Makaleler

Karl Marx Kimdir?

Yazar: Cenk Yılmaz

19. yüzyılda yaşamış, Yahudi asıllı Alman siyaset bilimci, filozof, düşünür, iktisatçı ve sosyolog. Marxizm ideolojisinin temellerini atmıştır.

Karl Marx Kimdir?

1818 yılında Almanya’nın Renanya Eyaleti’ndeki Trier şehrinde doğdu. Babası bir avukattı ve dönemin Yahudi karşıtı yasaları nedeniyle mesleğini icra edebilmek için Protestanlığa geçiş yaptı. Zengin sayılmasa da refah sahibi denebilecek bir ailede dünyaya gelen Marx, Bonn Üniversitesine kayıt yaptırdı. Burada hukuk öğrenimi gören Marx herhangi bir öğrenci gibi yerel birahanede bira içer, siyaset konuşur, diğer öğrencilerle kavga bile ederdi. Çocuklarının akademik ciddiyetten yoksun olduğunu ve agresif bir mizacının olduğunu düşünen ailesi, onu daha emek isteyen bir okul olan Berlin Üniversitesi’ne transfer ettirdi. Akademik bir kariyer beklentisi ile 1841 yılında felsefe doktorasında başlasa da muhafazakar ve anti-semitik bir toplumda yaşayan Yahudi asıllı bir liberal olarak Marx’ın beklentileri karşılıksız kaldı. Gazeteciliğe döndü, önce muhabirlik daha sonra da liberal bir gazetenin editörlüğünü yaptı. Sonrasında çocukluk aşkı ile evlenip Paris’e taşındı ve burada Friedrich Engels ile tanıştı. Neredeyse kırk yıl boyunca sürecek bu arkadaşlık aynı zamanda felsefi ve siyasi bir ortaklığı da beraberinde getirdi.

Marx’ın skandalları ortaya çıkaran erken yaşlardaki gazetecilik kariyeri hayat anlayışında iki önemli değişikliğe sebep oldu. İlk olarak iktisadi meseleleri, toplumsal ve siyasi olayların temeline oturtmasıydı. Mülkiyet sahipliği, piyasa güçleri, devletin zenginleri fakirlere tercih etmesi gibi konular dikkatini çekti. İkinci olarak da liberal hayat görüşünü terk etti ve içinde yaşadığı ekonomik ve siyasi ortamın reform edilemeyecek kadar bozulduğunu düşünen bir radikal olmasıydı. Marx’ı siyasi anlamda daha da radikalleştiren, polis ile yaşadığı tecrübelerdir zira sansür, kamulaştırma ve kapatma gibi cezalara maruz kaldıktan sonra nihayet hakkında arama kararı çıkmıştı. Almanya’ya dönemeyeceğinden geçici olarak gittiği sürgünde 1883’de ölümüne kadar kalacaktı.

Alman Devleti’nin kendisini sürgüne göndererek aslında ona özgürlüğünü geri verdiğini söyleyen Marx, felsefi arayışlarına geri döndü ve Hegel felsefesi ile ilgili sistematik ve ciddi çalışmalar yaptı. Bu emeklerin bir sonucu olarak 1844 yılında ortaya çıkan “Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları” hayatı süresince basılmamıştır. Ancak bu çalışmada, Marxın diğer çalışmalarında da gözlemlenebilecek Hegel etkisi fark edilir. Hegel gibi Marx da tarihi insan emeği ve mücadelesi olarak görür. Ancak Marxa göre tarih, bedensiz bir ruhun mücadelesi değil insan soyunun düşmanca bir dünyanın içinde ve ona karşı yaptığı bir mücadeledir. İnsanlar hayatları için boyun eğmeyen doğada,  sıcakla ve soğukla, her zaman kapılarının önünde bekleyen açlıkla ve kıtlıkla mücadele halindedirler. Ancak insanlar aynı zamanda birbirlerine karşı da bir mücadele içerisindedirler. Tarihsel olarak bu mücadelelerin en önemlisi sınıfların birbirleri ile mücadelesidir. Marx ve Engels “Komünist Manifesto”da şöyle derler, “Şimdiye kadar var olmuş toplumların bütün tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir.” Farklı sınıflar, (mesela köle toplumlarında efendiler ile köleler, mesela feodal toplumlarda lordlar ve serfler, mesela kapitalist toplumlarda kapitalistler ve işçiler) farklı çıkarlara, farklı hedeflere ve farklı isteklere sahip olmuşlardır. Toplumlar farklı sınıflara ayrıldıkça sınıf mücadelesi kaçınılmazdır. 

Marx'ın buradaki duruşunu anlayabilmemiz için sınıf diyerek neyi kast ettiğini incelemek gerekmektedir. Farklı sınıflar ona göre nasıl oluşmuştur? Sınıfsız komünist bir toplumun nasıl ortaya çıkmasını ummaktadır? Bunun için Marx’ın meşhur materyalist tarih anlatımına bakmak gerekmektedir. 

Marx'ın materyalist tarih yorumu, Hegel’in idealist tarih yorumundan farklıdır. Hegel’e göre tarih, ruhun kendini kanıtlaması iken Marx’a göre tarih ekonomik çıkarlar ve kaynaklar üzerindeki sınıf mücadeleleridir. Bu Marx’ın, ona çoğu zaman yönlendirilen suçlamalarda olduğu gibi, iktisadi bir determinist olduğunu ve her şeyi ekonomiye indirmek istediğini göstermez. Ancak birincil önemi materyal üretimi olarak vurgulamıştır. Ona göre insan hiçbir şey yapmadan önce hayatta kalabilmek için gerekli olan ihtiyaçlarını üretecektir. Yiyecek, giyecek, kalacak yer vb… Diğer bütün ihtiyaçlar ve üretimleri bu ihtiyaçları takip edecektir.

Materyal üretim için iki şey gereklidir. İlk olarak üretimin materyal kuvvetler lazımdır ki bu kuvvetler toplumdan topluma değişiklik gösterir. Örneğin ilk avcı toplumlarda bunlar avcının yayı, oku, bıçağı ve diğer eşyaları olabilir. Daha karmaşık tarım toplumlarında, ekilmesi gereken tohum, saban, çapa, un yapan değirmen, sapı samandan ayıran malzemeler ve bunun gibi ekim ve biçimde kullanılan diğer malzemeler üretimin materyal kuvvetleri olarak sayılabilir. Daha karmaşık sanayi toplumlarında üretimin kuvvetleri içerisinde petrol, kömür, odun gibi ham maddeler ve madenler, bunları doğal ortamlarından çıkartıp işleyen makineler, bu maddelerin ticari mallara dönüştüğü fabrikalar, bu hem bu malzemeleri fabrikalara taşıyan hem de fabrikalardan marketlere götüren araçlar, üretimin materyal kuvvetleri olarak sayılabilirler.  

Ham maddelere ve makineler ek olarak üretimin kuvvetleri yanında maddesel üretim için başka bir kuvvet daha gereklidir ki o da üretimin sosyal ilişkileridir. İnsanlar ham maddeleri çıkartmak, işlemek, buluş yapmak, işletmek, tamir etmek, inşa etmek gibi görevler için kendilerini organize ederler. Basit toplumlarda da karmaşık toplumlarda da maddesel üretim uzmanlaşma gerektirir. Adam Smith buna iş bölmesi demiştir. Marx aynı kavrama üretimin toplumsal ilişkileri veya kısaca sosyal ilişkiler demiştir. Hr toplumun kendine özgü bir sosyal ilişki şekli vardır. Örneğin avcı ve toplayıcı toplumlarda avcılar genelde genç erkeklerden oluşur ve bunlar av partileri düzenlerken kadınlar çocuk bakma, yiyecek toplama, postlardan kıyafet dikme gibi işlerde bulunurlar. Başka insanların da başka görevleri vardır. Tarım toplumlarında malzemeleri üretenler, atları nallayanlar, koşum takımlarını yanlar, tohum ekenler ve ürün biçenler, tahılı yabalayanlar, değirmenlerde çalışanlar ve ekmek yapanlar gibi pek çok toplumsal üretim ilişkisi mevcuttur. Sanayi toplumunda bu ilişkiler daha da karmaşıktır. Madenciler maden çıkarırken, keresteciler ağaçları keserler, demiryolu işçileri bu malzemeleri fabrikaya taşırken, bazı insanlar buluşlar ve tamirat yaparlar. Bankacılar ve brokerlar sermayeyi arttırmaya çalışırken yatırımcılar yatırım yaparlar. Bunun gibi sayısız iş ve görev üretimin sosyal ilişkileri olarak sayılabilir. 

Bu toplumsal ilişkilerden farklı sınıflar oluşur. Toplumun bilimsel analizinin yapılabilmesi için bir basitleştirme olarak her toplumda birbirlerine düşman ve birinin diğerine baskın olduğu iki sınıfın olduğu düşünülebilir. Köle toplumları baskın efendiler ile ezilen kölelerden oluşur. Feodal toplumlarda lordlar, serfler üzerinde baskı kurmuşlardır. Sanayi toplumlarında ise burjuvaların işçiler üzerinde bir hakimiyeti söz konusudur. İnsanların hangi sınıfa dahil oldukları hangi toplumsal üretim ilişkisine sahip olmalarına göre değişkenlik gösterir. Çok kabaca, üretimin sadece bir aracı ya da bir gücü iseniz, hizmet eden sınıfta yer alıyorsunuz demektir. Bu anlamda bir makine parçasından farkınız yoktur. Eğer üretim güçlerini (ki insan gücü de buna dahil olabilir) kontrol ediyorsanız veya onlara sahipseniz, o zaman baskın olan sınıfa dahilsiniz demektir. Eğer emeğinize sahip değilseniz ve emeğinizi başkalarının karına dönüştürmeye zorlanıyorsanız, işçi sınıfına, ezilen sınıfa üyesiniz demektir.

Marx, proleter devrimin dünya çapında görüleceğini ve kapitalizmin en geliştiği ülkelerde bu devrimin başlayacağını öngörmüştür. Ona göre komünist topluma yedi basamakta ulaşılabilinir. 

1. Kapitalist ülkedeki ekonomik kriz

2. İşçilerin fakirleşmesi ve ekonomik açıdan zor duruma düşmeleri

3. Devrimci sınıf bilinci

4. Devlet gücünün işçiler tarafından ele geçirilmesi

5. İşçilerin diktatörlüğü

6. Devletin önemini kaybetmesi

7. Komünizm    

1849 yılında Londra’ya giden Marx ve ailesi ölene kadar burada yaşamıştır.

Kaynak: Terence Ball – Richard Dagger (Political Ideologies and The Democratic Ideal) 

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın