Makaleler

Anasayfa

Hakkımızda

Yardım

Yasal Konular

Tarih Boyunca Türklerin Kullandıkları Alfabeler ve Orhun Alfabesinin Kökeni Sorunu

Türkler, tarih boyunca çok fazla alfabe değiştirmiş, kendi alfabe sistemini kurabilmiş önemli bir etnik yapıdır. Bugün bir Türkçe konuşuru, Çin’e kadar olan alanda sadece Türkçe konuşarak insanlarla anlaşabilmektedir. Bu aşamada, Türkçenin bu kadar yayılmasının nedenleri arasında Türklerin savaşçı yapısı ve göçebe hayatını yaşaması görülebilir. Birçok millet ve medeniyetle ilişki kuran büyük Türk devletleri, haklı olarak birçok alfabe kullanmıştır. Bu alfabeler şunlardır:

  1. Göktürk yazısı ( Türk Runik sistemi )
  2. Sogd yazı sistemi
  3. Uygur yazı sistemi
  4. Mani yazı sistemi
  5. Brahmi yazı sistemi
  6. Süryani yazı sistemi
  7. Arap yazı sistemi
  8. Ermeni yazı sistemi
  9. İbrani yazı sistemi
  10. Grek yazı sistemi
  11. Slav yazı sistemi
  12. Latin yazı sistemi

Bu dönemlerdeki bazı yazı sistemleri dar dönemde kullanılmıştır. Geniş bir tarihsel dönemi işgal eden belli başlı 5 yazı sistemi vardır:

  • Göktürk yazı sistemi
  • Uygur yazı sistemi
  • Arap yazı sistemi
  • Slav yazı sistemi
  • Latin yazı sistemi

Bu beş aşamada, kökeni ile ilgili tartışmalara neden olan sistem Köktürk ya da Göktürk yazı sistemidir. Bu bakımdan önce Göktürk alfabesinin  yazısının kökeni konusunu işleyeceğiz, daha sonra diğer  yazı sistemlerinin durumuna bakacağız.

1. Göktürk ya da Köktürk Yazı Sistemi ve Köktürk Yazısının Kökeni Meselesi

Köktürk ya da Göktürk  alfabesinin kökeni konusunda bilim adamlarının tartışmaları henüz bitmemiştir; ama son yıllarda en tatmin edici açıklama V. G. Guzev ile Sergey Klyaştornıy’nin “Göktürk Yazısının Kendiliğinden Doğma Menşei Varsayımı Esaslandıran Deliller” adlı makalesinde ortaya konulmuştur. Şimdi hem bu makalenin  özetini geçeceğiz hem de Köktürk alfabesinin kökenine ait olan görüşleri madde madde kısaca  tanıtacağız:

A. Köktürk metinlerini ilk kez gören seyyahlar ve bilginler bu metinlerin dilini Likya, Hitit gibi Anadolu medeniyetlerine bağlamışlardır.

B. Bugün alfabenin “runik alfabe” adıyla anılmasını sağlayan görüş eski olmakla birlikte Heigel’e aittir. Heigel, Köktürk alfabesinin İskandinav kaynaklı olduğunu ileri sürmüştür. Köktürk alfabesi, İskandinav alfabesine şekil olarak benzer ve hatta yazıtlar ilk kez bulunduğunda bu yüzden bölgeye ilk kez Fin heyeti gitmiştir.

C. V. Thomsen’in başı çeken bir görüş de şudur ki yazıtların kökeni Doğu  tarafındadır. Bu yazıların kaynağını Avrupa’ya dayandırmak yanlıştır. Thomsen’e göre yazıların kökeni Aramî, Soğd, Pehlevî  dillerine dayanır. Thomsen bu bağlamda en fazla Aramî alfabesi üzerinde durmuştur. Thomsen bu görüşle Aramî alfabesini Köktürk alfabesi ile karşılaştırmıştır. Ayrıca eserinde de Köktürk yazıtlarının yukarıdan aşağıya doğru okunmasında Çincenin etkisi vardır. Thomsen’in bu görüşü daha sonra Anna Rona Tas, Karl Meges gibi ünlü Türkologlarca kabul görmüş, açıkçası oldukça fazla taraftar toplamıştır. Thomsen, ileriki zamanlarda Sir Gerald Clauson’un işaret ettiği üzere Köktürk yazısının Bizans kaynaklı Grek alfabelerinden etkilenilerek oluştuğunu söyleyecektir.

D. Köktürk yazıtlarının İran kaynaklı Aramî yazısından kaynaklandığını ileri süren araştırmacılar arasına N. D Sokolov da katılmıştır.  Yalnız Sokolov’a göre bu yazılar Aramî alfabesinin etkisinde oluşmakla birlikte Türk damgalarının şekillenmesi ile meydana gelmiştir.

E. Radloff, Köktürk alfabesinin Aramî etkisinde olduğunu kabul etmekle birlikte bu yazının İskandinav yazısında da etkilenebileceğini söyler.

F. Köktürk yazıtlarının yerli olduğunu kabul eden araştırmacılar da yok değildir. Türk damga ve şekillerinden oluştuğunu kabul eden araştırmacılar bu alfabenin kaynağını Türk ideogramlarına dayandırır. Bu görüşü kabul edenler arasında Türkiye’de Göktürk metinlerinin yayınını ilk kez yapanlar arasında bulunan Namık Orkun da vardır. Namık Orkun’dan sonra Ahmet C. Emre, Ahmet Caferoğlu, A.Mahmutov ve G. Guzev ile Sergey Klyaştornıy da vardır.

G. Köktürk alfabesinin kökenini Şaman terimlerine yani dinî ideogramlarına dayandıran araştırmacılar da mevcuttur.

H. E. D. Polivanov, alfabenin Türk damgalarından doğduğu fikrini ileri sürmekle birlikte bu alfabe oluşumunda Aramî alfabenin de etkili olduğunu ileri sürer.

İ. Sir Geral Clauson,  alfabenin kökeni hakkında geniş bir araştırma yapmıştır. Ona göre Türkler dindar bir yapıya sahip değildi ve bu yüzden de alfabenin kökenini Şaman kültüründe aramak yanlıştır. Clauson’a göre Türkler ticaretle uğraşan bir millet değildi bu bakımdan Köktürk alfabesinin icadında ticarî ilişkilerinin etkisi olamaz. Clauson’a göre Türklerin yazı sistemini icat etmede onların diplomatik ilişkileri etkili olmuştur. Türklerin tarih boyunca büyük devletler kurduğunu söyleyen Clauson, onların diplomatik ilişkilerinin kaydını tutma ihtiyaçlarını hissedebileceklerini dile getirmiştir. Clauson, Türklerin 6. yy’da Bizans ile olan diplomatik ilişkilerini göz önünde bulundurarak bu yazı sistemini İstemi Yabgu’nun icat ettiğini öne sürer.  Köktürk alfabesinin kökenini Soğdak – Grek alfabesinde arar.

J. Diğer araştırmacılar da Köktürk alfabesinin kökenini Sami dillerinde arar. Bunun nedeni olarak da Köktürk alfabesinin heceye dayalı olduğunu, kökeninin de bu bakımdan sese dayalı olan Aramî harflerinde aranamayacağını iddia eder.

K. Kimi araştırmacılar Köktürk yazı sistemini taklide dayalı bir buluş olarak değerlendirilir.

Bu görüşlerden Köktürk alfabesinin “İskandinav kökenli” olduğu fikri pek kandırıcı değildir. Yukarıdaki görüşlerin en kandırıcıları Köktürk alfabesinin Aramî kökenli olduğu ve Türklerin kendi icadı olduğudur.

Köktürk yazı sisteminin Türk icadı olduğunu savunan araştırmacılardan Aristov ve Malliskyt bu yazı sisteminin kökenini Türk damgalarına; Sayenkov ise dinî ayinlerde kullanılan damgalara dayandırır. Polinanov’a göre Türk damgaları alfabenin kökeni oluşturur ama yabancı etkileri de göz ardı etmemek gerekir.

Namık Orkun da Thomsen ve Polinanov’un görüşlerine dayanarak alfabenin Türk icadı olduğunu söyler.

V. Thomsen de alfabenin yeni oluşumlara açık olduğunu söyleyerek alfabenin Türk icadı olabileceği hakkında açık kapı bırakır. Hatta  bazı “fantastik” tahminler de yürütür. 

Bu konuda en geniş açıklama Ahmet Caferoğlu’ndan gelir. Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi adlı eserinde 5 Köktürk alfabesini ele alarak bu harflerin Türk kültüründen gelen kült ile oluşturulduğunu söyler.

Ahmet Caferoğlu’na göre Köktürk yazısının gelişiminde önce göz evresi sonra kulak evresi meydana gelmiştir.  Köktürk alfabesi ayrıca hece ve alfabe devresini yaşamıştır Caferoğlu’na göre. Ayrıca Caferoğlu, Yenisey yazıtlarında çok fazla harf çeşidi olduğunu ileri sürerek Yenisey Yazıtlarının, Orhun yazıtlarından daha eski olduğunu ileri sürer.

Ahmet Bican Ercilasun, Caferoğlu’nun görüşünü daha da geliştirmiştir ve Türk Dili Tarihi adlı eserinde bunu açıklamıştır.

Bu konuda en önemli çalışma 1993 yılında tamamlanan, 2000 yılında açıklanan V. G. Guzev ile Sergey Klyaştornıy’nin “Göktürk Yazısının Kendiliğinden Doğma Menşei Varsayımı Esaslandıran Deliller” adlı makalesidir.  Bu yazıda, Köktürk alfabesinin Maddeles kanunları göz önüne alınarak Türk icadı olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca diğer görüşler de değerlendirilerek tahminler daha da kuvvetli hale getirilmiştir. Şimdi bu makaleyi en genel hali ile madde madde özetleyelim:

Kelime ve hece sistemindeki alfabelerin ortak özelliği harf sayısının fazla olmasıdır. Köktürk alfabesinde 26 sesi vardır. Buna göre Köktürk alfabesi kelime/hece sistemine dayalıdır.

Hece sistemindeki yazı sistemlerinde açık / kapalı hece sistemi vardır. Köktürk yazı sisteminde ünlüler kelime başında çok kullanılmaz; yani bir hece sistemi söz konusudur.

Gelb’e göre her yazının oluşumunda o yazının ait olduğu kültürün resim kültürü etkilidir. Köktürk yazı sisteminin de Türk resimlerinden oluştuğunu iddia eder. Buna göre Göktürk yazısı, resimleri ifade eden kelime yazısı olarak başlamış daha sonra o kelimeler alfabe sistemine dönüşmüştür.

Yine Gelb’e göre bir işaret temsil ettiği resimden çıkıp bağımsız ve resimle alakasız bir fonem değeri kazandığında o dilin bir yazı sistemi oluşmuştur. Göktürk yazısı bu aşamayı geçmiştir.

Bir yazı sisteminin gelişiminde yazı sistemi evreleri yan yana gelişebilir.  Bir evrenin tamamlanıp diğer bir evreye geçmesi de olabileceği gibi ayrı evrelerin aynı zamanda yaşanma durumu vardır. Göktürk yazı sisteminde, ayrı evreler aynı zamanda yaşanmıştır.

Göktürk yazısında resim yazıdan devşiren fonem, hem resim yazıyı yansıtır hem de ayrı bir fonemi. Örneğin “eb” ( ev ) anlamına gelen ses hem “ev” resmini akla getirir hem de sesi temsil eden harf bir sözcükte “b” sesi olarak kullanılabilir.

Yukarıda bahsedilen kalıntılar devam etmektedir.

Resim yazısının fonem değeri taşıması  üç aşamada gerçekleşir ve bu üç aşama da yan yana devam etmiştir Göktürk yazı sisteminde.

Göktürk yazısının hem hece yazısına dayalı olduğunu hem de kendiliğinden doğma olduğunu kanıtlayan en önemli durum “ünlü + ünsüz” şeklinde olan ünsüz ikizleşmesidir. ( nt, lt, nç ikiz sesleri Göktürk yazıtlarında bulunmaktdır.)

Yukarıda bahsedilen durum, ünsüz çiftinin bu şekilde var olması, bu çiftlerin dış etkili olduğu tezini çürütür.

Köktürk yazısı Sami dillerine dayandırılamaz çünkü Türkçede; büyük ünlü uyumuna dayanan kalın ve ince ünlüler vardır ve beş tanedir bu ünlüler, Köktürkçede tek ünlü harften oluşan tek ünlülü hece vardır. Bu durum Sami dillerinde bulunmaz.

Ayrıca Sami dillerinin kuruluşunda Türkçede olduğu gibi “ünlü + ünsüz” hece sistemi yoktur.

Köktürk alfabesinde “k” sesinden beş adet vardır ve bu durum da bu yazı sisteminin hece evresinde olduğunu kanıtlar.

Ünsüz çiftleri ( lt, nç, ny, nt ) “ünlü + ünsüz + ünsüz” tipinde bir kelimeden kopmuştur. Bu bakımdan harf sisteminden değil kelime sisteminden oluşur.

1905 yılında keşfedilen Mani el yazsı 19 Göktürk hecesini karşılaştırmaktadır. Bu da Göktürk alfabesinin hece sistemine sahip olduğunu gösterir.

Köktürk yazısının tek hece kelimelerin çok olması, basit hece kuruluşuna sahip olması, hece tiplerinin  Ünlü + ünsüz, ünlü + ünsüz + ünsüz  şeklinde  olması bu yazı sisteminin kelime – hece yapısına ait olduğunu gösterir.

Köktürk devleti büyüklüğü bakımından 6. – 7. yy’da bir yazı sistemi oluşturmalıydı.

Köktürk alfabesi Soğdak kökenli de değildir çünkü Soğdak dilinde Türkçe kadar zengin bir ünlü sistemi yoktur.

Yeni yazı oluşturan kişi elbette kendi kültürünü görmezden gelemez. Bu bakımdan Köktürk yazısının oluşmasında Türk resim kültürünün etkisi vardır.

Sonuç olarak:

  • Köktürk  yazısı kendiliğinden doğma olan tüm dilerin yaşaması gereken tüm evreleri yaşamış ve 8.yy’da harf yazı olarak var olmuştur.
  • Bu dönem 6 ila  8 .yy arası olmuştur ve bu kısa bir dönemdir. Bu kısa dönemde evreler yan yana yaşanmıştır.
  • Yazının gelişmesinde çevredeki faktörlerin etkisi büyüktür.  Köktürk kağanlığının çevresi güçlü medeniyetlerle çevrilmiştir ki bu  durumda da Köktürklerin yazı gelişimi hızlanmıştır.
  • Köktürkçenin söz varlığında, bozkır yaşamı, savaş, yöneticilik ve devlet düzeni ile ilgi sözcükler çoğunluktadır. Savaşçı bir toplum yapısına sahip oldukları ve devleti kutsal gördükleri için Türkler, bu taşlara bu yazıları işlemişlerdir. Elbette bu durum Uygur Türkçesi zamanında değişime uğrayacaktır.
  • Köktürk yazısı, Köktürk dönemlerinden bu zamana kadar kalan bengü taş dediğimiz dikil taşlarda, Uygur devletinin ilk dönemindeki Uygur yazıtlarında görülen uzun soluklu bir yazı sistemidir. 
  • Göktürk yazı sistemi 38 harften oluşur. Bunlardan 4 tanesi ünlüleri, 31 tanesi ünsüzleri, geriye kalan 3 tanesi de çift ünsüzleri ( lt, nç, nt ) karşılar.  Ünsüzler için kullanılan 31 harfin 20 tanesi kalın ve ince ünsüzleri ayırır, geriye kalan 7 tanesi kalınlık – incelik bakımından nötr seslerdir. Ünsüzler için kullanılan 31 harften 4 tanesi “ünlü + ünsüz” çiftini oluşturur.

2. Uygur Alfabesi

Eski Türkçenin Grameri adlı kitabı hala önemini koruyan Annamarie Von Gabain, Uygur dilini n ve y olmak üzere ikiye ayırır. Bu ünsüzler Köktürkçenin ny ses çiftinden meydana gelmiştir. Mani dinine mensup Uygurlar n ağzını, Budist dinine mensup olan Uygurlar genelde y ağzını kullanmışlardır. Uygur Türkçesinde n ve y ağzı arasında farklılıklar vardır ve Annamarie Von Gabain bu iki lehçenin ayrımını Eski Türkçenin Grameri adlı eserinde vermiştir. Teknik bilgiler olduğu için burada bu konuya girmeyeceğiz.

Eski Uygur Türkçesi metinleri çoğunlukla y ağzı ile yazılmıştır. Uygurcanın “n”  ağzı Köktürkçeye daha yakın olmakla birlikte “y” ağzı da Köktürçeden çok fazla kopamamıştır. Köktürkçe ve Uygurcanın ses , biçim özellikleri arasında çok fazla fark yoktur, ikisinin de arasında zaten çok fazla bir zaman aralığı yoktur.

Eski Uygur Türkçesi dönemi, yazı dili olarak Köktürk Türkçesinin bir devamıdır; Karahanlı Türkçesi de Uygur Türkçesinin devamı olarak sayılır.  Yalnız eski Uygur Türkçesindeki farklılıklar, Köktürk Türkçesinden daha fazladır çünkü din ve sosyal çevre çeşitliliği vardır.

Uygurcada bulunan sesler ve bu seslerin konumu Köktürkçe ile hemen hemen aynıdır. Farklı olan sesler nazal n ile b sesi arasındadır. Bu da Ahmet Bican Ercilasun’un Türk Dili Tarihi adlı kitabında verilmiştir.

Eski Uygur Türkçesinin söz varlığında 100 temel sözcük tespit edilmiştir ve bu kelimeler de günümüz Türkçesinin söz varlığı ile hemen hemen aynıdır. 

Eski Uygur Türkçesi Türkiye Türkçesi

Od od ( ateş)

Igaç ağaç

Agız         ağız

Tolu         dolu

Kelmek gelmek

Biz / miz biz

Sen / sin sen 

Söz varlığı açısından eski Uygur Türkçesi ile Göktürk Türkçesinin ayrılma noktası dindir. Din değişimi Uygur Türkçesi ile Köktürkçenin söz varlığı açısından derin bir şekilde ayrılmasına neden olmakla birlikte Uygurların Türkçeye derin bir dinî terim dağarcıkları söylenebilir. Eski Uygur Türkçesi, Sanskritçe, Sogdça, Tibetçe, Çince ve Toharcadan alınan bu dinî terimleri ya Türkçenin yapısına uyduruyorlar ya Türkçe kurallara göre türetiyorlar ya da Türkçe kelime türetme yollarını kullanarak yeni kelimeler / terimler üretmişlerdir. Bu bakımdan geniş bir telif edebiyatı ve ona bağlı bir söz varlığı gelişmiştir. Eski Uygur Türkçesinin temel söz varlığı n ve y ağzına değişikliğe uğramıştır. Aynı keza ayrı ağızlarda ayrı dinler yaşanmış ve ayrı edebî eserler verilmiştir.

Eski Uygur Türkçesi kendi alfabelerini bulana kadar daha doğrusu kendi imlalarını bulana kadar bir dönem Brahmi alfabesini de kullanmışlardır. Brahmi yazı sistemi ile yazılan eserler az olmakla birlikte Türk dil tarihi için önemli eserlerdir.  Bu bakımdan Brahmi yazı sistemi hakkında kısa bir açıklama yapacağız.

3. Brahmi Yazı Sistemi

Uygurların kullandıkları ama çok kısa bir süre kullandıkları bir yazı sistemidir. Bu yazı sisteminin tarihi bir önemi vardır.

Köktürk yazı sisteminde “o,u”; “ö,ü”; “a,e” ünlü çiftleri aynı harfle karşılanır. Bu bakımdan bazı sözcüklerin okunuşu hala tartışma konusudur: Köl mü kül mi gibi. 

Brahmi alfabesinde ise kapalı e dahil olmak üzere tüm ünlü harfler için ayrı ayrı harfler vardır. Bu bakımdan en azından Köktürkçe döneminden kalma bazı tartışmalı metinler biraz olsun aydınlatılmıştır.

4. Sogd Yazı Sistemi

Türklerin ilk yazıtı sayılan Bugut yazıtının üç yüzü Sogdça yazılmıştır.Orta Asyalı İranlı bir kavim olan Sogd yazısının genelde yazıtlarda kullanıldığı söylenebilir. Erken dönemden kalma Karabalsagun yazıtının da Bugut yazıtının da Sogd dili ile yazılması, Sogd toplumunun Türkleri nasıl etkilediğini göstermektedir.

5. Mani Yazı Sistemi

Uygur kağanından Bögü  Kağan’ın  Maniheizmi resmi din olarak kabul etmesi ile Mani alfabesi de eski Uygur Türkleri arasında yayılmaya başlamıştır. Mani alfabesinde bütün ünsüzler için ayrı ses vardır ki bu şekilde de Türkçenin karanlıkta kalan dönemleri aydınlatılır.

6. Süryani Yazı Sistemi

Doğu Türkistan’da Uygurlar ve Orta Asya’daki diğer Türk kavimleri arasında sadece Budizm, Maniheizm ya da İslamiyet değil Hıristiyanlık da yayıldı. Hıristiyanlığın özellikle Nesturi mezhebi Türkler arasında çok fazlaca ses buldu. Hıristiyanlık da Türkçeye Süryani yazı sistemini kazandırdı. Türklerin az da olsa bu alfabeyi kullandığı bu alfabe  ile Türkçe metinler yazdığı bilinmektedir. Bu metin parçacıkları da Berlin’de sergilenmektedir

7. Ermeni Yazı Sistemi

Bu alfabe Kıpçak Türkleri tarafından belli bir süre kullanılmıştır. 11.yy ortalarında Kıpçak Türklerine bağlı olarak yaşayan Ermeniler ile Türkler arasında uzun süre temas yaşandı. Daha sonra Kıpçak Türkçesi göçmen Ermenilerin ( Büyük Selçuklu devletinin yıkılması ile Doğu Anadolu bölgesindeki Ermeniler Kırım ve Ukrayna’ya göçmüş ve orada bulunan Kıpçak Türklerinin egemenliği altına girmişlerdi ) ermeni alfabesi ile Kıpçak Türkçesi yazdıkları görülmektedir. Bu dönemden elimize kalan belgeler, resmi belgelerdir.  Ama büyük kısmı II.Dünya Savaşı sırasında yok olmuştıur.

8. İbrani Yazı Sistemi

Türkler arasında özelikle Karaim ya da Karaylar arasında Yahudilik de yayılmıştır. Musevilik dinini kabul eden bugünkü Ukrayna civarında yaşayan Karaimler, İbrani yazı sistemini kullanmışlardır.

9. Grek Yazı Sistemi

Çok değil 1924 yıllarında Türkiye’de yaşayan Grek – Ortodoks  Türkler, Grek yazı sistemini kullanmışlardır.  Bu Türkler kendilerine Karamanlılar demektedirler. Bol bol el yazması eser bırakmışlardır geride.

10. Arap Yazı Sistemi

Orta Asya’da Karahanlılar ile başlayan Arap yazı sistemi kullanma geleneği Anadolu bölgesinde gelen Oğuzlar ile devam etmiştir. Anadolu’ya gelen Oğuz boyları , Büyük Selçuklu devletini, Anadolu Selçuklu devletini ( ve diğer bölgelerdeki Selçuklu devletlerini ) ile Osmanlı devletini kurarak büyük bir medeniyet oluşturmuşlardır. İslamiyet’in de etkisi ile Arap yazı sistemini yazı dili olarak kabul etmişlerdir.

Arap alfabesi, Türklerin diline uygun olmayan bir yazı sistemidir. Hece sistemine dayanan Türkçe için ünlü seslerin gösterilmesi hayatî önem taşırken Arap alfabesinde ünlü harfler gösterilmez. Bu bakımdan da Osmanlı Türkçesi büyük bir sıkıntıdır.

11. Slav Yazı Sistemi

SSCB’nin kurulup Orta Asya’daki Türk devletlerini işgal edilip onlara zorunlu bir kültür devrimi yapılınca Slav  yazı sistemi zorunlu olarak kabul edilmiştir. Türk dilleri içinde Slav yazı sistemi ile yazılan ilk Türkçe Çuvaş Türkçesidir. 1991 yılında Sovyetler yıkılınca bu sistemden ilk vazgeçen de Azerilerdir. Slav yazı sistemini hala kullanan Türk devletleri ise Kazakistan ile Kırgızistandır.

12. Latin Yazı Sistemi

Türk devletleri içinde Latin yazı sistemini  ilk kez kullanan devlet Azerilerdir.  Azeriler, ta Arap alfabesi kullandıkları zamanlarda da bu fikre sahiptiler ama Sovyet devrimine  kurban gitti bu düşünce. Azerbaycan 1925 yılında eğitim ve öğretim diline Latin alfabesini sokabilmiştir.

Buna rağmen 1917 yılından itibaren Latin alfabesi ile yazılan ilk Türk dili Yakutçadır. Yakutça 33 harflik Latin yazı sistemini 1939’da terk etmek zorunda kalmışlardır.

Türkiye ise Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün harf devrimi ile 1927 yılında Latin alfabesine geçmiştir.  Bugün kullanılan Latin alfabesi Türkçenin ses özeliklerine en uygun yazı sistemidir.

Sonuç olarak: Türkler tarih boyunca fazla alfabe değiştirmiş, kendi alfabelerini icat edebilmiş önemli bir dil tarihi birikimine sahiptir. Bu bakımdan onların dil değişimleri, dil devinimleri ve kullandıkları alfabeler bir bütün halinde incelenmelidir. Bu dönemler için yazılan eserler iyi anlaşılması ve alfabe değişimlerinin nedenleri üzerinde ayrıca durulmalıdır.

İlgili Makaleler