Makaleler

Anasayfa

Hakkımızda

Yardım

Yasal Konular

Silifke'de Gezilecek Yerler (Tam 21 Adres)

yazar: Hakan Kutluay

Mersin’in en bilinen ilçelerinden biri olan Silifke, doğal ve tarihi güzellikleri ile bölgenin hiç kuşkusuz en önemli turizm merkezlerinden biri olma özelliği taşıyor. Tertemiz havası ve masmavi deniziyle her yıl binlerce gezi severin kalbini fetheden Silifke’de görülmeye değer yerleri sizler için derledik. Keyifli okumalar dileriz.

İşte Silifke’nin Turistik Yerleri

Silifke Kalesi


Muhteşem Silifke manzarasını kuşbakışı görebileceğiniz Silifke Kalesi’nin Helenistik veya erken Roma dönemine ait olduğu düşünülüyor. 185 metre yüksekliğindeki bir tepe üzerine konumlanan bu kalenin içinde kemerli galeriler, su sarnıçları, depolar ve diğer yapı kalıntıları bulunuyor. Ünlü gezgin Evliya Çelebi, Seyahatname’de Silifke Kalesi’nde 23 burç olduğunu ve içinde bir cami ile 60 ev bulunduğunu belirtmiş. Fakat bugün burçların bir kısmı ve kale içi yıkık olduğundan burç sayısı vermek oldukça zor. Günümüzde kalede görülebilen 10 adet burç bulunuyor.

Tekirambarı Su Sarnıcı

Silifke Kalesi’nin eteğinde yer alan Tekirambarı Su Sarnıcı; 46 metre uzunluğunda, 23 metre genişliğinde ve 14 metre derinliğinde bir su deposu. Bizans döneminden kalma bir yapı olan Tekirambarı Su Sarnıcı’na Cennet ve Cehennem Mağaraları’nda olduğu gibi helezonik merdivenle inilebiliyor.

Sarnıç yapılırken; suyun sızmasını önlemek ve sarnıca anıtsal bir özellik vermek amacıyla tüm duvarlar düzgün kesme taşlarla desteklenmiş, ayrıca yuvarlak kemerli bir niş oluşturulmuş. Tekirambarı Su Sarnıcı bölgenin önemli tarihi yapıları arasında yer alsa da, çok bakımsız bir durumda olduğunu üzülerek söylemeliyiz.

Cennet - Cehennem Mağaraları

Silifke’ye bağlı Narlıkuyu’daki Cennet ve Cehennem Mağaraları, bölgenin en çok turist çeken yerlerinden biridir. Doğal yollar ile oluşan bu mağaralar oldukça derindir.

135 metre derinliğindeki Cennet Mağarası (diğer adıyla Cennet Obruğu) kireçtaşı katmanları içinde karstik süreçler sonucunda oluşmuş. Bu mağara dik ve kapalı bir karstik mağara sistemi içerisindeki galerinin tavanının çökmesi ile gelişmiş. Yer altı akarsuyu da denilen bu sisteme 450 basamakla iniliyor. Merdivenin sonunda Helenistik dönemden kalma bir Zeus Tapınağı bulunuyor.

110 metre derinlikteki Cehennem Mağarası (Cehennem Obruğu) ise, bir yer altı mağarasının tavanını aşındırıp, çökmesiyle oluşmuş. Dar ve dik yapısı nedeniyle bu mağaranın tabanına inmek ne yazık ki mümkün değil. Mağaraya, korkutucu manzarası sebebiyle “cehennem” ismi verildiği söyleniyor.

Astım Mağarası

Narlıkuyu’da yer alan Astım Mağarası, Dilek Mağarası adıyla da biliniyor. Adından da anlaşılacağı üzere bu mağaranın astım hastalarına iyi geldiğine inanılıyor. Sıcaklık ortalaması 15 derece olan mağaranın nem oranı yazın % 85’e, kışın ise % 95’e ulaşıyor. Mağaradaki bu atmosferin astım hastalarının iyileşmesine yardımcı olduğu biliniyor.

İçerisine helezonik demir bir merdivenle inilen bu mağarada birbiriyle bağlantılı, uzunluğu 200 metreyi bulan galeriler, dev sarkıt ve dikitler bulunuyor.

Mezgit Kalesi

İsminde kale geçse de burası aslında bir anıt mezardır. Korkusuz Satrap Mezarı adıyla da bilinen Mezgit Kalesi oldukça yüksektir. Bu yapı geçmişten günümüze orijinalliğini yitirmeyen eserler arasındadır.

Uzuncaburç

Helenistik dönemde Olba Krallığı’nın ibadet yeri olan Uzuncaburç’un en önemli özelliği bölgenin en iyi şekilde korunmuş tarihi kalıntısı olmasıdır. Dönemin İmparatoru Vespasianus, MS. 72 yılında, Olba’dan ayrılmış ve “Tanrı-İmparator Kenti” anlamına gelen Diocaesare adıyla özerk, kendi adına para basabilen yeni bir site kurmuş. Günümüzde Uzuncaburç adıyla bilinen bu sitede Zeus Tapınağı, burç ve piramit çatılı anıtmezar, çeşme, sütunlu cadde, tören kapısı, Şans Tapınağı, tiyatro ve Zafer Kapısı’nın kalıntıları bulunuyor. Tüm bu yapıların Roma döneminde inşa edildiği biliniyor. 5’inci yüzyılda Hristiyanlığın gelişmesiyle birlikte kiliseye dönüştürülen Zeus Tapınağı’na yine bu dönemde yeni kiliseler eklenmiş.

Olba Antik Kenti

Helenistik dönemde Olba Krallığı’nın önemli kentlerinden biri olan Olba Antik Kenti, Uzunburç’un 4 kilometre doğusunda yer alıyor. Aynı zamanda dönemin başkenti olan bu antik kentte Septimus Severus zamanından kalma çeşme binası, su kemeri, evler, tiyatro ve nekropol bulunuyor. Olba Antik Kenti’nin diğer önemli eseri ise nekropolün bulunduğu vadi üzerine kurulu 150 metre uzunluğunda ve 25 metre yüksekliğinde dört kemerli akuadüktür. Yapılan incelemelerde, antik çeşme ile aynı dönemde yapılmış olan su kemerinin, Bizans İmparatoru II. Justin yönetimi sırasında onarım gördüğü ortaya konulmuş.

Nekropol sahasındaki kaya mezarları, lahitler, çeşmenin yanında bulunan tiyatro binası ile sadece bir bölümü günümüze kadar ulaşmayı başaran sahnenin görülmeye değer olduğunu söylemeliyiz.

Şeytan Deresi Kanyonu ve Adam Kayalar

Silifke’de görülmesi gereken yerlerin başında gelen Şeytan Deresi Kanyonu ve Adam Kayalar’ın Mersin Kızkalesi’ni yukarıdan gören muhteşem manzarasının sizi büyüleyeceğini söylemeliyiz. Adam Kayalar, Şeytan Deresi Kanyonu’nun sarp yamaçlarındaki insan kabartmalarına verilen isimdir. MÖ. 1 ila 2’inci yüzyıllar arasında yapıldığı tahmin edilen bu kabartmaların en önemli özelliği ise dönemin en büyük boyutlardaki insan kabartmaları olmasıdır. Yolunuz Adam Kayalar’a düştüğünde; erkek, 4 kadın, iki çocuk, bir dağ keçisi ve bir Roma Kartalı kabartması sizleri karşılıyor olacak. Bu figürlerin birbiriyle bağlantılı anlatımı olduğu biliniyor. Bu eserin aynı zamanda ülkemizin de en önemli tarihi eserlerinden biri olduğunu sözlerimize eklemeliyiz.

Aya Tekla Kilisesi

Aya Tekla Kilisesi; Hristiyanlığı yaymak amacıyla yollara düşen St. Paul’ün vaazlarından etkilenen Aya Tekla’nın kendini dine adadıktan sonra öldürüleceği korkusuyla saklandığı mağaradır. Meryemlik adıyla da bilinen bu mağara, Taşucu yolu üzerinde yer alıyor.

Aya Tekla’nın Hristiyanlığı yayarken karşılaştığı hastaları mucizevi bir şekilde iyileştirdiğine inanılıyor. Dolayısıyla Aya Tekla’nın sığındığı bu mağara Hıristiyanlarca kutsal sayılarak kiliseye dönüştürülmüş. İmparator Zenon tarafından, 6’ıncı yüzyılda Aya Tekla’ya ithafen yaptırılan kilise ile mezarlık, hamam, şehir suru kalıntıları ve sarnıç günümüze miras kalan yapılar arasındadır. 

Poimenios Hamamı ve Üç Güzeller

Poimenios tarafından inşa ettirilen Poimenios Hamamı, Narlıkuyu Koyu’nda deniz kenarında yer alıyor. 4’üncü yüzyıla tarihlenen bu yapının Roma dönemine ait olduğu biliniyor. Cennet Mağarası’nın içindeki yer altı deresinin deniz ile buluştuğu yerde bir tatlı su kaynağı bulunuyor. Poimenios Hamamı’nın bu tatlı su kaynağından faydalanılarak inşa edildiği tahmin ediliyor. Hamamı özel kılan bir diğer özellik ise; yıkanma bölümünün tabanında yarı tanrıça üç kız kardeşin betimlendiği, Üç Güzeller Mozaiği adıyla bilinen mozaiktir. Zeus’un kızları Aglaia, Euphrosyne ve Thalia’nın çıplak olarak kumru ve keklikler arasında dans ederken görüldüğü mozaiğin üzerinde Grekçe şunlar yazıyor:

“Ey konuk dost! Bu mucizeli suyu kimin bulduğunu, saklı kaynağını kimin gün ışığına çıkardığını merak ediyorsan, bil ki O, imparatorların dostu ve Kutsal Adalar’ın dürüst yöneticisi Poimenios’tur.”

Narlıkuyu

Silifke’ye bağlı Narlıkuyu için “minyatür cenneti” tanımlamasını yapabiliriz. Silifke’ye yolu düşen herkesin mutlaka uğramasını önerdiğimiz bu şirin yerde deniz her daim berraktır. Dolayısıyla ne kadar derin olursa olsun kolaylıkla denizin dibini görebilirsiniz. Ayrıca burada denizin turkuaz renginin de büyüleyici olduğunu söylemeliyiz.

Yukarıdaki satırlarda belirttiğimiz gibi Cennet ve Cehennem Mağaraları ile Astım Mağarası’na ev sahipliği yapan Narlıkuyu’da Zeus Tapınağı, Roma ve Bizans dönemlerine ait yapı kalıntıları, taş kemerler ve sarnıçlar yer alıyor.

Tisan Koyu ve Afrodisias Mozaiği

Turkuaz denizi ve yemyeşil doğasıyla büyüleyici bir atmosfere sahip olan Tisan Koyu, Dünyanın En Güzel 13. Koyu seçilen bir bölge. Bir zamanlar Afrodisias yerleşiminin bulunduğu bu bölge, “Kilikya Afrodisiası” ismiyle de biliniyor. Yunan kolonisi olarak kurulan antik kent Tisan’da çok sayıda tarihi kalıntı görmeniz mümkün. Kilise ve kale gibi kalıntıların yanı sıra mozaikleriyle de ünlü olan bu koyda özellikle Afrodisias Mozaiği’nin görülmeye değer olduğunu bilmelisiniz. 6’ıncı yüzyıla tarihlenen bu eser, Pantaleon Kilisesi’nin tabanında yer alıyor.

Boğsak Koyu ve Adası

Deniz kaplumbağalarının (caretta caretta) üreme bölgesi olan Boğsak Koyu ve Adası, çadır ve karavan tutkunlarının uğrak yerlerinden biri olma özelliği taşıyor. Mersin – Antalya karayolu üzerinde bulunan Boğsak Adası’nın MÖ. 4’üncü yüzyılda önemli bir yerleşim yeri olduğu biliniyor. Doğal bir dalgakıran görevi üstlenen Boğsak Koyu ise, bozulmamış yapısıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Roma ve erken Bizans döneminden izler taşıyan Boğsak Adası’nda bu dönemlere ait evler, mezarlar, sarnıçlar ve kilise kalıntıları yer alıyor.

Taşucu

Holmi Kolonisi tarafından MÖ. 7’inci yüzyılda kurulan Taşucu, Büyük İskender’in komutanlarından Selefkos Nikator tarafından ele geçirilmiş. Bu olayın üzerine bölgenin yerel halkı Silifke’ye yerleştirilmiş. Taşucu’nun yaklaşık 2 kilometre batısında Antik Mylai Ören Yeri bulunuyor. Yöre halkının “Manastır” dediği bu ören yerinde geç Roma ve erken Bizans dönemlerine ait kalıntıları inceleyebilirsiniz. Taşucu’nun bir diğer özelliği ise Türkiye ile Kıbrıs arasındaki bir tatil beldesi olmasıdır.

Susanoğlu

Flavius Uranius tarafından geç Roma döneminde kurulan Susanoğlu, o dönemde Corasium ismiyle anılıyormuş. Silifke – Mersin karayolunun 15’inci kilometresindeki Susanoğlu, bölgenin gözde tatil yerlerinden biridir. Susanoğlu, ince kumlu ve yay şeklinde geniş bir koya sahip. Koyun etrafında ise tarihe ve arkeolojiye meraklıları ağırlayan antik bir kent bulunuyor. Bu antik kentte iki ayrı nekropol, kilise, hamam ve sarnıç kalıntılarını inceleyebilirsiniz.

Jüpiter Tapınağı

MS. 2’inci yüzyılda inşa ettirilen Jüpiter Tapınağı, 5’inci yüzyılda kiliseye dönüştürülmüş. Silifke merkezde bulunan bu tapınağın doğu ve güney yanlarında sütunlar bulunuyor. Bu sütunlar orijinal şeklinde korunsa da her biri 10 metre boyundaki korint başlıklı sütunlardan yalnızca 1 tanesi günümüze ulaşmayı başarmış.

Taşköprü

Göksü Nehri’nin üzerinde yer alan Taşköprü’nün Roma döneminde yaptırıldığı biliniyor. Köprünün orijinali 7 gözlüymüş. Ancak yapılan restorasyonlar ile köprü 5 gözlü hale getirilmiş.

Tokmar Kalesi

17’inci yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilen Tokmar Kalesi, denizi gören bir tepe üzerinde yer alıyor. Ulaşımı oldukça kolay olan kalenin etrafında savunma burçları ve sert kayalar bulunuyor. Nedeni bilinmese de, halk kalenin lanetli olduğuna inanıyor.

Liman Kalesi

Osmanlı Devleti döneminde inşa edilen kale, 14’üncü yüzyıl ile tarihleniyor. Deniz kenarında, Taşucu – Antalya karayolu üzerindeki bu liman bölgenin görülmeye değer yerleri arasındadır.

Akçakıl Koyu

Bölgenin en güzel koylarından biridir. Doğal plajı ve yemyeşil doğası ile tatilcilerin hafızalarında yer eden bu koy, Taşucu’ndadır. Özellikle kamp severlerin tercih ettiği bir adres olarak öne çıkan Akçakıl Koyu’nu mutlaka görmenizi tavsiye ederiz.

Cambazlı Kilisesi

Silifke’ye bağlı Cambazlı Köyü’nde yer alan bu kilisenin etrafında anıt mezarlar, lahit ve sarnıç yer alıyor. Bölgenin en eski yapılarından biri olan Cambazlı Kilisesi’nin kuzey bölümü tamamen kapalıdır. Orijinal halini günümüze kadar korumayı başaran kilisenin iç galerisi oldukça sağlamdır. 

İlgili Makaleler