Makaleler

Anasayfa

Hakkımızda

Yardım

Yasal Konular

Mehmet Rauf’un Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eylül Romanın Özeti

Öykü ve roman yazarıdır. Osmanlı zamanında doğmuş, cumhuriyet döneminde özgür birey olarak hayata gözlerini yummuştur. Edebiyatımıza güzel eserler bırakan Mehmet Rauf’un önce hayatını daha sonra edebî durumunu inceleyeceğiz.

Mehmet Rauf’un Hayatı

Mehmet Rauf, 1875 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Kütahyalı Hafız Ahmet Efendi’nin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Askeri çıkışlıdır çünkü Eyüp ve Soğukçeşme askeri rüştiyesinden mezun olmuştur. 1888 yılında rüştiyeden mezun olduktan sonra Heybeliada’daki Mekteb-i Bahriye’yi bitirdi. Bahriyeyi 1893 yılında bitirdi. 1894 yılında Girit’e göreve gitti. Daha sonra da  Almanya’ya Kiev’deki kanal açılışına hitaben gönderildi. Mesleğinde  iyi bir yerdeydi, ki Almanya dönüşünde Tersane gemisinde elçilik gemilerinde irtibat sorumlusu oldu.  Bu sorumluluğu yaparken subaylık mertebesindeydi. Bahriyeli iken edebiyat ile uğraşmaya devam etti ki 1908 yılında yazdığı bir öykü başına bela  oldu. Zambak adlı bir öykü yazdı ki açık seçik bir öykü idi. Bu yüzden de askerlikten çıkarıldı.

Askerlikten çıkarıldıktan sonra hayatını yazarlıkla kazanmaya başladı. Bu aşamada bir dönem şeker ticareti dahi yaptı . 1909 yılında  “Mehasin” adlı dergiyi 1923 yılında “Süs” adlı dergiyi yayımladı. 

1927 yılında hastalandı.  Edebiyatçı olarak yaşamının son yıllarında yoksulluk ve sefalet içinde geçirmek zorunda kaldı. Bir ara İsmet İnönü hükümetindeyken devlet yardımı gördü.  Hastalığı çok ilerledi ve evde bakılamayacak duruma geldi.  Daha sonra Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırıldı ve orada 1931 yılında vefat etti.

Mehmet Rauf’un Edebiyata Girişi

Mehmet Rauf’un bir fotoğrafı vardır: solda ayakta kendisi bulunur, etrafında Halit Ziya Uşaklıgil, Rezaicade Mahmut Ekrem, Osman Hamdi, Ahmet Hikmet ve İsmail Müştak bulunur. Bu fotoğraf, Mehmet Rauf’un edebiyat hayatı boyunca da kendi yaşamı boyunca da onun yanında olan insanlardır.

Öyle ki Halit Ziya Uşaklıgil şu kaydı düşer : “Yine bir gün İstanbul postası bana garip yazı ile uzun bir mektup ve sarı kağıtlar üzerine yazılmış bir deste müsvedde getirdi. Mektubun ve müsveddenin sahibi Bahriye Mektebinin sondan evvelki sınıfında Mehmet Rauf idi, müsvedde de “Düşmüş” isminde uzun bir hikaye idi.” ( Kırık Yıl, Halit Ziya Uşaklıgil)

Yukarıda Halit Ziya Uşaklıgil’in bahsettiği  öykü  “Hizmet” dergisinde çıkmıştır ve bu öyküsü onun ilk öyküsüdür. Daha sonra Mehmet Rauf, “Mektep” adlı dergide mensur şiir türünden eserler de yayımlamıştır. Buraya kadar normal bir yazardı ve açıkçası pek de dikkat çekmedi. Ona asıl ününü getiren “Eylül” adlı romanı idi.

Eylül romanı, Servet-i Fünun’da tefrika edildi. 1900 yılında tefrika edilen bu roman, oldukça fazla ilgi görmüştür.  Sürekli yazan, sürekli üreten ve şiir, mensur şiir, deneme, eleştiri türünde otuzu aşkın eser veren Mehmet Rauf, bugün dahi Eylül adlı romanı ile hatırlanmaktadır. 

Mehmet Rauf’un Edebiyat Yaşamı

İlk yazılarında “Rauf Vicdanî” takma adını kullanmıştır. Mehmet Rauf’ta  yazma isteği yerli ve çevirme romanları ile başladı. İlk yazısını da  15 yaşında “Denâet yahut Geskonya Korsanları” adıyla yazmış ama basılmamıştır. Basılan ilk öyküsü  de Halid Ziya’ya gönderdiği  ve Halid Ziya’nın yardımı ile basılan “Düşman” adlı öyküsüdür.

Öykü  ve roman anlayışını iki dönemde inceleyebiliriz. İlk döneminde Mehmet Rauf için en önemli şey Servet-i Fünun  edebiyatçıları gibi bireysel konulardır. Mehmet Rauf, Servet-i Fünun karakterine uygun olarak romantik ve bireysel konular işler. Bir dönem yurtsever konuları, toplumsal konuları işler ama bu konular onun temel konusu olmamıştır. Kendisi, zaten yazarlık karakteri bakımından sosyal çevreye ve olaya önem vermez; psikolojik tahlillere,  insanın iç dünyasına önem verir. Bu bakımdan da onun eserinde sosyal olayların çok da önemli bir yer edinmesini bekleyemezsiniz. Bir ara “Hâlâs” adlı öyküde batılılaşma sorunu ve yurtseverlik konularını işlemişse de yukarıdaki cümlede anlattığımız gibi bir işleme biçimi vardır.

Gerçekten de Mehmet Rauf için önemli olan insanın hisleri, psikolojileridir. Tüm öykülerinde de ucundan bucağından bu alışkanlığı görülür. Zaten ona asıl ününü kazandıran da edebiyatımızın ilk psikolojik romanı olma özelliğini taşıyan Eylül adlı romanıdır.  Ayrıca Türk edebiyatında bu tarzda yazılan en başarılı romanlardan birisidir Eylül…

Mehmet Rauf’un Eserlerinde Olay ve Olay Zinciri

Mehmet Rauf’un eserlerinde olaylar zinciri, yapacağı psikolojik tahlile göre değişir. Yani eğer bireyin iç dünyasına yapacağı yolculuk derinse olaylar basit, olabildiğinde az ve bağlantılıdır; eğer bireyin iç dünyasına yapılan bir yolculuk yoksa  olaylar derin ve çapraşıktır. Ayrıca kişi kadrosunda da benzer bir durum vardır; eğer psikolojik tahliller daha baskın olacaksa kişi kadrosu sınırlıdır, eğer psikolojik tahliler daha fazla ise kişi kadrosu azdır. Bu durum, Eylül romanında en had safhaya gelmiştir. Bir psikolojik roman olan Eylül romanında kişi kadrosu ve olaylar son derece azken sosyal konular işleyen “Define”, “Halas” adlı öykülerde kişi kadrosu ve olay örgüsü gayet kalabalıktır.

Mehmet Rauf’un Eserlerinde Gözlem ve Tarafsızlık

Mehmet Rauf, hikaye ve öykülerinde gözlemi kullanır ama bunu yaparken tarafsız olup olmadığı tartışılır.  Görünen o dur ki Halit Ziya Uşaklıgil’in gözlemci karakteri aynı zamanda tarafsız olmayı getirir ve Servet-i Fünun romanı için onun bakış açısını baz alırsak Mehmet Rauf’un tam bir tarafsızlık içinde olmadığını görürüz. Özellikle Aşk-ı Memnu romanı ile gözlemci ve tarafsız bakışın kitabını yazan Halit Ziya Uşaklıgil ile kıyaslandığında Mehmet Rauf, kadınlara biraz daha toleranslıdır. Onun eserlerinde kadınlar her zaman sağlam iradeli, nefislerine hakim olan bir karakter sergilerler. Bu çok da dürüst ve tarafsız bir yaklaşım değildir; her ne kadar hoşa gitse de…

Mehmet Rauf’un İşlediği Temalar

Mehmet Rauf, 30’u aşkın hikaye yazmıştır. Bu hikayelerindeki konular, romanlarındaki konular ile hemen hemen aynıdır. Bu konular, kişinin çevresinden değil kendi iç yaşamından kaynaklı duygular ve duygu değişimleri, aşklar, arzu ve istekler, acılar, kalp acıları, hayal kırıklıkları ve buna bağlı umutsuzluktur. Dil ve tarz da romanları ile aynıdır.

Mehmet Rauf’un Dili ve Yazım Tarzı

Mehmet Rauf, Halit Ziya Uşaklıgil’e kıyasla daha hafif yazım tarzına sahiptir; daha serbesttir. Bunun nedeni de belki onun kadar dil eğitimi almamış olmamasıdır. Bu bakımdan da bazen dil bilgisi hataları dahi yapar. Buna rağmen yazma tarzı akıcı ve dili de süssüzdür. Öyle görünüyor ki Halit Ziya Uşaklıgil’in süslü ve ağır anlatımına müellif olarak okur, daha gevşek ama akıcı bir tarz kullanan Mehmet Rauf’u tercih etmektedir.

Son olarak Mehmet Rauf’un edebiyattaki konumunu maddeler halinde açıklayacağız, daha sonra da ünlü Eylül romanının özetini ve  romanın edebiyatımızdaki yerini inceleyeceğiz.

  • Hikaye, roman, eleştiri, şiir ve mensur şiir türlerinde eser vermiştir.
  • Asker ve gazetecidir; askerlikten men edilince hayatını yazarak kazanmaya başlamıştır.
  • Servet-i Fünun döneminde, bu dönem şairleri ülkedeki baskıdan bıktıkları için sürekli kaçma psikolojisi içindedirler. Bu yüzden de bir dönem Servet-i Fünun çizgisinde olan Mehmet Rauf da ülkeyi terk edip uzak ve el değmemiş diyarlara gitme fikrini benimsemiş, bu konuyu da öykülerinde işlemiştir.
  • Hikaye ve romanlarında gözleme yer vermiştir. Yalnız hikaye ve gözlemlerini ikiye ayırmak gerekir.
  • İlk döneminde hikaye ve romanlarında Servet-i Fünun sanatçılarının dili ve üslubu görülür. İlk zamanlarda dili ağırdır.
  • İkinci dönemindeki hikaye ve romanları daha çok kendisini anlatır. Gözleme dayalı eserlerinde dili, gözlemleri kadar net ve sadedir.
  • Genel anlamda dili sade ve süsten uzaktır.
  • “Niçin Aldatılmış” adlı hikayesinde toplumsal olaylara yönelmiştir. 
  • Eski edebiyata karşı batı edebiyatını savunmuştur.
  • Roman ve öykülerinde bireysel iç yaşama ve psikolojiye önem verir. Bu bakımdan da ne kadar toplumsal konu işlemeye çalışırsa çalışsın yine de dönüp geldiği yer bireyin iç dünyasıdır.

Eylül Romanı, Romanın Özeti ve Edebiyatımızdaki Yeri

Eylül 1900 yılında Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiştir. Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman sayılır. Bu bakımdan kişi kadrosu az, olayı az ama iç tahliller oldukça fazladır.

Eylül Romanındaki Kişi Kadrosu

Romandaki kişi sayısı oldukça azdır:

Suat : Romandaki kadın baş kahramandır. Kocası ile mutlu bir evlilik sürdürürken kocasının akrabası olan Necip ile bir ilişkiye başlar ama bu ilişkide sapkınlık ya da çirkinlik yoktur. Birbirlerine bir itiraf da bulunmaz.

Süreyya : Romandaki erkek baş kahramandır.  Suat’ın kocasıdır. Doğaya aşıktır, balık tutmaktan , yelkenli ile gezmekten hoşlanır. Karısı ile mutlu bir evliliği vardır.

Necip : Süreyya’nın akrabasıdır. Suat ile aralarında romantik bir aşk başlayacaktır.

Hacer : Suat’ın biraz da aklı havada kız kardeşidir.  Kendisinin her istediğini yapan bir kocaya sahip olmasına rağmen Necip ile gönül eğlendirmektedir

Eylül Romanının Özeti

Suat ve Süreyya evlidir ama Süreyya’nın babasında kalırlar. Baba, despot ve iticidir. Bu bakımdan iki genç çift her yaz sıkıcı bir köyde yaşamak zorunda kalırlar. Suat ve Süreyya bu durumdan memnun değillerdir. Suat’ı sıkan sadece bu olay da değildir, kardeşi Hacer’in  evli olmasına rağmen Süreyya’nın akrabası Necip ile ilgilenmesini doğru bulmamaktadır; üstelik Hacer’in konusu karısı ne isterse yapmaya hazırdır.

Tüm bunlardan bunalan Suat bir ara babasından gizlice para ister ve Süreyya ile birlikte bir yalı kiralarlar. Balık tutmayı ve yelkenli ile gezmeyi çok seven Süreyya bu işe çok sevinir. Suat ise kocasının mutlu olmasından dolayı  mutludur.

Necip, bir ara Suat ve Süreyya’nın yanına gelir. Süreyya, yelkenli ile gezerken ya da balık tutarken  o da Suat ile birlikte piyano çalar, kitap okur. Aralarında ahlaksız hiçbir yakınlaşma olmaz ama Suat ,  aslında kocası ile aralarında ortak bir noktanın farkına varır. 

Suat, Süreyya ve Necip uzun bir yaz geçirir; Necip onların yanlarından ayrılırken Suat’a olan aşkını fark eder ve ona ait olan bir çifte eldivenin tekini hatıra olarak yanına alır.

Necip,  uzun bir aradan sonra tifoya tutulur. Tifo hastalığını duyan Süreyya, Hacer, Suat hemen onun yanına koşar. Necip, Suat’a ait olan eldiveni yastığının altında saklamaktadır. Bu eldiveni Hacer, Süreyya, Suat görür; Suat olanı biteni anlar, Necip utanır ama kimseye bir şey sezdirmezler.

Necip iyileşme döneminde bunu hiç istememesine rağmen zorla konağa getirilir. O yaz sessiz ve olaysız bir şekilde geçmiştir ama Süreyya bir şeyleri sezer ve köyden konağa erken gider.  Suat buna anlam veremez.

Necip artık daha az yalıya uğrar. İkisi de bu aşkın imkansız olduğunun farkındadır ve üstelik ikisi de Hacer’in davranışlarından rahatsız olmaktadır. Suat artık bunalmıştır ve hayatta artık yaşanacak bir şey olmadığına karar vererek eldiveninin diğer yarısını da Necib’e verir. 

Bu olayın yaşandığı gece konakta bir yangın çıkar, Suat hariç tüm aile aşağı iner ama Suat aşağı inmez. Süreyya, Suat’ın adını sayıklar ama konağa girmeye cesaret edemez. O ana kadar sessiz kalan Necip tek bir çığlıkla ile yanan konağın içine dalar. Bir süre sonra konağın tavanı çöker ve ikisi de konakta kalır. Roman bu şekilde son bulur.

Eylül Romanı Hakkında

Romanda olay ve kişi sayısı oldukça azdır çünkü bireylerin iç dünyalarına yolculuk yapılır.  Bu bakımdan kişilerin iç dünyalarına inilerek olayların nedenleri bu şekilde gösterilir. Edebiyatımızdaki en başarılı psikolojik tahlillerden bir tanesidir. 

Romandaki kadın karakterinin iradesi biraz yapay dursa da ruhsal tahliller gerçekçi ve olasıdır. Zaten Halit Ziya Uşaklıgil ile kıyaslanmasının nedeni de hem konu hem de görüş olarak aynı şeyleri romanlarında işlemeleridir. Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu adlı romanı Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanı bu anlamda kıyaslamayı hak eder.

ESERLERİ

Roman

  • Eylül (İlk psikolojik romandır)

  • Ferda-yı Garam

  • Karanfil ve Yasemin

  • Genç Kız Kalbi

  • Böğürtlen

  • Son Yıldız

  • Tuba

  • Halas

  • Ceriha

  • Kan Damlası

  • Define

  • Bir Zambak Hikâyesi

  • Darendem

Hikâye

  • İntizar

  • Son Emel

  • Bir Aşkın Tarihi

  • Üç Hikaye

  • Aşk Kadını

  • Eski Aşk Geceleri

  • Gözlerin Aşkı

  • Aşikane

  • Hanımlar Arasında

  • Pervaneler Gibi

  • Kadın İsterse

Şiir

  • Kazım

  • Sonbahar

Mensur Şiir

  • Siyah İnciler

  • Tiyatro oyunları

  • Pembe Köşk

  •  İki Kuvvet

  • Yağmurdan Doluya

  •  Pençe (1920)

  • Sansar (1920

  • Cidal (1911)

  • Diken (1911)

İlgili Makaleler