Makaleler

Akrostiş Sanatı Nedir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu

Sanıldığı gibi akrostiş sanatı sadece Batı edebiyatında kullanılmamıştır. Doğu edebiyatında da, bizim halk edebiyatımızda da, Tanzimat edebiyatında da kullanılmıştır. Köken olarak baktığımızda adı Fransızcadan gelir ama Arap ve Fars edebiyatında akrostişe, muvaşşah ya da istihrac da denir.

Akrostiş Nedir?

Cem Dilçin, “ Her dizenin ilk harfi, yukarıdan aşağıya doğru okununca bir ad çıkacak biçimde düzenlenmiş şiire denir” diye tarif etmiştir akrostiş sanatını; hemen hemen aynı tanımı veren Atilla Özkırımlı sözlerine şu şekilde devam etmiştir “…hemen belirtilmelidir ki bu tanım, akrostişin günümüzdeki örnekleri göz önünde tutularak yapılmıştır.” 

Atilla Özkırımlı’nın araladığı kapıdan bakalım bir; akrostiş sadece şiirinin dizelerinin ilk seslerinin bir araya gelmesinden şekil almıyor . Bu sadece akrostişin bir çeşidi.

Akrostişin tarihi çok eskidir ve ilk sözcüğün ilk harfi kuralı çok sık kullanılan bir akrostiş çeşididir sadece. Oysa bunun çıkıldığı da olmuştur. Dizelerin son sözcüğünün de akrostiş yapıldığına rastlanılmıştır, dizelerin ikinci,  üçüncü, dördüncü…  sözcüklerinin de. 

Akrostiş Sanatının Tarihi

Akrostiş sanatı ne zamandır edebiyatta var? Bize nereden nasıl geldi ?, bu soruları cevaplayacağız bu başlıkta. 

En eski örneklerde , yazılan alfabenin önce alt alta yazılıp daha sonra ona uygun dize yazıldığını söyler Atilla Özkırımlı. Nitekim bu tür bir sıralamaya İbranî mezamir ( dini bir metin ) ve eski dinsel metinlerde rastlanmaktadır.

Akrostiş gibi bir sanatın eski dinsel metinlerde kullanılmasının en önemli nedeni metni kolay ezberletmektir. Nitekim edebiyatta şiirin de çıkış yeri dinsel metinler / ilahilerdir. Akrostiş sanatı, ezberlemeyi bir nebze daha kolaylaştırdığı için Batı kaynaklı eski dini metinlerde çok sık görüyoruz akrostiş sanatını.

Batı tarafında baktığımızda akrostiş sanatının varlığını Antik Yunan’a kadar çekebiliyoruz. Yunanistan’da Ennius’un ( ölümü M.Ö 168 ) akrostişlerini görebiliyoruz. Daha ileri gittiğimiz de İskender döneminde yazılmış akrostiş şiirlerine rastlıyoruz.

Akrostiş dini etkiden muhtemelen İskender zamanında da çıkmıştı ama gerçek haliyle acemi aşk şiirlerinin vazgeçilmezi olma durumuna orta çağ Avrupa’sında girdi. Orta çağ Avrupa’sında ve 17. yüzyılın Fransa’sında özellikle şövalye ruhu, sevgilinin adını ölümsüzleştirmeye yönelikti. O zamanların edebiyatı, sevgilinin adını somutlaştırmaya yönelikti.  Çağlar önce dinsel içerikli şiirlerin ezberlenmesinde bir  araç olarak kullanılan akrostiş, çağlar sonra orta çağ Avrupa’sında acemi aşıkların aşk şiirlerinde karşımıza çıkıyor. Türk edebiyatında daha doğrusu Türk şiirinde rastlanan akrostiş örnekleri de aşk şiirlerinde kullanılan akrostiş olarak biliniyor. Yani Türk şiirindeki akrostiş örnekleri, Batı’nın akrostiş aşk şiirlerinden gelmedir. Yalnız genelde amatör şairlerin acemice yazdıkları bu aşk şiirlerindeki akrostişler ne kadar edebî değer taşır ya da ne kadar estetiktir tartışma konusu. Büyük şairlerin, artık klasikleşen şairlerin vurucu şiirlerinde akrostiş kullanılmadığına göre akrostişli  aşk şiirlerinin Türk edebiyatı için hafızada kalmadığı muhakkaktır. Bu bakımdan akılda kalan akrostiş örnekleri başka  türlerde başka alanlarla yazılmıştır. Örneğin  divan şiirinde akrostiş sanatının kullanım alanı gerçekten de şaşırtıcıdır. Lakin biraz mantık çerçevesinde baktığımızda divan şiirinin görsel düzene önem verdiğini göz önüne aldığımızda akrostiş çok farklı amaçlarla kullanılabilir ki nitekim de kullanılmıştır. Orhan Şaik’in Ülkü mecmuasında Türk Edebiyatında Akrostiş adlı yazısından aldığımız alıntı sanırım ne demek istediğimizi tam olarak söyleyecektir:

“İlk önce işbu kasidenin beyitlerinin kırmızı ile gösterilen ilk harflerinde, ol vaktin padişahının vasıflarını  ve adını bildiren bir kıta çıkar ki kasidenin sonuna yazılmıştır. Bu kasidenin beyitleri o kıtanın harfleri sayısıncadır. (… ) İkinci mısralarda yeşille yazılan harflerden padişahın tahta çıktığı tarih bilinir.”

Orhan Şaik Gökyay bu açıklamaları ve buna benzer örnekleri sürdürmüş.  Görüldüğü gibi divan şairi bu işe biraz da hayal gücünü kullanarak ortaya bir görsellik çıkarmış. Bu bakımdan Cumhuriyet edebiyatında şairlerin acemi Fransız aşk şairlerine öykünerek yazdıkları akrostişli şiirlerinden ayrı tutmak lazım eski edebiyatta akrostişi. Orhan Şaik Gökyay aynı zamanda akrostişin ne zaman edebiyatımıza girdiğini bilemediklerini, bizde akrostişle ilgi bir çalışmanın Batı devletlerindeki gibi yapılmadığını dile getiriyor. Lakin eski edebiyat örneklerinde akrostişin nasıl kullanıldığını görebilme şansımız var kaynaklardan, sadece derli toplu bir çalışma bulunmuyor elimizde. Ayrıca akrostişin halk edebiyatında da çok sevilen bir tür  olduğunu unutmamak lazım. Cumhuriyet döneminde Konya bölgesinde çıkan “Babalık” adlı bir dergide dahi akrostişli örneklere rastlıyoruz.

Eski Türk Edebiyatında ve Halk Edebiyatında  Akrostiş Sanatı

Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi adlı yapıtında akrostiş sanatını iki başlıkta değerlendirmiş:

a. Dizelerin ilk harflerinden ad çıkan akrostiş örnekleri

b. Dizelerin ilk harfi Arap alfabesine göre düzenlenen akrostişe örnekler

Elbette akrostiş örneklerinin tam olarak araştırıldığı ya da sadece bu kadar sınıflandırma olacağını kabul edemiyoruz. Örneğin yeni edebiyat konularını ele almadı bu eserinde Cem Dilçin. Edebiyat tarihinde bir sır olarak kabul edilen  Sezai Karakoç’un aşkını yazdığı Mona Rosa’da sevdiği kadının baş harfleri olan “MUAZZEZ AKKAYA” vardır. O şiiri hem akrostiş örneği için verelim hem de akrostişin sadece her dizenin başındaki harflerden değil dörtlüklerinde/ beşliklerinde kısaca bend başındaki harflerden de yapıldığına dair kanıtımız olarak sunalım:

MONA ROSA

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.

Kanadı kırık kuş merhamet ister.

Ah senin yüzünden kana batacak.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

*

Ulur aya karşı kirli çakallar,

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.

Mona Rosa bugün bende bir hal var.

Yağmur iri iri düşer toprağa,

Ulur aya karşı kirli çakallar.

*

Açma pencereni perdeleri çek,

Mona Rosa seni görmemeliyim.

Bir bakışın ölmem için yetecek.

Anla Mona Rosa ben bir deliyim.

Açma pencereni perdeleri çek.

*

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,

Bende çıkar güneş aydınlığına.

Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.

Seni hatırlatır her zaman bana.

*

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,

Işıksız ruhumu sallar da durur.

*

Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi.

*

Ellerinden belli olur bir kadın,

Denizin dibinde geziyor gibi.

Ellerin, ellerin ve parmakların.

*

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Saat onikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana,

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

*

Akşamları gelir incir kuşları,

Konarlar bahçemin incirlerine.

Kiminin rengi ak kiminin sarı.

Ah beni vursalar bir kuş yerine.

*

Akşamları gelir incir kuşları.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında.

Hayatla doldurur bu boş yelkeni.

O masum bakışların su kenarında.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

*

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Henüz dinlemedin benden türküler.

Benim aşkım uymaz öyle her saza.

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.

*

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Artık inan bana muhacir kızı,

Dinle ve kabul et itirafımı.

Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı

Alev alev sardı her tarafımı.

*

Artık inan bana muhacir kızı.

Yağmurdan sonra büyürmüş başak,

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.

Bir gün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.

*

Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

Altın bilezikler o kokulu ten

Cevap versin bu kuş tüyüne.

Bir tüy ki can verir gülümsesen,

Bir tüy ki kapalı geceye güne.

*

Altın bilezikler o kokulu ten.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.

Kanadı kırık kuş merhamet ister,

Ah senin yüzünden kana batacak.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Cem Dilçin’in a maddesinde dediği gibi dizelerin başındaki harflerden ad çıkarma akrostişine eski edebiyattan örnek verelim; yalnız şunu hatırlatmak gerekir ki Arap alfabesine göre bir dizim söz konusudur ve genelde şarkı nazım biçimlerinde örneğine rastlıyoruz akrostişin:

Firkatin aldı bütün neşve vü tâbım bu gece

Ağlamaktan yine zehr oldu şarâbım bu gece

Taştı peymâne-i gam kalmadı şekvâya mecâl

Mihverimde dolaşır leşker-i endûh u melâl

Hep senin aşkın ile böyle harâbım bu gece

Buradaki akrostiş adı “Fatma”’dır. Fatma, Arap alfabesine fe, elif, tı, mim, e ile yazılır. “Hep” sözcüğü “güzel h” diye adlandırılan bir harf ile karşılanır ve bu da söz sonuna geldiğinde “e, a” okunur. Bu bakımdan eski edebiyat akrostişini Latin harflerinden görmek zordur. Divanlarda genelde şairler akrostişi fark ettirmek için bu harfleri renkli mürekkeple yazmışlardır.

Cem Dilçin, b şıkkına yazdığı dizelerin ilk harfi Arap alfabesine göre düzenlenen akrostişe örnekler kategorisinde fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün kalıplı kalıbın ilk açık hecesinin akrostişle alfabe verdiği şu örneği vermiş :

NEŞÎDE-İ MEVLEVÎYÂNE

( elif ) Elf elfî nemedir ey rehvâr

Kuşanan doğru eylesin ikrâr

*

( be ) Be bu bin bir güne işarettir

Ki olur hidmetinde leyl ü nehâr

*

( Te ) Te temâmı o hidmetin teslîm

Adedi deh rızâdır eyle şümâr

*

( Peltek Se ) Se Sevâkıb menâkıbı okusun

Nev- niyâz-ı tarîka-i hünkâr

( ye ) Yâ yazıp hâme-i şikeste-rakam

Bu da ihvâna oldu bir âsâr ( Esrar Dede )

NOT: Normalde bu şiirde tüm Arap alfabesi işlendi ama biz kısaltarak aldık. Görülmesini istediğimiz şey, akrostişin alfabe saymak için kullanılması. Burada da sanıyoruz ki şiirin ezberletme kolaylığının verdiği bir kolaylığı kullanmak amaçlanmış.

Aynı tür örnek halk edebiyatında da rastlanıyor.  Konyalı Şem’i’nin bu şekilde bir destanı bulunmakta ve biz bu destandan birkaç dörtlüğü örnekliyoruz:

ATALAR SÖZÜ

(be ) Bizleri yok iken var eden oldur

(pe ) Pervaneyi yakıp nâr eden oldur

( te ) Tamam adem ile doldu bu dünya 

Temel tutmadadır her biri halâ

Tanrı’nın emrine kim der ise lâ

Ta’âlâ der-gâhtan kovar demişler ( KONYALI ŞEM’İ )

Kaynaklar

Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, c.1, s. 78 – 79, mad. AKROSTİŞ
Dilçin, Cem, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, TDK, 9.Baskı, Ankara
Gökyay, Orhan Şaik, “Türk Edebiyatında Akrostiş” Ülkü Mecmuası c. 5 s.27 , 1935

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın