Makaleler

Anasayfa

Hakkımızda

Yardım

Yasal Konular

Dil, Fikir, Kültür ve Toplum İlişkisi

Bir ulusu ortak paydada toplayan ve ulusa millet kimliğini veren dilidir, kültürüdür. Bir toplumun kimliğini kaybettirme politikası güden ülkeler ya da medeniyetler o ulusun önce dilini sonraları dinini ve en sonunda da kaçınılmaz olan ve bunu doğuran kültürü değiştirirler.

Bir toplumun kültürü o toplumun aynasıdır. Bir ulusun kimliğini çözmek için önce dilini öğrenmeliyiz yalnız bu biçimde bir ulusun kültürünü yorumsuz bi şekilde tahlil etme olanağını buluruz. Bir toplumda sosyo kültürel sistemin gerçekten var olabilmesi için öncelikle bireylerin kişiliği ve bireylerin birbiriyle anlaşmak için kullandığı sembolik bir sistem olan dilin bulunması şarttır. Çünkü toplum yaşamı yalnız iletişimle (dil ile) olanaklıdır. Dilsiz hiçbir fikir var olamaz, insan kendi kendine düşündüğü vakit bile sözcüklerle yani dil birlikte düşünür. Dil nasıl meydana gelmiştir' e yanıt ararsak; insanlar ilçağlardan günümüze birbirlerine bir şeyler transfer gereği duymuşlardır. Bu gereksinim kendi çözümünü oluşturmuş ve bunun sonucunda söyleme ihtiyacı dili meydana getirmiştir.

Bu sezon öncesinde insanlar yalnız birbirlerine aktarmak istediklerini fiziksel özelliklerini kullanarak gerçekleştirmişlerdir. Bu ise kültürlerin meydana gelmesinde en kritik etmen olan kendinden bir sonraki nesile transfer olanağını sağlayamamıştır. Bunun bir sonucudur ki dilin kullanılmadığı sezonlar, medeniyetler ve insan toplulukları hakkında düşünce sahibi olamamışızdır. İnsanlar konuşmasalardı yani dili kullanmasalardı, bilgilerini saklayıp yepyeni kuşaklara aktaramazlardı. İnsanlık, evlatlarına 20 milyon yıllık bir veri bırakamazdı yani insan toplumu süratli gelişimini dile borçludur. Dil bir yerde araçtır toplumsal kültürün aktarımında şu döngü sağlanmalıdır: dil kültürü aktarırken kültür dili beslemelidir yalnız bu biçimde dilde ve kültürde zenginleşme sağlanabilir.

Her toplumun birikimi bi şekilde adlandırılabilecek kültür, doğal yaşama karşın insanoğlunun yarattıklarıdır. bütün kültürün bilinçli ya da bilinçsiz, doğru ya da hatalı bir yönü bulunur. bütün toplum doğaya karşı yaratımlar oluşturuken, maksadı diğer toplumların gerisinde kalmamayı amaçlar. Kültür; toplumlarda yaşayan insanlar tarafından yaratılır,yaşatılır ve ortaklaşa paylaşılır. Paylaşılan, yani kabul edilmiş olan tutum ve kıymetler o toplumun kültürüdür. Bu kültür zamanla değişim gösterir ve göstermelidir de sebebi insan ve burdan hareketle toplum değişim gösterir epey düşük bir oran dışında toplumlar müspet yönde değişimler gösterir. Bu değişimler insanda, toplumda ve onun oluşturduğu kültürde yansıma göstermelidir. Bu yansıma sistemin bütünlüğünde birden gerçekleşivermez. Bu bir süreç içinde değişim gösterir. Bu çeşitli alanlarda süratli olurken birtakım alanlarda yavaş olmaktadır. Bu alanlar arası ahenk süreci kurumlar arası bir farklılaşma meydana getirir.
Bu tip durumlarda bu evreyi atlatmış olan toplumlardan alıntılar yapılır yani hazır çözümler alınır. Bu geçiş dönemi sırasında şayet uzun vadeli ve sağlıklı çözümler isteniyorsa toplum kendi çözümünü kendi bulmak zorundadır bunu da yalnız kendi yaratıcılığıyla yapmak durumundadır. Sonuçta kültürel öğeler toplumun üyelerine bir hizmet verdiği ve doyum verdiği için var olmuşlardır ve yalnız bu biçimde toplumun hizmetinde olabilmiştir. Toplumun gereksinim ve düşüncelerine uymayan bir çözüm ilkesi o toplum tarafından kabul görmez. Kültürün sürekliliği yalnız toplum tarafından oluşturulduğunda ve toplumun hizmetinde olduğunda sağlanabilir.

Toplumsal ve üretici fiiller sonucunda fikir oluşur. Bu oluşum sürecinde tarihsel ve toplumsal birikimler rol oynar. Çünkü düşüncenin kökeni insanın ve toplumun varlığına dayanır, buradan yansır. İnsan topluluğunun dışında hiç fikir olamaz yani düşüncenin üreticisi de kullanıcısı da insan topluluğudur. Düşüncenin kökeninde mekan alan toplumsal tarihsel birikim dışında bireye inildiğinde bu fikir içeriksel bi şekilde değişir ve de daha ileriye doğru gelişir. Yani şahsi boyuta inildiğinde fikir özerklik kazanır. Bir toplumun egemen sınıfına da bu biçimde ulaşılır. Toplumun düşüncedeki egemen sınıfı toplumu yönlendirici, geliştirici ve toplumun içsel gücüdür.

Toplumsal fikirler bir toplumun veya toplumsal kesimin gereksinimlerinden doğarlar. Bu toplumsal fikirler toplumsal yaşamda faal bir şekilde işlev görürler. Bu toplumsal düşüncelerdir kültürün sürekliliğini sağlayanlar. Toplumun düşüncedeki egemen sınıfı düşünceleriyle sanata yakınlık sağlar ve toplumu bu yöne çekerler, yani burada toplumu geliştirici gücünü kullanırlar.
Ulusları birbirlerinden değişik kılan unsurlar: dilleri, kültürleri, düşünceleri, dinleridir. Bunlar o ulusların toplumsal ortağıdır yani ulusun bireyleri bu ortak payda da birleşir ve bu toplumsaldan bireye inildikçe bunlar farklılık gösterebilir. Bir ulusun dilinde müspet yönde bir değişim arzulanır ve bu yalnız o toplumun üretkenliğiyle sağlanır. Kültürün zede görmemesi, düşüncelerin toplumca üretilmiş olmasıyla yani çözümlerin toplumun kendisi tarafından çözülmesi birlikte sağlanır.

Burada görmüş olduğumuz dilin, düşüncenin, kültürün ve de toplumun birbiri birlikte içiçe olmasıdır. Bu etmenlerden herhangi birinin değişmesi birlikte bu özelden genele yani insan ölçeğinden toplumsal ölçeğe doğru artarak yanıt bulur. Buradan hareketle toplumun özerkliği kendi düşüncesini kendi diliyle oluşturması birlikte sağlanır ve yalnız gelişir.

İlgili Makaleler