Makaleler

Abdülhak Hamit Tarhan Kimdir?

Yazar: Diba Bahadıroğlu
Abdülhak Hamit Tarhan Kimdir?

1852 yılında Bebek’te bir yalıda Tarihçi Hayrullah Efendi’nin oğlu olarak 85 yıllık yaşamına “Merhaba” der Abdülhak Hamit Tarhan. Bu yaşamı boyunca, Osmanlı aydınının oğlu olarak dünyaya gelecek ama Cumhuriyeti görecek, Atatürk’ün ölümünü yaşayacak ve nihayet TBMM’de vekillik yapacaktır. Ayrıca hayatına aldığı eşlerinin ardından tuttuğu yaslarla, iş yaşamındaki seyahatleri ve dostları ile anılacaktır. Koca bir ömür de sürekli “inşa” eden olacaktır. Yıllar sonra hayatı kitaplara konu olacak ve Batılı şiir anlayışının filizlerinden olacaktır. Şimdi dilerseniz Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar uzanan bu çınarın hayatına, edebiyatımıza katkılarına yakından bakalım…

Abdülhak Hamit Tarhan’ın Okul Hayatı

Bebek’te köklü ve soylu bir ailenin erkek çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Osmanlı soylusu olarak bilinen “Ulema” çocuğu olduğu için ona beş yaşındayken maaş bağlanmıştır. İlköğrenimleri yine Bebek’te olmuştur ama bizi ilgilendiren kısım onun özel dersleridir. Evliya Hoca ve Hoca Tahsin Efendi’den özel dersler alırken özellikle Evliya Hoca ona devrin şiir zevkini yani eski edebiyatı aşılamıştır.

10 yaşlarındayken abisi Nasuh Bey ile Paris’e gitmesi ondan yeni ufuklar peyda olmasına neden olmuştur. Orada 1 yıl boyunca özel bir kolejde okumuş, İstanbul’a döndükten sonra da eğitim hayatına Robert Koleji’nde devam etmiştir.

Abdülhak Hamit Tarhan’ın İş Hayatı

1864 yılında Tercüme Odası’na memur olarak işe başladı; lakin babasının Tahran’a tayini çıkmasıyla aile Tahran’a taşınmak zorunda kaldı. Orada aldığı özel derslerle Farsçasını ilerletti. Böylece hem  Fransızca hem Farsça bilir hale geldi.  1866 yılında sefaret ikinci katipliği görevine getirildi.  Babası Tahran’da ölünce o da İstanbul’a döndü ve Maliye Mühimme Kalemi’ne girdi.

1876 yılında Paris’e görev icabı gönderilinceye kadar edebiyat ve fikir hayatını etkileyecek önemli bir gelişmeyle karşı karşıya geldi.  İstanbul’da kaldığı yıllarda Ebüzziya Tevfik, Mizancı Murat, Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem ve Sami Paşazade Sezai ile dostluk kurdu. Tam bu aralarda da 4 piyes yazarak edebiyat hayatına girmiştir. Bunlar; Mâcerâ-yı Aşk (1873), Sabr ü Sebat (1875), İçli Kız (1875) ve Duhter-i Hindû (1876) olarak sıralanabilir.

1871  yılında Şura-yı Devlet ve Sadaret Kaleminde çalışırken Fatma Hanım ile evlendi.  Fatma Hanım onun ilk aşkıydı ve şiirine de tesir edecekti.

1876 yılında Paris büyükelçiliği ikinci kâtibi olarak Fransa’ya gönderildi ama 1878 yılında “Nesteren”’i yazdı ve bu piyes hükümetin pek hoşuna gitmedi. Hamit, görevinden alındı.

1880 yılında Berlin’e gitmesi istendiyse de o bu görevi kabul etmedi. 4 yıl boyunca açıkta kaldı ve maddi olarak sıkıntıya düştü.

1883 yılında Bombay şehbenderliği görevine getirildi. O sırada Fatma Hanım verem hastalığına yakalanmıştı. Tarhan, belki iyi gelir diye onu da Hindistan’a getirdi. Hindistan tabiatının Tarhan için yeri büyüktür çünkü o buraları anlattığı “Kürsî-i İstiğrak”, “Külbe-i İştiyak” ve “Zamâne-i Âb” gibi yeni şiirler yazmıştır. O zamanlar İngiliz sömürgesi olan Hindistan’daki Hintlilere bakışı değişti. Lakin burası Tarhan’ın şiir yaşamına iyi gelse de eşine iyi gelmedi ve Fatma Hanım fenalaştı. Fatma Hanım kötülenince Tarhan, azletme belgesi gelmeden İstanbul’a dönmek için Hindistan’ı terk etti lakin eşi, Beyrut yakınlarında gemideyken hayatını kaybetti. Nisan 1885 yılında Fatma Hanım’ı Beyrut’ta abisinin vali olduğu bu şehre gömdü. Ardından bugün dahi okunduğunda tüyleri diken diken eden Makber şiiri ortaya çıktı. Hamid, eşini kaybedince şiir ve hayal dünyası değişti ki bunu “edebi hayatı” başlığında inceleyeceğiz.

1886 yılında Londra Sefareti Başkatibi oldu. Onun Londra’ya gitmesi sanat hayatı üzerinde de etkili oldu.  1890 yılında İngiliz eşi Nelly Clower  ile evlendi. Yazdığı Zeynep ve Finten adlı piyes hükümetçe tepki gördü.  Hamid’in rütbesi alındı ve görevinden azledildi. Hamid, bir daha eser neşretmemek üzerine söz verince maaşı arttırıldı, rütbesi geri verildi ve Londra’daki görevine geri gönderildi. Bu bakımdan II.Meşrutiyet’e kadar durgun bir sanat hayatı yaşadı.

1911 yılında da Nelly Hanımı kaybetti. Bunun üzerine Lüsyen Hanımla aynı yıl evlendi.

1912 yılında diplomatik görevleri son buldu ve İstanbul’a geldi.

1912 yılında II.Meşrutiyet ilan edildikten sonra 1914 yılında Meclis-i Âyân azası seçildi 1918’e kadar bu görevini sürdürdü.

Kurtuluş Savaşı yıllarında o Viyana’da yoksul bir yaşam sürmekteydi. Zafer kazanıldıktan sonra İstanbul’a döndü ve ona TBMM tarafından “Vatana hizmetleri” dolayısıyla maaş bağlandı; ayrıca İstanbul’a bir daire verildi. 1928 yılında İstanbul’dan milletvekili seçildi ve 13 Nisan 1937 yılında hayata gözlerini yumuncaya kadar bu görevi sürdürdü. Zaatürreeden  dolayı ölen Hamid için devlet merasimi yapılmıştır. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.

Abdülhak Hamit Tarhan’ın Edebi Hayatı

Kenan Akyüz şöyle demektedir onun için : “Kaidelerle pek ilgisi bulunmayan, onlarda hiç hoşlanmayan, Batı şiirinde görüp beğendiği ve Türk şiirinde olmayan her özelliği tereddütsüz olarak ve büyük bir pervasızlıkla gerçekleştirmeye derhal koyulan odur.”

O, eski- yeni tartışmasının hep odak noktasında oldu. Eski – yeni tartışmaları onun eserleri örnek gösterilerek devam etti. Kendisini tutanlarca o Şair-i Azam  ilan edildi.

O dönemde edebiyatımızda sanki iki kutup vardı : Muallim Naci taraftarları eski tayfası tuttu; Hamid taraftarları yeni tarafını tuttu. Muallim Naci ve taraftarlarının Hamid’e saldırma noktasının başınca onun dilinin savruk olması, edebiyatta sürekli yeni macera arıyor olması ve yukarıda bahsettiğimiz sınır tanımazlığı vardı.

Pervasızlığı çoğu zaman edebiyat dünyamızı hareketlendiren, ilklere imza atan bir şair doğururken bir yandan da meclislerde fırtınalar koparmıştır. Ama o, sonuçları pek düşünmeyen birisidir. Kenan Akyüz tabirince o “yapan” adamdır; “düşünen adam” Recaizade Ekrem’dir. Çok yer gezip görmesi onu çok kültürlü bir şair yapmış bu bakımdan da edebiyat hayatı da çok renkli  ve dalgalı olmuştur. onun edebiyat dünyasında tek bir konu üzerinde bütünleştiği tek zaman eşi Fatma Hanım’ın ölümünden sonraki 5 yıllık dönemdir.

Tamamen klasik bir kültürle yetişmiştir Hamid. Onun yazın hayatını yönlendiren olay, Ebuziya Tevfik aracılığıyla Mizancı Murat, Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem ve Sami Paşazade Sezai ile tanışmıştır. Ondan sonra gittiği Paris görevi ile deyim yerindeyse gözündeki eski şiir perdesi kalkmıştır. Bundan sonra edebiyatımızın yenilikçi şairi olarak anılacaktır.

Şair-i Azam, edebiyatımızda Servet-i Fünun , hatta Edebiyat-ı Cedide’yi Yahya Kemal’e kadar getiren edebi bir zevktir. O, yeniliği  kişisel ve edebi hayatına yaymıştır.  Mili Edebiyatçılar dahi yeri gelmiş ve Abdülhak Hamit Tarhan’ı anmışlardır. Abartmamak şartıyla söylenebilir ki o Şinasi’nin getirmek istediği yenliği eserleriyle getirmiştir.

Sahra şiirinin önemi…

Tarhan edebiyat dünyasına o zamanların en moda türü olan tiyatro ile başlamıştır. 4 piyesten sonra Sahra şiiri yayınlayacağına kadar pek de dikkat çeken bir yazar olmamıştır. Sahra şiirini yazdıktan sonra da yeni edebiyatın ayak sesleri gelmiştir kulaklara.

Sahra, Abdülhak Hamit Tarhan’ın 1897’de neşrettiği bir şiirdir.  Yeni edebiyat için ilk pastoral şiir olarak tanımlanmaktadır. Sahra, gözleme dayanmayan bir kır hayatını konu alır; yani Abdülhak Hamit Tarhan gidip bir köyü gözlemleyerek yazmamıştır bu şiiri, muhayyel bir şekilde yazılmıştır. Recaizade Mahmut Ekrem’in Yadigar-ı Şebab izindedir Hamid ve onun Sahra şiiri.

Birçok aksi düşüncenin aksine edebiyatımıza serbest şiir, Tevfik Fikret ile değil Tarhan’ın Sahra şiiri ile gelmiştir.

Sahra’nın edebiyatımız için önemini maddeler halinde bir kez sayalım dilerseniz…

  • Batılı anlamdaki ilk doğa tasviri yapılmıştır.
  • Kendisinden sonra gelecek bu tip pastoral şiirlere ön ayak olmuştur.
  • Fransız şairlerin kullandığı gibi kullanılan ilk Serbest Nazım burada kullanılmıştır.
  • O dönemde, böyle bir Batılı şiir, Tarhan’dan gelmiştir. Bu bakımdan onun için yeni bir yol açılmıştır.

Ne yazık ki burada yakalanan başarı devam ettirilmemiştir. Sahra’nın sihri Hamid için geçmiştir ve şiiri yeniden Arapça – Farsça tamlamaları arasına sıkıştırılmıştır.

Makber şiirine kadar…

Makber adlı şiirini yazmadan önce yazdığı Sahra ve Paris yaşamını anlattığı Belde adlı şiirleri lirizm açısından zayıftır.

Makber sonrası ölüm temleri

Makber şiirindeki lirizm ve ölüm temi Makber şiiri ardına gelen iki şiirde daha devam etmiştir : Ölü (1885) ve Hacle ( 1885).

Ölüm temiyle gelen metafizik…

Ölü ve Hacle şiirinde dikkat edilmesi gereken iki nokta vardır. Birisi şiirin bel kemiğini oluşturan iki önemli öge vardır: Birincisi olmazsa olmaz ölüm karşısında duyulan elem, keder; ikincisi ise metafizik problemleri.  Aslına bakarsak bu şiirdeki metafizik, ölüm acısından kaynaklanmaktadır ve bireyseldir. Bu düşünceler yüzünden kişi dengesiz ruh hallerine girer ki çağdaşları bu şiirlerindeki iniş çıkışlar yüzünden Hamid’e “tezadlar şairi” demişlerdir.

Hamid, sorgulamaya ve “aklı” en yüce  hakikat olarak görmeye başlar. Lakin ölümün verdiği acıyı aklın sınırları ile aşamaz. Bu yüzdendir ki duygular da yavaş yavaş din dairesine girmeye başlar. Şiirlerde akılla keşfetmek için çıktığı yola, Tanrı ile döner. Tanrı’yı da hayal ederken bazen şeraite göre bazen de tasavvufa göre alır. Ziya Paşa ve Ekrem’de olduğu gibi o da metafiziği din çerçevesine bağlar. Nihayet aklın yetersizliğini kabul eden Hamid, diğer iki şair gibi “dinin kontrolü altındaki metafizik” fikrinde birleşir. Victor Hugo izinde giden bir metafizik olduğunu söyleyebiliriz.

Makber ile başlayan ölen sevgiliye ait fizik üstü düşünceler bu şiirde dengedeyken ardından gelen Ölü  şiiri, bu denge bozulur. Terazi ise metafizik fikirde ağır basar; artık bireyse acı sadece bu noktaya gelmek için kullanılan araç gibidir. Hacle ise ölü sevgilinin anısıyla yaşar. Artık Hamid, acısının hafiflediğini dile getirir adeta. Şair artık fiziküstü öğelerden sıyrılmış, hayata yeniden dönmüştür. Ama unutulmaması gereken şey ise tüm bu göz yaşının Fatma Hanım için dökülüyor olmasıdır.

Tanzimat döneminde serbest düşünüşe en çok yaklaşan şairdir..

Bu serbest düşünüş kendisini Garam adlı eserinde gösterir. Garam, o kadar çok tepki almıştır ki dine aykırı bulunduğu için önceleri basılmamıştır bile.  Burada hüzünlü bir aşk, mistik, realist ve materyalist ögelerle süslenir.

Hamid şiirindeki temler…

Hamid’in aslen kullandığı temler aynı R.Ekrem gibi “aşk” ve “tabiattır”.  Divan edebiyatında muhayyel olan aşk, Hamid için duyusaldır. Yukarıdaki dört şirindeki aşk da gerçektir. Yine Divan şiirinde sadece bir motif olarak kullanılan doğa, Hamid için başlı başına bir temdir. Doğa temi üstüne düşünür, tahlil yapar ve en önemlisi onu duyar.

Hamid, sosyal temalı şiirler de yazmış hatta bu yüzden devlet dairesindeki görevinden dahi olmuştur bir süre. Yalnız metafizik teminde olduğu gibi sosyal düzensizliği eserlerinde bir sistemsizlik göze çarpar.  Garam ve Bir Sefîlenin Hasbıhâli adlı eserinde sosyal düzensizlik işlenirken, İlham-ı Vatan’da  vatan aşkı dikkat çeker. Yalnız Londra’da  kaldığı zamanlarda  Gayret dergisine ilettiği  “Hyde Park’tan Geçerken” gibi şiirlerinde hürriyet ve tabiat duygusu aynı anda işlenmiştir.

Hamid, kimi zaman Paris gecelerini anlatan şiirler de kaleme almıştır; bunları manzume bazen de düzenli dizeler halinde yazmıştır. Bizim işlediğimiz temler, onun şiirinin bel kemiğini oluşturan temlerdir. Bu bakımdan her bir şiirindeki temleri burada sıralama gereği duymadık.

II. Meşrutiyet’in ilânına kadar  durgun bir sanat hayatı geçirdiği zamanlarda “Ordu-yı Hümâyun’da Bir Şair” ve “Hediyye-i Sâl” gibi birkaç şiir dışında herhangi bir şiir neşretmemiştir.

Hamid ve Piyesleri

Abdülhak Hamid, en başından piyeslerinin sahnelenmek için yazılmadığını belirtmiştir. Aslında bu tiyatro geleneğine aykırı ve haddimiz olmayarak diyoruz yanlış bir düşüncedir. Çünkü oyunlarının hepsi dram olan Hamid, konuşma dilinden gittikçe uzaklaşmıştır. Shakespeare ve Corneille etkisi vardır; Victor Hugo lirizmi de baskındır. Yine de tiyatro, onun ısrar etmemesi gereken bir edebiyat türüdür. Ama yine de şunu söylemek gerekir ki Hamid tiyatrosu ile tiyatroda ilk kez bireysel konular işlenmiştir.

Karmaşa Ve Sistemsiz Bir Şair: Abdülhak Hamit Tarhan

Son olarak bildirmek gerekir ki Hamid, düzenli ve sistemi bir şair değildir. O, hem Doğu’dan hem de Fransa’dan ve hatta bazen kendi oluşturduğu nazım şekillerden de katmıştır şiir dünyasına. İhtilalci bir ruh haline sahip olduğu ve belki de görevi gereği sürekli bir değişim içindedir; bu değişim de onu sistemsiz yapmıştır.

Bu sistemsizlik sadece nazım şekillerinde değil aynı zamanda dilinde de vardır. Yeri gelir harika bir Türkçe kullanır, yeri gelir ağır bir dil altında ezilirdi sanatı.

Düşünce adamı olarak da karmaşıktı diyebiliriz. Yeri gelir orijinal konuları ele alır yeri gelir başıbozuk konuları baş tacı eder.

Onun şiirinin sadece Tanzimat dönemini etkilediği sanılmamalıdır. Kendi dönemini etkilediği kadar kendisinden sonra gelecek üç dönemi de etkilemiştir.

Son olarak şunu demeliyiz ki Hamid’in savrukluğu, düzensizliği onun şiirlerine renk katmıştır. Onu okunabilir en renkli şair yapmıştır. Şiirlerinin etkisiyle de denilir ki Hamid, Türk edebiyatının en iyi lirik şairlerindendir.

Eserleri

Şiir

  • Sahrâ (1897),
  • Dîvaneliklerim yahut Belde (1885),
  • Bunlar Odur (1885),
  • Makber (1885),
  • Ölü (1885),
  • Hacle (1885),
  • Kahbe yahut Bir Sefîlenin Hasbıhâli (1886),
  • Bâlâdan Bir Ses (1912),
  • Vâlidem (1913),
  • İlhâm-ı Vatan (1916),
  • Garam (1923).

* Eğik biçimde yazılanlar, şairin şiir kitaplarıdır. Diğerleri ise şiirleridir. 

Tiyatro

  • Mâcerâ-yı Aşk (1873),
  • Sabr ü Sebat (1875),
  • İçli Kız (1875),
  • Duhter-i Hindû (1876),
  • Nesteren (1878),
  • Târık yahut Endülüs Fethi (1879),
  • Tezer yahut Melik Abdurrahmani’s-sâlis (1880),
  • Eşber (1880),
  • Bunlar Odur (1886),
  • Zeyneb (1909),
  • İlhan (1913),
  • Turhan (1916),
  • Finten (1916),
  • Abdullahüssagîr (1917),
  • İbni Mûsâ yahut Zâtü’l-cemâl (1917),
  • Sardanapal (1917),
  • Tayflar Geçidi (1917),
  • Nazife (1917),
  • Yâdigâr-ı Harb (1917),
  • Ruhlar (1922),
  • Garam ( 1923)
  • Yabancı Dostlar (1924),
  • Arzîler (1925),
  • Hâkan (1935).

Kaynaklar

Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, c.1, s. 24- 25- 26
Akyüz , Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgisinde, 2015
İslam Ansiklopedisi, Abdülhak Hamit Tarhan maddesi, İnci Ergünün
Moran,Berna, Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yayınları, 2012
Kolcu, Ali İhsan, Tanzimat Edebiyatı I Şiir, Salkımsöğüt Yayınevi, 2005
Korkmaz, Ramazan, Yeni Türk Edebiyatı 1829 -2000, Grafiker Yayınları, 5.baskı

İlgili Makaleler

Yorumunuzu Paylaşın