dilinin de akıcılığını sağlayamamıştır.

Birçok şiirinin altına da “Safi Türkçe” notunu düşen Şinasi, belki de kendi eksikliğini farkındadır ve bir akım yaratmayı amaçlamıştır. Nitekim Tercüman-ı Ahval’i bir aydın okulu gibi kullanan Şinasi, bunda da başarılı olmuş ve en azından İstibdat dönemine kadar oldukça kaliteli şairlerin yetişmesinde fikirleri ile öncülük etmiştir. Namık Kemal, bunlardan birisidir ve şairlik yönü daha kuvvetli olduğu için Şinasi’den daha kıvrak bir dil kullanmıştır.

Şinasi, dil hakkında görüşlerini edebiyatımızın ilk makalesi kabul edilen Tercüman-ı Ahval ‘in ilk sayısının giriş kısmında belirtmiştir

Şinasi’nin Şiirin Şekli Yönündeki Değişimleri

Şinasi, batı edebiyatını Türk edebiyatına tanıtmak için özellikle Lamartine’den bol bol çeviri yapmıştır. Daha 20’li yaşlarda kendisinden Fransızca öğrendiği Ethem Paşa ile edebiyatımıza ilk çevirileri kazandırmıştır. Lakin amacının Fransız edebiyatını direk olarak edebiyatımıza sokmak olduğu düşünülmemelidir. O, daha çok yerli ve milli bir yenilik yapma taraftarı olmuştur.

O, Lamartie’den yaptığı çevirilerde Lamartine’nin “Düşünceler ve Anılar” adlı manzumesinden etkilendi. Çevrilen manzume dörtlüklerle oluşmuştur ve tamamen yenidir. Kafiye düzeni ve söyleyiş bakımından da bizim için yenidir. Bu denemeyi oldukça seven Şinasi, Doğu edebiyatında “mesnevi kafiyesi”, halk edebiyatında “düz uyak” denen bu a – a – a –a ya da a – a – x- a düzenini oldukça benimsemiştir. Lamartine’nin manzumesindeki şekle benzeyen  düz kafiye ile örgülenmiş şiirler yazmıştır : “Münacaat”, “İlahi”, “Arz-ı Muhabbet” bunlardan birkaçıdır. 

Yazdığı şiirlere, kendisinden önceki şairler gibi, gazel – kaside – mesnevi vs adları gibi, yazılan şiirin şeklinin ismini değil, yazdığı şiirinin konusu ile ilgili  başlıklar koymayı tercih etmiştir. Şiire başlık koyma geleneği de Batı şiirinin bir getirisidir.

Noktalama işaretlerini kullanan ilk şairimizdir. Şiire de düzyazıya da noktalama işaretlerini koymuştur. Bu da onun duygu aktarımlarını az da olsa genişletmiştir. En çok ünlem ve soru işaretini kullanmıştır şiirlerinde. Divan şiirinde, başlık koyma olmadığı gibi noktalama işaretleri de görülmez.

Divan şiirindeki aşırı duygusallıktan kaçınmaya çalışmış, daha çok toplumsal ve gerçek konulara yöneldiği için çok uzun şiirler ortaya çıkarmamıştır. Daha çok gelenekselci şiirde görülen abartı, hayal ögelerini de şiirden tamamen uzaklaştırmıştır. 

Divan şiirindeki beyit bütünlüğüne değil şiirinin tamamının bütünlüğüne önem vermiştir. Bu da onun şiirlerine başlık koymasını kolaylaştırmıştır.

Şiirlerinde divan edebiyatı alışkanlığı ile aruz veznini kullanmış ama didaktik bir tarzı tercih etmiştir. Divan şiirinde didaktik şiir türünün bir akımı olsa da Şinasi’nin bu öğreticilik yanı Doğu’ya değil Batı’ya yöneliktir.

Şinasi Edebiyatımızda “Aklın Üstünlüğü” Fikrini Ortaya Koyan İlk Kişidir

Şinasi, Paris’e gittiği zaman Lamartine’nin toplantılarına katılmıştı, Lamartine’nin romantik akımına bağlı olduğunu düşünürsek Şinasi’nin de bu akıma dahil olması beklenir. Şinasi’den sonra Tanzimat I.dönem sanatçıları her ne kadar romantik akımı tercih etse de Şinasi daha çok akılcı anlayıştan yana olmuştur. Bu anlamda Boileua izinden gittiğimizi  söyleyebiliriz. Kasidelerindeki olağanüstü unsurların atılması ya da gerçek dışı övgülerin kullanılmaması da bu akılcılık anlayışından ileri gelmektedir. Bu bakımdan Türk edebiyatında akılcılığın ilk temsilcisidir diyebiliriz.

Şinasi’nin Edebiyatımıza Getirdiği Yenilikler Nelerdir?

  1. Devlet desteği olmadan sadece kendi imkanları ile matbaa kuran ilk aydınımızdır. Böylece matbaası bağımsız bir matbaa olmuştur ama zaten kendisi de siyasetten el etek çekmiştir.
  2. Batılı anlamdan ilk tiyatromuz olan Şair Evlenmesi onun eseridir. Eser sahnelenmemiş, Tercüman-ı Ahval gazetesinde tefrika edilmiştir.
  3. “Şair Evlenmesi” adlı eserine piyes değil “oyun” diyen ilk kişidir.
  4. Yayın hayatına “abone”, “tefrika” gibi gazetecilik terimlerini ilk o getirmiştir.
  5. Noktalama işaretlerini kullanan ilk yazardır.
  6. İlk fabl türündeki eser Şinasi tarafından verilmiştir.
  7. Batı’dan ( Fransız edebiyatından) ilk şiir çevirileri ona aittir. 
  8. İlk Türk gazetesi Tercüman-ı Ahval, Agah Efendi ile birlikte Şinasi tarafından çıkarılmıştır. Bundan öncesi Ceride-i Havadis Churcill yönetiminde yarı devlete bağlı yarı yabancı sermayeye bağlı bir gazete idi. Tercüman-ı Ahval ilk yerli gazetemizdir.
  9. Edebiyatımızın ilk makalesi Tercüman-ı Ahval gazetesinin mukaddimesidir ve bu giriş ( mukaddime)  kısmı da Şinasi tarafından kaleme alınmıştır.
  10. Şiire sosyal konuları sokan ilk şairimizdir.
  11. Türk edebiyatında akılcılık akımının ilk sanatçısıdır.
  12. Kişiye özel kaside yazan ve kaside de kişinin gerçek özelliklerini kullanan ilk yazarımızdır.
  13. Halkı eğitme fikri de ona aittir aslında, gazeteyi bir araç olarak görmek ve bu aracı halkı eğitmek için kullanmak onun tarafından yapılmıştır ilk kez. 
  14. Şiir dilini sadeleştirerek konuşma diline yaklaştıran ilk sanatçımızdır.
  15. Şiir ve şiir kitabına onunla ilgili başlık koyan ilk sanatçımızdır.
  16. Atasözlerimiz hakkında ilk çalışmayı o yapmıştır.
  17. Şiirde bütün güzelliği ele almış, beyitlerin arasındaki anlam uçurumunu kaldırıp beyitler arası anlam kurarak şiirde konu bütünlüğünü sağlamıştır.

Şinasi’nin Edebiyatımızda Yıktığı Kurallar Nedir?

  1. Edebiyatımızda divan derleme geleneği delerek eselerini topladığı şiirlere divan ismini vermemiştir. Divan derleme geleneğini YIKMIŞTIR.

  2. Şiirlere, şiirin yazıldığı şeklin adını verme geleneğini kendi şiirlerine ilgili başlıklar koyarak YIKMIŞTIR.

  3. Kasidede olağanüstü olan ögeleri çıkararak kasidenin temel mazmunlarını YIKMIŞTIR.

  4. Kasidelerde geleneksel övgü sözcüklerini yıkarak kasideyi kişileştirmiş, herkes tarafından kullanılan kaside klişelerini YIKMIŞTIR.

  5. Kasidelerinde sosyal konuları işleyerek kasidenin konu geleneğini YIKMIŞTIR.

  6. Divan cümlelerinin uzun ve süslü cümle anlayışını YIKMIŞTIR.

  7. Özellikle şiirlerde konuşma dili kullanarak, eskiden  kullanılan laf cambazlığı ile göz doldurma alışkanlığını YIKMIŞTIR.

  8. Padişahlara kaside sunmamış sadece sadrazam Reşit Paşa’ya sunarak kasidenin sadece para için yazılma geleneğini YIKMIŞTIR.

  9. Eski edebiyatın nazım biçimleri ile Avrupa nazım biçimlerini kaynaştırarak denemeler yapmış, eski şiirin değiştirilemez denilen biçim ve şekil kalıbını YIKMIŞTIR.

  10. Şiire sosyal konuları da koymuş ve böylece şiirin şahsi olma kuralını YIKMIŞTIR.

  11. Divan edebiyatının beyit bütünlüğü ilkesini YIKMIŞTIR.

Şinasi için Edebi Tenkit

Şinasi, fikir adamı olarak edebiyatımızda büyük işler yapmıştır. Tanzimat edebiyatının Batı’ya yüzü dönük bir aydını olmasının yanı sıra tam bir fikir adamıdır. Yalnız onda, Namık Kemal’in cengaverliği ve sanat gücü yoktur. Bu bakımdan da edebiyatımızda sadece fikir adamı olmakla yetinmiştir. Çağdaş Türk edebiyatının kurucusudur çünkü onun düşünceleri birçok şaire ilham olmuştur ama Şinasi’nin ilham olduğu şairler kadar iyi bir şiiri yoktur.  Onun Batı şiirinin esaslarını bildiğinden şüphe yoktur ama uygulama kısmında bir şair olarak eksiktir. Bu da onun doyurucu bir başarıya ulaşmasını engellemiştir. Ayrıca çok genç yaşta hayata veda etmesi de edebiyatımız için büyük bir talihsizliktir. Bu kadar dev bir düşüncenin ölmesi, ölümünün ardından hazırladığı sözlüğün tek bir parçasının dahi bulunamaması dil ve edebiyat dünyası açısından büyük kayıptır.

ESERLERİ

  • Tercüme-i Manzûme (1859)
  • Şair Evlenmesi (1860)
  • Müntehabât-ı Eş‘âr (Dîvân-ı Şinâsî). (1862)
  • Müntehabât-ı Tasvîr-i Efkâr (1885–1886)
  • Fatîn Tezkiresi (İlk 52 sayfası mevcut)
  • Sarf ü Nahv-i Türkî (mevcut değil)
  • Kāmûs-ı Osmânî (mevcut değil)

Kaynaklar

Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860 – 1923 , İnkılap Kitabevi
Moran,Berna, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, 2012
Moran,Berna, Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yayınları, 2012
Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, c.4, s. 1084
Tüzer, İbrahim, Türk Dili ve Edebiyatı / Yeni Edebiyat, Akçağ Yay., Ankara, 2015

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın