Makaleler

Samipaşazade Sezai’nin Hayatı, Edebi Kişiliği ve Sergüzeşt Romanı Tahlili

Yazar: Diba Bahadıroğlu
Samipaşazade Sezai’nin Hayatı, Edebi Kişiliği ve Sergüzeşt Romanı Tahlili

Osmanlı İmparatorluğu zamanında doğmuş 77 yıllık uzun bir ömür ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna şahitlik etmiş önce yazar, sonra diplomat ve siyasetçi olan Samipaşazade Sezai’nin hayatını, edebi kişiliğini işleyeceğiz bu yazıda. Her zaman olduğu için önce kısaca hayatına değinelim Samipaşazade Sezai’nin..

Samipaşazade Sezai’nin Hayatı

Samipaşazade Sezai 1859 yılında İstanbul’da Osmanlı Devleti’nde doğmuş, 1936 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nde yine İstanbul’da 77 yaşında hayata gözlerini yummuştur.

Kendisi gibi şair ve yazar olan Abdurrahman Sami Paşa’nın ve Sami Paşa’nın ikinci eşi olan Gürcü asıllı Dilarayiş Hanım’ın oğludur Samipaşazade Sezai. Babası, Osmanlı Devleti’nin ilk eğitim bakanıdır.  Abdurrahman Sami Paşa aynı zamanda Trabzon, Vidin, Girit valilikleri, Rumeli müfettişliği, Meclis-i Ayan üyeliği görevlerinde bulunarak devletin üst mevkilerinde görev yapmış önemli bir kişidir. Samipaşazade Sezai’nin babasının bir önemli özelliği de  Avrupa’nın gelişmesinin nedeni olarak uyguladıkları ulusal politikayı görüyordu. Yani milliyetçi düşüncenin Avrupa’yı geliştirdiğini düşünüyordu. Bu bakımdan o da ülkesine yani o zamanlar monarşi ile yönetilen Osmanlı ülkesine milliyetçilik fikrini getirdi. Osmanlı ülkesine milliyetçilik düşüncesini getiren ilk kişi Samipaşazade Sezai’nin babası Abdurrahman Sami Paşa’dır.

Samipaşazade Sezai ilk eğitimini adet olmak üzere yaşadığı konakta gördü. Babasının da özel ilgisi ile Farsça, Arapça, Fransızca, Almanca dillerini öğrendi. Daha sonra Londra’da görev yapacak ve orada da İngilizce öğrenecek olan Samipaşazade Sezai beş dilen bir aydınımızdır.

Yirmi yaşına kadar para kazanmayı düşünmedi, herhangi bir devlet dairesinde görev almadı, kendini edebiyata verdi. Edebi açıdan kendini geliştirmek için inzivaya çekildiği bu zamanlarda henüz 14 yaşındayken Kamer adlı edebiyat dergisinde yazıları yayımlanmaya başladı. 

1880 yılında 21 yaşında Evkaf Nezareti Mektubi Kaleminde – ki burada ağabeyi yönetici konumundaydı – işe girdi.  Babası 1878 yılında hayatını kaybettikten sonra 1881 yılında Londra Elçiliği’nde ikinci katip olarak göreve başladı Samipaşazade Sezai. 1885 yılında İstişare Odasında çalışmaya başladı. Buradaki görevinin önemi İngiliz ve Fransız edebiyatını yakından izleme şansı bulmasıdır. Ne yazık ki 1885 yılında siyasal baskılar yüzünden görevinden azledilen Samipaşazade Sezai İstanbul’a döndü.

1901 yılında İstanbul’dan Paris’e kaçarak Jön Türklere katıldı. Bu kaçmasının nedeni Sergüzeşt adlı romanından sonra gözaltında olduğunu hissetmesi idi. Burada Şura-yı Ümmet gazetesinde II.Abdülhamit aleyhine yazılar yazdı. Bu yazılar daha sonra Ahmed Rıza Bey tarafından ortaya çıkarıldı.

1909 yılında Madrit Elçiliği görevinde bulunan Samipaşazade Sezai I.Dünya Savaşı zamanında İsviçre’de idi.  Tam 12 yıl boyunca Madrid Büyükelçiliği görevini sürdürdü. 1921 yıllında Mütareke yıllarında Türkiye’ye döndü. 1927 yılında TBMM tarafından “Vatana hizmet” kadrosundan ona aylık bağlandı, ev kirası da İstanbul Belediyesi tarafından ödendi.  1936 yılında uzun bir ömür yaşamış olarak hayata gözlerini yumdu, mezarı Göksu tarafından Receizade Mahmut Ekrem ile aynı yerdedir. Az sonra anlatacağımız gibi zaten kendisi Receizade Mahmut Ekrem ile Abdülhak Hamit ile yakın dost idiler.

Samipaşazade Sezai’nin Edebi Yaşamı

Samipaşazade Sezai, Tanzimat edebiyatı döneminde eser vermiştir ama kendisi Tanzimatçılar gibi çok fazla eser vermemiş az ve öz yazmıştır. Ünlendiği eseri ise kölelik ve cariyelik konusunu ele aldığı Sergüzeşt adlı eseridir.

Samipaşazade Sezai’nin edebi kişiliği Namık Kemal ile  tanıştıktan sonra daha yalın ve gerçekçi bir hale girmiştir.  Bu bakımdan o Namık Kemal’in hem en büyük hayranı hem de onun dostu olabilmiştir.  Ruşen Eşref Ünaydın’ın “Diyorlar Ki” adlı söyleşi kitabında Samipaşazade Sezai, Namık Kemal ile karşılaşmasını şu şekilde anlatır:

“ Ben on yedi, on sekiz yaşımda idim. Ve Kemal Bey’i o sıralarda tanıdım. Kendisini ziyarete gittim.  Hani kitaplarda filan yazarlar,işte ben Kemal Bey’i gördüğüm zaman kendimde , hiç mübalağasız söylüyorum, öyle bir heyecan duydum ve elini öptüm. Bence Kemal Bey’in dehası Türk’tür, nakiseleri de Türk’tür. Onda bir cihangirlik vardı, kendisine intikal eden bir cihangirlik vardı. İşte onun alem-i edebiyatta kopardığı fevkalade fırtına esnasında idi ki bende edebiyata girdim. Benim muhakematım filan ve vakitler tekmil Kemal Bey idi. Fransa’da hani bir Hugolaterlar vardı ya bende Kemal’e karşı öyle bir haldeyim. O iyi derse iyi o fena derse fena, bilmem niçin böyle idi. “ (Ruşen Eşref Ünaydın, Diyorlar ki s. 38 / 39, TC Kültür Bakanlığı Yayınları)

Yukarıda da görüldüğü gibi Namık Kemal, Samipaşazade Sezai’yi hem edebiyat dünyasına girmesi içi yüreklendirmiş  hem de ona kılavuz olmuştur. Yalnız  Samipaşazade Sezai, Namık Kemal gibi yiğit değildir buna rağmen tek romanı ile üne kavuşmuştur.

Samipaşazade Sezai’nin İlk Edebiyat Denemeleri

Samipaşazade Sezai ilk yazılarını Kamer adlı dergide henüz 14 yaşındayken yayınlamıştır.  1874 yılında Kamer dergisinde yayımlanan ilk yazısının başlığı “Maarif”idi.  O ilk gazeteye yazı verme hikayesini şöyle anlatır: “ O zaman on dört yaşındaydım. O genç gönlü, basın sevdası,  önüne geçilmez  sevgisi ile doldurmuş ve kaplamıştı. Bir yazar olmak, imzasız olsun, ,iki üç satırlık bir yazımı gazetede basılı görmek, benim için hayata değer bir ikbal idi…. Fakat gazeteye nasıl yazmalı? Babam, gözyaşlarımla ettiğim yalvarışa bile mümkün değil izin vermiyor, hatta yazdıklarımı umumun değil kendisinden başka kimsenin görmesine müsaade etmiyordu… O aralık tanıdığım asalet erbabından, liyakatli bir necip zatın nezareti altında olarak “Kamer” namile bir gazete çıkmaya başladığını işittim. Hemen Galata’daki matbaasına koştum.” (Rumuzü’l Edeb, s. 229- 30)

1879 yılında üç perdelik oyunu “Şir” adlı eseri yayımlandı, bu eserde Namık Kemal’in etkisi olduğu bilinmektedir.

1885 -1901 yılları arasında görevinden azledildiği ve İstanbul’da kaldığı zamanlarda kendisini edebiyata verdi. Abdülhak Hamit Tarhan ve Receizade Mahmud Ekrem ile yakın dostluklarını bu dönemde kurdu.  Ayrıca İngiliz ve Fransız elçiliklerinde kaldığı süre zarfında Avrupa edebiyatını yakından ve birebir tanıma fırsatı buldu.

17  yaşında Namık Kemal ile tanıştı, onunla bağını hiç koparmadı ve sürekli mektuplaştı. Namık Kemal, Samipaşazade Sezai’nin hayatında bir dost ve aynı zamanda bir öğretmendi. Samipaşazade Sezai, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi’den sonra  Türk edebiyatının ilk romancıları arasında girdi. 

Samipaşazade Sezai, yazdığı Sergüzeşt adlı roman ile edebiyatımıza adını altın harflerle yazmıştır. Tek roman ile üne kovuşmuştur ki şimdi o romana ve Samipaşazade Sezai’nın bu romanı hangi hallerde yazdığına, yazdıktan sonra nasıl günler geçirdiğine yakından bakalım:

Samipaşazade Sezai ve Romanı Sergüzeşt

1888 yılında yazılan Sergüzeşt adlı roman Samipaşazade Sezai’yi üne kavuşturan romandır. Sergüzeşt, bir kölenin hayatını en ince detaylarına kadar inceler. Eserin bu kadar önemli olmasının bir nedeni de konusunun kölelik ve cariyelik olmasıdır, fikir olarak da o zamanların romantik akımından uzaklaşıp gerçekçi bir bakış açısı kazanması onu diğer romanlardan ayırmıştır. Biz önce romanın küçük bir özetini verip konuya odaklanalım.

Sergüzeşt Romanının Konusu 

Sergüzeşt romanın baş kahramanı Dilber adlı bir cariyedir. Dilber köle olarak bir konağa satılır ve o konaktaki paşa oğlu Dilber’e aşık olur. Dilber, diğer cariyelerin aksine girdiği konakta iyi bir eğitim almıştır. Piyano çalmasını bilir, Fransızca bilir. Bir kölede olması beklenmeyecek donanıma sahiptir. Bu bakımdan da “şanslı” bir köledir. Kitabın ilk kısmında da her kölenin bu kadar şanslı olmadığından bahsedilir. 

Dilber bu kadar iyi bir eğitim almış olmasına rağmen bir cariye olduğu için paşa oğlu ile evlenilmesine izin verilmez. 

Sergüzeşt’in Yazım Macerası

Samipaşazade Sezai, kırk cariyeli bir konakta büyümüş zengin bir paşanın oğludur. Yalnız bu konaktaki kırk cariye de Sergüzeşt romanındaki Dilber gibi yetiştirilmiştir. Bu bakımdan roman iki kısma ayrılır. İlk kısımda cariyelerin çektikleri sıkıntılar anlatılırken ikinci kısımda Dilber’in eğitim hayatı ve iyi yetiştirilmesi konu edinir. Samipaşazade Sezai ikinci bölümü kendi gözlemlerine dayanarak yazmış ilk bölümü de başka kaynaklara başvurarak yazmıştır. Bu kaynaklardan birisi de Victor Hugo’nun Sefiller adlı romanıdır.  Dilber’in çocukluğu Sefiller romanındaki Cosette’nin yaşamından esinlenerek yazılır ama gençliği Samipaşazade Sezai’nin kendi kurgusudur.

Samipaşazade Sezai bizzat cariye sisteminin içinde büyüdüğü için Sergüzeşt adlı eserindeki gözlemleri oldukça kuvvetlidir. Bunun en güçlü örneğini karşılaştırarak görebiliriz. Ahmet Mithat Efendi de kölelik sorununu işleyen eserler kaleme almıştır onun eserlerindeki gözlem Samipaşazade Sezai’deki gözlem kadar başarılı değildir. Bu bakımdan kendi devrinde Sergüzeşt, kölelik ve cariyelik konusunu en iyi işleyen romandır.

Sergüzeşt Romanında Doğu ve Batı Kültürü

Unutulmamalıdır ki Samipaşazade Sezai bir Tanzimat dönemi yazarıdır. Bu bakımdan da Tanzimat dönemindeki Doğu ve Batı medeniyeti ikiliğini içinde yaşar. Tanzimat döneminde Doğu medeniyetinden Batı medeniyetine geçiş vardır. Hatta bu geçiş çoğu romanda özentilik olarak da ele alınır. ( Bakınız Receizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanı  buna en iyi örnektir.)

Sergüzeşt romanında Asım Bey’in konağı da bu ikiliği bize en iyi şekilde gösteren bir konaktır. Batılılaşma hareketi için neden halkın değil bir konağın seçildiği de önemli bir soru olacaktır. Bu sorunun cevabı ise değişimin doğası ile ilgilidir. Değişim her zamanda yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşir. Yani önce saray değişir, daha sonra soylu kesimi ve en sonunda da halk değişir. Bu bağlamda ikiliğin en ciddi olduğu yer elbette Asım Bey’in konağı olacaktır.

Sergüzeşt romanında Doğu kültürünün özellikleri özellikle Asım Bey’in konağında şu şekildedir:

  • Hala cariyelik kültürünün olması
  • Fellak dadıların olması
  • Doğu’nun düşünce yapısı (Dilber’in köle olduğu için paşa oğlu ile evlendirememesi gibi)
  • Doğu mobilyaları (Halılar en önemli unsur)
  • Doğu adetlerinin devam etmesi
  • Kadınların çarşafa kapanarak dışarı çıkması
  • Ataerkil aile anlayışı
  • Evde haremlik – selamlık olması yani Doğu tarzı yaşamın devam etmesi 

Sergüzeşt romanında Batı kültürünün özellikleri özellikle Asım Bey’in konağında şu şekildedir:

  • Fransız mürebbiyelerin bulunması
  • Evdekilerin piyano çalmayı öğrenmeleri
  • Evdekilerin Fransızca öğrenmeleri
  • Batı müziğinin sevilmesi 
  • Paris mobilya dergilerinin takip edilmesi
  • Avrupa edebiyatının  takip edilmesi, kişilerin Fransızca roman okumaları
  • Paris moda dergilerinin takip edilmesi.

Sergüzeşt romanın en önemli özelliği bu ögelerin hepsinin içinde barındırılmasıdır. Bu bakımdan da Tanzimat dönemindeki ikiliği gözler önüne serer. Asım Paşa’nın konağındaki bu durum, Sergüzeşt adlı eserde gerçekçi bir bakış açısı ile abartısız şekilde işlenmiştir.

Sergüzeşt Romanında Romantik Akımdan Gerçekçi Akıma Geçiş

“ Namık Kemal etkisi görülen Sergüzeşt, Türk edebiyatında romantizmden gerçekliğe geçişin başarılı örneklerinden sayılır “ der Atilla Özkırımlı. 

  • Asım Bey’in konağındaki Doğu kültürüne ve Batı kültürüne ait ögeleri abartısız ve gözleme dayanarak anlatması
  • İşlediği konunun hayatın içinden olması
  • Kölelerin yaşamını gözlemleyerek bu eserini yazması 
  • Anlatımının tarafsız olması
  • Tip yerine karakter kullanması
  • Bu karakterlerin seçimi
  • Mekan  betimlerinin gözleme dayanarak ve gerçekçi bir şekilde yapılması eserin realist ögeleridir.

Tüm bunlara rağmen esere tamamen gerçekçi diyemiyoruz çünkü eserde aynı zamanda romantik bir havaya da rastlıyoruz. Bu eser için söyleyebileceğimiz en iyi tespit Sergüzeşt romanının romantizmden gerçekçi romana geçiş romanı olduğudur. Üstelik bu geçiş romanı oldukça başarılıdır.  

Sergüzeşt Romanının Dili

Sergüzeşt romanın dili tertipli ve tutarlı değildir. Aslen tarz olarak Namık Kemal’e uyar Samipaşazade Sezai ama yazılarında Türkçenin Acem ve Arap unsurlarından temizlenmesine taraf olduğunu açıklamasına rağmen romandaki mekan tasvirlerinde dili ağırlaşır. Ayrıca zaman zaman da özensiz bir dile yaklaşır. Yalnız diyaloglarda Türkçe daha arı  ve ağdasızdır. 

Samipaşazade Sezai’nin “üslub-ı ali-i şairane” denilen roman üslubu, Servet-i Fünun romanının dilini etkilemiştir. 

Sergüzeşt Romanı için Son Söz

Sergüzeşt romanının Türk edebiyatı için önemini maddeler halinde sıralarsak:

  • Sergüzeşt romanı dönemi çerçevesinde köle ve cariyelik konularının ele alındığı en başarılı romandır. Kendisinden önce Ahmet Mithat’ın da kölelik konusunu işlediğini ama Samipaşazade Sezai’nin ondan daha başarılı olduğunu unutmamak gerekir.
  • Sergüzeşt romanı yazarı Samipaşazade Sezai’nin gözlemlerine dayanır. Bu romanı okurken Samipaşazade Sezai’nin zengin bir konakta aynı Dilber gibi onlarca cariye ile büyüdüğünü unutmamak gerekir.
  • Sergüzeşt romanının dili yer yer savruk, yer yer ağır ama tarz olarak Namık Kemal tarzında akıcıdır.
  • Sergüzeşt romanı romantizmden gerçekliğe geçişin ilk örneğidir.
  • Doğu medeniyetinde Batı uygarlığına geçişin tüm unsurlarını görebiliyoruz. Bu bakımdan Tanzimat döneminin kültür ikiliğini oldukça net bir şekilde inceler.

Samipaşazade Sezai’nin Öykücülüğü

Samipaşazade Sezai, kısa öykülerini Küçük Şeyler adlı öykü kitabında toplar.  Bunlar Batı tekniğine uygun olarak yazılan kısa öykülerdir. 

Kısa öykülerinde Batı edebiyat dünyasından Alphonse Daudet’i örnek almıştır.  Batılı anlamda ilk gerçekçi öyküler 

Samipaşazade Sezai tarafından verilmiştir. 

Samipaşazade Sezai Hakkında Edebi Tenkit

Gerek kölelik gibi bir konuyu gerçekçi bir bakış açısı ile işlemesi gerek de kısa öykülerinde Batı tekniğini kullanmasıyla Samipaşazade Sezai,  yenilikçi edebiyatın öncülerindendir. Bu bakımdan da Tanzimat edebiyatında önemli bir yere sahiptir.

Samipaşazade Sezai, öykülerinde Alphonse Dauet’i örnek alan, edebiyat  anlamında Abdülhak Hamit hayranı ve Victor Hugo ile Namık Kemal etkisindedir. O, romantik ve insancıl bir şekilde çevresindeki insanlara bakar, onları romanında konu edinir.  Buna rağmen Rauf Mutluay için 77 yıllık bir yaşama sığdırılan iki eser yetersizdir.

Her durumda yani ne kadar az eser verirse versin Türk edebiyatında romantizmden gerçekliğe geçişin köprüsüdür Samipaşazade Sezai.  Yalnız elbette on dört yaşında edebiyata atılmak için babasının sözünü çiğneyen birisinin bu kadar az eser vermesi kabul edilemez.

Samipaşazade Sezai, Sergüzeşt adlı eserini yazdıktan sonra tehdit edildiğini düşünerek Avrupa’ya kaçar. Belli ki fikir ve idealleri onun daha iyi edebi eserler vermesini sağlayacaktı ama kendisinde o “cengaverlik” bulunmuyordu.

Cumhuriyet döneminde yani kendisine aylık bağlandığında da önemli bir eser vermedi. 

ESERLERİ

  • Roman: Sergüzeşt (1888)
  • Öykü: Küçük Şeyler (1892)
  • Oyun: Şir (1879)
  • Sohbet/Eleştiri/Anı: Rumuzu’l- Edeb (1900), İclal (1923)

Kaynaklar

Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860 – 1923 , İnkılap Kitabevi
Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi
Tüzer, İbrahim, Türk Dili ve Edebiyatı , Yeni Edebiyat, Akçağ Yay., Ankara, 2015
Ünaydın ,Ruşen Eşref, Diyorlar ki , s. 38 - 39, TC Kültür Bakanlığı Yayınları

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın