Makaleler

Mübalağa Sanatı Nedir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Türkçeye abartma sanatı olarak çevirebiliriz. Yalnız abartma demek yetmez sadece; neyi abarttığımız ya da abartma derecemizi de bildirmeliyiz. 

Mübalağa ya da  abartma sanatı divan şiirinde çok kullanıldığı gibi yeni edebiyatta da çok kullanılmıştır. Yalnız divan şiirinde kullanım tarzı ile yeni edebiyatta kulanım tarzı ve amacı aynıdır.

Mübalağa Sanatı Tanımları..

Mübalağa sanatının tanımını yaparken önce amacına dayanmak lazım, mübalağa sanatının amacı her edebi sanatta olduğu gibi sözün etkisini güçlendirmektir. Bunu hangi yollarla yaptığı ise mübalağa sanatını işaret eder.

Mübalağa sanatı, sözün etkisini güçlendirme işini bahsi geçen olayı ya da kişiyi / nesneyi olmadığı bir duruma sokarak yapar. Yani var olandan daha kötü ya da var olandan daha iyi hale getirdiği durumun aslını bize sezdirir şair. Ama karıştırmamak gerekir ki amaç bize olayı sezdirmek değil olaya dikkat çekmektir.

O zaman Cem Dilçin’in mübalağa tanımını paylaşalım: Bir sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi ya olamayacağı gibi bir biçimde anlatmak ya da olduğundan pek çok ve pek az göstermektedir.

Burada Cem Dilçin, mübalağa sanatını hem olumlu hem de olumsuz yönüyle ele almış. Örneğin , “O kadar az bırakmıştı yemeyi, karınca yese ile aç kalırdı” gibi bir cümlede olumsuz bir mübalağa vardır. Yemeğin ne kadar az kaldığı bu şekilde özetlenmiştir, elbette bu durumun gerçekliği yoktur ama yine de yemeğin azlığı yine daha az bir durum işaret edilerek anlatılmıştır. Aksi bir durumda örneğin, “ O kadar çok yemek yapmış ki tüm dünyayı doyurur” dersek burada olumlu mübalağa var. Yemeğin çokluğu “tüm dünyayı doyurması” yönüyle abartılmış. Her iki durumda da önemli olan sözün etkisini okuyucuya vermektir, durumun azlığı ya da çokluğu veya durumun nasıl durumu değil.

Mübalağa sanatının dozu…

Mübalağa sanatında elbette bir doz arıyoruz. Nitekim mübalağa sanatının amaçlarından birisi de okuyucuya nükteli, esprili bir şiir sunmaktır. Abartmanın dozu kaçarsa absürt bir şiir olur. Bu bakımdan mübalağa sanatı yapılırken buna dikkat edilmelidir.

Tarihte daha doğrusu eski edebiyatta abartının da abartısı olmuştur elbette. Şairler, sonuçta her şeyi denemişlerdir; bunun sonunda mübalağa sanatı üçe ayrılmıştır ama bu konuyu “mübalağa türleri “ başlığında işleyeceğimiz şimdi sadece duyurmakla yetiniyoruz.

Mübalağa sanatını kullanan şair, okuyucuya bir mesaj vermek isteyebilir, bu durumda mübalağa sanatını daha dikkatli kullanmalıdır. Okuyucunun dikkatini sanata toplayıp verilmek istenen mesajdan uzaklaşmak edebiyatta iz bırakmayacak bir yöntemdir. 

Bu bakımdan mübalağa sanatına kullanılan sanatlara da dikkat edilmelidir. Benzetme, güzel neden bulma yani hüsn-i talil, bilmezden gelme yani tecahül-i arif ve diğer tüm sanatlar mübalağa sanatı ile birlikte kullanılabilir. Yalnız dikkat edilmesi gereken nokta, bu sanatların beyit bütünlüğüne katkı sağlamasıdır.

Neden mübalağa sanatı tercih edildi…

Biliyorsunuz ki her sanat  çok fazla kullanılmadı, tutmadı. Hatta açık konuşmak gerekirse kitaplarda kaldı ama mübalağa sanatı bugüne kadar gelen ve artık bir sanat olmaktan ziyade konuşma diline de yapışan bir sanat oldu. Şimdi hepimiz abartma sanatını günlük dilde kullanacak hale geldik. Peki dilimize bu kadar yapışan mübalağa sanatı neden bu kadar popüler oldu, eskiler bu sanatı neden tercih etti, bu sanatta ne gördü?

Cem Dilçin bu konuyu Örneklerle Türk Şiiri adlı eserinde bir cümle ile özetlemiş: “Eskiler bir şairin hayalinin genişliğini ve gücün göstermesi bakımında mübalağa sanatına daha çok önem vermişlerdir.”

Burada aklımıza takılan sorulardan biri ama en önemlisi neden mübalağa sanatının şairin hayal gücünü göstermesi olabilir.

Soruyu biraz farklı açıdan bakarak çok net bir cevap ortaya bakabiliriz. Divan şiirinde, esas olan yeni bir ürün ortaya koymak değildir, var olan ürüne ki o ürün divan şiiri için mazmunlarla tanımlanmış olan sevgilidir, bakış açısıdır. Tüm şairler, bahsi geçen sevgiliye aşıktır ama şairlerin bakış açıları farklıdır. Mübalağa sanatı bu dengeyi ortadan kaldırıyor, bu sanatta yeni bir şey üretme durumu var. Şair, kendisinden önceki şairin mübalağasını kullanamıyor mesela, kendi üretmek zorunda. E bu durumda da önemli olan , şairin hayal gücü oluyor. Esinin bile hoş görülmediği mübalağa sanatını, şairi yeni  şeyler üretmeye sevk ediyor

Bu bakımdan da mübalağa sanatını dozunda kullanan şair, yetenekli sayılır.

Mübalağa sanatı en çok hangi şiir türlerinde kullanılmıştır..

Bu konuya bakarken divan şiiri bazında değerlendireceğiz. Malum yeni edebiyatta şiir türleri çok fazla kalmadı, serbest şiir bazında değerlendirebiliyoruz; lakin eski edebiyat geleneksel bir yaklaşım olduğu için daha net ayrımlar var.

Mübalağa sanatı divan şiirinde en çok medhiye, fahriye ve hicviyelerde görülür. Elbette diğer nazım şekil ve türlerinde de görülüyordu ama en çok bu şiir türlerinde kullanılıyor. 

Medhiye ve fahriye kasidenin bölümlerinden. Medhiye, medih yani lütufta bulunan kişiye; fahriye şairin kendisine şairin övgüsüdür. Yani bahsettiğimiz, olumlu mübalağa durumu vardır. Bu iki durumda şair, var olan durumu fazlasıyla anlatır. Konular bakımından da olumsuz bir mübalağa yapmasını bekleyemeyiz şairin. Nitekim olumsuz mübalağa , işlenen alan daha farklı olacaktır.

Hicviyelerde olumsuz bir durumu mübalağa yolu ile anlatma vardır. Örneğin toplumsal olaylar, eski zamanları düşünürsek beğenilmeyen yöneticiler  hicvedilmiştir.

Hicviye de medhiyede de Nefi, eski edebiyatımız için önemlidir. Zaten kendisi de 4.Murad Han tarafından abartılı anlatımı ve hicivleri yüzünden idam edilmiştir. Aşağıda, hakarete varan bir hiciv mübalağa örneği göreceksiniz:

Gürci hınzırı a samsun-ı muazzam a köpek 

Kande sen kande nigehbani-i alem a köpek 

*

Vay ol devlete kim ola mürebbisi anun 

Bir senin gibideni cehl-i mücessem a köpek 

*

Ne gune kaldi meded devlet-i Al-i Osman 

Hey yazuk hey ne musibet bu ne matem aköpek 

*

Ne ihanetdür o sadra bu zamanda ki anun 

Olmaya sahibi bir Asaf-ı kerem a köpek 

*

Hidmet-i devlete sair vüzeradan göreler 

Bir fürumaye koca ayuyı akdem a köpek 

*

Bu mahlallerde ki Bagdadı ala şah-ı Acem 

Arz-ı rumu ede teshir Abaza hem a köpek 

*

Sattınız iki soysuz bir olup hanlığı 

Kimseyietmedünüz bu işe mahrem a köpek 

*

Paymal eylediniz saltanatın ırzını hem 

Yok yereoldı telef ol kadar adem a köpek 

*

Hiç hanlık satılır mı hey edebsiz hain 

Tutalım olmamış ol fitne muazzam a köpek 

*

Sen kadar düşmen-i devlet mi olur a hınzır 

Ne turur saltanatun sahibi bilsem a köpek 

Ehl-i dil düşmeni din yoksulu bir melunsun 

Öldürürlerse eğer can-be-cehennem a köpek 

*

Böyle kalur mu soysuzlar elinde devlet 

noldu ya gayret-i şahenşeh-i azam a köpek 

*

Hak götürdü arabı gitti hele dünyadan 

Kim götürse akabince seni bilmem a köpek 

*

File nacar meger yükledeler tabutunu 

Çekemez cife-i murdarunu adem a köpek 

*

Filler de çekemezse ne acep laşeni kim 

Var mı bir sencileyin div-i mülahhem a köpek 

*

Sen soysuz eşek ol Kirliorospu yaraşur 

Bindürüp sırtına teşhir edersem a köpek

Mübalağa türlerine bakarsak..

Mübalağa sanatı, aşırılığın derecesine göre 3’e ayrılır; Tebliğ, iğrak ve gulüv… Şimdi örneklerle bu türleri açıklamaya çalışalım:

1. Tebliğ  : Akla ve göreneğe uygun olan mübalağadır. Yani çok abartının en az olduğu mübalağa türüdür.

Eyyâm-ı zemistanda beni gerdiş-i devrân

Bir hâne-i viran-şüdeye eyledi mihman

*

Mânend-i kafes rahneleri hâric-ı tadad

Mânend-ı felek sakfı kevâkible dirahşan

*

Bahtım gibi tîre kef –i ümmid gibi teng

Çeşmim gibi pür-âb derûnum gibi virân ( NEFİ )

2. İğrak : Akla uygun ama gelenek ve göreneklere ters olan mübalağa türüdür. Abartının orta seviyede olduğu bir mübalağa türüdür.

Yazılıp ermeye pâyânına dek nâme-i şevk

Hep ağaçlar kalem olsa kamu yaprak kağıd ( NECATİ ) 

*

Gönül inler gamından dem-be-dem rûh-ı revân ağlar

Bu bağın çeşme-sârı hep benim eşk-i revânımdır ( BAKİ )

*

Donar soğuktan efendi semender âteşte

Bir iki gün dahi böyle eserse bu sarsar ( NEDİM)

3. Gulüv : Ne akla ne de geleneğe uygun olan mübalağa türüdür. Abartının en hat safhasına ulaşılır, en uçuk abartmaların yapıldığı mübalağa türüdür.

Öyle zaif kıl tenimi firkatinde kim

Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni ( FUZULİ )

*

Göremez girsem eğer mûr-ı zaîfin gözüne

Ey Süleymân-ı zaman öyle hayâl oldu tenim ( ŞEMİ )

*

Âyine oldu bir nigah-ı hayretinle âb

Billah ne saht âteş-i sûzansın ey gönül ( NEDİM )

Kaynaklar

Dilçin, Cem, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, TDK, 9.Baskı, Ankara
Bayram, Yavuz, Eski Türk Edebiyatına Giriş; Eski Türk Edebiyatında Anlam Figürleri ve Edebi Sanatlar, Akçağ, 6.baskı

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın