Makaleler

Mutlakiyet Nedir?

Yazar: Hakan Kutluay

Tarihte Osmanlı İmparatorluğu ya da Roma İmparatorluğu gibi büyük ve toprakları geniş alanlara yayılmış imparatorluklardan tanıdığımız mutlakiyet kısaca bir devletin yönetiminde yetki ve gücün sadece bir kişinin ya da bu kişiye bağlı belirli bir zümrenin elinde olduğu yönetim şeklidir. Alt başlıklarına bakıldığında Monarşi ve Oligarşi yönetim şekilleri de karşımıza çıkar. Osmanlıda kullanıldığı hali ile yani Saltanat Yönetimi de yönetim şekli, özellikleri, sınırlar ve yetkiler bakımından tipik ve geleneksel mutlakiyet yönetim şekline bir örnektir. Saltanatlarda gücü elinde bulunduran kişilere imparator, şah, padişah gibi (daha farklı isimlerin kullanıldığı da görülmüştür) isimler verilmişken, tarih boyunca bu tek başına otoriterliğe sahip olan mutlaki yönetim şekillerinde otoriteyi tek başlarına ellerinde bulunduran kişilere de değişen yüzyıllarda, değişen coğrafyalarda, dillerde ve inançlarda farklı isimlerin verildiğine tanık olunmuştur.

Mutlakiyet aynı zamanda mutlak monarşi şeklinde de kullanılabilmektedir. Mutlak monarşiler de yine Mutlakiyet Yönetimi ile aynı özellikleri taşırlar. Mutlakiyetin en önemli örneklerinden birisi Fransa kralı XİV Louis'in anlayışıdır. Bu anlayışa göre onun bakış ve yönetim anlayışı:

“L'état, c'est moi” (Devlet Benim)

sözüyle mutlakiyeti en iyi tanımlayan örnek sayılır. 1905 yılına kadar Rus Çarları da yönetim biçimi olarak mutlakiyeti kullanmışlardır.

Mutlakiyet bir rejim olarak mutlakiyet rejimi şeklinde bir terim kalıbı olarak da yer yer karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda bahsedilen daha önce de adı geçen mutlak monarşidir. Mutlak monarşi yine mutlakiyet ile aynı anlama gelen yönetim tarzıdır. Yine mutlakiyet gibi tanımlanır: tek bir kişi tarafından herhangi bir başka mutlak güç ya da yöneten kişiyi sınırlandıracak herhangi bir başka kural ya da yasa bulunmadan, bir devletin yönetilmesidir. Merkezi krallık ya da padişah yönetimi, saltanatlık şekilleri yönetenin sınırsız iktidarı elinde bulundurması şekli ile bu rejimin en bilinen örnekleridir.

Mutlak Rejimle Yönetilen Devletlerin Özellikleri

Mutlaki rejim ile yönetilen devletlerde, kralların ya da padişahların her zaman geleneksel Mutlakiyet kuralları ve sınırları içinde kalmadıkları ve zaman zaman da aydınlanma süreçlerinden etkilendikleri dönemlerden geçtikleri gözlenmiştir. Bu dönemlerde bahsedilen kral ya da padişahlar aydınlanma ilkelerini benimsemişler ve akılcı adımlar atmaya çaba sarfetmişlerdir. Bu şartların sağlanması durumunda meydana gelen bu dönemlere Aydınlanmacı mutlakiyet dönemleri denilmektedir.

Mutlakiyet anlayışı tam anlamı ile ilk olarak 15. YY içerisinde oluşmaya başlamıştır. 15. YY Avrupa’sına bakıldığında bu yüzyılda derebeylerin tek tek birleşerek tek bir yönetim altında toplanmaya başladığı görülmektedir. 15. YY da yaşanan ekonomik, coğrafi ve ticari alandaki gelişmeler de Avrupa’da siyasi ve yönetimsel alanlarda büyük adımlar atılmasında ve değişikliklere gidilmesinde büyük rol oynamıştır. Bunlara paralel olarak madenlerin teker teker keşfedilmeye başlanması ile altın, bakır, gümüş gibi cevherlerin önemi hızlı bir şekilde artmış ve bu durum toplumlarda merkantilist ekonomi politikasının gelişmesine neden olmuştur.

16. yüzyılın ilk yarısına doğru Avrupa’da Otuz Yıl Savaşları sonrasında İspanya Krallığına ve Osmanlılara karşı alt edilemez bir başarı kazanan İngiltere ve Fransa bu bölgede çok hızlı bir şekilde mutlakiyet rejiminlerini kurdular. Her ne kadar 17. yüzyılın sonuna doğru Aydınlanma Çağı’nın da etkisi ile dünya üzerinde gücünü sürdüren bütün mutlakiyet rejimleri darbe almış olsa da bu rejimlerin tamamen ortadan kaldırılma çabaları çok uzun yıllar boyunca sürmüştür.

17. YY sonunda Aydınlanma Çağı, bunun yanı sıra rönesans ve reform hareketleri ile Avrupa başta olmak üzere bütün dünyada mutlaki rejim en büyük darbesini almıştır. Bu dönemlerde özgürlükler ve insan hakları bakımından önemli adımlar atan Avrupa halkı arasında mutlakiyet rejimine karşı güçlü bir şekilde başkaldırılar, eleştiriler ve toplu isyanlar başlamıştır. 1789 yılında gerçekleşen Fransız ihtilali yine bu yönde büyük bir gelişmeye neden olmuş ve bu tarihlerden sonra mutlakiyet, ilk olarak Avrupa’da daha sonra ise bütün dünyada var olan şeklini köklü bir şekilde değiştirerek krallar için sadece kısıtlı boyutlarda yetkiler veren bir rejim haline dönüşmüştür.

Mutlakiyet Yönetim Şekline Yakından Bakış

Mutlakiyet kelimesi, etimolojik olarak bakıldığında, sadece tek bir otorite olarak bir kişinin yönettiği devlet şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal bilimlerde kullanımı ise genel olarak otorite ve iktidarın bir ailede, babadan oğula geçerek yani soy yolu ile aktarılması sonucu sahip olunduğu yönetim şeklini anlatır.

Mutlakiyet yönetiminin uzun yüzyıllar boyunca, dünya üzerinde varlığını sürdüren en yaygın yönetim şekillerinden bir tanesi olduğunu bilmekteyiz. Mutlakiyet yönetiminin varlığını daha yaygın olarak sürdüğü yüzyıllarda bu genellikle geleneksel tanıma yakın olarak, mutlaki gücü ellerinde bulunduran kişilerin bu güç ve otoriteleri tanrıdan aldıkları savunulmaktaydı. Bu sebeple bu kişilerin de sadece Tanrı’ya hesap verecekleri ve Tanrı’dan başka kimseden emir almak zorunda olmadığı kabul edilmişti. Bu durum ise mutlakiyetin uzun yıllar boyunca tartışılmaya dahi açılmadan kabul edilen bir yönetim şekli olmasını sağlamıştır ve böylece de yüzyıllar boyunca varlığını bu şekilde devam ettirmeyi başarmıştır.

Her ne kadar teoride mutlak yönetim sadece tek bir kişinin otoritesi şeklinde açıklansa da pratikte gücü elinde bulunduran Padişah, Kral, Prens ya da şahların her zaman desteklerine ihtiyaç duydukları din adamları, soylular ya da sözü geçen zengin kişiler vardı ve hatta çok geniş topraklara sahip olan bir çok devlette, bazı bölgelerin yönetimleri yine bu kişilere devredilmekteydi. Padişahın karar ve kurallarında yine aileden ya da padişaha yakın durduğu bilinen kişilerden padişaha yardımcı olanlar ve ona yol gösterenler olduğu bilinen bir gerçekti. Her ne kadar mutlakiyette halk alınan kararlarda her hangi bir rol oynamıyor olsa da bu kararlarda padişahın yakınındaki kişilerin rolleri de azımsanmayacak kadar büyüktü.

Günümüzde Mutlakiyet ve Mutlaki Rejim

18. YY dan itibaren günümüze kadar devam eden süre içerisinde mutlakiyet ya da mutlaki rejim yeni bir form kazanmıştır. Bu yüzyıldan sonra, daha önceleri sınırsız yetkilere sahip olan kral, padişah ya da hükümdarların yetkileri yazılı bir anayasa ile belirli sınırlar altına alınmıştır. Bu tür yönetim şekillerinde genellikle parlementer yönetim şeklinden bahsedilir ve parlementer yönetim şekilleri seçme ve seçilme hakkı özellikleri ile demokrasiye benzerlikler gösterirler. Bu yönetim şekillerinde kral sadece devletin bir simgesi olarak varlığını devam ettirmektedir ancak görev ve yetkilerini bir hükümete devretmiştir. Bu görev ve yetkilere sahip olan hükümet ise demokrasilerde olduğu gibi halk tarafından seçilir ve görev başına getirilir. Bu şekilde yönetilmeye devam eden ülkelere örnek vermek gerekirse Hollanda, Danimarka, İngiltere, İsveç ve Belçika’da “meşruti” adı da verilen bu yönetim şekli halen devamlılığını korumaktadır.

Ülkemizde ise 1923 yılında Atatürk tarafından Saltanat’ın kaldırılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile birlikte babadan oğula geçen mutlaki rejim yani monarşi sona ermiş ve halkın yönetimde seçme ve seçilme hakkı ile direk olarak söz sahibi olduğu demokratik yeni bir yönetim şekli olan Cumhuriyet yönetimi uygulanmaya koyulmuştur.

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın