Makaleler

Hacı Bektaşi Veli Kimdir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu
Hacı Bektaşi Veli Kimdir?

Anadolu’da Bektaşi tarikatının kurucusu olan zattır. Ermiş olarak da adı geçer. Onun hakkında bilgiler, tezkirelerden, kendi müridlerinin şiirlerinden ve kendi şiirlerinden elde edilmektedir. 

Hacı Bektaş-i Veli, Osmanlı devletinde güçlü bir ağ oluşturan ve daha sonra da Yeniçeri ocağının temel taşı olan Bektaşilik tarikatının kurucusudur. Bektaşilik hakkında “Bektaşilik Nedir” adlı makalemizden faydalanabilirsiniz. Biz ise bu yazıda Bektaşilik tarikatının kurucusu olan Hacı Bektaş-i Veli’nin hayatını inceleyeceğiz.

Nihat Atsız’ın derlediği ve birçok efsanenin de çıkış noktası olan Aşıkpaşazade tarihi ya da orijinal adı ile Tevarih-i Ali Osman’da Hacı Bektaş ile ilgili ibareler mevcuttur. Bu tarihe göre Hacı Bektaş Horasan’dan gelmedir. Ayrıca yine bu tarihte onun “Menteş” adında bir de kardeşinin olduğunu ve ikisinin de Horasan’dan yani Orta Asya’dan çıkıp geldiği söylenir. Menteş ve Hacı Bektaş Aşıkpaşazade’nin verdiği bilgiye göre önce Kayseri sonra da Sivas’a gelmişlerdir.  Menteş’in Sivas’ta şehitlik mertebesine geçtiği Hacı Bektaş’ın da Kayseri’ye geldiği bilgisi verilir Tevarih-i Ali Osman’da. Aynı tarihte Hacı Bektaş’ın mezarının Kara Öyük’te olduğu da söylenir.

Bir başka tarih olan daha doğrusu dervişlerinin hayatını anlatan bir tarih olan Eflakî’nin kaleme aldığı Menakubü'l-Ârifîn adlı eserde de Hacı Bektaş Mevlana ile çağdaş olarak gösterilerek onun Horasan’dan geldiğini teyit etmektedir. Menakubü'l-Ârifîn’de onun Selçuklular’a karşı ayaklanan Baba İshak ile ilgisi olduğu da yazar. Bu konu da “Bektaşilik Nedir” adlı makalede “ Baba İshak” isyanı çerçevesinde işlenmiştir.

Aslen Aşık Paşazade de Menteş’in şehit edildiği olayın öyküsünü bilir ama bunu anlatmaktan çekinir. Eflakî’nin verdiği bilgiler ile Aşık Paşazade  ile örtüşmektedir.

Bugün Hacı Bektaş’ın 1210 yılında doğduğu tahmin ediliyor, ölüm tarihi ise 1270. Bugün Sulucahöyük, Kara Öyük ya da Kara Höyük adı verilen yerdeki mezarlığı,  o öldükten sonra inşa edilmiştir.

Hacı Bektaş’a ait olduğu düşünülen şiirlerin daha sonra Bektaşi müritleri tarafından yazıldığı anlaşılmıştır.  Aslen  genel resme bakıldığında bu şiirlerin kime  ait olduğunun bir önemi yoktur.  Bu şiirler, her ne kadar müritler tarafından yazılsa da önemli olan Bektaşi’nin Anadolu’yu etkisi altına alan bir şiir geleneği oluşturmasıdır ki bu şiir geleneği yine Anadolu kültüründen peyda olmuştur.  Bektaşi şiirlerinde oluşturulan düşünce, insanı varlıkların en üstünde tutan bir fikir akımıdır ve bu fikir akımında kaynak halktır. İşin ilginç yanı bugün bile 21.yy’da dahi bu düşünceye dayalı şiirlerin ortaya çıkmasıdır.

Hacı Bektaş-i Veli’nin Makalat adlı Arapça bir eseri olduğu biliniyor ama bu eserin orijinali elimizde yoktur. Biz, Sait Emre’nin yaptığı mensur çeviri ve Hatiboğlu’nun manzum çevirisinden faydalanıyoruz. Her iki çevirinin de içerik yani öz açıdan aynı olduğunu görmekteyiz. Makalat, tasavvuf ile ilgilidir ve ayrıca Makalat’ta Hacı Bektaş-i Veli’nin batınî inançları da yer almaktadır. Yine Hacı Bektaş-i Veli’ye ait olan Fevaid adlı eserde de tasavvufi sözler bulunmaktadır. Ayrıca Makalat adlı eser, tam anlamıyla ve tüm yönleriyle henüz incelenmemiştir.

Kaynak : Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, c.2 s.577 - 578

Hacı Bektaş-i Veli Hakkında Diğer Bilgiler

Türkmen beyi olduğu kabul edilir ve asıl adı Bektaş’tır.  Rol aldığı tarihi olaylar şu şekilde sıralanabilir:

  • XIII.yy’da Selçuklu Anadolu Devleti içinde meydana gelen Babailyas / Babıailer isyanında

  • XIV.yy’da Yeniçeri Ocağı kuruluşunda

  • XVI.yy’da Bektaşilik tarikatının kuruluşunda

Bektaşi, görüldüğü gibi geniş bir üne sahip olmasına rağmen devrin kaynaklarında hakkında pek az bilgiye sahibiz. Yukarıda bahsettiğimiz tarihler dışında hakkında pek de fazla bilgiye sahip olamıyoruz. Ayrıca Yeniçeri Ocağı’nın piri kabul edilmesi, bunun yanı sıra Bektaşi tarikatının da piri kabul edilmesi onun bir dinî güce sahip olduğunun açık göstergesidir.  Bu bakımdan da tarihi bir sorun oluşturmuş, hakkındaki kulaktan kulağa dolaşan destanları çoklaştırmıştır.

Hacı Bektaş-ı Veli, ne Mevlana’nın ne Yunus Emre’nin onun geldiği konuma gelebilmiştir. Hacı Bektaş, Rum diyarında yani Anadolu’da fazlaca kutsallaştırılmıştır. Anadolu’da Müslümanlığın merkezi haline getirilen Hacı Bektaş’ın tarihi gariptir ki Hacı Bektaş öldükten sonra ortaya çıkmıştır. 

Hacı Bektaş hakkındaki bilgiler, kendi zamanından sonra yazılan eserlerden alınmaktadır. Hacı Bektaş’ın kendine ait olduğu bilinen Makalat adlı eserinin de orijinal hali bulunmamaktadır. Bu bakımda elimizdeki bilgiler ikinci tür tarihi kaynağa girmektedir. Bu ikinci dereceden kaynaklar da yukarıda bahsettiğimiz Aşık Paşazade’nin tarihi, Eflaki tarihidir. Ayrıca Aşık Paşa’nın oğlu Elvan Çelebi’nin Menakıbü’l- Kudsiye aldı eseri de ele alınan tarihi kaynaklarındandır.

Hacı Bektaş-ı Veli hakkında 15.yy’a ait olan bir eser vardır. Bu eser Menakıb-ı  Hünkar Hacı Bektaş-i Veli adındadır ve anlaşılacağı üzere Hacı Bektaşi Veli hakkındadır.  Bu eserde Hacı Bektaşi Veli zamanı hakkında yazılmıştır. O zamanlarda Hacı Bektaş hakkında kulaktan kulağa yayılan hikayeler derlenip toplanmıştır.  Bu eserin diğer adı da Vilayatname’dir.  13.yy’dan kalma yazılı kaynakları da içeren bu eser Hacı Bektaş hakkındaki en önemli bilgilere ulaşabileceğimiz kaynaktır. Ayrıca Alevilik inancı hakkında da birçok bilgi bulunmaktadır. Bu bakımdan da Vilayatname, Hacı Bektaş , Bektaşilik ve Alevilik hakkında da bilgiler içerdiği için önemli  bir kaynaktır.

Vilayetname’de Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya gelmeden önceki yaşamı hakkında pek fazla bilgiye rastlanmaz. Sadece  onun Horasan erenlerinden olduğu bahsedilir. Kalenderriye akımına bağlı bir eren olduğu, Horasan’da Melâmetiyye okulunda okuduğu neredeyse kesindir.  Cengiz işgali sırasında Anadolu’ya gelip aynı okula bağlı kalmıştır. O, Anadolu’ya geldiğinde ya Ahmet Yesevi’ye ya da Haydarî’ye bağlı idi ama kaynaklar Haydarî yönünde daha net bilgiler vermektedir. Hacı Bektaş’ın  Anadolu’ya yalnız gelmediği kardeşi ile birlikte ama daha da önemlisi aşireti ile birlikte geldiği düşünülmektedir çünkü o zaman Türkmen göçleri bu şekilde gerçekleşmektedir. Buna benzer bir bilgi Osmanlı Tahir defterlerinde mevcuttur, bir Bektaş aşireti ibaresi geçmektedir.

Hacı Bektaş’ın pek de kolay bir yaşamı olmadığı Vilayetname’den anlaşılıyor. Öncelikle yaşadığı yerin çok küçük ve gözden uzak Çepni oymağı olduğu görülmektedir. Bunun nedenleri Selçuklu yönetiminin Babaî İsyanı’ndan sonra Türkmenlere pek de iyi bakmamaları, büyük şehirdeki Sünni  düşüncedaşlarının ona temkinli yaklaşmalarıdır. Bu bakımdan da o büyük Selçuklu şehirlerinde yaşamamış, meslektaşları gibi kültür merkezlerinde bulunmamış bu yüzden da şöhreti o zamanlar pek fazla olmamış ve hakkında bir eser de oluşturulmamıştır. 

Vilayetnamedeki bilgilere göre o da şeyhi Baba İlyas gibi münzevi bir hayat sürmektedir Sulucahöyük’te. Bugün ziyaret yeri olarak bilinen Sulucahöyük’teki mağara, Hacı Bektaş’ın dinlenme yeridir, ayrıca oymağın hayvanlarını otlatır, çadır kurar. Yani normal bir hayat yaşar. Yalnız onun hayat hikayesi de burada başlar. O, Sulucahöyük’te  bir yandan bir oymak beyi ve bir ermiş olarak müritlerine yol gösterirken bir yandan da Ürgüp yöresinde barınan Hıristiyanlar ile iyi ilişkiler kurmuştur. Bir yandan da Moğolların Müslümanlığı kabul etmeleri için büyük çaba harcamıştır. Moğolların da yardımını daha sonra çok görmüş hatta Hacı Bektaş, Anadolu’nun işgallerden daha fazla zarar görmemesini sağlamıştır bu iyi ilişkileri sayesinde. Bu iyi ilişkileri kurmak için de Anadolu’nun dört bir yanına halifelerini yollamıştır.

Bilinen bir yanlışı aydınlatmak gerek. Hacı Bektaş klasik Alevi ve klasik bir Sünni anlayışı temsil etmiyordu, o, İslam’a dayanan ama kökünün Orta Asya Türk inançlarına dayalı bir Sünni inancı karşılıyordu. Bu bakımdan da Türkmenler arasında onun fikirleri hemen yayıldı çünkü Türkmenler Orta Asya’daki Türk Şaman geleneklerini unutmamışlardı,  Bektaş ise İslam öncesi dinî inançlarla karışık bir Sünnilik sunuyordu. Bu durum da diğer inanışlarla arasında bir ortaklık yarattı. Özellikle bölgedeki Hıristiyanlar ona Aziz Charalambos derlerdi, ayrıca şaman Moğollar da onu el üstünde tutardı.

Bugün Alevi geleneğin temeli olan Bektaşilik tarikatının Hacı Bektaş ile olan ilgisi tartışma konusudur. Bektaş’ın sosyal çevresine ve din anlayışına bakarsak onun klasik bir Sünni olmadığını görüyoruz; bu durum da Bektaşi tarikatının yapısı ile örtüşmektedir. Bazı araştırmacılar, Bektaş’ın Sünni bir ermiş olduğunu ileri sürse de bu sadece Makalat adlı eserin eksik incelenmesinden kaynaklıdır. 

Aşık Paşazade, Bektaş’ın meczup bir derviş olduğunu, bir tarikat kuracak durumda olmadığını bildirir. 15.yy yazarlarından Emînüddin b. Dâvûd Fakīh Hacı Bektaş hakkında “meczûb-ı mutlak” yani “Kesinlikle meczup, kendini kaybetmiş” ifadesini kullanır. Hoş, bu bilgiler de pek bir doğruluk payı olduğu düşünülemez ama her iki durum da Bektaşilik tarikatı ile Hacı Bektaş’ın ilgisini tartışacak kadar kanıt ortaya koymaktadır.

Kaynaklar

İslam Ansiklopedisi, HACI BEKTÂŞ-ı VELÎ, yıl: 1996, cilt: 14, sayfa: 455-458
Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, c.2 s.577 - 578

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın