Makaleler

Anasayfa

Hakkımızda

Yardım

Yasal Konular

Klasik Türk Edebiyatı Nedir?

Türk edebiyatında klasik bir dönem var mı? Varsa bu dönem nereden başlıyor? Klasik kavramının tam karşılığını verebiliyor muyuz? İşte bu soruların cevabı muallâkta kalmakla birlikte, Türk Dili ve Edebiyatı camiasında büyük çoğunluk klasik edebiyat dönemini Osmanlı edebiyat dönemi ile birlikte alıyor.

Nedir Osmanlı Edebiyatı?

Osmanlı Devletinden önce var olan Anadolu Selçuklu Devleti, Moğollar tarafından yıkılınca Anadolu’da bir otorite boşluğu oluştu. Bu boşlukta ise beylikler kurulmaya başlandı. Bu beylikler, Türkçeden başka dil bilmedikleri için edebiyat ve bilim dilini Türkçe olarak belirlemişlerdir. Hatta Karamanoğlu Mehmet Bey’in 3 Mayıs 1277’de meşhur fermanı ilan edilmiştir: "Şimden gerü hiç kimesne divanda, dergâhda, bergâhda ve takı her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye." (Şuandan itibaren hiç kimse divanda, dergahta, pazarda ve dahi her yerde Türkçeden başka dil konuşmayacak.)

Beylikler döneminde iki beylik vardı ki bu beylikler istisnasız en güçlü beyliklerdir. Bunlardan birisi Osmanoğulları -ki ileride Osmanlı İmparatorluğu kurulmuştur; diğeri ise yukarıda adı geçen Karamanoğullarıdır -ki Karamanoğulları Osmanlı Devletince en son yıkılan beyliktir. Batı Türkçesinin klasik edebiyat dönemini ise Osmanoğulları oluşturacaktır.

Osmanlılar Karamanoğullarının aksine…

Osmanlılar, Karamanoğulları’nın aksine bilim ve sanat dilini Türkçe ilan etmemişlerdir. Bunun nedenlerini bir imparatorluk dönemi ile birlikte düşünerek şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Güçlü bir devlet için güçlü bir bilim ve sanat kolu gerekir. Bu bakımdan Osmanlı Devleti, İstanbul’un fethi ile zirveye çıkan bilim ve sanat ahalisini hem Batı’dan hem de Doğu’dan toplamıştır. Elbette Fatih döneminde Bahşiler yani Uygurca bilen ilim adamları varsa bile yine de temel bilim ve sanat Doğu’dan gelmiştir.
  • İmparatorluğun verdiği karmaşa ile bilim ve sanat dili tamamen Türkçe olamamıştır.
  • Mısır seferi ile halifelik makamı Osmanlı Devletine geçmiştir. Halifeliğin Osmanlılara geçmesiyle birlikte Doğu ile ilişkiler artmıştır. Sadece dinî temas değil, edebî temas da sağlanmıştır çünkü Doğu’da din, edebiyat ile birlikte vuku bulmaktadır. Örneğin, Leyla ve Mecnun mesnevisi ve tüm mesneviler, Naat, Kaside vs.

Klasik Osmanlı edebiyatı Osmanlı Türkçesi ile…

Klasik Osmanlı edebiyatı, Arap imlasının kullanıldığını ama Türklerin biraz da kendilerine uyarladığı bir harf sistemi ile oluşuyordu. Yani biz bugün Latin alfabesi kullanıyorsak, Osmanlı Devleti de o zamanlar Arap alfabe sistemi kullanıyordu. Aslında bu sistemi kullanan sadece Osmanlı Devleti değildi. Doğu’da Çağataycada hatta Çağatayca’dan önce var olan Karahanlı Türkçesinde de Arap harflerini kullanıyorlardı. Bir farkla: Doğu Türkçesi, Uygur imla geleneği üzerine kurulmuş ve gerçekten sağlam bir Türkçe ile Arap harflerini kullanıyordu.

Gelelim Klasik edebiyatımıza…

Osmanlı dönemi edebiyat, aruz vezni ile Doğu özentisi bir edebiyattı ilk zamanlar. Daha sonra Osmanlı şairler öyle aşamaya geldiler ki Doğu ile yarışmaya başladılar. Bu dönem, Nedimlerin, Nefilerin, Nabilerin olduğu altın dönemdir.

Osmanlı klasik edebiyatı olarak kabul edilen dönem 14.asırda başlar ve 19.asrın sonuna doğru Batılılaşma ile biter. Osmanlı klasik edebiyatına Ömer Seyfettin alay etmek için Divan Edebiyatı demiştir ve ne hikmetse artık Osmanlı edebiyatı yerine Divan edebiyatı yaygınlaşmıştır.

Şimdi Osmanlı edebiyatına yakından bakalım:

Aruz vezni…

Osmanlı edebiyatı, milli veznini değil Arap ve Fars dünyasının milli vezni olan Aruz veznini almıştır. Aruz, aslında bir ritimdir. Aynı Türklerin hece vezni gibi şiirde belirli bir ahengi yakalamak için kullanılmıştır. Nitekim aruz aslında Arap ve Fars dilinin ürünü olduğu için onların dil özelliklerine göre dizayn edilmiştir.

Bu durumda;

  • Arap ve Fars dili uzun ünlülerin olduğu bir dildir; oysaki Türk dili kısa ve fazlaca ünlünün olduğu bir dildir.
  • Aruz vezni, uzun ünlüleri açık hece olarak, ünsüzleri de kapalı hece olarak kabul eder. Türk dil sistemi ise bir sesli bir ve bir sessiz harf ile hece oluşturduğu için aruz sistemine uymamaktadır.

Bunları bir örnekle pekiştirmek de fayda var:

Âb: Aruz değeri kapalıdır. Farsça, su anlamındadır.

Mâ‘ : Aruz değeri kapalıdır. Farsça su anlamındadır. Ayrıca sonunda bir de kesme sesi olduğu için 1.5 hece değerindedir.

Su: Türkçedir, aruz değerine bir hecedir ve uzatılmadan okunur.

Aruz vezni bu nedenlerle Türkçe dil sistemine uymadığı için, bol bol Doğu’dan sözcük almışız. Osmanlı Türkçesinin bu kadar karmaşık olmasının nedenleri arasında ve Osmanlı dönemi edebiyatının klasik bir edebiyat kabul edilmemesinin altında da bu durum yatmaktadır. Kimi araştırmacılara göre klasik olmak milli olmaktadır, vezni de vezni uydurmak için alınan sözcükler de, şiir şekilleri de yabancı olan bir edebiyat, nasıl olur da klasik statüsüne girer?

Klasik Osmanlı edebiyatının kaynakları…

Divan edebiyatı, İslamiyet ile Türk hayatına girmiş bir edebiyattır. Bu bakımdan da bu edebiyatın kaynaklarının büyük kısmı dini kaynaklardır:

  • Kur’an-ı Kerim: Mesnevi konularından mesela Kıssa-ı Yusuf ya da Yusuf u Züleyha gibi
  • Fars edebiyatı: Molla Cami, Firdevsi
  • Arap edebiyatı
  • Tasavvuf
  • İslam dinine ait bütün konular ( Peygamber kıssalar, Peygamber mucizeleri vs )
  • Destanlar
  • Mitler, eposlar
  • Son zamanlarda yani 18.-19.asırda şehir tasvirleri

Bizim hocalarımız Farslardır…

Biz ne İslamiyet’i ne de edebiyatı Araplar’dan öğrendik. Bizim hocalarımız Farslardır. Bugün kullanılan İslami terimler dahi Fars dilinden alınmıştır. Elbette klasik edebiyatımızın da nazım şekillerinin çoğu Fars kaynaklıdır. Örneğin, Mesnevi, Rubai Fars edebiyatından alınmıştır. Ayrıca gazel, kasidenin içinde bir bölümken Farslar tarafından oldukça fazla kullanıldığı için bir şekil olmuştur ve bizde aslen gazeli Farslardan tanımışızdır.

İşlenen konular…

Klasik Osmanlı edebiyatında işlenen konular 600 yıldır aynıdır. Aslında Doğu’nun da bizim de klasik edebiyatımız, mazmun denilen ve değişmeyen kalıplardan oluştuğu için aynıdır. Örneğin gül, sevgilinin yanağını, nergis kulağını andırır. Hiçbir şair, nergisi yanak, gülü göz yapamaz. Hal böyle olunca yani sözcükler aynı olunca, fark, sözleri işleyişte ortaya çıkmıştır. Şairler, farklı söyleyişi eski adıyla nümayişi yakalamışlar ve bu şekilde ünlü olmuşlardır.

Doğu Türkçesinde de durum pek farklı değil…

Çağatayca ya da Karahanlıca için de durum aynı. Aruz vezni, beyitler, kalıp konular… Yani, Doğu Türkçesinin klasik dönemi de en az bizim kadar milli.

Sözün özü, birçok araştırmacının aksi görüşüne karşılık, Osmanlı devri edebiyatı, Batı Türkçesinin klasik devridir. Aynı keza Doğu Türkçesinin klasik devri de Osmanlı ile eş zamanlı olarak ilerleyen Çağatay klasik edebiyatıdır. Bunun en büyük kanıtı ise, Türklerin bu edebiyatta verdikleri ürünlerin Arap ve Acem şair meclislerinde okunması ve hatta Acem şairlerin, şiirlerinin birçoğunu Nedim gibi Nabi gibi ünlü şairlerin beğenisine sunmasıdır.

İlgili Makaleler