Makaleler

İstifham Sanatı Nedir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

İstifham Arapça “f,h,m” sülalisisinden gelir. Bu üçlüyü biz bir özel olarak “Fehmi” sözcüğünden tanıyoruz. “Fehm olmak” olarak da Türkçeye geçmiştir. Tam çeviri, “anlamak, açılmak, idrak etmek, sormak, soru yoluyla anlamak”  şeklinde yapılabilir. Asıl yazımı istifhâm şeklindedir. Okunurken de istifha:m şeklinde yani “a” sesi uzatılarak okunur.

İstifham sanatını 3 ayrı araştırmacıdan tanımlayıp daha sonra kendimiz bir harman yapacağız.

Cem Dilçin’e göre: Sözü, sorulan şeye yanıt isteme amacına gütmeden, duyguyu ve anlamı güçlendirmek için soru biçiminde söylemektir.

Yavuz Bayram'a göre : Cevabı bilinen ya da cevabı beklenmeyen soru sormak demektir.

Atilla Özkırımlı'ya göre  : Şiirde ya da düzyazıda anlatılmak isteneni soru biçimine dönüştürmeye denilir; ama amaç yanıt almak değil anlatımı etkili kılmaktır. 

Buna göre, şiirde ya da düzyazıda anlatılmak isteneni daha etkili kılmak, okuyucunun dikkatini metne vermesini sağlamak amacıyla cevabı beklenmeyen soru sorma sanatına istifham denir. Türkçeye direk soru sorma sanatı olarak çevirebilir. 

Bazı Soru Kalıpları Önemlidir ve Bunlar İstifham Sanatının Türlerini Belirler

İstifham sanatında soru sorma ve soruya cevap beklememe durumu vardır; eğer soru ekleri ya da soru edatları ile okuyucudan bir cevap beklenmek arzusuyla kullanılmış, yani sorunun cevabı gerçekten bilinmeyip isteniyorsa bu  tür sorulara istifham-ı âdî denir. 

Soru eğer olumsuz bir edat yardımıyla soruluyorsa ( değil, yok, yoksa vb) buna istifham-ı inkâr denir.

“mi” soru edatı kullanılmadan soru sorma sanatı yapılıyorsa buna istifham-ı tavrî denir.

İstifham Sanatı Hangi Sözcüklerle Yapılır?

Eski metinlere meraklı olanlar ya da eski metin okuyanlar bilirler ki biz Farsçadan çok fazla edat almışız. Bu bakımdan da istifham sanatında kullanılan edatların bir kısmı Türkçe, bir kısmı Farsçadır. 

Sorun sadece bununla da sınırlı değildir. Yani önüne Türkçe diye konan bir metni vatandaşın okuyamamasının nedeni sadece Osmanlı Türkçesinin Arapçadan ve Farsçadan çok sözcük alması değildir. Bazen bize ait sözcükler de bugün değişime uğradığı için onların eski versiyonlarını başka sözcükler sanabiliyoruz. Örneğin eski metinlerde “hangi” diye bir sözcük bulamazsınız. Özelikle Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi dönemlerinde “kangı” sözcüğü vardır.  Bunun gibi “hanı, ne içün, ne asıl” sözcükleri de değişime uğramıştır.

İstifham sanatı, soru anlamı veren her edat ve ekle yapılabilir:

1.  “mi, mu, mü, mı, miyiz …” gibi soru eki ve bunların zaman – kişi eki almış halleriyle,

2.  “yoksa” gibi olumsuz soru kalıbı ile, “değil mi” gibi olumsuz soru biçiminde, 

3. “hangi, hangisi, kimin, neden, niçin, nasıl, nerede..” gibi soru edatları ile

4. “hangisi , hangi, kaç, hangileri” gibi soru sıfatları ile

5. “kim, kimleri, kimdir, kimdir..” gibi soru adılları ile istifham sanatı yapılabilir.

İstifham Sanatı Hangi Durumlarda Kullanılır?

Cem Dilçin bu sorumuzun yanıtını şu şekilde vermiş: “ Türlü varlıklar ve olaylar karşısında duyulan şaşkınlık, hayranlık gibi durumlarda da bu yola başvurulur. Herhangi bir duygu, düşünce ve kavram üzerine dikkat çekmek ya da dikkati sürekli olarak bunlar üzerinde tutmak da yinelenen soru adılları ile sağlanır.”

Buna göre istifham sanatını iki amaçla kullanıyoruz:

1. Okuyucunun dikkatini sürekli metne odaklamak için

2. Şiirde hayranlık, şaşkınlık, kızma, üzülme gibi duyguları, ruh durumlarını okuyucuya daha net yansıtabilmek için.

İstifham Sanatı ile Tecahül-i Arif Sanatı Arasındaki Fark

İstifham sanatı da tecahül-i arif sanatı da soru sorma üzerine kurulmuş sanatlardır. Her iki sanatta da yukarıda bahsettiğimiz soru edatları, soru zamirleri, soru ekleri ya da olumsuz soru kalıpları kullanılabilir. Hatta Atilla Özkırımlı istifham sanatını tanıtırken “ Sorunun yanıtı bellidir. Bu nedenle genellikle tecahül-i arif’in en yaygın yöntemi olarak kullanılır” diyerek istifham sanatını tecahül-i arif sanatının bir koluna benzetmiştir. Ama durum bundan biraz farklıdır.

Cem Dilçin, istifham sanatı içinde tekrir yani yineleme sanatı da bulunabilir der ama tecahül-i arif sanatı ile arasına net bir çizgi koyar: Tecahül-i arif sanatında bilinmezden gelinen gerçek hafifçe sezdirilmiş, okuyucuya cevap fısıldanmıştır ama istifham sanatında sorunun cevabına dair herhangi bir ipucu göremeyiz. İstifham sadece soru sorar, cevabını bize vermez. 

AÇIKLAMALI ÖRNEKLER

                                 1

Halka halka asılanlar saç mıdır sünbül midür

Dâne dâne görünenler ben midir fülfül midür ( AMRÎ )

Açıklama : Bu halka halka asılanlar saç mıdır yoksa sünbül çiçeği midir? Tane tane görülenler ben midir yoksa karabiber midir?

Amrî burada sevgilisini istifham sanatını kullanarak tarif etmiştir. Biz  elbette sevgilinin saçının sünbülden yapılmadığını ya da benlerinin karabiber değil beden lekesi olduğunu biliyoruz ama burada şair, sevgilisinin saçlarının ve benlerinin güzelliğinden bahsetmek için sünbül ve fülfül üzerinden soru sorma sanatını kullanmıştır.

                                 2

Aşağıda yazacağımız Fuzuli’nin gazeli Latifi Tezkiresinde “Gazel-i istifhâmiye” yani istifham gazeli olarak geçmektedir. Bu yüzden bu makaleye alınacaktır ve gerçekten de istifham sanatının en güzel örneklerinden birisidir.

Hansı gülşen gülbüni serv-i hıramanunca var 

Hansı gülbün üzre gonce la’l-i handanunca var 

*

Hansı gülzar içre bir gül açılur hüsnün kimi 

Hansı gül bergi leb-i la’l-i dür-efşanunca var 

*

Hansı bağun var bir nahli kadün tek bar-ver 

Hansı nahlün hasılı sib-i zenahdanunca var 

*

Hansı huni sen kimi cellada olmuşdur esir 

Hansı celladun kılıcı nevk-i müjganunca var 

*

Hansı bezm olmış münevver bir kadün tek şem’den 

Hansı şem’ün şu’lesi ruhsar-ı tabanunca var 

*

Hansı yerde tapılur nisbet sana bir genc-i hüsn 

Hansı gencün ejderi zülf-i perişanunca var 

*

Hansı gülşen bülbüin derler Fuzuli sen kimi 

Hansı bülbül nalesi feryad-u efganunca var (  FUZULİ)

Fuzuli  burada sevgilisini övüyor, onun güzelliğini bizlere sunuyor ama bunu yaparken de “hansı” günümüz Türkçesiyle “hangisi” soru edatını kullanarak anlatımı etkin kılmaktadır. Bu gazel, Türk edebiyatında istifham sanatı anlatılırken mutlaka örnek verilen, istifham sanatını en iyi anlatan metinlerden birisidir. Diğer metin ise aşağıda göreceğiniz Baki’nin gazelidir.

Alıştırma Örnekleri

ESKİ EDEBİYATTAN ÖRNEKLER

                       GAZEL

Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün Mefâ'îlün

Nedür bu handeler bu işveler bu nâz u istiğna

Nedür bu cilveler bu şîveler bu kâmet-i bâlâ

*

Nedür bu ârız u hatt u nedür bu çeşm ü ebrûlar

Nedür bu hâl-ı hindûlar nedür bu habbe-i sevdâ

*

Nedür bu pîç pîç ü çîn çîn ü ham be-ham kâkül

Nedür bu turralar bu halka halka zülf-i müşk-âsâ

*

Miyânun rişte-i cân mı gümüş âyine mi sînen

Benâgûşunla mengûşun gül ile jâledür gûyâ   

*

Vefâ ummaz cefâdan yüz çevirmez Bâkî âşıkdır

Niyâz etmek ana cânâ yaraşur sana istiğnâ ( BAKİ)

TERCİ-İ BENDE – 9. BEND - 

Kimdir bu aczi hâss kılan nev'-i âdeme?

Kimdir bu nev'i eşref eden cümle âleme?

*

Şeytân u nefsi kimdir eden âlet-i şürûr?

Kimdir koyan zebûn-ı hevâyı cehenneme?

*

Mansûr'u kim düşürdü Ene'l-Hakk diyârına?

Kim verdi hükm katli için şer'-i ekreme?

*

Kimdir şarâbı hurmet ile telh-kâm eden?

İ'mâl-i câm ü bâdeyi kim öğreten Cem'e?

*

Kimdir Yehûd'u münkir-i i'câz-ı Hakk eden?

Kimdir Mesîh'i nefh kılan zât-ı Meryem'e?

*

Kimdir veren cesâret-i şerr ü fezâhati?

Süfyân'a, Ca'de'ye, Şemr'e, İbn-i Mülcem'e?

*

Kimdir Nasîr-i Tûs'u Hülâgû'ya sevk eden?

Musta'sım'ı kim etti karîn İbn-i Alkem'e?

*

Kimdir veren alîle tedâvîye ihtiyâç?

Kimdir koyan meziyyet-i ıslâhı merheme?

*

Zenbûr kimden eyledi tahsîl-i hendese?

Bülbüllere kim eyledi ta'lîm-i zemzeme?

*

Kimdir bu kârgâha çeken perde-i hafâ?

Kimdir veren tasavvur-ı teftîş âdeme? ( ZİYA PAŞA)

YENİ EDEBİYATTAN ÖRNEK:

BU ELLER MİYDİ ?

Bu eller miydi masallar arasından

Rüyalara uzattığım bu eller miydi.

Arzu dolu, yaşamak dolu,

Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan.

Bilyaların aydınlık dünyacıkları

Bu eller miydi hayatı o dünyaların.

Altın bir oyun gibi eserdi

Altın tüylerinden mevsimin rüzgarı.

Topraktan evler yapan bu eller miydi

Ki şimdi değmekte toprak olan evlere.

El işi vazifelerin önünde

Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi.

Kaybolmuş o çizgilerden

Falcının saadet dedikleri.

O köylü çakısının kestiği yer

Söğüt dallarından düdük yaparken...

Bu eller miydi kesen mavi serçeyi

Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık.

Yorganın altına saklanarak

Bu eller miydi sevmeyen geceyi.

Ayrılmış sevgili oyuncaklardan

Kırmış küçücük şişelerini.

Ve her şeyden ve her şeyden sonra

Bu eller miydi Allaha açılan ! (FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA)

Kaynaklar

Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, c.3, s. 691
Dilçin, Cem, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, TDK, 9.Baskı, Ankara
Bayram, Yavuz, Eski Türk Edebiyatına Giriş; Eski Türk Edebiyatında Anlam Figürleri ve Edebi Sanatlar, Akçağ, 6.bask

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın