Makaleler

Milli Edebiyat Dönemi Akımları Nelerdir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Milli edebiyat devri, 1911 ve 1923 yılları arasındaki dönemdir. Bu dönem, aslen II. Meşrutiyet’in ilanından Cumhuriyet’in ilanına kadar olan kısım olarak da değerlendirilebilir.  Bu aralığın bir dönem olarak değerlendirilmesi bazı nedenlere dayanır. Temelde Osmanlı toplumunun siyasi, sosyal ve bunlarla ilişkili olarak kültürel hayatında yaşadığı değişikliklerin yansıması olan bu nedenler özetle şu şekilde sıralanabilir:

  • 1908’de İstibdat Dönemi’nin temsilcisi olan II. Abdülhamit’in tahtan indirilmesi ile bir özgürlük ortamı oluşması

  • II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi

  • Özgürlük ortamının oluşması ile aydınların bu duruma nasıl tepki vereceklerini şaşırması

  • 1789 Fransız İhtilali’nin Osmanlı toplumunda uyandırdığı özgürlük fikri

  • Balkan Savaşları ve sonrasında çıkan milliyetçi isyanlar

  • Tüm bu nedenleri derleyip toparlayacak, Osmanlı’nın yeniden yükselme devrine geçirecek fikirlerin aranması

Tüm bu durumlar yani II. Meşrutiyet’in ilanı, bu yönetim değişikliği ile azınlıkların elde ettikleri haklar, azınlıkların Fransız İhtilali’nin getirdiği hürriyet fikrini benimsemeleri ve azınlıkların bu özgürlük ortamı ile Osmanlı’nın kötü durumdan yararlanıp bağımsızlıklarını ilan etme istekleri, aydınları bu durumu kurtarma çabasına itti. Aydınların sözü edilen çabaları ile dört önemli akım oluştu ve bu akımlar da Milli Edebiyat dönemine hazırlık dönemi idi.  Bahsedilen 4 önemli akım şu şekildedir:

  1. Osmanlıcılık

  2. İslamcılık

  3. Batıcılık

  4. Türkçülük

Bu akımlardan Türkçülük akımı etkisini kültürel sahadan siyasal alana taşıyan tek akımdır; yani halk tarafından en çok benimsenen, halk benimsedikten sonra bir siyasi ideoloji olan akımdır. Diğer akımlar, aydınların halka benimsetmeden siyasî alana taşımaya çalıştıkları akımlardır.  Bu bakımdan, milli edebiyat dönemine kaynak olan akım Türkçülük akımıdır dersek pek de yanlış bir bilgi vermiş olmayız. Bahsedilen akımlardan İslamcılık ve Osmanlıcılık ideolojileri 1908’den 1911 yılı civarına kadar önem kazanmıştır. Aslen akımlar, kesin olarak sınırlandırılmayacak zaman aralıklarında meydana gelmiştir.

Şimdi bu akımları teker teker işlemeye çalışalım:

Osmanlıcılık

Irkı, dini, dili ne olursa olsun Osmanlı Devleti içinde yaşayan tüm vatandaşları kapsayan bir anlayıştı. Bu düşünce aslında devletin kuruluşundan bu yana vardı ama maalesef Fransız İhtilali’nden sonra bu düşünce safça bir düşünce olmaktan ileri gidemedi. Millet – devlet anlayışının üstün olduğu bir devirde millet fikrini hiçe sayarak Osmanlıcılık yapmak pek de işe yaramadı.

Bu akımdan sonra İslamcılık bu akıma alternatif olarak çıktı. Osmanlıcılık akımı da tıpkı İslamcılık ve Garpçılık gibi önce siyasal alanda vuku buldu. 

Osmanlıcılık akımının en önemli temsilcileri şunlardır:

  • Ahmet Mithat Paşa

  • Ziya Paşa

  • Ali Suavi

  • Agâh Efendi

  • Namık Kemal 

  • Ahmet Mithat Efendi

Osmanlıcılık akımının özelliklerini maddeler halinde sıralarsak:

  1. Bu akım II. Mahmut zamanında ortaya çıkmıştır.

  2. Neredeyse tüm Tanzimat devri aydınlar ya da diğer adıyla Genç Osmanlılar ( Jön Türkler) bu fikri benimsemiştir.

  3. Irk, din, dil farketmeksizin tüm Osmanlı vatandaşları devlet için önemlidir

  4. Başlangıcı bakımından ilk akımlardan sayılır.

  5. Tıpkı İslamcılık, Garpçılık ve Osmanlıcılık gibi önce devlet tabanında meydana gelmiştir.

  6. Osmanlı diye bir millet ortaya koymak, Fransız İhtilalinden doğan milliyetçilik akımını bu şekilde bertaraf etmek.

İslamcılık

İslam birliğine dayanan ideolojinin Osmanlı Devleti için bir çözüm yolu görülmesinin nedenleri şu şekilde sıralanabilir:

  1. Osmanlı Devleti’nin halifelik makamına sahip olması

  2. Osmanlı Devleti’nin Hristiyan dünyası karşısında denge oluşturma fikri

  3. Gerçekten tam anlamıyla bir bataklıkta olan Müslüman devletleri kalkındırma umudu (Özellikle Afrika, Orta Doğu yani Arap dünyasının durumu pek iç açıcı değildi)

  4. Osmanlıcılık fikrinin işe yaramamış olması

  5. Balkanlardaki Hristiyan nüfusunun kopmasının ardından bu bölgedeki Müslüman unsurların devletten kopuşunu önleme isteği

Osmanlı, bir imparatorluktu.  Bu bakımdan farklı ırktan, farklı dinden onlarca ülke ona bağlı idi ama ağırlık İslam unsurları idi. Üstelik yönetimde de İslamî kurallar geçerliydi. Zaten ülkedeki isyanın kaynağı Fransız İhtilaliydi ve bu ihtilalin etkisi önce Balkanlarda Hıristiyan milletlerde görüldü. Haliyle İslam birliği çok kapsayıcı ve akıllıca bir çözüm değildi. Buna rağmen 1908 sonrasında bu akıma devletin ileri gelenleri tarafından büyük destek verildi. II. Abdülhamit 1908 öncesinde de sonrasında da bu akımı destekliyordu.  Bu gelişme de onu edebiyat alanına itti. Edebiyat alanında İslamcılık akımının en önemli temsilcisi Mehmet Akif Ersoy oldu.

İslamcılık akımını destekleyen edebiyatçılar ve sanatçıları şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Mehmet Akif Ersoy 

  2. Said Halim Paşa

  3. M. Şemseddin Günaltay

  4. Şeyhülislam Musa Kazım Efendi

  5. Hacı Zihni Efendi

  6. Eşref Edip

İslamcılık akımı özellikle devlet tabanında etkili olmuştur ama maalesef Osmanlı’nın dağılmasını engelleyememiştir.

Batıcılık

Osmanlının dağılmasını engelleyecek olan akımın Batıcılık olduğunu savunan aydınlara göre Osmanlının kurtuluş yolu Batı’yı örnek almak idi. Bu akımın taraftarı yine aydın kesim idi, edebiyat alanına pek yansımadı.

En önemli temsilcileri şunlardı:

  • Süleyman Nazif 

  • Abdullah Cevdet

  • Celal Nuri

  • Tevfik Fikret

  • Kılıçzade Hakkı

Akım, İçtihamat adlı dergide savunuldu ve aslında Meşrutiyet dönemi içinde devam etti. Akımın temel amaçları şunlardı:

  1. Batı gelişmelerini her alanda takip etmek

  2. Batı’yı taklit etmemek

  3. Batı’nın yaşayış tarzını kendimize uyarlamak

Bu akım, daha çok Servet-i Fünun dönemi sanatçılarınca, aydın kesimde ses getirdi ve en çabuk unutulan akımlardan birisi oldu. Bu akımın yayım organı ise İçtihat dergisi idi.

Türkçülük

En önemli akımlardan birisidir. Önce edebiyat alanında varlık gösterip daha sonra siyasi bir akım haline gelen tek akımdır. Ayrıca akımlar arasında şuan bile varlığını hala devam ettiren ve Milli Edebiyat döneminin temelini oluşturan akımdır. Bu bakımdan diğerlerinden daha ayrıntılı ve adım adım ele alınacaktır.

1. Türk adının kullanımın değişmesi

Tanzimat dönemine kadar Türk adının kullanımı yalnızca Osmanlı Türkleri içindi ama Tanzimat devrinde durum değişti.  Tanzimat döneminde Türk adını inanılmaz bir biçimde ve hemen genişleyerek tarihte ve şimdi Türk adını kullanarak kurulmuş tüm devletleri temsil etmeye başladı. Bu adlandırmada, yani şimdiki Türk kapsamını, bazı eserler sayesinde hızlıca yayıldı. Bu eserler şunlardır:

  • Ahmet Vefik  Paşa: Şecere-i Terakkime tercümesi

  • Süleyman Paşa: Tarih-i Alem ( 1876)

  • Ahmet Mithat: Ahmet Metin ve Şiraz (1891)

  • Ahmet Vefik Paşa: Lehçe-i Osmani ön sözü

Bu eserlerden ilki, Ahmet Vefik Paşa’nın Doğu Türkçesine ait olan Şecere-i Terakkime adlı eseridir ve Türk adının genelleşmesi fikri ilk kez o zaman Ahmet Vefik Paşa tarafından ortaya atılmıştır. Elbette bu eserdeki “Bütün Türklük” görüşünde o zamanlardaki Batılı türkologların çalışması da önemli rol oynamaktadır. Ayrıca Ahmet Vefik Paşa, “Bütün Türklük” düşüncesinde dilin çok önemli ve birleştirici olduğunu Lehçe-i Osmanî adlı sözlüğünün ön sözünde değerlendirmiştir. Bu ön söz önemlidir. Konu ile daha yakından ilgilenmek isteyenler, bu ön sözü okumalılar.

O zamanlar da imparatorluğun desteklediği akım İslamcılık anlayışı idi. II. Abdülhamid zamanında da devlet tarafından desteklenen bu akımın taraftarları elbette Türkçülük akımına karşı çıktı. Ama tüm bu karşı çıkmalara rağmen 1896 yılında sonra Türkçülük hareketi özellikle aydın kesimde büyük bir yankı buldu. Bu konuda önemli bir gazete vardır: İkdam

5 Temmuz 1894-31 Aralık 1928 yılları arasında çıkan İkdam gazetesinin altında “Osmanlı” ibaresi geçiyordu; yayının sahibi Ahmet Cevdet bu ibareyi yanlış bularak gazetenin altına “Siyasi Türk gazetesidir” ibaresini de ekledi. Ayrıca bu gazetede “Osmanlıca – Türkçe”  tartışmaları başladı.  Bu dil tartışmalarında dilin sadeleşmesi, Türkçe’nin ne olduğu gibi meseleler dikkate alınıyordu.  Bu münakaşalar dil açısında önemli ve kayda değer tartışmalardır ama maalesef hükümetçe tüm dil münakaşalarının yasaklanmasına neden olmuştur. 

Şemsettin Sami’yi anmadan burayı geçmek olmaz çünkü o, ilk kez “Türkçe” adını bir sözlüğe vermiştir: Kamus-ı Türkî. 1901 yılında çıkan bu sözlüğün ön sözü o dönemdeki siyasi ve kültürel ortam önemli bilgiler içermekte ve Şemsettin Sami’nin dile bakış açısını anlamamızı sağlayacak önemli malumatları kapsamaktadır. Yine Kamus-ı Türkî’de, Şemsettin Sami Türkçenin geçmişini açıklamaya çalışmıştır. Ayrıca sözlükte de bazı maddelere Çağatayca’dan alternatif üretmesi onun “Bütün Türklük” fikrini açığa koymaktadır. O zamana kadar Arapça ve Farsça sözlükler önemliyken adı “Türkçe’nin Sözlüğü” olan bir eser yazmak, bu eserin ön sözünde Türkçenin önemine değinmek ve madde başlarındaki bazı Arapça ya da Farsça kökenli sözcüklerin yerine Doğu Türkçesinin klasik dönemini oluşturan Çağatayca’dan sözcükler önermek onu Türkçülük akımının en önemli temsilcilerinden birisi yapmaya yeter de artar.

1861 – 1926 yılları arasında yaşam süren Necip Asım da 1900 yılında yazdığı Türk Tarihi adlı eseri ile büyük bir ses getirmiştir. Bu eser aslen Leon Cahun (Leon Kahön)’ün Asya Tarihine Giriş adlı eserinden uyarlamadır ama Necip Asım bu eseri daha da genişleterek yayımlamıştır.

Türkçülük akımına hizmet eden bir diğer eser de 1911 yılında yayımlanan Türklerin Ulûm ve Fünuna Hizmetleri adlı kitaptır. Bu kitap, 1861 ila 1926 yılları arasında yaşayan Bursalı Tahir tarafından yazılmıştır.

II. Abdülhamit her zaman Türkçülük anlayışına bu kadar hoşgörü göstermemiştir. Bu fikri savunup Kahire’ye ya da Paris’e kaçmak zorunda kalan aydınlar da olmuştur. Akçuroğlu Yusuf bunlardan birisidir. Onun en önemli eseri 1907 yılında çıkan Üç Tarz-ı Siyaset adlı makalelerini derlediği kitabıdır. Osmanlıcılık, Türkçülük ve İslamcılık akımlarını değerlendirir.

2. Bir Siyasi Akım Olarak Türkçülük Akımı

1908 yılında sonra Balkan Savaşı’nın da patlak vermesi ile Türkçülük, siyasi bir akım olarak değerlendirilmeye başlandı. Böylelikle bu akımın isteklileri dernekler, yayın organları kurmaya başladılar. Bu derneklerinden ilki 1908 yılında kurulan Türk Derneği’dir. Türk Derneği 1911 yılında kendi adı ile dergi de yayımlamaya başlamıştır.

Türk Yurdu Derneği ise 1911 yılında adeta Türk Derneği’nin yerini aldı. Mehmet Emin Yurdakul’un öncülüğündeki Türk Yurdu dergisinin yerini de 1 yıl sonra Türk Ocağı aldı. Milliyetçi derneklerin arasında en çok benimsenen derneğin Türk Ocağı olduğuna değinen Prof. Dr. Kenan Akyüz, bu derneklere bağlı dergilerin halka pek hitap etmediğini ekleyerek bu işi en iyi yapan derginin 1913 yılında çıkan Halka Doğru dergisinin olduğunu söyler. Bu zamanlarda Türkçülük akımının bu kadar yayılmasını nedenleri arasında iktidardaki partinin yani İttihad ve Terakki’nin bu akımı desteklemesi de vardır.

1911 yılında edebiyat ve sanat hayatı Genç Kalemler dergisi ile tanışmıştır. Genç Kalemler, Ziya Gökalp’ın tanımasına ve bu hareketin kültürel lideri konumuna gelmesine vesile olmuştur. Ziya Gökalp “Turan” adlı makalesi ile I. Dünya Savaşı boyunca bu hareketin lideri konumuna gelmiştir. Ziya Gökalp’ın hayatı ve fikirleri gelecek olan Ziya Gökalp’ın Yaşamı ve Edebî Hayatı adlı makalede daha ayrıntılı bir şekilde incelenecektir.

3. Türkçülük Akımının Özellikleri

Bu akımın özelliklerini dilimiz döndüğünce anlattık, şimdi toparlama mahiyetinde bu akımın özelliklerini maddeler halinde sıralamaya çalışalım:

  • Akımın özü etnik bir grubu yücelmektir ama bu etnik grup Osmanlı’nın temelini oluşturan Türklerdir.
  • Devleti çöküşünü önlemek için öze dönülmesi gerektiğine değinilmiştir.
  • Bu dönemde Türk tarihi hakkında yapılan çalışmalar artmıştır.
  • Yine bu dönemde Türkçe hakkında yapılan çalışmalar artmıştır. Her iki araştırma branşında da Batılı tarihçilerin fikirleri göz ardı edilmemiştir. Bu yüzden de çeviri çalışmaları da artmıştır.
  • Önce kültürel alanda varlık bulmuş daha sonra siyasi alanda faaliyet göstermiştir. Bu bakımdan bu yönüyle tek akımdır.
  • Türkçe hakkında tartışmalar başlamıştır. Daha sonra bu tartışmalar dilin sadeleşmesini sağlayacak olan Yeni Lisan hareketinin başlangıcı olmuştur.
  • İlk kez Türk adı bu kadar net bir şekilde vurgulanmıştır.
  • Genel Türklük yani Turan fikri bu dönemde ortaya atılmıştır.

Toparlasak…

Akımlar arasında en çok yayılan Osmanlıcılık ve Türkçülük akımıdır. Batıcılık akımı, hem siyasi hem de kültürel anlamda her akımın içinde vardı ama biraz da devlet eli ile bu akım ilim ve teknik alanı ile sınırlandırıldı. Osmanlıcılık akımı ise devletin de desteklediği bir akım olduğu için çok rahat bir şekilde varlık gösterdi. Türkçülük akımı, en sorunlu akımlardan birisi olmasına rağmen kültürel alandaki faaliyetlerinin de etkisi ile en uzun soluklu akım oldu.

Kaynaklar

Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İnkılap Kitapevi, İstanbul
Korkmaz , Ramazan, Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı 1839 – 2000, Grafiker Yayınları, Genişletilmiş 5. Baskı
Müzeyyen BUTTANRI, İkdam Gazetesinin Kültür Hayatımızdaki Yeri, Şekil Ve İçerik Özellikleri (1894-1900), Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 4 Sayı: 1 Haziran 2003, erişim tarihi 10.05.2016

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın