Makaleler

Dünya Edebiyatında Romantizm

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Romantizmin Doğuşu

Romantizm Batı’da yani Avrupa’da baş vermiştir ve Klasizme tepki olarak doğmuştur ama Romantizmin en önemli çıkış nedeni bu değildir.

Romantizm yani Türkçe adı ile Coşumculuk, 1789 Fransız devrimi ile ortaya çıkmıştır.

Klasizm mutlak monarşinin eseriydi, Romantizm ise bunun zıddı olarak demokrasi, adalet ve bireysel özgürlüklerin eseridir.

Fransız devrimi ile insanlar birey olduklarının farkında varmışlardır ve hümanist bir anlayış geliştirmişlerdir. Zira bu hümanizmden itibaren bir fert olduğunu anlayan bireyler toplumda kendilerini kabul ettirme çabası içine girmişlerdir. Aristokrat ve ruhban sınıfı arasında sıkışıp kalan ve kendilerine bir konum edinmek için savaşan burjuvaların mücadelesinin önemli başarısıdır toplumda bir yer edinmek. Burada bir parantez açmalıyız; Fransız devriminden sonra gelen Sanayi devrimi ile burjuva güçleri daha da değer kazanacak ve asilzade sınıfının elinde ise sadece soyadları kalacaktır. Bu durum Molière’nin Cimri eserini hatırlatır. Buradaki başkahraman Harpagon, bir burjuvaydı.

Pek tabii böyle bir gelişme yani Fransız devrimi, toplumun en temel taşlarından başlayarak bir yıkıma ve akabinde bir yenileşme, tanzime neden olacaktır/olmuştur.

Fransız Devrimi ile gelen millileşme, adalet, eşitlik gibi duygular kültürel gelişme ve değişime ortam hazırlamış; ayrıca özellikle millileşme olgusu her toplumu kendi kimliğini bulma arzusuna itmiştir.

Fransız Devrimi dünya çapında çok iyi sonuçlar doğursa da kendi içinde bir bunalıma mahkûm kalmıştır. Devrim ile mücadelenin bittiğini sanan insanlar, vaat edilen birçok şeyi alamamışlardır. Eskiye dönüş mümkün olmayıp gelecek de belirsiz olunca “asrın hastalığı” hayattan bıkkınlık, melankoli, kötümserlik baş göstermiştir. Bu ortam Romantizmin doğuşu için iyi bir ortam olarak görülmelidir çünkü Romantikler de tam olarak bu konuları işlemişlerdir.

Romantizmin hızlı ve etkili bir biçimde gelişmesinden hiç şüphe yoktur ki matbaa çok büyük bir etmendir. Matbaanın bulunuşu ile edebiyat, artık bir saray ya da yüksek zümre edebiyatı olmaktan çıkmış, geniş kitlelere yayılmıştır. Okuyucu kitlesinin gelişmesi ve değişmesi elbette ki sanatçıları da onların zevklerine yönlendirecektir. Zaten böyle bir ortamdan çıkan bir sanatçının dar bir edebi alanda kalması beklenemezdi. Kısacası sanat / edebiyat, daha geniş halk kitlelerine yönelmek, onların dili olmak durumundandır.

İşte tam da bu nokta da romantizmi hazırlayan başka bir unsur ile karşılaşırız; mevcut sanat / edebiyat anlayışlarına tepki; yani Klasizme verilen tepki.

Tepkilerin en büyüğü, uzun zamandır varlığını sürdüren Klasisizmin zamanla orantılı olarak artan kuralcılığı ve katıcılığıdır. Özgürlüğün en yüksek bilincindeyken edebiyat ve sanatın katı hem de mazeretsiz kuralları ve katılığı elbette ki yıkılacaktır. Ayrıca klasik akımın katı akılcılığı ve millilikten uzak tavrı artık göze batar hale gelmiştir. Klasizmin yabancılaşan dili ve üslubu da o döneme göre çok yavan kalacaktır. Hatta bu tepkilerin bir kısmı da rasyonalist çağın (aydınlanma çağı) kuru akılcılığına gelmiştir.

Bu istekler, arayışlar, tepkiler zaman içinde bir güce ulaşıp patlama noktasına gelmiştir.

J.J. Rousseau ferdiliği ve tabiatı (dış tabiat ) gündeme getirmiştir (Klasik akımda da bir doğa vardı ama bu doğa tabiat olan doğa değil insan doğasıydı. Bu insan doğasının da bireysel yanları değil ortak yanları alınırdı.) Daha sonra onun takipçisi Saint – Pierre; Paul et Virginia adlı eserinde egzotizm’i edebiyata sokar.

Nedir Egzotizm?

Egzotik yerlere gitmek anlamındadır. Batı için konuşursak bu şimdiki Doğu’ya gitmek anlamındadır. Yani o dönemdeki Osmanlı ve Doğu topraklarından bahsediliyor. En çok merak edilen nokta ise Padişah haremleri ve hamamlarıdır.

Batı’da bir ötekileştirme söz konusudur o dönemde. Ötekileştirilen yer ise şüphesiz Doğu’dur. Bu durum o kadar önemsenmiş ki yüksek okullarda Oryantalizm bölümleri açılmıştır. Bu bölümlerin kurulma sebebi Doğu’yu tanımak ve sömürgeleştirmektir. Oryantalizm tüm romantiklere etki etmiştir. Türk Edebiyatında ise Ahmet Mithat ve Receizade Mahmut Ekrem oryantalist sayılabilirdir. Ahmet Mithat Efendinin yazdığı “ Amerikan Vahşeti” buna örnektir çünkü Ahmet Mithat Amerika’ya hiç gitmemiştir.

Duygu Okulları

Klasiklerin Fransız Akademisi vardı; Romantiklerin de İngiltere merkezli bir Duygu Okulları bulunmakta. Duygu okulu temelde kalp – dimağ dengesini esas alarak insan gerçeğini duygu tecrübesine icra etmekte; böylece Klasisizmin fikir tecrübesine ve klasik insan gerçeğine antitez oluşturmaktadır.

Romantizmin Sanat / Edebiyattaki İlke ve Nitelikleri

1. HÜRRİYET

Büyük ölçüde ihtilal ortamında doğan romantizmin tabii olarak ilk niteliği özgürlüktür. Yani mevcut olana isyan vardır. Klasisizme tepki olarak doğan ve özgürlük ile hamurunu yoğuran romantikler kendilerini ve sanatlarını kısıtlayan her türlü kurala karşı çıkmışlardır. Hatta sadece şuanda değil, ileri de gelecek olan tüm sınırlara karşı kesin bir başkaldırı hakimdir. Victor Hugo, Cromwel eserinin ön sözünde bunu açıkça ilan eder.

Romantikler özgürlük konusunda öylesine ileri gideler ki, türlerin ayrılığı ilkesini de çiğnerler. Trajedi ile komedi türünden oluşan yeni bir tür olan dramı sanata sokarlar. Şiiri nesre yaklaştırırlar ve roman türünü ön plana çıkarırlar.

Kısacası romantikler gerek sanatta, gerekse sosyal hayatta isyankar ve devrimcidirler. Ne sanattaki mevcut düzeni ne de toplumun değer ve kurumlarını kabul ederler. Bunların yerine insan tecrübesinden doğmuş yeni değerler koymaya çalışırlar. Her türlü dogmaya karşı çıkarlar. Bu doktrin de esas olan bireydir, toplum değil.

Romantiklerin bu tutumu hiç şüphesiz bağlı oldukları Tanrı - tabiat ve insan düşüncesinden kaynaklanır.

2. İNSAN VE GERÇEK

Romantikler de insan gerçeği vardır. İnsan evrenin merkezidir. Bireyler öyle derlenip toparlanıp köşeye atılacak bir eşya değildir. Bu bakımdan romantikler her yönü ile insanı işlerler.

3. SANAT / EDEBİYATIN AMACI

Romantik akımda sanatın amacı insana dış dünyadan farklı bir dünya sunmaktadır. Dışarıdaki dünya zaten kötüdür, burada insanlar istediklerini alamamışlardır; o zaman hayaller insanın tek kaçışıdır. Bu bakımdan romantikler de insanlara istediklerini daha doğrusu kendilerinin de doğru buldukları o güzel sanal dünyayı vermişlerdir.

4. DUYGU / SANTİMANALİZM

Duygular romantiklerin beslendikleri yegâne kaynaktır çünkü aklı reddetmişlerdir. Onlara göre insanın derinliği duygularında, ruhlarında gizlidir.

5. MELANKOLİ / HÜZÜN / KÖTÜMSERLİK / MARAZİLİK

Bir ortam düşünün ki alışık olduğunuz her şey bir anda yerle bir olsun. Eviniz yıkılsın ya da herhangi bir kanun ya da gelecek olmasın. İşte Romantikler tam olarak böyle bir ortamdaydılar. Her devrim bir yıkımdır ve Fransız devriminin yıkımı oldukça sarsıcı olmuştur. Bu bakımdan da Romantiklerin duygusallığı genelde melankoli ve hüzün kaplıdır. Buna bağlı olarak en çok kullanılan temalar; ölüm, intihar ve kaçış temasıdır.

6. FERDİYETÇİLİK / LİRİZM

Tipçi değil karaktercilerdir. Tip bir toplumda benzer özellikler gösteren insan genellemesidir ve tek yönlüdür. Örneğin cimri, cesur vs. Karakter ise çok yönlüdür. Romantikler ise bireyselci anlayışlarına uygun olarak romanlarında karakter kullandılar.

7. DOĞA

Romantiklerin temel konusudur. Burada kastedilen ise dış doğadır; insan doğası değil. Bu da zaten klasik anlayışa başkaldırıdır. Romantikler ise idealist doğayı tercih ettiler. Doğa olduğu yerde durdu evet ama onlar doğayı keşfettiler ve kendi hayallerinde de bir doğa yarattılar. Doğaya bu kadar düşkünlüğün arkasında ise dini duygularının zayıflaması vardı çünkü monarşi sistemi laik bir sistem değildir. Kilise halka yeterince acı vermişti ve halk artık dine inanmaz hale gelmişti.

8. MİLLİLİK

Fransız devriminin etkisi ile milliyetçilik vardır ama bu milliyetçilik bir ulus oluşturma kaygısını güden bir milliyetçilikti. Bir nevi temel olarak düşünebilirsiniz.

9. HRİSTİYANLIK DUYGUSU

Romantiklerde, Klasik anlayışın ve monarşik yapının yegane sömürü aracı olarak kullandığı Hristiyanlık yoktur. Onların Hristiyanlığı da yeniden keşfediştir ve bu arayış felsefi bir arayıştır. Bu bakımdan romantiklerin dini duyguları güçlüdür.

10. TASVİR

Tasvir, bir nevi sezgici yöntem ile yapılır. Yani sanatçı gördüğü şeyi aynen aktarmak yerine o şeyde ne gördüğünü anlatır. Yani herkes tarafından görünen bir şeyi herkes tarafından bilinmeyen kendi bakış açısı ile görünen şeyin kendisinde bıraktığı izlenim ile aktarır.

11. DİL VE ÜSLUP

 Klasik akımın yapay ve aristokratik dilini kabul etmez. Bu bakımdan romantiklerinin dilleri daha akıcı, samimi ve liriktir.

Toparlarsak:

  • Fransız devrimi ile birlikte ortaya çıkmıştır.
  • Klasik akıma karşıdır.
  • Bireyseldir ve bu bakımdan oldukça çeşitli eserler ortaya çıkmıştır.
  • Kuralları tamamen yıkan bir anlayıştır. Bu bakımdan şiirler de ilhamla yazılmış ve hiçbir kural gözetilmemiştir.
  • Klasik dönemde hakir görülen romanlar şaha kalkmıştır. Matbaanın varlığında kitaplar kolayca çoğaltılmıştır.
  • Klasik akımın katı aklına karşı duygular öne çıkarılmıştır. Sadece iyi duygular değil kötü duygular da aktarılmıştır.
  • Klasik akım kötü olan her şeyi sansürlerken romantikler sansüre gerek duymamışlardır. Onlara göre hissedebilen şeylerin sansüre ihtiyacı yoktur. Bu bakımdan eserlerde küfür de olabilir ya da tiyatroda abes bir hareket sansürlenmeden oynanabilmiştir.

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın