Makaleler

Anasayfa

Hakkımızda

Yardım

Yasal Konular

Ömer Seyfettin Kimdir?

Ömer Seyfettin, Yeni Lisan hareketinin öncülerinden,  Milli Edebiyatın kurucularından, Genç Kalemler Dergisi yönetim kadrosundan olan, hem asker hem yazar hem de öğretmen olan bir aydındır. O, Türk edebiyatına  “Kısa hikaye de var” diyen kişidir. Ayrıca yazdığı hikayeler, gerçek hayattan kopuk hikayeler değildir ve yazdığı hikayeler kendi hayatından, toplumsal gerçeklikten kopuk değildir. Bu bakımdan da onun hayatı da en az edebî yaşamı kadar önemlidir.

Ömer Seyfettin’in Yaşamı

Ömer Seyfettin bir askerdir, bu bakımdan onun hayatında savaşlar, barışlar, esaretler önemli bir yer kaplar. Biz bu yazıda onun hayatını kronolojik akışla ve maddeler halinde vererek gerekirse dünya ve Türkiye’de olan savaş tarihleri ile kıyaslayalım.

1884: 11 Mart’ta Balıkesir Gönen’de bir subay oğlu olarak hayata “merhaba” dedi, o yılda Yahya Kemal Beyatlı da dünyaya gelmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ten 3 yaş küçüktür. O doğduğu zaman Berlin Konferansı vardı ve Osmanlı çöküş devrinde idi.

1892: Ömer Seyfettin 8 yaşında ve ailesi ile birlikte İstanbul’a taşınırlar. Aksaray’da Mekteb-i Osmanî adlı bir özel okula girdi.

1893: Ömer Seyfettin 9 yaşında ve Eyüp Sultan’da bulunan Baytar Mektebi’ne girdi. Ayrıca kendisi bir subay çocuğu olduğu için sadece subay çocuklarına özel olan sınıf-ı mahsusa bölümünde eğitim almaya başladı.

1896: Ömer Seyfettin 12 yaşında ve Baytar Mektebi’ni bitirdi. O sıralarda Tevfik Fikret de Servet-i Fünun dergisinin yönetimini alarak Edebiyat-ı Cedide hareketini başlatmıştı. Siyasal olarak da Girit isyanının başladığı tarihtir.  Ayrıca bu yılda Ermeniler Osmanlı bankalarının şubelerine saldırı düzenliyorlardı.

1900: Ömer Seyfettin 16 yaşında Edirne Askeri Ortaokulu’nu ( idadi) bitirdi. İlk şiiri Hiss-i Müncemid ( Donuk Duygular) adı ile Mecmua-ı Edebiyye’de çıktı. 1901 yılında ise Servet-i Fünun dergisi kapatılacak ve Edebiyat-ı Cedide şairleri dağılmaya başlayacaktı.

1902: Ömer Seyfettin 18 yaşında ve ilk öyküsü olan “İhtiyarın Tezzühü” Sabah gazetesinde yayımlandı. Bu dönemde Balkanlar karışıktı. Doğu topraklarımızdaki Yemen’de isyanlar yeniden başlamış, Balkanlar’da Makedonya’da Bulgar İhtilal Cemiyeti çalışmalarını arttırmış ve Cum'a-ı Bala isyanı başlamıştı.

1903: Ömer Seyfettin 19 yaşında ve Mekteb-i Harbiye’deki öğrenimini tamamladı. Üsteğmen yani o günkü adıyla piyade-i mülazım-ı sanisi olarak orduya katıldı. Atandığı ilk yer Üçüncü Ordu idi. İlk görev yeri de İzmir – Kuşadası oldu.  O zamanlarda da Makedonya’ya muhtarlık verilmişti.

1906: Ömer Seyfettin 22 yaşında ve İzmir Zabitan ve Efrat Mektebi’nde ( şimdiki adı ile Jandarma Okulunda) öğretmenlik yapmaya başlar. O zamanlar Osmanlı ve İngiltere arasında Akabe krizi patlak verdi. Bundan bir yıl önce de Ermeniler II.Abdülhamid’e bombalı saldırı düzenlediler ama başarısız oldular.

1908: Ömer Seyfettin 24 yaşında ve Makedonya Üçüncü orduda görev almaya başladı. Bu ordunun merkezi Selanik’te idi. Atatürk de o zamanlar Selanik’te üçüncü orduda görev yapmaktaydı.  Atatürk burada Kurmay Kıdemli Yüzbaşı olarak burada 3. Ordu Müşirliği Harekat Şube Müdürlüğü ve Selanik-Üsküp Demiryolu Müfettişliği görevlerinde bulunmuştur. Ömer Seyfettin ise Makedonya sınırındaki Yakorit köyündeki sınır bölüğünde komutanlık yapmaktaydı. Ayrıca 17 Aralık 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edişmiş ve ilk Meclis-i Mebusan toplanmıştı.

1909: Ömer Seyfettin 25 yaşında ve Hicri takvime göre 31 Mart’ta İstanbul’da bir ayaklanma başladı. Aynı zamanda Adana’da da Ermeniler ayaklanmıştı. Hareket Ordusu İstanbul’daki isyanları bastırmak için kurulmuştu ve bu ordudaki subaylar arasında Ömer Seyfettin de bulunmaktaydı. Miladi takvime göre 13 Nisan’’da başlayan ayaklanma 19 Nisan’da Hareket Ordusunun çabası ile son buldu. Yine bu yılda siyasi bir olay olarak II. Abdülhamid tahtan inmiş yerine V. Mehmet Reşat gelmişti. 17 Aralık’ta da mebuslar meclisi açıldı. Edebî bir hareket olarak da Fecr-i Ati hareketi başladı. Bu kadar karmaşa arasında Fecr-i Aticiler bireysel aşk, melankoli gibi bireysel konuları işledikleri, ağdalı dili şiirler yazmakta idi.

1911: Ömer Seyfettin 27 yaşında ve ordudan ayrılmaya karar verir. Ordudan ayrılıp Selanik’e yerleşir. O zamanlar da İtalya – Osmanlı savaşı patlak vermişti. Edebî hayat olarak da Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem ile birlikte Ömer Seyfettin Selanik’te Genç Kalemler adlı dergiyi çıkarmaya başladı. Ayrıca meşhur Yeni Lisan makalesini kaleme aldı.

1912: Ömer Seyfettin 28 yaşında ve Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine yeniden askere alındı. Sırp ve Yunan cephelerinde savaştı. Yanya Savunması’nda Yunanlılara esir düştü. Osmanlı ise her yandan kuşatılmıştı. 12 Ada İtalya’nın elinde kalmış, meclis feshedilip geri toplanmış, hükümet değişmişti.

1913: Ömer Seyfettin 29 yaşında ve sonunda esaretten kurtulur. Bu arada savaşlar nedeni ile Genç Kalemler dergisi kapatılmış, Balkanlar’da bulunan aydınlar İstanbul’a gelmeye başlamıştı. İstanbul’a geldikten sonra da Genç Kalemler aydınları yazmayı kesmemişler ve Türk Sözü, Türk Yurdu gibi dergilerde varlıklarını devam ettirmişlerdir. Ömer Seyfettin de İstanbul’a döndüğü zaman Türk Sözü adlı derginin yazı işleri müdürü oldu.  Bu yılda da I. Balkan Savaşı bitmiş ama II. Balkan Savaşı başlamıştı.

1914: Ömer Seyfettin 30 yaşında ve Kabataş Lisesi edebiyat ve felsefe öğretmenliğine getirildi. Ölene kadar da bu görevini sürdürdü. O zamanlar I. Dünya Savaşı başlamıştı.

1917: Ömer Seyfettin 33 yaşında ve Dil İncelemeleri Kurumu eski adıyla Tetkikat-ı Lisaniye Encümeni azalığına getirildi. Bundan bir yıl sonra İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal edecekti.

1920

: Ömer Seyfettin 36 yaşında ve gerçekten en verimli zamanında şeker hastalığı sebebi ile hayata gözlerini yumdu. Bu milliyetçi asker ve aydın maalesef Cumhuriyet rejimini göremeden hayata gözlerini yumdu. 

Ömer Seyfettin’in Edebî Hayatı

Ömer Seyfettin Türk öykücülüğünün önemli isimlerdendir ama edebiyata şiir ile başlamıştır. İlk şiirini 16 yaşında yazan Ömer Seyfettin, önceleri Edebiyat-ı Cedide akımına kapılmıştı. Mecmua-ı Edebiyye’de ilk şiirinin çıkmasının ardından birkaç tane daha şiir yayımlayarak edebiyat dünyasında kendisini iyice tanıttı. İlk şiirlerinde yaşının da verdiği bir duygusallıkla aşk, yalnızlık ve doğa konularını işlemekteydi. Milli Edebiyat akımına öncü olduğu zamanlardan evvel yani asker iken şu dergilerde şiir, makale ya da öyküleri ile edebiyat dünyasında var oldu:

İzmir’de: Sebat, Serbest İzmir

Selanik’te: Genç Kalemler, Kadın Bahçe

İstanbul’da: Aşiyan, Zeka, Halka Doğru, Türk Sözü, Türk Yurdu, Yeni Mecmua, Büyük Mecmua, Şair…

Genç Kalemler dergisine geçtikten sonra  - ve dolayısıyla Milli Edebiyat akımına girdikten sonra -  hece ölçüsünü benimsedi. Üstelik Genç Kalemler dergisinden sonra ve Milli Edebiyat akımından sonra önceleri içinde olduğu Fecr-i Ati edebiyatını fazlaca hırpaladı.

İlk hikayesini Sabah gazetesinde yayımlasa da ona asıl ününü sağlayan öyküleri Genç Kalemler dergisinde çıkan öyküleridir. 1914’lü yıllarda yani I. Dünya Savaşı yıllarında hikayelerini yayımlamaya devam etti. Bu öyküleri olay hikayesi dediğimiz Maupassant tarzı öykülerdi. Bu konu “Ömer Seyfettin ve Hikayeleri” başlığında daha ayrıntılı bir şekilde inceleneceği için şuan geçiyoruz.

Ömer Seyfettin ve Genç Kalemler Dergisi

Ömer Seyfettin için Genç Kalemler bir dönüm noktasıdır. O, 1911 yılında yazdığı ve Genç Kalemler’de imzasız olarak yayımladığı Yeni Lisan makalesi ile Milli Edebiyat akımının bir nevi manifestosunu ilan etmiştir. Genç Kalemler’de ortaya koyduğu Yeni Lisan fikrini “Yeni Lisan” makalesinde işlediğimiz burada üzerinde durmuyoruz.

Ömer Seyfettin ve Öykü Anlayışı

Aslında küçük ya da daha ideal bir tabirle kısa öykü Tanzimat dönemi sonlarında başlamıştır. Bu edebî tür, her ne kadar Servet-i Fünun döneminde de kullanılsa yazar bu türü tek başlarına götürmemişlerdir. Ya romana bir sıçrama tahtası olarak görüyorlardı hikayeyi ya da romana konu olamayacak kadar küçük konuları çar çur etmemek için öykü yazıyorlardı. Bu türü, tek başına bir edebî tür olarak kullanan kişi Ömer Seyfettin’dir.

Servet-i Fünun döneminde Ahmet Hikmet vardı ve seyrek de olsa kısa öykü yazardı ama Türk edebiyatında öykücülüğü bir meslek haline getiren kişi Ömer Seyfettin’dir.( Kenan Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İnkılap Kitapevi, İstanbul)

Ömer Seyfettin, kendisinden sonra gelen öykücüleri tekniği ya da tarzı ile doğrudan doğruya etkileyecek kadar sağlam kurgulu öyküler yazmasa da edebiyatta hikayenin de ayrı bir tür olduğunu söyleyen, öyküyü ayrı bir çalışma alanı haline getiren de odur Kenan Akyüz’e göre. Selim İleri’ye göre ise tam olarak bağlanmadığı Türkçülük ideolojisini yaymak için bir araç olarak kullanmıştır öykü türünü. (Selim İleri, Ömer Seyfettin ve Faşizm Tutkusu, Birikim, Ekim sayısı, 1973)

Ömer Seyfettin’in Öykülerindeki Konular

İnci Enginün, Ömer Seyfettin’in ilk öyküsünü 1908 yılında yazdığı “At”  ve Tenkid mecmuasında yayımladığını söyler (İnci Erginün, Doğumunun Yüzüncü Yılında Ömer Seyfettin, Atatürk Kültür Merkezi Yay., 1985). Bu öyküsünde kendi dünya görüşünü yansıtır. Kendisi bir subaydır ve yazarın babası da katı bir subaydır. Belki de bu yüzden her zaman bir asker olarak yetişti.  Belki bu yüzden Ömer Seyfettin prensiplerine sıkı bir sadakat ile bağlıdır ve meseleler karşısında fikirleri açık, net ve kesindir. Üstelik bu kişilik özellikleri de öykülerinde anlatım tekniğinde göze çarpar. Onun öykülerinde de karmaşaya, dolambaca ya da soru işaretlerine pek yer yoktur. O anlatmak istediğini yalın ve ağdasız bir dille anlatır, öykülerinin sonunda okuyucuda herhangi bir soru işareti kalmaz.

Ömer Seyfettin’in öyküleri gerçek yaşamdan kopuk değildir. O, mesleği dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin çöküşünü görmüş, 20.yy’da asırlarca Türk egemenliği altında yaşayan halkların kışkırtma sonucu nasıl Türk devletine düşman haline geldiğini görmüş ve zor durumda Müslüman bir Türk’ün canını kurtarmak için Hıristiyan olmayı seçtiğine şahit olmuştur. Ayrıca Ömer Seyfettin bir subay olarak Osmanlı’nın askeri alanda nasıl gerilediğini görmüş ama bunların hepsini milli şuurun eksikliğine vermiştir. Tüm bu alanlardaki gerilemelerin tek nedeni olarak gördüğü mili benliğin olmamasını bir ideoloji haline getiren Ömer Seyfettin, Türkçülük ideolojisini hayatının ve edebiyatının tam ortasına koymuştur. Bu bakımdan onun öykülerindeki temel konulardan birisi Türkçülük akımıdır. Türkçülük ideolojisini aşılamak amacıyla yazdığı öyküler arasında en ünlüleri şunlardır:

  • Beyaz Lale
  • Bomba
  • Hürriyet Bayrakları
  • Eshab-ı Kehf’imiz
  • Bahar ve Kelebekler
  • Primo – Türk Çocuğu
  • Kızıl Elma Neresi
  • Çanakkale’den Sonra
  • Fon Sadristay’nın Oğlu

Ömer Seyfettin, milli şuurun unutulduğunu düşünmektedir. Bu bakımdan da Osmanlı tarihinden aldığı kahramanlık konulu olayları Türkler’in milli şuurunu uyandırmak, Türklere cesaret vermek amacıyla öykülerinde işlemiştir. İşte bu öykülerin en meşhuru şunlardır:

  • Vire
  • Başını Vermeyen Şehit
  • Pembe İncili Kaftan
  • Forsa
  • Topuz

Ömer Seyfettin önemli bir özelliği vardır. Eserlerinin yerini sadece İstanbul olarak tayin etmez, o Anadolu’nun her bir köşesini konu alır.

Ömer Seyfettin’in Öykülerindeki Amaç

Ömer Seyfettin konularını daha çok gerçek hayattan alır ve öykülerini yazmaktaki amaçları şunlardır:

  • Milli bilinci güçlendirmek
  • Türk devletindeki aksak yönleri mizah yolu ile eleştirmek
  • Türkiye’nin kültürel ve medeni kalkınmasını hızlandırmak

Ömer Seyfettin Öykülerinde Mizah

Refik Halit Karay kadar olmasa da Ömer Seyfettin’in de mizah yönü vardır.  Onun karakterinde bir mizah unsuru vardır ve bu mizahı da sosyal eleştiri çerçevesinde eserlerine yansıtmıştır. O, toplumun aksak yönlerini bir nevi hicveder ve bunu yaparken de mizahı kullanır. Bu tür öykülerinin kahramanı Efruz Bey’dir ve Efruz Bey üzerinden iyi bir mizah anlayışı geliştirmiştir. Kahramanı Efruz Bey olan ve sosyal bir eleştiri babında yazılan öyküleri şunlardır:

  • Tuhaf Bir Zulüm
  • Kurbağa Duası
  • Falaka
  • Yalnız Efe
  • Hafiften Bir Seda
  • Keramet

Yukarıda sayılan hikayelerinde sahte aydın tipine gönderme vardır. Ayrıca cehaleti çok keskin bir dille eleştirir. “Gizli Mabed” derlemesinde olan tüm hikayeleri ise Batı’nın Doğu’yu nasıl yanlış anladığını gösteren, eleştirel bir bakış açısı ile yazılmıştır.

Ömer Seyfettin’in doğrudan doğruya bir mizah temeline dayandırdığı öykülerinin en ünlüleri şunlardır:

  • Yüksek Ökçeler
  • Koç
  • Külah
  • Nasıl Kurtarmış?
  • Çakmak

Ömer Seyfettin Öykülerinde Teknik

Ömer Seyfettin’in öykülerinde güçlü bir teknik var demek doğru olmaz. Hatta psikolojik bir derinlik de arayamayız. Yalnız karakter yaratmada oldukça başarılıdır. Efruz Bey  ve Cabi Efendi onun çok sevilen karakterlerindendir. Bu bakımdan da onu doğrudan doğruya örnek alan bir öykücü yoktur.

Ömer Seyfettin Öykülerinin Odak Noktaları

Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman adlı kitabında Ömer Seyfettin öykülerinin odak noktalarını şu 8 maddede toplamıştır:

  • Ömer Seyfettin’in öyküleri makalesini yazdığı Yeni Lisan kurallarına uygundur. O bir fikir ortaya atıp o fikre aykırı davranışlar sergilememiş ve hatta fikrini savunduğu şeyi ilk o hayata geçirmiştir. Ömer Seyfettin’in öykülerinin dili ağır değildir; dil konuşma diline yakın ve anlaşılırdır.
  • Ulusal edebiyatın ancak ulusal bir dille sağlanacağı fikrine gönülden bağlıdır.
  • Edebiyat-ı Cedidecilerinin aksine “edebiyat yapmak” diye bir tabir kabul etmemiştir. Süssüz, yalın ve açık bir dil tercih etmektedir.
  • Ömer Seyfettin hayatını yazarak kazanan bir yazardır ve bu bakımdan fazla yazmıştır. Bazen yazdıklarını yeniden okuma fırsatı bulamadığından bazen de ard arda yazdığından çalakalem öyküleri bulunmaktadır. Bazen noktalamalar yanlış, bazen deyimler yanlış yerde bazen de sözcükler yanlış anlamlarda kullanılmıştır. 
  • Edebiyat-ı Cedidecilere tepki olarak tasvir ve ruh çözümlemelerinden çok olaya yönelmiştir.
  • Yazar, edebiyat yolu ile halkı eğitme amacı güder.  Bu bakımdan da edebiyatta düşüncenin nasıl söylendiğine değil düşüncenin kendisine önem verir.
  • Ömer Seyfettin’in öykülerinde 1908 – 1920 olayları takip edilebilir çünkü çoğu öyküsünün konusu kendi çağının toplumsal sorunlarıdır.
  • Ismarlama hikaye yazıyor suçlamalarını reddetmiş ve “.. ben her şeyden, en ehemmiyetsiz bir fıkradan, bir cümleden bir hikaye, koca bir roman çıkarabilirim” diyerek kendini savunmuştur. Yalnız bu savunma yetersizdir çünkü birçok öyküsünde gerçekten de bir propaganda izi vardır. Öykülerindeki kişiler ise sadece kendi ideolojisini anlatmak için seçtiği ipsiz kuklalardır.
  • Ele aldığı konular şunlardır:
    • Yaşadığı devri siyasal olayları

    • Balkan Savaşlarının acıklı yanları

    • Çocukluk anıları

    • Batıl inançlar

    • Sosyal bozukluklar

    • Mizahî bir şekilde eleştiri

    • Sadece günlük olaylar

  • Öykülerinin konuları yalnızca İstanbul’da geçmemektedir.
  • Öykülerinde sadece tek bir tip insanı konu almamaktadır.
  • Çoğu hikayesinde belirli bir mizah anlayışı vardır.

İlgili Makaleler