Makaleler

Bâtın ve Bâtıniyye Nedir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Bu konu oldukça karışık ve uzun bir konudur. Bu bakımdan bu yazıda, konuyu biraz daha kısaltıp en anlaşılır dille yazmaya çalışacağız. Bu bakımdan önce batın / batınniye ve daha sonra onun karşıtı olan zahir sözcüklerinin anlamını öğreneceğiz.

Batın ve Zahir Ne Demektir?

Batn ya da  butûn kökünden gelen  “batın” “Gizli olmak; bir şeyin iç yüzünü bilmek” anlamındadır. Zahir ise “zuhur” kökünden gelir ve “Bir şeyin dış görünüşü, kabuğu anlamındadır.” Batıniyye ise “gizli olanı bilen, iç yüzünü bilen” anlamına gelir.  Bu terim, hicrî IV. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmış, ondan önce kullanılmamıştır.

İslam düşünce tarihinde Batıniyye anlayışı çok genel bir anlamı kapsar. Bu terim, insanları zahir- batın ayırımına tabii tutarak genel İslam düşüncesinden farklı olarak yorumlayan ve din anlayışını inkar derecesine gelen gruplar için de kullanılırken bir yandan da gizli siyasal gruplar için de kullanılmıştır.  Bu gizli siyasal grupların temel özelliği ise iktidara karşı isyan faaliyetlerinde bulunmalarıdır. Kaynaklar bu gruplara neden Batıni dediklerini farklı nedenlere bağlamışlardır.

Batıniye konusu bu yazıda İslam Ansiklopedisi temel kaynak alınarak anlatılacaktır; bu bakımdan herhangi bir taraf tutma söz konusu değildir; bu  konu hakkında ana  ve en ayrıntı verici kaynak olduğu için İslam Ansiklopedisi ( Diyanet baskısı ) tercih edilmiştir. Bu ansiklopedi de açıkça yazar ki “Bununla birlikte Bâtıniyye’yi gerçek yüzüyle ve ayrıntılı olarak tanıtan kaynaklar son derece azdır.” 

Batınilik hakkında edinilen bilgiler ya Batınilik mezhebini tanıtmaya çalışan kaynaklar değildir; tam tersine muhalifler tarafından yazılan yazılardır ama bu kaynaklarda Batınilik tarikatına girip onların kurallarını öğrenip çıkmış ya da çıkarılmış kişilerin görüşleri de bulunmaktadır.

Batınilik'in Doğumu, Büyümesi ve Gelişmesi

Batınilik, farklı ülkelerde farklı adlarla anılmaktadır. Hemen hem tüm İslam ülkelerinde faaliyet göstermelerine rağmen hemen hemen tüm ülkelerde farklı lakaplara maruz kalmışlardır.

Batınilik inancının kökeni hakkında elde üç farklı görüş vardır. Bu görüşlere kısaca bakalım:

1. Batıni olduğunu söyleyen yazarlar Batınilik ilminin kaynağını Cafer es Sadık zamanına kadar indirir.

2. Ehl-i Sünnet yani Hz. Muhammed ümmeti ise Batınilik inancının Yahudilik, Mecusilik gibi eski dinlerin bir karışımı olarak tanımlayarak İslam dışı olduklarını savunur. Hatta bunu bir din olarak bilek kabul ederler. Bu konuda, sünnet ehillerine göre , İslam’ın yayılışını kılıçla engellemeyen kişiler sanki İslam kurallarına uyuyormuş gibi görünüp ona eski inançlardan fikirler karıştırmışlardır. Onlara göre amaç, İslam dairesini içten çökertmektir. Buna dayanak olarak da Batınilerden Meymûn b. Deysân el-Kaddâh’ın Mecusi inancından, Hamdân Karmat ise Sâbiîlik inancından geldiğini söyler ki gerçekten de öyledir. Ayrıca bazı Batınilerin peygamberi inkar noktasına gelmesi,  bu görüşün taraftarlarını çoğaltmıştır.

3. Günümüze daha yakın araştırmacılar ise Batıniliği bir mezhep olmaktan çok bir fikir akımı gibi görme eğilimindedirler. Buna göre Batıni inancının kaynağı “Yeni Eflantuculuk” akımıdır; yani  bir felsefe akımıdır. Garip olanın ilk kez Yahudi bir filozof Philion’un Batıni fikirlerini Tevrat üzerinde uygulaması ve bunun da İsmailiyye mezhebinin temel kitabında aynen kopyalanması olmuştur. 

Mezhepler tarihi araştırmacıları olaya daha farklı ve doğru bir açıdan en azından tarafsız bir açıdan bakmışlardır. Onlara göre Batınilik hareketinin başlangıcı 8.yy’a kadar iner. Bu dönemde İslam dünyasının başında Emeviler bulunmakta ve onların izledikleri ırkçı politikalar halk arasında kutuplaşmalara yol açmıştır.  Abbasilerin yönetimi ele alması ortamı biraz yatıştırsa da aslen zaten çözülme Emeviler döneminde başlamış ve bir aristokrat sınıfı dahi oluşmuştur.  Abbasilerin Şii mezhebinden olanlara uyguladıkları baskı, Şiileri gizlenmeye itmiş ve İslam karşıtı olan diğer din mensuplarının da onları desteklemesine neden olmuştur. Bu durum da halkı bir isyana teşvik etmiştir; Batıni  fikir akımının zeminini de böyle bir durum oluşturmuştur.

Batınilik ve Hz. Ali İlişkisi

Birçok kaynak, Batıni inancının kaynağını Abdullah b. Sebe olarak gösterir. Abdullah b. Sebe, Hz. Ali’yi ilahlaştıran birisidir ve Kuran’ı Batıni anlayışa göre  yorumlamıştır. 

Abdullah B. Sebe’den sonra  Muhammed b. Haneffiye ile oğlu Ebu Haşim etrafında “Keysanniyye” ve “Harbiyye” grupları toplanmıştır.  Onlara göre Hz. Muhammed, kendisine gelen vahyin zahirini getirmiş, Hz. Ali ve soyu ise bu vahyin gerçeğini ortaya  çıkarmışlardır.  Bu bakımdan da  bu gruptaki imamların insanların içlerindekileri görebildikleri ileri sürülür.

Zamanla çeşitli gruplardan ortaya çıkan kişiler, Kuran’ı farklı bir şekilde yorumlayarak tarihe geçmişlerdir. Yalnız zamanla Batınilik ile bur gruplardan birisi olan İsmaliyye arasında bir bağ olmaya başlamıştır.  Bütün Batıniyye inanışlarının imamı kabul edilen Ebü’l Hattap, görüşlerini İslamiyye mensuplarına aktarınca Batınilik ile İslamiyye aynılaşmıştır. Bu kadar çok grubu içeren Batınilik, bir süre sonra kendi içinde Karâmita, Nusayriyye, Dürziyye olarak gruplanmıştır.

Selçuklulara kadar Uzanan Bir Fikir Hareketi

İsmailiyye ile aynılaşan ve büyüyen Batınilik inancı, Abbasi halifelerinden Me’mûn döneminden başlayarak Anadolu’ya kadar yayılmıştır. 

Abbasi bölgesinden Anadolu’ya kadar birçok isyan Batıni gruplarca çıkarılmış, Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk, Batıniler tarafından öldürülmüştür. Ayrıca birçok Sünni devlet adamı da Batıni cinayetlerine kurban gitmiştir. Oldukça kanlı bir tarihtir Anadolu’daki Batıni faaliyetleri.

Selçuklular, bu grubu teskin etmek için olağan üstü çaba harcamış; bunu bir aşamaya kadar yapmış ama vurucu darbe Moğollardan gelmiştir. Moğollar, Sünni ya da Batıni demeden büyük bir katliam başlatınca  Batıni hareketleri de mecburen sönmek zorunda kalmıştır.

Batınilik ve Gizlilik 

Batınilik , genelde Sünni çoğunluğun oldukları devletlerde o çoğunluğun kabul etmedikleri inançları yaymaya çalıştıkları, kimi zaman da kanlı eylemler yaptıkları için her zaman gizli bir örgüt olmuşlardır. Bu bakımdan da kendileri hakkında kesin bilgilere ulaşılamamış ancak içlerinden çıkanların ya da sızdırılan bilgilerin ışığında yönetimleri kavranabilmiştir. Bu yönetimde şu kişiler bulunur:

  1. İmam: İnancın en üstündeki kişi, yöneticidir.
  2. Hüccet: İmam vekilleridir.
  3. Dai  : Halkı bu inanca davet eden misyonerlerdir.
  4. Mümin-i müstecib: Batıni kişilerdir.

Batınilik İnanç Sisteminin Görüş ve Dayanakları

Batinilik,  herhangi bir ilmi ölçü izlemez ya da izliyorsa da bunu biz bilemiyoruz. Kaynaklarını Kuran-ı Kerim olarak gösterirler.  Sünnilerin kabul ettikleri esasları kabul etmemekle birlikte ayetleri iki şekilde yorumlayarak inanç sistemlerini peyda ederler:

  1. Ayetleri Batıni anlamlarla yeniden yorumlamak
  2. Ayetleri içerdikleri harflerin sayısına göre ve ebced hesabına göre yorumlamak

Batıniler genelde birinci durumu tercih eder.  Onlara göre ayetin Batıni yorumu sadece imamlar tarafından bilinebilir; Batıni olmayanlar bunu bilmeyenler. Ayetlerin Batıni yorumlarını öğrenenler, o ayetlerin zahiri anlamlarını terk etmeliler. 

İslam tarihinde, Sünni düşünürler, Batıni inancını Sünni, Mutezili ve bazı uç Şii alimlerce İslam’a karşı olan bir hareket olarak değerlendirmişlerdir.  Buna neden olan düşünce ise Sünni devlet adamlarının Batıniler tarafından öldürülmesi, Sünni devletlerin egemenliğinde olan Batınilerin siyasi otoriteden ayrılarak Mısır’da Fatımi devletini Bahreyn’de Katımileri kurmaları olmuştur. 

İslam dünyasında 12.yy’da Batıni faaliyetleri azalsa da fikir bakımdan etkileri uzun sürmüştür. Mustafa Galib’e göre aşırı Şii gruplarından olan Dürzilik, Nusayrilik ve Babilik anlayışlarında Batınilik izini sürdürmektedir.

Mezhep tarihçileri, Batınilik hakkında Batınilerin kendilerinden  çıkma pek az eserin var olduğunu ileri sürer; bu bakımdan konuya tek taraflı bakmamak adına elimizde bilgilerle sınırlı olduğu için yazıyı burada bitirmekteyiz.

Kaynaklar

Ahmed Ateş, “Bâtıniye”, İA, II, 339-342
Erman Altun, Dini Tasavvufi Halk Edebiyatı, Karahan Kitabevi
İslam Ansiklopedisi, Avni İlhan, cilt: 5, sayfa: 190 – 194 , yıl: 1992

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın