Makaleler

Ataol Behramoğlu`nun Hayatı

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Ataol Behramoğlu, Azeri menşeli ana babadan dünyaya gelmiştir. Yaşayan en büyük toplumcu şair olarak tanınır.

Nisan ayının on üçünde ve yıllar 1942’yi işaret ettiğinde doğdu Behramoğlu. Babası o sırada yedek subay olduğu için, ailecek Çatalca taraflarında ikamet ediyorlardı ve Behramoğlu Çatalca’da dünyaya geldi.

Babası, ziraat müdürüydü ve bu yüzden Türkiye’yi sürekli gezdi. Gençlik yıllarına kadar sürekli Türkiye’yi gezdi. Bu bakımdan ilkokula Kars’ta başladı ve üçüncü sınıfa kadar burada eğitim gördü.  Daha sonra babasının tayini ile Çankırı’ya gitti ve yüksek öğrenimine kadar tüm öğrenim hayatına kadar burada, Çankırı’da, geçirdi.

Yüksek öğrenimine Ankara’da Hukuk Fakültesinde başladı ama bununla yetinmedi. Aynı okulun DLT yani Dil Tarih Coğrafya Fakültesinden Felsefe bölümü derslerine katıldı. Bununla da tatmin olmayan Behramoğlu takvimler 1966 yılını işaret ederken Ankara Üniversitesinin Rus Dili ve edebiyatını bölümünü bitirdi.

Okul bitirdikten sonra, diploması doğrultusunda çeşitli çeviriler yaptı; özellikle Maksim Gorki’den yaptığı çeviriler oldukça ünlenmesine neden oldu. Yıllar 1970 yılını gösterdiğinde ise yani okuldan mezun olduktan 4 yıl sonra, yurt dışına çıktı. 1972 yılına kadar önce Londra sonra Paris’te yaşadı.

Paris onun için verimli geçti. Aşk şiirinin babası Louis Aragon ile tanıştı. Aynı zamanlarda Pablo Neruda’yla da dostluk kurdu. Bu dostluklar ona harika çeviriler ve eseler ile geri döndü. Türkiye’de özellikle Abidin Dino ile harika eserler ortaya koydu ve evet bu eserler bir nevi uyarlamaydı. Yine Paris’te bulunuşunun 3.yılında yani 1971 yılında Théatre de Liberté’nin kuruluşunda görev aldı ve burada oynanan ilk oyun olan Geleceğe Masallar adlı oyun için diyaloglar ve bölümler yazdı.

Yazar, Paris’ten direk ülkesine dönmedi. 1972 yılında Demir Perde zamanında Sovyet Rusya’ya çağrıldı. Sovyet Rusya’nın çağrısı üzerine Moskova’ya gitti. Behramoğlu, Moskova’da bulunan Devlet Üniversitesi’nde Rus edebiyatı üzerine yardımcı olarak çalıştı.

Ataol Behramoğlu yurda 1974 yılında döndü. Burada da hemen Muhsin Bey ile ( Muhsin Ertuğrul) diyalogları oldu ve Behramoğlu İstanbul Şehir Tiyatrosu’na “Dramaturg” olarak girdi.

Dramaturg olarak çalışırken, 1975 yılında Türk edebiyatının dergi kısmında oldukça ses getiren ve bugün hala birçok kişinin aklında kalan “Militan” adlı dergiyi kardeşi Nihat ile birlikte çıkardı. Bu da sadece çeviri alanında değil, dergicilik anlamında da ya da yeni bir şey ortaya koyma anlamında da kendini ispatlamasını sağlamıştır.

İçlerinde Aziz Nesin ve Yaşar Kemal’in de bulunduğu Dünya Yazarları 1.Kurultayı’na Türkiye Temsilciliği göreviyle katıldı. Bu kurultay 1978 yılında oldu ve Sofya’da gerçekleşti. Nitekim Ataol, bu kurultay görevine katılmadan evvel 1977 yılında Yunanistan ziyareti esnasında ünü milyonları aşan ve kısa şiirlerinin yanında koyduğu siyasi tavırla da bilinen Yannis Ritsos ile tanıştı.

Toplumcu bir gerçekçi olmasının en acı meyvesini 1980 darbesinde tattı Behramoğlu. Bu karmaşık zamanlarda o da Dramaturgluk görevinden ayrıldı. Bunun yanı sıra mahkemece kendisine sansür uygulandı ve Selimiye’de gözaltında kaldı. Sansüre maruz kalan “Ne Yağmur… Ne Şiirler…” de mahkemece masum bulundu.

Maalesef Behramoğlu’nun bu hapis – siyasi meselesi durmadı. Kurucusu ve yöneticisi olduğu Barış Derneği yüzünden 1982 yılının Mart ayında tutuklandı. Yargılandıktan sonra Maltepe Askeri Cezaevi’nde tam tamına on ay tutuklu kaldı. Gariptir ki bu sıralarda Lotus edebiyat ödülüne layık görüldü.

Onuncu ayın sonunda hapisten çıksa bile duruşmalar devam etti ve 1983 yılının Kasım ayında 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Nitekim hapis cezası aldığı duruşmaya katılmamıştı ve kararı mahkemede duyamadı. Zaten 1984’ün başında ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Fransa’ya kaçan Ataol Behramoğlu, ailesini de yanına almak istedi ama ailesi de suç ortağı sayıldığı ve Behramoğlu kaçak olduğu için, aileye pasaport verilmedi. Bu halde de Behramoğlu’nun ailesi de gizlice kaçmak zorunda kaldı.

Tam tamına 6 yıl süren bir kaçışta Ataol Paris Sorbonne Üniversitesi bünyesinde çalıştı. Edebiyattan hiç uzak kalamayan aydınımız, Fransızca olarak “Anka” dergisini çıkardı. Anka 1986 yıllarında çıkarılmaya başlandı ve bir Türk edebiyatı dergisi olarak hizmet verdi.

Behramoğlu’nun yurt dışında kalması onun büyük bir yazar ve şair olduğu gerçeğini değiştirmedi dünya çapında.Avustralya’dan Finlandiya’ya kadar pek çok Avrupa ülkesini gezdi, şiirlerini okudu. Bu arada da eserler vermeye devam etti ve bu eserler Türkiye’de de tanındı. Bu sıralarda Mustafa Suphi Destanı’nın yeni bir basımını çıkardı. Mustafa Suphi Destanı, 1987 – 1988 yılları arasında önemli Avrupa şehirlerinde sergilendi. Başarıya doymayan oyun, 1989 yılında Avignon Tiyatro Festivali’ne katıldı ve burada Türkçe olarak oynandı. Bu bir ilkti.

1989 yılında hakkındaki suçlamalar düşünce ülkesine döndü. Döndüğü zaman da Simavi Yayınları’nda editörlük yaptı. 1990’lara giriş yapıldığında da Pendik Belediyesi’nde kültür danışmanıydı.

Şuan da hala faaliyette olan Türkiye Yazarlar Sendikasına başkanlık yaptı ki bu zamanlarda takvimler 1995 yılını işaret ediyordu. 2002 yılında da “Dünya Şiir Günü Büyük Ödülü”’ne layık görüldü.

1995’te Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı seçildi. PEN Yazarlar Derneği’nce verilen "Dünya Şiir Günü Büyük Ödülü"nü 2002 yılında aldı. Bu esnada 56 yaşındaydı.

2008 yılına gelindiğinde Puşkin nişanına layık görüldü. İstanbul Üniversitesinde Slav Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Başkanlığı görevinde bulundu. Daha sonra özel bir üniversite olan İstanbul – Aydın Üniversitesinde öğretim üyeliği yaptı. Bugün Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapmakta ve öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir. Siyasi olarak da aktif olmakla birlikte edebiyat onun en güçlü yanı olarak varlığını sürdürmektedir. Müthiş bir birikim ile yaşayan en büyük aydın olma statüsündedir.

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın