Makaleler

Anasayfa

Hakkımızda

Yardım

Yasal Konular

Romanesk Sanat Nedir? (Tarihi, Özellikleri)

yazar: Uğur Eskier

Romanesk sanat, İngiltere’de “Norman üslubu”, Avrupa’da “Roman üslubu” olarak adlandırılan bir sanat akımıdır. “Roman sanatı” olarak da bilinir. 1066 yılında Normanların İngiltere'yi fethetmesiyle başlamış, 12. yüzyıla girmeden önemini yitirerek yerini gotik sanata bırakmıştır. Ortaçağ’da inşa edilen manastır ve kiliselerde kullanılmaya başlanmıştır. Ortaçağ Avrupa’sındaki ilk dini yapılarda Romanesk izleri görülür. Dönemin sanat hareketlerinin takibi için önemli yapılar olan kiliselerdeki sanatsal süslemeler, dinsel amaçlarla yapılıyordu. Bu sebeple manastırlar ve kiliselerdeki dini figürler, kutsal figür ve sahneleri içeriyor. Romanesk sanat kullanılan yapılar genellikle çok yüksek olmayan, kalın taş duvarlı ve yuvarlak kemerli yapılardır. Bu yapılarda pencerelerin az ve küçük olması dikkat çeker. Bunun sebebi, duvarların ağır tavanları taşıması için kullanılmasıdır. Süslemelerden yoksun olan ilk Romanesk örnekleri, iç mekânda dini figür ve resimler, dış cephede heykellerle dikkat çeker. Dini yapılarda ilk heykel örnekleri Romanesk sanat akımında görülmüştür. İlk olarak mimaride ortaya çıkan Romanesk, daha sonra heykel, resim ve vitray sanatlarında da yıllarca etkisini sürdürmüştür. Romanesk mimari; büyük eklemli duvar yapısı, yuvarlak kemerler ve güçlü tonozlar ile karakterize edilmiştir. Roma'nın ve Bizans unsurlarının dayandığı Batı Avrupa'da ortaya çıkan stildir. Gotik mimarisinin gelişmesine katkısı olan bir sanat üslubudur.


Nasıl Ortaya Çıktı?

Romanesk sanat, 9. yüzyıldan 12. yüzyıl ortalarına kadar etkinliğini sürdüren bir sanat akımıdır. İngiltere'de, Romanesk mimarisi tipik olarak M.S. 1066'da Hastings Savaşı'ndan sonra İngiltere'yi işgal eden ve fetheden Normanlarla başlamıştır. William the Conqueror tarafından inşa edilen ilk mimari yapı, Londra'daki Beyaz Kule’dir. Romanesk tarzı ilk kiliseler, İngiliz Adaları'nın kırsal kesiminde inşa edilmiştir. En önemli örnek, 1093'te yapılan Durham Katedrali’dir.

Romanesk, Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Avrupa’nın siyasi istikrara kavuştuğu 10. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Romanesk’in yaygın olduğu dönemde mimarlık popülerdi. Diğer sanat dalları, Romanesk’in zenginliğini arttırmak için kullanılıyordu. Romanesk’in heykel uygulamaları mimariyle iç içe gelişiyordu. 11. yüzyılın önemli yapılarından biri olan Fransız gotik mimarisini temsil eden Paris’teki Notre-Dame Katedrali’nin cephesinde çok sayıda kabartma figür bulunur. Bu kabartmalar, süs olmanın ötesinde yapıya canlılık katar. Bunun gibi benzer birçok yapıda Romanesk’i geliştiren, tamamlayan veya zenginleştiren sanat akımlarına rastlanır.

Romanesk, M.S. 800 - 1200 yılları arasında Batı dünyasındaki Ortaçağ mimarisini tanımlamıştır. Bu dönemde Romanesk mimarisinin ayrılmaz bir parçası olan mozaikler, freskler, heykeller, oymalar ve resimlerdeki sanat üslubu, genel olarak “Romanesk sanat” adlandırılır.


Romanesk’in İlk Örnekleri

Romanesk sanatın ilk örnekleri, Ortaçağ Avrupa’sında inşa edilen manastırlarda görülüyor. Manastırları, Romanesk sanat izleri görülen kiliseler izlemiştir. Kiliseler, şato gibi masif kuleler ve kalın taş duvarlardan ibaretti. Romanesk sanat kullanılan yapılar, “kaba yapılar” olarak biliniyor. Bu yapılar tamamen taş tavan ve duvarlardan oluşuyordu. Ağır tavan ağırlığını taş duvarlar taşıyordu. Bu sebeple o yıllarda yapılan manastır ve kiliselerin duvarları ve kirişleri çok kalın, pencereleri küçüktü. Taş duvarlar ve taş tavanlar içeren bu binalar “kaba yapılar” olarak görülüyordü.

Bu tür taş yapılardaki güvenlik sorununu çözmek için tavanların farklı malzemelerle örtülmesi mimarları en fazla düşündüren bir sorundu. Görkemli taş kilise ve manastırların tavanlarını uygun bir taş tavanla örtme fikri geliştirildi. Bazilikalarda ahşap tavanlar görkemli değildi ve kolay yanabilirdi. Erken dönem manastırlardaki ahşap kirişli çatılar, Romanesk akımında rastlanabiliyordu. Böylesine görkemli ve geniş yapıların tavanlarının “tonoz” adı verilen malzemeyle kaplama yöntemi kullanılmaya başlandı. Çok fazla teknik bilgi ve hesap gerektiren tonoz yöntemi, alttan içbükey olarak taş ve tuğlayla örülmüş yarım silindir şeklindeki tavan örtüsüdür. Tonoz da, oldukça ağır malzemelerden oluşuyordu. Bu sebeple tonoz ağırlığını kaldırabilecek köprü şeklinde kemerler kullanılmaya başlandı. Tonoz ve kemerleri taşıyan ayaklar da ağırlığı taşıyamıyordu. Ayaklara destek vermek amacıyla kullanılan kemerler, “kaburga” adı verilen malzemelerle güçlendirildi. Bu şekilde ortaya çıkan boşluklar da daha hafif malzemelerle dolduruldu. Bu sebeple Roma yapılarındaki yarım daire şeklindeki kemerler, Romanesk mimarinin en belirgin özelliklerinden biri olarak gösteriliyor.

Eski bazilikalarda binanın ana aksı yönünde uzanan koridorlardan her biri olan nefler, Romanesk mimaride yaygın olarak kullanılmıştır. Bazilika veya kiliselerde kilisenin geniş ve uzun alanını dikey biçimde keserek kuş bakışı bakıldığında haç işareti oluşturan çapraz nefler yani transept formları da, Romanesk mimarinin ilk örneklerinde sık başvurulan bir uygulamadır.


Romaneskte Resim ve Heykel

Romanesk akımın önemli bir özelliği de kiliselerde 600 yıllık bir sürenin ardından ilk kez heykel kullanılmaya başlanmasıdır. Romanesk sanatın ilk örnekleri estetik değildi, süslenemeye pek önem verilmezdi. Ayrıca, heykel veya heykelcikler de kullanılmazdı. Bunun sebebi, heykellerin putperestliği çağrıştırmasıdır. Putperestlikten kurtulan topluma heykellerle “putperest” izlenimler verilmek istenmemişti.

Romanesk sanat kullanılan yapılarda heykel kullanımı Fransa’da başladı. Fransa’daki önemli yapılarda kullanılan heykel ve resimler, Doğu sanatlarından etkilenmiştir. Bu dönemde heykel kullanımının amacı süsleme değildir; Kutsal Kitap’ta geçen olay ve figürlerin tasvir edilmesidir. Heykel ve resimler de, heykeltıraş ve ressamlar tarafından “kabaca” inşa edilmiştir. Basit yöntemlerle ve renkler dikkate alınmadan yapılan heykel ve resimlerin estetik olmadıkları da göze çarpmaktadır. Yapılarda kullanılan heykel ve resimler sanatçılar tarafından estetik kaygılardan uzak olarak rastgele yerleştirilmiştir. Resimler, tamamen dini içerikli ve iki boyutludur.

Romanesk akımında heykeller, dış ve iç cephelerde önemli bir yer tutar. İç içe çok sayıda figür heykeli bulunan sütunlar, Romanesk’in en dikkat çeken örneklerindendir. Bazı sütun başlıkları da heykel olarak inşa edilmiştir. Romanesk’in etkisinde kalan heykeltıraşlar, İncil ve Tevrat’ta yer alan olayları ve kişileri tunç ve ahşap kapı kanatlarında, alınlıklarda ve silmelerde betimlemişlerdir. Dönemin ressamları da Romanesk’in etkisinde kalmıştır. Duvar resimlerinde katı ve soyut anlatım kalıpları göze çarpar.


Romanesk Sanatın Karakteristik Özellikleri

Romanesk yapılarda rastlanan genel karakteristik özelliklerden en önemlileri şunlardır;

  • İnşaatlarda taş ve tuğla kullanılması, ahşap çatılardan kaçınılması
  • Taş tavanlara destek olmak ve dekoratif bir görünüm için Klasik Roma tarzında yuvarlak kemerler kullanılması
  • Taş çatıların ağırlığını taşımak ve iç yüksekliği artırmak için çeşitli bölümlerde tonozlar kullanılması
  • Yapıların içindeki yüksekliği artırmak için genellikle 6 metrelik kalın duvarlar örülmesi
  • Destek için yapılan yüksek ve kalın duvarlar
  • Kademeli kemerler içinde büyük giriş kapıları
  • Bizans kubbelerinin yerine yapılan çan kuleleri
  • Küçük, dar ve az sayıdaki pencereler
  • “Latin haçı” şeklinde tasarlanan kilise planları
  • Dekorasyon ve destek amaçlı figürlü sütunlar
  • Özellikle dini yapılarda sanat ve mimarinin bütünleşmesi


Romanesk Sanat Kullanılan Yapılar

Roman üslubu kullanılan önemli eserlerden bazıları şunlardır; Tournai Katedrali (Belçika), Murbach Benediktin Kilisesi (Fransa), Saint Trophime Kilisesi (Fransa), Speyer Katedrali (Almanya), Saint Michael Kilisesi (Almanya), Saint Galle Manastırı (İsviçre), Saint Peter Bazilikası (Roma), Pisa Kulesi (İtalya), Durham Katedrali (İngiltere), Morienval Manastırı (Fransa), Ottmarsheim Manastırı (Fransa), San Vicente Basilikası (İspanya), Kaiserpfalz İmparatorluk Sarayı (Almanya), Maria Laach Abbey Katedrali (Almanya), Tum Collegiate Kilisesi (Polonya), Lessay Manastırı (Fransa), Santa Maria Kilisesi (İspanya), Saint Foy Abbey Kilisesi (Fransa), San Giovanni Bazilikası (Roma), Angoulême Katedrali Çan Kulesi (Fransa), Saint Gall Manastırı (İsviçre), Autun Katedrali (Fransa), Worms Katedrali (Almanya), Benedictine Manastırı (Avusturya), Azizler Peter ve Paul Kilisesi (Bulgaristan), Aziz Meryem Kilisesi (Hırvatistan), Saint Longin Kilisesi (Çek Cumhuriyeti), Papa James Kilisesi (Macaristan), Cormac Şapeli (İrlanda).


Romanesk’le İlgili Kısa Bilgiler

  • “Romanesk”, “Roman soyundan” anlamındadır.
  • “Romanesk” ifadesi, feodal dönem boyunca hiç kullanılmamıştır. Ortaçağ’dan sonraki zamanlar da dahil 18. ve 19. yüzyıllara kadar bu kelimeye herhangi bir kaynakta rastlanmıyor. Tarihte “Romanesk” terimi, Roma'nın yıkılmasından kullanılmaya başlanmıştır.
  • “Romanesk” terimi, mimarlık anlamında ilk kez arkeolog Charles de Gerville tarafından 18 Aralık 1818'de Auguste Le Prévost’e yazdığı Roma mimarisi ile ilgili bir mektupta kullanılmıştır.
  • Romanesk mimari örnekleri Avrupa’nın birçok ülkesinde rastlamak mümkün. Yaygın ve tarihi önemdeki yapılara; Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya’da rastlanmaktadır.
  • Bütün Avrupa’ya kısa sürede yayılan Romanesk; Roma, Ottolar Dönemi, Karolaj, Bizans ve Germen sanatlarının sentezi olarak görülmektedir.
  • M.S. 313 yılında yapılan anlaşmayı içeren Milano Fermanı, Romanesk sanatının ve mimarinin yükselişine yol açan bir faktör olarak gösteriliyor. Bu anlaşma, Hıristiyanlara dinlerini uygulama imkânı tanıyan kiliseye hoşgörü sağlamıştır.
  • İngiltere'de soylular ve piskoposlar, güçlerini göstermek için Romanesk mimarili manastırlar ve kiliseler yaptırmıştır.
  • Ortaçağ Avrupa’sında yapılan yüksek manastır ve kiliseler, gücü ve meydan okumayı amaçlıyordu. Bu taş kümeleri, “Yeryüzü Kilisesi” kavramını; yani “kıyamet günü yeryüzündeki karanlık güçlerle kilisenin savaşacağı” doktrinini simgeliyordu.
  • Romanesk sanat akımının en önemli ve ilginç eserleri 1075 ve 1125 yılları arasında ortaya çıkmıştır. 1150’li yıllardan sonra da Romanesk sanat etkileri yerini gotik üsluba bırakmıştır.
  • Gotik sanat içeren yapılarda Romanesk sanatın da etkileri görülebilmektedir.
  • Romaneski gotikten ayıran en önemli özellik, boşlukların heykel gibi algılandığı mekân düzenlemeleridir.
  • 19. yüzyılda bazı dini ve özel yapılarda kullanılan Romanesk mimarisi karakteristiği taşıyan sanat çizgileri, aslında Romanesk taklididir. Bu tür mimarilere “Romanesk Revival” veya “Romanesk Canlanışı” adı veriliyor.
  • Romaneskin taklidi ile ilgili şöyle bir yorum yapılıyor; 1060 yılına ait kemerli bir kapı görürseniz Romanesk’tir, 1860 yılına ait bir kemer görürseniz Romanesk Revival'dir.
  • Romanesk mimari, Avrupa'ya hakim olan belirgin bir tasarım tarzı değildir. Romanesk, daha çok yapı tekniklerinin kademeli bir gelişimini anlatır.
  • Kübist sanatçı ressam Pablo Picasso, İspanya'daki Romanesk sanatçılarından büyük ölçüde etkilenmiştir.
  • Romanesk mimarisinin en ünlü örneği İtalya’daki Pisa Kulesi ve Pisa Katedrali’dir.
  • Birçok kilise, manastır, katedral ve bazilika Romanesk tarzındadır veya orijinalinde Romanesk tarzında inşa edilmiş ve daha sonra değişiklikler yapılmıştır.
  • İstanbul’daki Galata Kulesi, Romanesk sanat örneklerinden biridir.

İlgili Makaleler