Makaleler

İmale Nedir ve Nasıl Yapılır?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Osmanlı döneminde, divan şiiri denen bir şiir anlayışı kullanılırdı. Bu şiir anlayışı, Doğu edebiyatından alıntı olduğu için Türkler çok bir şey değiştirmeden bu edebiyatı kabul etmiştir.

Nitekim edebiyat ile dili birbirinden ayıramazsınız; dil edebiyatı doğurur; edebiyat yeni bir dili. Bu bakımdan da Osmanlı dönemindeki edebiyat, Doğu’nun sadece nazım şekillerini değil dilini de almıştır. Zaten Osmanlı dönemindeki has be has Türkçenin birçok kişi tarafından “suni” değerlendirilmesinin temelinde bu vardır.

Osmanlı, Doğu edebiyatını örnek aldığı zaman Arapça ve Farsça kelime alıntıları yaptı, Fransız edebiyatını örnek alırken Fransızca kelimeler alıntı yaptı. Biz, bu alıntı kelimelerin ortaya koyduğu sorunlardan birisi olan “imale” durumunu tartışacağız bu yazımızda.

İmale Nedir ?

İmale, Arapçadır, sözlük anlamıyla “myl” kökünden gelir.  Meylettirme, bir kenara çekme, bir tarafa eğme anlamlarına gelir. Edebiyat terimi olarak, kısa olan bir heceyi aruz kalıbına uydurmak için uzun okumaya denir.

Aruz vezni, kısa ve uzun hece sistemine dayanır. Aslında bu, Arapça ve Farsçanın söz yapısıyla alakalıdır. Arapça ve Farsçada yalnızca uzun sesli harfler yazılır, kısa olanlar yazılmaz. Örneğin Türkçede “geldim” yazarken tüm sesleri yazıyoruz ama Arapçada böyle bir sözcük olsaydı “geldim” değil “gldm” diye yazmak durumundaydık. Örneğin Farsça “Diba” ismi. Literatürde “Dîbâ” olarak yazıldığı için yazılışında da tüm sesli harfler korunmalı ve okunuşunda uzun olan seslerin iki tane olduğu varsayılmalı. “Diba” değil “Diibaa” diye okunmalı.

Yukarıda bahsettiğimiz hece sistemi Arapça ve Farsçanın hece sistemidir; çünkü bu diller sessiz harflerin temel alındığı bir dildir ama Türkçede durum farklıdır.

Türkçede sessiz harfler değil sesli harfler baz alınır. Alfabedeki tüm sessizler bir ünlüyle birlikte söylenerek telaffuz edilir. Türkçedeki 8 sesli harf de yazıldığı gibi okunduğu için uzun hece diye bir şey yoktur. Tarihi dönemlerde aslî uzunluklar vardı dilimizde ama bunlar Arapça ya da Farsça gibi edebiyatımızın yapı taşını belirlememiştir.

Aruz vezni ise bir ritimdir ve bu ritimce kalıplar vardır. Bu kalıplar Arapça sözcüklere göre yapıldığı için dilimize uyarlanamamıştır. Bu da imale denen aruz kusurunun ortaya çıkmasına neden olmuştur.

İmale en çok nerelerde görülür?

İmale en çok Türkçe sözcüklerde görülür. İlk zamanlar Türkçe sözcüklerin fazla kullanılmasından kaynaklı olarak çok sık imale hatalarına rastlanırdı. 13. – 14. yüzyılda sık rastlanan bu hatalar, dilde alıntı sözcükler çoğalmaya başladıkça ters orantılı olarak azaldı. Örneğin “gece” kelimesi yerine” şeb” kullanıldı ya da “ay” yerine “mâh /meh” kullanılmaya başlandı. Dil çok ağırlaştı ama kusursuz bir aruza da ancak bu şekilde ulaşıldı. Bu durum da ileride bu edebiyatın öğrenilmesini zorlaştıran bir engel olarak karşımıza çıkacaktır.

Türkçede tüm filler yerlidir. Örneğin Arapçada başlı başlına bir fiil olan “şükr” bizde “şükretmek”  olarak kullanılır. Divan şiirinde bu durum çok fazla soruna yol açmamıştır bazen Türkçe eylemlerde de imale yapıldığına rastlanmaktadır.

Sadece Türkçe sözcüklerde yoktu sorun…

İmale, sadece Türkçe sözcüklerin sorunu değildir. İmale, Farsça tamlamalarda da karşımıza çıkar. Türkçeye de tamlamalar İranlılardan yani Farsçadan geçmiştir; Arapça tamlama pek azdır, bu az olan kullanım da genelde nesirde karşımıza çıkar, şiirde çıkmaz.

Farsça tamlamalarda kullanılan “i” imalelere neden olmuştur. Örneğin;

Yâr hâl-i di/limi zâr/ bilüptür /bilürem

 Dili zârım/da ne kim /var bilüptür/ bilürem ( Fuzuli)

Mefâ'îlün / fe'ûlün / mefâ'îlün / fe'ûlün

*- - - / * - -/ * - - -/ * - -

Beyitinde, kırmızı ile yazılan sözcüklerde imale vardır.

İmale için kullanılan diğer terim ise…

İmale için kullanılan bir diğer terim istihlâf terimidir. Bu terim, genelde eskilerce kullanılır. Örneğin Tanzimat dönemindeki eski edebiyat savunucusu Muallim Naci bu terimi tercih etmiştir. İstihlâf’ı da şu şekilde tanımlamıştır: “İmlâ harflerinin (hareke = kısa sesli) med harfleri (uzun sesli) yerine konulması durumudur.”

İmaleyi ikiye ayıran araştırmacılar da vardır…

Muallim Naci ve Ali Ekrem’e göre yerinde kullanılan imaleler de vardır. Ali Ekrem, medîde (mergūbe) ve makbûha (kabîha) olarak ikiye ayırır imaleyi. Mergub için Arapça ve Farsça uzun ünlüleri gereğinden fazla uzatmak anlamını veren Ali Ekrem, Kabîh imale için Türkçe olan ve aslında uzun olmayan sözcükleri uzatmak anlamını verir.

Aslen imale ve med ayrılması gereken kavramlarken son zamanlarda bu ayrımın üzerine çok gidilmemektedir. İmale denilince Mergûb imalenin de Kabih imalenin de anlaşılması, Med’in dahi konu dışında bırakılmaması bunun göstergesidir. Oysa hepsi ayrı terimlerdir…

İmaleye Meyilli Olan Sözcükler

Türkçenin ses yapısına bağlı kalarak bazen bizim de söylerken imale yaptığımız bazı sözcükler bulunuyor.  Bu sesler genelde “h” ve “ğ” sesleridir. Örneğin “dağ” kelimesini okurken  “a” sesi istemsiz olarak uzatılmaktadır. Ya da “h” ile başlayan “hakan” okunurken “haakaan” şeklinde uzatılarak okunmaktadır. Oysaki ikisi de Türkçe sözcüklerdir.  Nitekim sessiz harflerin özellikleri sayesinde mecburi bir imale vardır.

Buna karşılık patlamalı ünsüzler dediğimiz “p”, “b” gibi harflerde ya da süreksiz dediğimiz “k”, “g” gibi seslerde kendiliğinden imale olması söz konusudur. Divan edebiyatında genelde doğal olarak imaleye yatkın sözcüklerin uzatılması çok fazla göze çarpmazken, imale olmayacak seslerden oluşan sözcüklerin zorla imaleye uydurulması kusur sayılmıştır.

Farsça tertiplerde “ve” anlamına gelen u – ü sesinin ve terkip kesreleri olan yı, yi- ı, - i seslerinin imaleye kurban edilmesi caizdir. Kusur sayılmazlar.

İmalesiz şiir var mıdır ?

İmalesiz şiir elbet vardır, nitekim 18. asır şairleri bir zamanlar edebiyatı öğrendikleri İran şairlerinin öğretmeni olacak kadar hakim olmuşlardır aruza. Nedim, Baki, Şeyhülislam Yahya gibi şairlerin kusursuz vezinlerle yazdıkları şiirler elbette vardır. Özellikle Sebk-i Hindi akımıyla dilin daha da ağırlaşması, alıntı sözcüklerin çoğalması imale kullanım oranları azaltmıştır.

Lakin bu zor bir iştir. Fuzuli dahi imaleye sözcük bağışlamıştır. Hatta Cumhuriyet döneminde aruz vezniyle şiir yazan Ahmet Haşim dahi imaleye kurban gitmiştir.

Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün vezniyle yazılan İstiklal Marşımızda da tam 39 yerde imale vardır. Aruz ve edebiyat bilgisi tartışılmaz derece kuvvetli olan usta Mehmet Akif Ersoy da aruzun cilvesine kurban gitmiştir.

Türk edebiyatında aruzu en iyi şekilde Türkçeye uygulayan Yahya Kemal Beyatlı’dır. O , aruzu dilimize uydurmakla kalmamış hecesine hecesine kusursuz şiirler de yazmıştır.

İmale Örnekleri:

Tûtî-i mu’/cize-gû/yem ne disem/ lâf degül

Çerh ile söy/leşemem/ âyinesi / sâf degül

Vezin : Müfteilün / fâ'ilün / müfteilün / fâ'ilün

Uygulama : - - . - / - . - / - . . - / - . –

***

Nâm u nişâne kalmadı fasl-ı bahârdan

Düşdi çemende berg-i dıraht itibârdan

Vezin : Müfteilün / müfteilün / müfteilâtün

Uygulama : - . . - / - . . - / - . . - - 

Kaynaklar

Pala, İskender, Ansiklopedik Divan Edebiyatı Sözlüğü, madde : İmale, Kapı Yayınları
İslam Ansiklopedisi, İmale maddesi, Orhan Şaik Gökyay, yıl: 2000, cilt: 22, sayfa: 177-178

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın